Günümüzde hükmün gerekçeli olması hali, temel bir hak olarak kabul edilmektir. “Gerekçeli karar hakkı” olarak kabul edilen bu durum, adil yargılanma hakkının esaslı unsurlarından biridir.

Gerekçeli karar hakkı, AİHM içtihatlarında AİHS’in 6. maddesi kapsamında korunmaktadır. Bundan başka, Türk Anayasası ve yasal mevzuat metinleri ile yüksek mahkemelerin kararlarında da kararın gerekçeli olması hali açıkça gözetilmektedir.

Yüksek mahkemeler, gerekçeli karar hakkının korunmasına özel bir önem vermekte ve bu hakka uygunluğu temin etmeye çalışmaktadırlar.[1]

Mahkemeler tarafından verilen kararın yeterli, yasal ve geçerli bir gerekçeyi içerip içermediği hususu, verilen her karar için ayrı ayrı tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bir sorun olarak her zaman karşımıza çıkabilmektedir.

Bu nedenle, bu sorunu gerek uluslararası gerek ulusal mevzuat çerçevesinde değerlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrasına göre; bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılma zorunluluğu bulunmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında ise; hâkim ve mahkemelerin her türlü kararının, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılması gerektiği, gerekçenin yazımında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230. Maddesinde belirtilen hususların bulunması gerektiği, kararların örneklerinde karşı oyların da gösterilmesi gerektiği açık bir şekilde ifade edilmektedir.[2]

Bu yasal düzenlemeye göre; hükmün şu unsurlara sahip olması gerekir:

1) Karar karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılmalıdır.

2) Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilmelidir.

3) Gerekçenin yazımında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230. Maddesinde belirtilen hususlar bulunmalıdır.

Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. Maddesine göre, kararın gerekçesinde şu hususlar bulunmalıdır:

1) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler: Burada yargılama aşamasında iddia ve savunma makamları tarafından ileri sürülen hususlar açıkça gösterilmelidir. Yargıtay, hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin mutlaka yazılması gerektiğini kararlarında ifade etmekte ve bu kurala uymayan kararları bozmaktadır.[3]

2) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi: Bu konu, yargılama dosyasında yer alan delillerin karar içeriğinde tartışılması ile gerçekleştirilir. Bu değerlendirmeyi yaparken yargıç, hükme esas alınan ve reddedilen delilleri açıkça belirtmelidir. Yani dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Örneğin gerekçesiz olarak hükmün açıklanması geri bırakılan karara atıf yapılmak suretiyle hükümler kurulması hukuka aykırı olacaktır.[4]

Burada ayrıca mahkeme, kabule ilişkin gerekçesinde yer alan sübuta ilişkin deliller ile dosya içeriğinin çelişmemesine de dikkat etmelidir. Kabul ile mevcut deliller çelişirse, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230/1-b. maddesine uygun düşmeyen gerekçeyle kurulan hüküm söz konusu olacaktır.[5]

3) Ulaşılan kanaatin belirtilmesi: Bu aşamada yargıç, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen eylemini ve bunun nitelendirilmesini açıkça göstermelidir. Bu hususta ileri sürülen talepler de gözetilerek, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın tayin edilmesi gerekir. Yargıç, bu aşamada yine Türk Ceza Kanununun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirini de ayrıca belirlemelidir.

Örneğin; sanığın katılan polis memurlarını tehdit ettiği şeklinde kabul edilen eyleminde, hangi sözlerin tehdit olarak kabul edildiğinin kararda gösterilmemesi, tehdit içerikli sözlerin içeriği açıklattırılıp, sanığın direnme suçunu nasıl işlediği, cebir ve tehdit unsurlarının nasıl oluştuğu, denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle gösterilmeden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230/1-c maddesine aykırı olarak, yetersiz gerekçelerle hakkında mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır.[6]

4) Cezanın tayinine ilişkin taleplerin değerlendirilmesi: Bu aşamada yargıç, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanakları karar gerekçesinde göstermelidir.

Örneğin; sanığın, talimat mahkemesinde alınan savunmasında, lehe hükümlerin uygulanması talebinin, TCK'nın 62. maddesindeki takdiri indirim uygulanmasını da kapsadığı gözetilerek, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230/1-d maddesi uyarınca, bu hususta kanuni dayanakları da gösterilerek bir karar verilmemesi hukuka aykırı olacaktır.[7]

5) Beraat hükmünün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar: Beraat hükmünün gerekçesinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddenin ikinci fıkrasında[8] belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının, yani hangi hale dayanılarak beraat kararı verildiğinin gösterilmesi gerekir.

Yargıtay, Beraat hükümlerinin gerekçesinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230/2. maddesine aykırı biçimde, maddede gösterilen hallerden hangisine dayanıldığının belirtilmemiş olması halini bozma nedeni yapmaktadır.[9]

6) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar: Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddenin üçüncü[10] ve dördüncü[11] fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.

Örneğin, sanıkların işledikleri fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin gelişmemiş olduğuna ilişkin Adli Tıp raporu doğrultusunda sanıklar hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilirken uygulama maddesinin 223/3-a yerine, 223/4-b olarak gösterilmesi ile CMK'nın 230/3. maddesine aykırılık oluşturulması hukuka aykırı olacaktır.[12]

7) Başka bir karar veya hükmün verilmesi hâli: Yukarıda ifade edilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri de gerekçede gösterilmelidir.

Örneğin, emanet eşya, yargılama giderleri, vekâlet ücreti ve benzeri konularda verilen kararların da yasal, yeterli ve geçerli bir nedene dayanma zorunluluğu vardır. Bu hususlarda verilen kararların da gerekçeli olması gerekir.

Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. Maddesine göre gerekçeli kararda ayrıca şu hususlar da ayrıca belirtilmelidir:

Hükmün başlığında bulunması gereken unsurlar:

1) Hükmün başına, 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır. (CMK m. 232/1)

Yargıtay bir kararında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 232/1. maddesi uyarınca hükmün başına "Türk Milleti Adına" verildiğinin yazılmaması

halini mahallinde giderilmesi mümkün eksiklik olarak kabul ederek, bu hususu bozma sebebi yapmamıştır.[13]

2) Hükmü veren mahkemenin adı karar başlığında yer almalıdır. (CMK m. 232/2-a) Yargıtay bir kararında, mahkeme adının “Adalet Bakanlığı K… Adalet Dairesi 4. Asliye Ceza Mahkemesi” şeklinde yazılmak suretiyle Anayasanın 9. maddesine ve 5271 sayılı CMK’nın 232. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendine aykırı davranılmasını bozma nedeni yapmıştır.[14]

3) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği karar başlığına açık bir şekilde yazılmalıdır. (CMK m. 232/2-b)

Örneğin, şikayet dilekçesinde ismi belirtilen bir kişi dışında 20 şikayetçi daha bulunmasına rağmen, gerekçeli karar başlığında diğer müştekilerin isimleri gösterilmemesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 232/1-b maddesine muhalefet edilmesi anlamına gelecektir.[15]

4) Beraat kararı dışında karar verilecekse; suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi gösterilmelidir. (CMK m. 232/2-c)

Yargıtay, bir kararında suç tarihinin şikayet tarihinden sonraki tarihi gösterir şekilde yazılmasını, 5271 sayılı CMK’nın 232/2-c hükmüne muhalefet olarak değerlendirmiştir.[16]

Yargıtay bir başka kararında, suç tarihinin gerekçeli karar başlığında yanlış gösterilmesini bozma nedeni yapmıştır.[17]

Yargıtay bir başka kararında da, Beraat kararlarında CMK'nın 232/2-c bendi gereğince suçun işlendiği yer ve tarihin yazılamayacağı hususunu mahallinde düzeltilebilir bir eksiklik olarak değerlendirerek bu hususu bozma nedeni yapmamıştır.[18]

5) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı hususları karar başlığında açık bir şekilde belirtilmelidir. (CMK m. 232/2-d)

Yargıtay, gerekçeli karar başlığında sanıkların gözaltı, tutuklama ve tahliye tarihlerinin yazılmayarak CMK’nın 232/2-d maddesine aykırı davranılmasını eleştiri konusu yapmakta ve kararı bozabilmektedir.[19]

Hükmün gerekçesinin yazılma süresi

Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur. (CMK m. 232/3)

Karar ve hükümlerin imzalanma zorunluluğu

Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanmak zorundadır. (CMK m. 232/4)

Yargıtay, duruşma zaptında hakimin elle atılan imzalarının bulunmadığı, UYAP ortamında yapılan kontrolde elektronik imza ile de imzalanmadığı olayda, keyfiyetin 5271 sayılı CMK’nin 232/4 hükmüne aykırılık teşkil ettiğini ifade ederek mevcut kararı bozmuştur.[20]

Hâkimin hükmü imza edemeyecek hale gelmesi

Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, (örneğin ölüm, hastalık ve benzeri haller) bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılmak zorundadır. (CMK m. 232/5)

Yargıtay bir kararında, duruşmaya üye hakim olarak katılan ve e- imza ile duruşma zaptını imzaladığı halde, gerekçeli karar da üye hakim yerine başka sicil numaralı hakim tarafından başkan olarak e imza ile kararın onaylandığı olayda, kısa karara katılan hakim’in gerekçeli karara katılmama nedeni belirtilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK'nın 232. maddesinin 5. fıkrasına aykırı davranılmasını bozma nedeni yapmıştır.[21]

Kararın niteliği ve yasal yollara başvuru ile ilgili hususlar

Hüküm fıkrasında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, uygulanan kanun maddeleri, verilen ceza miktarı, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmelidir. (CMK m. 232/6)

Yargıtay, dava konusu eşyanın 5607 sayılı Yasanın 13/1 maddesi yollamasıyla TCK'nun 54/4. maddesi gereğince müsaderesi yerine TCK'nun 54. maddesinin gösterilmesi suretiyle CMK'nun 232/6. maddesine muhalefet edilmesini bozma nedeni yapmaktadır.[22]

Örneğin, sanık hakkında takdiri indirim uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK'nun 62/1. maddesi yerine TCK'nun 62. maddesi yazılması CMK'nun 232/6. maddesine aykırı olacaktır.[23]

Örneğin, sanık hakkında verilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında adli para cezasının bir gün karşılığı belirlenirken 5237 sayılı TCK'nin 52/2. maddesinin gösterilmemesi 5271 sayılı CMK'nin 232/6. maddesine aykırı olacaktır.[24]

Örneğin, dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmünde temel ceza belirlenirken uygulama maddesinin "5237 sayılı TCK'nın 157/1 maddesi yerine TCK'nın 245/1 maddesi" olduğunun belirtilmesi, 5271 sayılı CMK'nın 232/6. maddesine aykırıdır.[25]

Hükümde, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. Bu husus kanun yoluna başvurma sırasında önemli hale gelmektedir. Yüksek mahkeme, bu kuralın ihlal edilip edilmediğini öncelikle değerlendirmektedir.

Örneğin, ceza infaz kurumunda bulunan ve duruşmaya katılan sanığın CMK’nun 291/1, 232/6 maddeleri çerçevesinde CMK’nun 263. maddesinde gösterilen usul ile de temyiz başvurusunda bulunabileceğinin hatırlatılmaması halinde, sanığa hükmü temyiz etme yetkisi olduğu, nereye, nasıl ve ne şekilde başvurabileceği ve temyiz süresi de gösterilmek suretiyle açıklamalı davetiyeyle, cezaevinde ise CMK’nun 35/3. fıkrası gereğince “Okunup anlatılarak” usulüne uygun tebliği ile bunu gösterir belgeler ve sunması halinde temyiz dilekçesi ve bu konuda düzenlenecek olan ek tebliğname de eklendikten sonra incelenmek üzere Yargıtay’a gönderilmesi gerekecektir. Bu kurala uymayan dava dosyaları Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmektedir.[26]

Yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin anlaşılabilir nitelikte açıkça gösterilmesi zorunluluğu

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 40/2, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34/2, 231/3, 232/6. maddeleri gereğince, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin anlaşılabilir şekilde açıkça gösterilmesi gerekmektedir.

Bu unsurlardan bir veya birkaçının eksik veya hatalı gösterilmesi hali, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 40. Maddesinde hüküm altına alınan eski hale getirme nedenleri olarak kabul edilmektedir.

Bu bildirimlerdeki temel amaç, kanun yollarına başvuru hak ve yetkisi bulunanların, başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının temin edilmesi ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına neden olunmamasıdır.

Belirtmek gerekir ki, eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesi halini ifade etmektedir.

Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı yoksa bu durum eski hale getirme nedeni olarak kabul edilemeyecektir.[27]

Örneğin; sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen kararda, temyiz süresinin sanık müdafii yönünden tebliğ tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmiş olması halinde, sanık müdafiinin, temyiz süresinin, kararın yüze karşı verildiği hallerde tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını bilmemesi düşünülemeyeceğinden, yasa yolu bildirimindeki bu yanlışlık, müdafii açısından bir yanılgı ve hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacaktır.[28]

Hükümlerin nüshaları ve özetlerinin imzalanması ve mühürlenmesi

Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanmalı ve mühürlenmelidir. (CMK m. 232/7)

Yargıtay bazı kararlarında, hüküm özeti ile gerekçeli karar altında yer alan nüshalarının mühürlenmemesi suretiyle CMK'nın 232/7. maddesine aykırı davranılmasını bozma nedeni yapmaktadır.[29]

Yargıtay Bazen de CMK'nın 232/7. maddesi gereğince hükmün mühürlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi halinin mahallinde düzeltilebileceğini değerlendirerek bu hususu bozma nedeni yapmamaktadır.[30]

Hükmün Bölümleri

Yukarıda da açık bir şekilde ifade edildiği üzere, Anayasa'nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur.

Hüküm, esas itibariyle içeriği itibariyle kısım kısım değerlendirmeye alınmalıdır. Başka bir söylemle hüküm dört kısımdan oluşmaktadır. Her bölüm içeriğinde bulunması zorunlu olan bir takım hususları içermelidir.

Hüküm şu bölümlerden oluşur:

1) Başlık,

2) Sorun,

3) Gerekçe,

4) Sonuç.

“Başlık” bölümünde belirtilecek hususlar: Başlık bölümünde şu hususlar belirtilmelidir:

1) Hükmü veren mahkemenin adı,

2) Mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin isimleri,

3) Cumhuriyet savcısının ismi,

4) Zabıt kâtibinin ismi,

5) Katılanın ismi,

6) Mağdurun ismi varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı,

7) Sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı,

8) Beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,

9) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı.

Bu hususlar hükmün başlığında açık bir şekilde yer almalıdır.

"Sorun" bölümünde belirtilecek hususlar

Bu bölümde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalıdır.

"Gerekçe" bölümünde belirtilecek hususlar

Bu bölümde şu hususlar yer almalıdır:

1) Mevcut deliller tartışılıp değerlendirilmelidir.

2) Hükme esas alınan ve reddedilen deliller açıkça ifade edilmelidir.

3) Delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durulmalı ve bu konu açıklanmalıdır.

4) Neden bu sonuca (hükme) ulaşıldığı anlatılmak suretiyle eylemin ve uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesine yer verilmelidir.

5) Sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanakları gösterilmelidir.

"Sonuç (hüküm)" bölümünde belirtilecek hususlar

Bu bölümde şu hususlara yer verilmelidir:

1) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu açıklanmalıdır.

2) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı belirtilmelidir.

3) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar gösterilmelidir.

4) Kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı belirtilmelidir.

5) Kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercii duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.

Uygulamada genelde hükmün bölümlerinden olan gerekçenin yazılması sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle, mahkeme kararlarının "Gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulmalı ve unsurları itibarı ile değerlendirilmeye alınmalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin açık bir şekilde gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur.

Bu açıklamalardan hareketle gerekçe kavramı, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olacak şekilde açıklaması şeklinde tanımlanabilir.[31]

Özellikle gerekçe kısmında, hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin ayrı ayrı durulmalı, bu hususlar açıklanmalı ve bunların dayanakları gösterilmelidir. Ayrıca bu gösterilen dayanakların da geçerli, yeterli ve yasal olması zorunluluğu bulunmaktadır. Nitekim yüksek mahkeme bu hususları her somut olayda inceleme konusu yapmaktadır.

Gerekçenin yasal, yeterli ve geçerli olmaması halinde, yani bu kurala riayet edilmeden karar verilmesi durumunda kararın hukuka aykırı olmasından bahsedilebilecektir. Bu kurala uymadan verilen hüküm, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyecektir. Bu eksikliğin uygulamada da keyfiliğe yol açabileceğini ifade edebiliriz.

Bu yüzden hükmün gerekçeli olması, keyfiliği önleyecek, tarafları tatmin edecek, sağlıklı bir denetim olanağı sağlayacaktır. Bu amaçlara ulaşmak için, yasa koyucu hükmün gerekçeli olması zorunluluğunu getirmiştir.[32]

Hükmün gerekçe içermemesi hali, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 289/1-g ve 1412 sayılı CMUK'un 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturmaktadır.

AİHM UYGULAMASI

Mahkemelerin davayı etkili bir şekilde inceleme görevi

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların davada dayanakları hususları, tarafların iddialarını ve sunduğu delillerini etkili bir şekilde incelemekle görevli olduğunu bazı kararlarında ifade etmektedir.[33]

Mahkemelerin davayı inceleme metotları

AİHM; mahkemelerin davayı inceleme metotlarının, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu belirlediği hallerde, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin ihlâli olarak değerlendirmektedir.[34]

Mahkemelerin geniş bir takdir yetkisine sahip olması

AİHM, yerel mahkemeleri tarafından verilen kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu bazı kararlarında açıkça ifade etmektedir.[35]

AİHM, mahkemelerin sahip olduğu bu geniş takdir yetkisinin, temel hak ve özgürlüklerin ihlâli sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmamasını kararlarında inceleme konusu yapmaktadır.

Bu denetimi yapan AİHM, somut olayda belirli bir delil türünün (örneğin; tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası ve benzeri deliller) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline bakmaktadır. Bu denetimi yaparken de, başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğuna işaret etmektedir.[36]

Temel sorunların incelenmiş olması zorunluluğu

AİHM; yerel mahkemelerin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmasını genel olarak aramamaktadır. Ancak bununla birlikte somut davanın özelliğine göre temel sorunların incelemiş olduğunun, açık veya zımni olarak, anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararda yer alması gerekmektedir.[37]

Mahkemelerin kararın hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama yükümlülüğü

AİHM, mahkemelerin, tarafların yasa yolu hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında olduğunu pek çok kararında açıkça ifade etmektedir.[38]

SONUÇ

Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve kararın denetlemesini amaçlamaktadır.

Burada gerekçeli karar hakkı iki hususu temin etmektedir:[39]

Birinci husus; Gerekçeli karar, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri temin eder.

İkinci husus; Gerekçeli karar demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının nedenlerini öğrenmesini temin etmektedir.

Belirtmek gerekir ki, bir hükümde tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği yargılama konusu davanın niteliğine ve şartlarına bağlı olarak değişebilmektedir.

Davanın temelini oluşturan iddia ve savunmaların cevaplanma zorunluluğu

Yargılama sırasında açık ve somut bir şekilde ileri sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, yani davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması durumunda, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile cevap verilmesi zorunludur.[40]

Mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında "İlgili ve yeterli bir yanıt" vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması halinde hak ihlâlinden söz edilebilecektir.[41]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------

[1] M. Nedim BEKRİ, Gerekçeli Karar Hakkı, 2014/3 Ankara Barosu Dergisi, ss. 203-228, s. 207.

[2] YCGK, E: 2016/1098, K: 2019/212, T: 14.03.2019.

[3] Y.8.CD, E: 2017/19767, K: 2017/12172, T: 01.11.2017.

[4] Y.8.CD, E: 2017/19767, K: 2017/12172, T: 01.11.2017: “…CMK.nun 231/11. maddesine göre hükmün açıklanmasına yönelik kararda; Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 141/3, CMK.nun 34 ve 230. maddeleri ve Ceza Genel Kurulu'nun 18.11.2014 gün, 2013/8-830 esas ve 2014/502 sayılı kararı uyarınca hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin yazılması, kanıtların tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen kanıtlar ile mahkemece ulaşılan kanaatin, sanığın suç oluşturduğu veya oluşturmadığı sabit görülen fiilin belirtilmesi ve bu fiilin nitelendirilmesinin yapılması suretiyle infazı kabil bir hüküm kurulması gerekirken, gerekçesiz olarak hükmün açıklanması geri bırakılan karara atıf yapılmak suretiyle hükümler kurulması,…”

[5] Y.14.CD, E:2019/2062, K: 2019/11240, Teb: 14 - 2019/4684, T: 02.10.2019: “…Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin tutarsız beyanları, mağdurenin anı defterinin bir kısım yapraklarının koparılmış olduğu, yazıların aynı siyah pilot kalemle yazıldığı ve mağdurenin el yazısı ile cümle yapılarının değişmediğine dair psikolog görüşünün sanık savunmasını desteklemesi, mağdurenin rehber öğretmenlerine ve annesine sanığın kendisine cinsel içerikli mesaj attığından bahsetmesine karşılık soruşturma başladıktan sonra alınan ilk ifadesinde suça konu eylemlerden de bahsetmiş olması, mağdurenin rehber öğretmenine gösterdiğini iddia ettiği mesajı dosyaya ibraz edememesi, sanık savunması, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, mahkemenin kabule ilişkin gerekçesinde yer alan sübuta ilişkin deliller ile dosya içeriğinin çeliştiği anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK'nın 230/1-b. maddesine uygun düşmeyen gerekçeyle kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine yazılı şekilde esastan reddine karar verilmesi suretiyle aynı Kanunun 289/1-g. maddesine muhalefet edilmesi,…”

[6] Y.18.CD, E: 2017/6622, K: 2019/12460, Teb: 5 - 2015/18838, KT: 17/09/2019 : “…1- TCK'nın 265. maddesinde "görevi yaptırmamak için direnme" başlığıyla "seçenekli hareketli" ve "amaçlı bir fiil" olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin icra vasıtalarının "cebir veya tehdit" şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü ve belirtilen tipik hareketleri içermeyen pasif direnme fiillerinin bu suçu oluşturmayacağı gözönüne alındığında, dosya kapsamı ve olay tutanağına göre, sanığın katılan polis memurlarını tehdit ettiği şeklinde kabul edilen eyleminde, hangi sözlerin tehdit olarak kabul edildiğinin kararda gösterilmemesi karşısında, tehdit içerikli sözlerin içeriği açıklattırılıp, sanığın direnme suçunu nasıl işlediği, cebir ve tehdit unsurlarının nasıl oluştuğu, denetime imkan verecek şekilde gerekçeleriyle gösterilmeden, CMK'nın 230/1-c maddesine aykırı olarak, yetersiz gerekçelerle hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,…”