1. İradenin Aydınlatılması

İnsanlar hukuksal konularda avukatlara, sağlığı ile ilgili konularda doktorlara, teknik konularda mühendislere, mali konularda maliyecilere vs. birçok meslek mensubunun bilgi ve tecrübesine ihtiyaç duyarlar.

Peki, bu ihtiyacın sebebi nedir?

Konunun hukuki temeli, Şahsın Özerkliği(Otonomi) İlkesi” olarak anılan ve kişinin kendi kaderini tayin etmesi olarak özetlenebilecek evrensel hukuk kuralında yatmaktadır.

Kişinin hukuki işlem yapması, geleceğine yön verebilmesi, kaderini tayin edebilmesi için Medeni Kanunumuzda da belirtildiği üzere “ayırt etme gücü”ne sahip ve ergin olması gerekir. Buna hukuk dilinde fiil ehliyeti denir. Ancak sağlıklı bir insan ayır etme gücüne sahip olsa da her alanda bilgi sahibi olmadığı için, bilinçsiz olduğu ve tabiri caizse bu alanlara ilişkin ayır etme gücü bulunmadığı içindir ki öncelikle iradesinin sağlıklı hale gelmesi gerekir.

İrade yani doğru karar alabilme yeteneğinin sağlıklı olarak oluşması için öncelikle buna uygun ortamın hazırlanması gerekir. İşte insanların bilgisinin yetersiz olduğu konularda bilgi ve tecrübe sahibi meslek mensuplarına danışmasının sebebi sağlıklı karar alabilmek için gerekli olan altyapıyı hazırlamaktır.

Bu husus özellikle güven ilişkisin ön planda olduğu hukuki sözleşmeler olan “vekâlet sözleşmeleri” nde önem kazanmaktadır. Öyle ki; bu sözleşmelerde vekil, vekil edene karşı basiretli ve özenli bir vekil gibi hareket etmek, onu bilgilendirmek ve aydınlatmakla yükümlüdür. Ayrıca verdiği her türlü zarardan ve kusurdan da sorumludur.

Örnek vermek gerekirse; bir işveren işçisi tarafından kendisine dava açıldığında bir avukata başvurur. Zira hukuki olarak karar vermek için gerekli bilgi sahibi değildir. Öncelikle gerekli bilgileri alır, işçinin talebi değerlendirilir.  Davacının talepleri, sonuçları, tüm fayda ve zararları müvekkile(vekil edene) bildirilir.

Yine bir hekim, kendisine ameliyat için başvuran hastasını teşhis ve tedavi ile gelişebilecek komplikasyonlar ve riskler konusunda bilgilendirmekle yükümlüdür.

İşte avukat veya doktorun kişiye gerekli olan tüm bilgileri vermesi aslında vekil in o alandaki bilgisiz oluşundan kaynaklanan iradesizliğini gidermek için yapılan altyapı çalışmasıdır. Artık gerekli bilgiyi alan, iradesi oluşan müvekkil, seçim hakkını kullanabilir. Buna da Otonomi yani Kişinin Özerkliği İlkesi denir.

İradenin Aydınlatılması ya da Rızanın Aydınlatılması kavramı giderek önemini arttırmaktadır. Son yıllarda sağlık hukuku alanında “aydınlatılmış rıza” kavramı ile açıklanan bu husus, kanaatimizce vekâlet akdine dayanan sözleşmeler başta olmak üzere güvene dayalı tüm ilişkiler de uygulama alanı bulacaktır.

2. Milli İrade ve Seçimler

Seçim,
Milletin yasama ve yürütme tasarrufunda bulunma yetkisini kullanacak vekillerini seçerek, genel ve süreli bir VEKÂLET vermesidir.

Seçmen-Vekil ilişkisinde de tıpkı yukarıda örneklediğimiz avukat-müvekkil, doktor-hasta ilişkisinde olduğu gibi milletin rızasının istenmesi söz konusu olacağına ve öncelikle bu rızanın sağlıklı bir zemine oturması gerekeceğinden Seçmenlerin İradesi Aydınlatılmış Olmalıdır.

Seçimlerin eşit ve adil bir şekilde yapılmasını sağlamak devletin görevidir ve bu nedenle kamu düzenine ilişkindir. Bu alanda devlet, kendiliğinden düzenlemeler yapmakla sorumludur.

Olaya aydınlatılmış rıza/irade açısından bakıldığında Seçmenlerin Rızasının Aydınlatılması gerektiği ve bunu yapmakla görevli olanın da bizzat Devlet olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Zira seçmenlerin oyları iradesinin tecellisidir ve bu oylar gerçek irade ile uyuşmadığı takdirde seçimin de adil yapıldığından bahsetmek mümkün değildir.

Örnek vermek gerekirse; Televizyonda röportaj yapılan üniversiteli genç Cumhuriyetin ne zaman kurulduğu, Cumhurbaşkanının kim olduğu, v.s. sorulara cevap veremiyorsa ve bu genç oy kullanıp vekâlet vererek kendisini yönetecek kişiyi belirleyecek ise burada seçmen gencimizin iradesinin aydınlanmış olduğundan, bu iradenin sağlıklı bir seçim yapabildiğinden nasıl bahsedebiliriz? Yine köyde yaşayan Mehmet Amca, ülkede yaşanan siyasi ve sosyal gelişmelerden habersizse, yalnızca geçim derdine düşmüş elbette yine seçim sonucunun gerçek iradeyi yansıttığından bahsedemeyiz. Örnekte gencimizin veya çiftçimizin elbette karar almak, istediğine oy vermek hakkı vardır ancak önce neye oy verdiğini, bunun faydasını ve zararlarını, geleceğine etkilerini, alternatiflerini bilmesi gerekir. Yani rızasının aydınlatılmış olması gerekir. Aksi taktirde Tıpta ve Hukuksal ilişkilerde işlem yapmasına izin vermediğimiz, yaptığı işlemleri geçersiz kıldığımız bu insanların rızasını, hayatının en önemli Vekâlet işleminde yani Ülke Yönetiminin Seçiminde geçerli saymak gerçekten büyük bir çelişkidir.

Burada savunduğumuz kişilerin sınava sokulması, oylarının geçersiz sayılması v.s. değildir elbette. Kaldı ki böyle bir şey mümkün de değildir. Ancak ideal olan, kişilerin seçimlerinde neyi seçtiğini bilerek oy vermesini sağlamak yani MİLLİ İRADEYİ AYDINLATMAKTIR. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ünde işaret ettiği gibi En büyük savaşımız, cahilliğe karşı olacaktır.”


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Uğur ŞİMŞEK tarafından www. hukukihaber. net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)