Mücbir sebep kavramı uygulamada oldukça karıştırılmakta aynı Yerel Mahkemede dahi farklı kararlar çıkmasına sebep olmaktadır. Bunun sebebi mücbir sebep kavramının oldukça soyut bir kavram olması, sınırlarının çok net bir şekilde çizilememesidir. Bu sebeple yazımızda mümkün olduğunca mücbir sebep kavramını örneklendirerek idarenin bu yönde doğacak hizmet kusuruna değinmeye çalıştık. Şöyle ki;

Mücbir sebep; “İdarenin iradesi dışında meydana gelen, önceden öngörülmesi mümkün olmayan ve karşı konulmayacak ağırlıktaki olaylar.’’ olarak tanımlanmıştır. Olay ne kadar büyük, zarar ne kadar ağır olursa olsun; olay öngörülebilir nitelikteyse, alınabilecek önlemlerle sonuçlarını ortadan kaldırmak ve azaltmak mümkünse, mücbir sebepten söz edilmesi mümkün değildir.

Örnek vermek gerekirse Karadeniz Bölgesi’nin oldukça yoğun yağış alan bir bölge oluşu karşısında yaşanan sel felaketi mücbir sebep olarak değerlendirilemeyecektir. Zira, yağan yağmurun mücbir sebep sayılabilmesi için; kent planlamasının çağdaş ve bilimsel veriler ışığında yapılıp; dere yataklarının ve taşkın havzalarının yerleşim alanları dışında bırakıldığının, bölgenin alt yapısının olası su taşkınları da düşünülerek gerekli kapasitede tam ve eksiksiz olarak tamamlandığı halde öngörülebilir tüm ölçüleri aşan yağışın sel felaketine neden olduğunun ispatlanması gerekmektedir.

Diğer bir anlatımla bölgenin alt yapısında birtakım eksiklikler ve olumsuzluklar varsa ve bunlar zararın ortaya çıkmasına ya da artmasına neden olmuşsa, mücbir sebepten bahsedilemeyecektir. Zira sel olayı kısmen yağışların fazla yağmasına bağlansa da bunların felakete dönüşmesi; yağış miktarından çok genellikle arazi kullanımında yapılan yanlış uygulamalar ve yüzeysel akış suyunu akıtacak yeterli alt yapı tesisleri ve dere kanallarının olmaması ile açıklanabilmektedir.

Danıştay 15.Dairesi’nin 04/10/2018 tarih ve 2018/736E. 2018/6709K. sayılı kararında;

“…sorumlu olduğu karayolu üzerinde can ve mal emniyetini sağlamakla görevli olan idarenin, eğimli ve virajlı ana yol kesiminde buzlanmayı önleyecek veya oluşan buzu ortadan kaldıracak çalışmaları yapmak zorunda olması, bozma kararındaki gerekçenin karşılanmadan idareden gelen belgelere dayalı olarak kazanın meydana gelmesinde hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı düşüncesiyle…”

Demek suretiyle maddi-manevi tazminat talebinin reddine karar veren yerel mahkeme kararını bozmuş ve idare üzerine düşen sorumluluğu tam anlamıyla yerine getirmemiş ise hizmet kusurunun olacağına hükmetmiştir.

Karara konu olayda davacının eşi Afyonkarahisar-Ankara karayolunun 30. Kilometresinde tek taraflı trafik kazası sonucunda vefat etmiştir. Davalı idare her ne kadar olayın meydana geldiği kesimde hava ve yol şartları göz önüne alınarak mutlak surette kar ve buz mücadele çalışmalarının YILLIK YAPILAN PROGRAM çerçevesinde yürütüldüğünü ve trafik kazası sonucu meydana gelen ölüm olayı nedeniyle davalı idareye atfedilebilecek herhangi bir hizmet kusuru olmadığını ileri sürmüşse de bu savunma Danıştay tarafından kabul görmemiştir.

Emsal karardan da görüleceği üzere davalı idareler, vermesi gereken hizmeti tam anlamıyla yerine getirmemiş ise mücbir sebep kavramına sığınamayacaklardır.

Yine Danıştay 15. Dairesi’nin 21.4.2016 tarih ve 2013/13971E. 2016/2733K. sayılı kararında;

HİZMETİN İYİ İŞLEMEMESİ SONUCU KİŞİLERİN ZARARA UĞRAMALARI HALİNDE, DOĞAN ZARARLARIN İDARE TARAFINDAN KARŞILANMASI GEREKMEKTEDİR. Ayrıca, hizmeti yürüten personelin görevi sırasında yaptığı eylem ve işlemlere dair kişisel kusurunun hizmet kusurunu oluşturacağı ve idarenin de bu zararın tazminiyle sorumlu tutulacağı, idare hukukunun bilinen ilkelerindendir.”

Demek suretiyle idarenin, hizmet kusuru nedeniyle meydana gelen zararları karşılaması gerektiği yönünde hüküm kurmuştur.

Hizmet kusuru, kamu hizmetinin organizasyonu ve işleyişinden kaynaklanır. Kamu hizmeti eksik veya kötü yürütülmekteyse veya bu faaliyet hizmet gerekleriyle bağdaştırılamayacak nitelikteyse, idarenin hizmeti kusurlu yürüttüğünün kabulü zorunludur.

Bu kapsamda, her doğa olayının mücbir sebep sayılamayacağını içtihatlar doğrultusunda da görmüş bulunmaktayız. Dolayısıyla zararın meydana gelmesinde sorumluluğu olan idarelerin zararı, gerek maddi gerekse manevi açıdan zararı tazmin etmeleri gerekmektedir.