Kısmi anayasa değişikliğinin millet iradesi ile kabul edilip yürürlüğe girmesinden sonra hukuk alanında önemli gelişmeler yaşıyoruz. Uyum yasalarının çıkarılmasıyla Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın  bir taraftan daire ve üye sayısı artarken çalışma usullerinde de yenilikler getirildi. Her dairenin iki heyet halinde çalışabilecek şekilde yeni üyelerle takviye edilmesi biriken iş yükünün eritilmesinde atılmış ciddi bir adım oldu. Olumlu sonuçları sanırım kısa zamanda yargı mensupları ve adalet bekleyen vatandaşlarımızca hissedilecek.

Yeni yapısı ve aldığı kararlarla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da gündemde. 12 Eylül Darbesini yapan Kenan Evren ve arkadaşları yargılansın diye iddianame düzenlediği için meslekten ihraç edilen Savcı Kayasu ile, Şemdinli soruşturmasında derin devlet bağlantılarına dokunan ve dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Büyükanıt’ın da adının geçtiği olayların soruşturulmasını isteyen Savcı Ferhat Sarıkaya’nın ihraç kararları kaldırıldı. İtibarları iade edildi. Eski HSYK tarafından haklarında haksız ve hukuksuz işlem yapılmış olduğu kabul edilerek bu haksızlığa son verildi. Son olarak Ferhat Sarıkaya kaldığı yerden görevine devam etmek üzere Ankara Cumhuriyet Savcılığına atandı. Üzerinde durduğumuz, dikkat çektiğimiz bir savcının yeniden mesleğe kazandırılmasından ibaret değil elbette. Önemli olan vesayet altında bir yargıyı kabul etmeyen, dokunulmazlara dokunan, eşitliği ve hukukun üstünlüğünü savunan yargı mensuplarının kendilerini güvencede hissedecekleri bir sistemin oluşmaya başlaması.

Google dökümanlarıyla Ak Partinin kapatılması için dava açan Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın  görev süresi mayıs ayı içinde sona erecek. Yargıtay’da yapılan seçimler sonucu en fazla oyu alan Yargıtay Üyesi Hasan Erbil, Cumhurbaşkanınca Başsavcılığa atandı. Yasama ve yürtmeye müdahale eden açıklamaları, Ergenekon bağlantılı partilerdeki hukuksuzlukları görmeyip, halkın yarısının desteğini almış bir partinin kapatılması için, anayasa değişikliği yapmayı bile gerekçe gösteren, hukuku ve demokrasiyi içine sindirememiş bir zihniyetin Yargıtay Başsavcılığı dönemi de artık tarih olacak.

Ergenekonun tutuklu sanığı, şimdi CHP milletvekili adayı Mehmet Haberal’ın açtığı dava sonucu Yargıtay’ın tazminata mahkum ettiği özel yetkili hakimlerin davasıyla ilgili de önemli bir gelişme yaşandı. Ergenekon sanıklarını tahliye etmeyen hakimler hakkında açılan yeni tazminat davasında Yargıtay hatasından döndü. Hep söylediğimiz ve yazdığımız gibi yetkili mahkemenin ağır ceza mahkemeleri olduğu gerçeğini kabul etmiş oldu. Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin oy çokluğu ile verdiği bu karar, yetkisiz olarak ve fotokopi evraklara dayanarak Cihaner’i tahliye eden 11.ceza Dairesine de örnek olacak mı bekleyip göreceğiz.

1960 kanlı darbesinden bu yana halkımız darbecilere, hukuk tanımayanlara, vesayet rejimi yanlılarına siyasi dersini hep vermiş olmasına rağman, halkın desteğini alan siyasi iktidarlar Anayasa ve sistem değişikliği sağlayamadıkları için gerçek anlamda bir hukuk devleti olamadık. Yassıada’da kurulan sözde mahkemenin idama mahkum ettiği Menderes ve arkadaşları milletten iade-i itibar aldı. Rahmetli Turgut Özal devlet töreni ile itibarını iade ettiği Merhum Menderes ile Edirnekapı’da halkıyla dualarda kucaklaşmaya devam ediyor. O dönemde yargıyı ve hukuku zulmün kalemi ve mürekkebi olarak kullanan hakim ve savcılar ise çoktan unutuldu. Hatırlayanlar da yargının yüz karası isimler olarak defterlerine kayıt düşmüşler.

Bütün bu olumlu gelişmeler rağmen Türkiye gerçek anlamda demokrasiyi ve hukuk devletini tesis edebilmiş değil. ‘İade-i itibar’ bekleyen mağdurlar, mazlumlar  var. Başörtüsünden dolayı tahsil ve çalışma hakları ellerinden alınanlar, dindarlığından, özel yaşamından, mezhebinden veya etnik kökeninden dolayı fişlenenler iade-i itibar ne zaman diye soruyor ve bekliyorlar. Kırmadan, dökmeden, illegal hiçbir eylem yapmadan bekliyorlar. Tam ufukta özgürlük göründü diyecekler ki bir de bakıyoruz, Sayıştay Üyesi Nejla Eroğlu TBMM 23 Nisan özel oturumunda başörtülü olduğu için Meclisten dışarı atılıyor. Şimdi yüksek sesle düşünüyorum ve soruyorum. Meclis’te çoğunluk olan Ak Parti başörtüsüne özgürlüğü savunuyor. MHP başörtüsü yasağının kalkması için destek verdi ve vereceğini söylüyor. CHP çarşaflılara parti rozeti takıp başörtüsü sorununu biz çözeriz diyor. Ama bu partilerden oluşan Meclis,  protokolde oturan Sayıştay Üyesi bayanın başörtülü diye dışarı çıkarılmasına tepki vermiyor. Sorum şu; Bu Meclis’i kim yönetiyor ? Sayın Abdullah Gül’ün seçim sürecinde bazı siyasilere Meclis’e girmeyin diyenler mi? Yoksa hala Merve Kavakçı’ya ‘bu kadına haddini bildirin’ diyenler mi yönetiyor ? Değilse haksızlık karşısında daha ne kadar susacaksınız? Başörtüsü nedeniyle seçilme hakları ellerinden alınanlara iade-i itibar ne zaman?

Reşat PETEK