Genel Olarak

Türk icra hukukunda iki tür takip yolu bulunmaktadır. Bunlar; ilamlı takip ve ilamsız takip yollarıdır. İlamsız takipte yine kendi içerisinde; genel haciz yolu ile takip, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip ve kiralanan taşınmazların tahliyesi olmak üzere üç ayrı kategoriye ayrılmaktadır. İlamsız icra takibi yolu, herhangi bir mahkeme kararına ya da herhangi bir belgeye ihtiyaç duyulmaksızın icra takibatı yapılabilecek bir yoldur. İlamlı icra yolu ile takip yapılabilmesi için ise alacaklı tarafın elinde ya bir mahkeme ilamı ya da mahkeme ilamı niteliğinde bir belge (mahkeme huzurundaki kabuller ve icrai nitelikteki feragatler, mahkeme huzurundaki sulhler, kayıtsız şartsız para borcu ikrarı içeren düzenleme biçimindeki noter senetleri, icra dairesindeki kefaletler, temyiz ve istinaf kefaletnameleri, avukatlarla müvekkillerinin imzaladıkları uzlaşma tutanakları, tüketici hakem heyetlerinin verdiği kararlar, baroların para cezası ya da giderlerin ödenmesi hakkında verdiği kararlar, odaların aidat veya para cezalarına ilişkin verdiği kararlar, noterler birliği disiplin kurulu kararları, kayıtsız şartsız para borcu ikrarı içeren ipotek akit tablosu, Arabuluculuk Kanununun 18. maddesi uyarınca düzenlenen anlaşma belgesi, Ceza Muhakemesi Kanununun 253. maddesi uyarınca düzenlenen uzlaşma raporu veya belgesi, Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanununun 12. maddesi uyarınca düzenlenen alacak senedi ve belgeleri, Türk Ticaret Kanununun 1284. maddesi uyarınca verilen dispeç raporunun onaylanması kararı, Taşınmaz Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 17. maddesi uyarınca verilen masrafların tecavüzde bulunandan veya müdahale edenden alınması kararı) olması gerekmektedir. İlamsız icra takiplerinde borçlu tarafından takibe itiraz edilmesi durumunda takip durdurulabiliyorken, ilamlı icra yolu ile takipte böyle bir durum söz konusu olmamaktadır. Yani ilamlı icra yolunda itiraz müessesesi olmadığından takibe itiraz edilemeyecek ve haliyle de neticede takip durdurulamayacaktır. İlamlı takip yolunda itiraz müessesinin takibi durdurabilme konusunda işlevlik kazanamamasının sebebi ise ilamlı icra yolunda takibin bir ilama ya da ilam niteliğindeki bir belgeye dayanması sebebiyle itiraz edilerek aksinin ispatlanmasının mümkün olmaması gerçeğidir. Her ne kadar ilamlı icra yolunda takibe itiraz ederek söz konusu takibin durmasını sağlamak mümkün olmasa da icranın geri bırakılması (tehiri icra) müessesesine başvurarak ilamlı icra takibinin ilerlemesinin önüne geçilebilmesi sağlanabilmektedir.

İcranın Geri Bırakılması (Tehiri İcra) Prosedürü ve Tehiri İcra Kararının Diğer Borçlulara Sirayet Edip Etmeyeceği

İcra hukukumuzda kesinleşmeden icra edilemeyecek kararlar (taşınmaz mala ve taşınmaz üzerindeki ayni haklara ilişkin mahkeme ilamları, aile ve kişiler hukukuna ilişkin mahkeme kararları, hizmet tespit davasında verilen mahkeme kararları, yabancı mahkeme kararlarının tenfizine ilişkin mahkeme kararları, kira bedelinin tespitine ilişkin ilamlar, menfi tespit ve istirdat davalarında verilen ilamlar, sayıştay ilamları, ceza mahkemesi kararlarının yargılama giderlerine ve tazminata ilişkin kısımları, istihkak davalarına ilişkin mahkeme kararları, bayrağına ve sicil kaydına bakılmaksızın gemilere ilişkin mahkeme kararları) dışında kural olarak bir mahkeme kararının icra edilebilmesi için kesinleşmesine gerek görülmemektedir. Bu sebeple kesinleşmeden icra edilemeyecek mahkeme kararları dışındaki mahkeme kararlarına karşı borçlu taraf kanun yollarına (istinaf ya da temyiz) başvurmuş olsa dahi icra takibi bir taraftan devam edecektir. Ancak istinaf ya da temyiz kanun yolu incelemesi neticesinde ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılması ya da bozulması durumu söz konusu olduğundan ve bu sebeple borçlunun bazı risklere maruz kalmaması namına borçlu açısından takibin durdurulabilmesi için icranın geri bırakılması (tehiri icra) müessesesi öngörülmüştür. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m.36; “İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için takibin yapıldığı yer icra mahkemesinden karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir” ifadelerine yer vermiştir. İcranın geri bırakılması için izlenilecek prosedür icra emrinin borçluya tebliği ile başlayacak ve süreç şu şekilde ilerletilecektir: Öncelikle ilk derece mahkemesinden ilamlı icra takibine konu edilen mahkeme kararının istinaf ya da temyiz edildiğine ilişkin derkenar yazısı alınır. İcra takibi dosyasına derkenar yazısı sunularak “icranın geri bırakılması” kararı getirmek üzere mehil vesikası ( icrayı geri bırakmak üzere alınmış olan süreyi gösteren belge) verilmesi için talepte bulunulur. Daha sonra dosyaya nakit ya da teminat mektubu şeklinde teminat sunulur. Bunun üzerine borçlu tarafa icranın geri bırakılması (tehiri icra) kararı getirebilmesi için icra müdürlüğünce uygun bir süre verilir. Kanuni koşulları yerine getiren borçlu, icranın geri bırakılmasına (tehiri icra) dair karar alabilmek için takibin yapıldığı yerdeki icra mahkemesine başvuruda bulunur. Borçlunun başvurusu icra mahkemesi tarafından kabul edilirse “icranın geri bırakılmasına” dair verilen karar icra takip dosyasına sunulur. İcranın geri bırakılması ile ilgili olarak verilen bu bilgilerden sonra yazımızın esas kapsamı dâhilinde şu soruyu sorma gerekliliği duyuyorum. Dosyadaki borçlulardan birinin kanun yollarına başvurup akabinde kendi lehine icranın geri bırakılması (tehiri icra) kararı alıp takibi kendi açısından durdurması takip dosyasındaki diğer borçlulara da sirayet edip onlar açısından da takibin ilerlemesini engelleyecek midir? Bu konu ile ilgili olarak doktrinde özgün bir değerlendirme olmamakla birlikte takip hukukunda da bir düzenleme söz konusu değildir. Kanaatimizce; müteselsil ilam borçlularından birisinin mahkeme kararına karşı istinaf/temyiz yoluna başvurup ve yetkili icra mahkemesinden gerekli yasal koşulları sağladıktan sonra lehine icranın geri bırakılması (tehiri icra) kararı almış ve bu sebeple takibin ilerlemesini engellemiş olması sadece lehine icranın geri bırakılması kararı alan borçlu açısından hüküm ve sonuç doğurmalı, diğer borçlular açısından takibe devam edilerek takip hukukunun diğer safhalarına geçilebilmelidir. Nitekim; direnme yoluyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen 02.04.2019 tarih, 2018/12-750 E. 2019/383 K. sayılı kararında “…Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, özellikle icranın geri bırakılması kararının, ancak lehine tehiri icra kararı tesis edilen borçlu yönünden hüküm ifade ettiği, borcun, tehiri icra kararı için sunulan teminat mektubu ile değil, bu teminat mektubunun paraya çevrilmesi ile ödenmiş sayılacağı, teminat mektubunun henüz paraya çevrilmediği hususları göz önüne alındığında ilamı temyiz ederek lehine icranın geri bırakılması kararı almayan şikayetçi-borçlu yönünden ilamın infazı için takibe devam edilmesinde, talep üzerine mallarına haciz konulmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır…” ifadeleri ile ilamı istinaf/temyiz ederek lehine icranın geri bırakılması (tehiri icra) kararı almayan borçlu/borçlular yönünden ilamın infazı için takibe devam edilmesi gerektiğine oyçokluğu ile karar vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yukarıda bilgileri verilen kararı oyçokluğu ile tesis edilmiş olup söz konusu kararda muhalefet şerhinin olduğunun da altının çizilmesi gerekmektedir.