Şevket Süreyya Aydemir’in “kahramanlar kuşağı” diye addettiği ve bir cepheden bir cepheye, Galiçya’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan Çanakkale’ye, Çanakkale’den Kurtuluş Savaşı’na vatan diye koşup gençliğini veren kuşağın mensuplarından biridir Ahmet Selahattin Bey. Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi neticesinde dayatılan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İstanbul’da tam bağımsızlık fikrini savunan küçük bir azınlıkta yer alan[1] hukuk dekanı ve uluslararası hukuk profesörü Ahmet Selahattin Bey, 20 Ocak 1920 tarihinde henüz 42 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur. Mamafih savunduğu ilkeler, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere fikir birliği içerisinde olduğu insanlar sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile yaşatılmıştır.

1878’de İstanbul’da doğan değerli hukukçunun, annesi Asiye Hanım babası İbrahim Muhittin Bey’dir. Ortaokulu Üsküdar Rüştiyesi’nde, liseyi Mülkiye’nin idadi kısmında bitirdikten sonra kendisi 1900’de Tekel İdaresi’nde devlet hizmetine başlamıştır[2]. Daha sonra sırasıyla Ziraat Bankası’nda ve Düyun-u Umumiye’de çalışmış, burada çalışırken devletler genel hukuku üzerine çalışmalar yapmıştır. Çalışmalarının neticesini ise İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi uluslararası hukuk doçentliğine getirilerek almış, sonrasında profesörlüğe kadar yükselmiştir. Tarihler 1910’u gösterdiğinde Yüksek Öğretim Genel Müdürü ve Hukuk Fakültesi’nde dekan olmuştur. Görevde bulunduğu süre içerisinde bir yandan milli mücadelenin düşünsel altyapısına katkıda bulunurken diğer yandan kadınların üniversiteye girebilmeleri hakkını kazandırmak için verilen mücadelede dekan sıfatıyla çağdaş eğitimin destekçisi olmuştur. Keza kadınların ilk kez Mektep-i Hukuk’a kaydolabilmesinin yolunu açan kararda kendisinin de imzası yer almaktadır. (Bkz. 04.06.2020 Tarihli Yazım)

Uluslararası hukukun ülkemizde kurucusu olarak kabul edilebilecek olan Ahmet Selahattin Bey, bu alandaki boşluğu doldurmak adına birçok eser kaleme almış, öğrencilerinin bilgisini arttırmak için “Külliyat-ı Hukuk ve Siyaset” serisini, “Berlin Kongresi”, “Medeniyet Yalanları”, “Makedonya Meselesi” ve “Balkan Harbi İcraatı” adlı yayınları ve Debidour’un beş ciltlik “Diplomasi Tarihi’ni” Türkçe’ye çevirmiştir[3]. Önemle belirtmek gerektiği üzere değerli hukukçumuz kısa fakat anılmaya değer yaşamında sadece teknik bilgisiyle değil, çevresinden kişiliği sayesinde kazandığı sevgi ve saygı ile de öne çıkmıştır. Nitekim vefatının 25. yıldönümü dolayısıyla “Hukuk Dünyası dergisinde Ebülulâ Mardin kendisi için şu ifadeleri kullanmaktadır[4]: “…Selahattin Bey, tanışmakla şeref duyduğum büyük şahsiyetlerden biridir. İlmî kudreti, derin nüfus-u nazarı, yüksek vatanseverliği, üstün kavrama yeteneği, karakter sağlamlığı, kadirbilirliği, tevazuu, fakülteyi ıslah için hatra gönle bakmaksızın nüfuzlu kişilere karşı sarsılmaz savaşı ile tarihimizde adı daima takdir ve şükranla anılacaktır.”. Keza Sıddık Sami Onar da aynı dergide kaleme aldığı yazıda[5] Ahmet Selahattin Bey için “Ahmet Selahattin, sezdiği ve manevi varlığı içinde yaşadığı hukuk dünyasını, her şeyden fazla sevdiği ve her şeyin üstünde tuttuğu aziz Türkiye’sinin kurtuluş ve yükselişini görmeden bu fani dünyaya gözlerini yumdu… Ahmet Selahattin’in ilhamlarını Lozan’ın bir hakikati olarak anlatmak imkânını bulmuş ve bu suretle talebeliğimde hissettiğim hüsranların ve acıların en büyük tesellisini ve hocalığın saadetini duymuştum.” derken, Cemil Birsel de[6] kendisine “Ahmet Selahattin ahlakı ve karakteri ile de gençliğe gerçekten örnek olan bir değerdi… hak ve doğruluk işlerinde eğrilmeyen çelik bir irade sahibi idi. Bütün hayatında kendisini hiçbir kötülüğe kaptırmamış, hiçbir kuvvet önünde eğilmemiştir… Damat Ferit Paşa kabinesine karşı memleketin yüce menfaatlerinin gerektirdiği doğru yolu günlük gazetelerde selis yazılarıyla gösterme cesaretini kendisinde ve bilgisinde bulmuş ve Damat’ı haklı olarak tenkit eylemişti.” sözlerini ithaf etmiştir.

Ahmet Selahattin Bey’in oğlunun kim olduğunu öğrendiğimizde ise “Armut dibine düşer” atasözünün doğruluğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır zira Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen öykü ve kabare tiyatrosu yazarı, gazeteci Haldun Taner, bu değerli hukukçunun tek çocuğudur[7]. Haldun Taner’in Milliyet Gazetesi’nde[8] babasıyla ilgili yazdığı şu yazı Ahmet Selahattin Bey’in nasıl bir karaktere sahip olduğunu kavramamızı kolaylaştırmaktadır: “İttihat ve Terakki’nin Maarif Nazırı Şükrü Bey, sözüm ona hastalığından, ama daha çok hükümetle bağdaşmayan liberal düşüncelerinden ötürü matematikçi Salih Zeki’yi azledivermiştir. O zaman yine kimse ‘gık’ dememişti. Pabuç, o zaman da pahalı idi. Yalnız bir kişi çıktı: Zamanın Yüksek Öğretim Genel Müdür Prof. Ahmet Selahattin, Salih Zeki’ye yapılan bu haksızlığı protesto etti. İttihat ve Terakki’nin bu yüz kızartan suçuna katılmayacağını ve Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğü’nden hemen o gün istifa ettiğini bildiren tokat gibi bir mektubu Maarif Nazırı’nın önüne attı. Beş parasız, aç, açık kaldı. Zira sadece pabuç değil, hayat da pahalı idi o zaman. Ama kimse ona istifasını geri aldırtamadı. Kaldı ki, Salih Zeki’yi şahsen de tanımazdı. Sırf kendisine, vicdanına, insanlık onuruna ters düşmemek için yapmıştı bunu. Bundan ötürü de evlâdü ayali sıkıntıya düştü. İki üç yıl sonra öldüğünde de, cebinden yalnız yetmiş beş kuruş çıktı.” Ahmet Selahattin Bey örneğinde görüldüğü gibi tarihin her döneminde omurgalı kişiler hatırlanırken diğerleri tarihin karanlık sayfalarında unutulmaya mahkûmdur.

Düşünsel açıdan ise Ahmet Selahattin Bey bağımsızdır. Bu bağımsız düşünceler her zaman milli sınırlar içinde tam bağımsız bir Türk Devleti’ni öngörmektedir. Keza İzmir’in işgali üzerine 19 Mayıs 1919 tarihinde Fatih’te düzenlenen mitingi hazırlayanların başında kendisi vardır. “Cihan bilir ki” diye başlayan uzun konuşmasında bağımsızlık ve ulusal egemenlik kavramları üzerinde özellikle durur[9]. Yine Sultan Vahdettin tarafından oluşturulan Saltanat Şurası’nda söz alan değerli hukukçu padişaha “Saltanat Şurası’nın zamanı geçmiştir. Şimdi Millet Şurası’nı toplama zamanıdır.” diyerek bağımsızlık için gereken reçetede neyin gerekli olmadığını belirtmiştir. 7 Ocak 1920 günü son Osmanlı Meclisi’ne İstanbul Mebusu olarak seçilmesini müteakip Mustafa Kemal’den memnuniyetini belirttiği bir telgraf alması, kendisinin o güne kadar yaptıklarının gerçekleşecek Cumhuriyet devrimi için ne denli önemli olduğunu gösterir niteliktedir.

Türkiye’nin kurtuluşu ile ilgili düşüncelerini hukuki gerekçeleriyle birlikte 1919 yılında Vakit Gazetesi’nde bir dizi baş makale kaleme alarak açıkladığı yazıları da Cumhuriyet tarihi açısından son derece değerlidir. Nitekim bu çalışmaları üç yıl sonra İsviçre’nin Lozan şehrinde toplanacak olan Barış Konferansı’nda Türkiye’nin haklarını savunacak olanlara sağlanan güçlü bir birikim olmuştur. Kendisinin başta Seha Meray olmak üzere birçok kişi tarafından “Lozan’ın öncüsü” olarak anılmasının sebebi de işte budur. Ne mutlu ki kendisi tanıklık edemese de, savunduğu fikirler galip gelmiş, 24 Temmuz 1923 tarihinde 143 maddeden oluşan Lozan Barış Antlaşması imzalanarak başta Sevr Antlaşması geçersiz sayılmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği resmi olarak tanınmıştır. Dolayısıyla Lozan Barış Antlaşması’nın değerli hukukçu Ahmet Selahattin Bey’in gizli vasiyetnamesi olduğunu söylemek kanaatimizce mümkündür. Bu kapsamda hukukçu Ahmet Selahattin Bey de dâhil olmak üzere Lozan Zaferi’nde emeği olan herkesi Zafer’in 97. yılında büyük bir minnet ve şükranla anıyoruz.

KAYNAKÇA

1. Meray, Seha L. Lozan’ın Bir Öncüsü Prof. Ahmet Selâhattin Bey 1878-1920. Ankara: 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976.

2. Süme, Mehmet. Mütareke Döneminde Manda ve Himaye Karşıtı Bir Aydın: Ahmet Selahattin Bey’in Hayatı ve Fikirleri (1878-1920). Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 2.

3. Avcıoğlu, Doğan. Milli Kurtuluş Tarihi. Birinci Kitap, Tekin Yayınevi, 1974.

4. Çelik, Adil Giray. Osmanlı Darülfünun Mekteb-i Hukuk’da İlk Çiçek Süreyya Ağaoğlu. Ankara: 1. Baskı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2018.

5. Mardin, Ebülulâ. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5.

6. Onar, Sıddık Sami. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5.

7. Birsel, Cemil. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5.

8. Taner, Haldun. 1 Haziran 1975 Tarihli Milliyet Gazetesi.

--------------------------------------

[1] Avcıoğlu, Doğan. Milli Kurtuluş Tarihi. Birinci Kitap, 1974, s.258.

[2] Süme, Mehmet. Mütareke Döneminde Manda ve Himaye Karşıtı Bir Aydın: Ahmet Selahattin Bey’in Hayatı ve Fikirleri (1878-1920). Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, s.172.

[3] Çelik, Adil Giray. Osmanlı Darülfünun Mekteb-i Hukuk’da İlk Çiçek Süreyya Ağaoğlu. Ankara: 1. Baskı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2018, s.96.

[4] Mardin, Ebülulâ. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5, s.125.

[5] Onar, Sıddık Sami. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5, s.126-127.

[6] Birsel, Cemil. Hukuk Dünyası Dergisi, Ocak-Şubat 1945, Sayı 4-5, s.123-124.

[7] Çelik, Adil Giray. Osmanlı Darülfünun Mekteb-i Hukuk’da İlk Çiçek Süreyya Ağaoğlu. Ankara: 1. Baskı, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2018, s.107.

[8] Taner, Haldun. 01.06.1975 Tarihli Milliyet Gazetesi.

[9] Meray, Seha L. Lozan’ın Bir Öncüsü Prof. Ahmet Selâhattin Bey 1878-1920. Ankara: 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1976, s.67.