Zor zamanlarımız oluyor, insan olarak da toplum olarak da. Bazen kavgaların gürültülerin içinde kalakalıyoruz. Canımızın yandığı zamanlar hele. Gönlümüze, yuvamıza ve yurdumuza düşen ateşler yakıyor yüreğimizi. İşte tam da o zor zamanlardan bahsediyorum
Ben büyük acılar da çekmedim, çileler de. Elbette kimselere bir şeyler diyemem, kimseler de beni dinlemez zaten. Ama yine de dostlarla hasbihal etmek gerek.
İyi günlerde herkes efendidir, herkes asildir ve herkes adildir. Asıl olan zor zamanlarda adil olmaktır, asil olmaktır.

Hepimiz Hz. Ömer’i biliriz, adaletini de. Bugün iki adil insana ait hikaye anlatmak istiyorum size. Bunlardan biri Nuşirevan, biri Hz. Ömer.
Sahabeden Sa’d bin Vakkas ile Hz. Ömer, İran’a arap atı satmak için gider. Ancak o şehirde bir grup genç, gelir ve atlarını alırlar. Mahzun bir şekilde handa konaklayan Hz. Ömer’e derdini sorar hancı. Anlatır. Hancı, Hz. Ömer’i soyan kimsenin hükümdarın oğlu olduğunu anlar. Der ki, ‘bizim adil bir hükümdarımız var, derdini ona anlat’. Bir tercümanla çıkarlar huzura. Anlatırlar derdini. Hükümdar dinler, ancak bu gence dair bir ceza çıkmaz, sadece bir kese altın verir kendilerine. Hz. Ömer, akşam hancıya gelir tekrar, ancak yine mahzundur. Hancı kızar, çıkar hükümdarın huzuruna, anlatır bütün olan bitenleri. Hükümdar çok üzülmüştür. Düşünür ve sonra ‘yarın şehrin iki kapısından o iki yabancı çıksın’ der. Denileni yaparlar. Hz. Ömer bir kapıdan, Hz. Sa’d diğer kapıdan çıkar. İki kişi asılmıştır. Biri hükümdarın oğlu diğeri de hırsızın hükümdarın oğlu olduğunu söylemeyen tercüman.
Yıllar sonra Hz. Sa’d vali olur ve bir cami için Yahudi birinin mülküne tecavüz eder. Ona da etrafından derler, Hz. Ömer’e anlat derdini. Gider anlatır Yahudi. Hz. Ömer’in valiye yazdığı mektup oldukça kısadır: ‘Ben Nuşirevan’dan daha adilim’.
Mesaj alınmıştır.

Ateş düştüğünde adil olmaktır güzel olan. Nuşirevan gibi oğlunu cezalandırmaktır adalet. Hepsinden öte hiç mi hiç kine ve öfkeye kapılmadan hüküm kurmaktır adalet. Karşısında can düşmanı olsa sapmamaktır adalet ve gereğinde kendi elini kesmektir.
O yüzden diyorum tam da çok aziz bildiğimiz gururumuzla oynadıklarında, bize dokunduğunda belli olur asalet ve adalet.
Hukuka uygunluk işte bugün lazımdır, kini nefrete dönüştürmeden, yanlışı adalet olarak uygulama gafletine düşmeden...

Bedduaların ve hakarete varan sözlerin hiç birine kapılmadan yaşayabilmek ne de güzeldir. Hele hele ömrü böyle güzel ve tertemiz bitirebilmek ne özeldir.
Günlerin aydınlığı ve zaferi üzerimizden kalktığı ve yaşlılık kapılarınızı çaldığında nasıl olacağız? Zor zamanlarımızda yaptığımız hatalarla yüzleştiğimizde, azıcık korkuya kapıldığımızda, yüreklerimizde yangınlar çıktığında nasılız? Tarafgirlikle değil, hakperestlikle karardır adalet. Gayrimeşruyu meşrulaştırmamaktır adalet. İnanın, hepsinden öte adaletin kendisi, başlı başına en büyük asalettir.

Asalet de zor zamanlarda belli olur. Asalet duruşun bozulmamasıdır. İnceliğin ve efendiliğin terkedilmemesidir. Kabadayılanmamaktır, kabalaşmamaktır, kötü söz söylememektir.
Anlatırlar, Maria Antoinette’i... Giyotine çıkarılır. Yürürken ayağına basar celladının. Döner, bütün inceliği ile ‘afedersiniz’ der. İşte asalet budur.

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım.
Zaman bir daire gibidir. Bazen yardır bazen ağyar...
Adalet herkes içindir. Adaletin kılıcı, başkalarının elini olduğu kadar bizim elimizi de kesebilir. İşte o kestiği an, ‘ah’ dememek önemlidir.
Hatta kalbimize bıçağı saplayana da adil olabilmemiz lazım.
Hepsinden öte, bu dilimize sahip çıkmak gerek, kırmaktan, yıkmaktan, kem söz söylemekten kaçınmak gerek.
Adalet gerek, asalet gerek.
Diyebiliyor muyuz?
‘Maria Antoinette’den daha asilim’,
 ve
 ‘Ben Nuşirevan’dan daha adilim’.

Sahiden diyebiliyor muyuz?



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)