GİRİŞ

İdari yargılamada yargılama usulü, uyuşmazlığın maddi gerçeklere uygun şekilde sonlandırılması süreci boyunca yargı organı, taraflar ve üçüncü kişilerce uyulması gereken kuralları düzenler. Bu yargılama usuller kanunları korumakla birlikte hukuk kurallarının özelliğine uygun şekilde belli bir amacın gerçekleştirilmesini sağlar. Hâkim ve tarafların yargılama sürecindeki rolleri, somut olaya ilişkin delillerin toplanmasında sorumluluğu ve bunun yanı sıra yargılamanın şekline ilişkin hususların yargılamanın amacına yönelik belirlenmesi söz konusudur.

Yargılama kurallarında belli bir sistemin elde edilmesinde birtakım yargılama ilkeleri kullanılır. Kullanılan bu yargılama ilkeleri, yargı kurallarının belli bir sistematik içinde işleyebilmesini amaçlamakla birlikte normlar arasındaki bağlantının kurulmasında da yardımcı olur. İdari yargılama usulündeki ilkeleri göz önünde bulundurduğumuzda kişisel hakların ve menfaatlerin korunmasıyla hukuki düzenin korunması arasında bir uyum söz konusudur. İdari yargılama usulündeki bu anlayışla birlikte, yargılama usul kurallarının belirlenmesi ve yorumlanmasındaki belirleyici role sahip olan ilkelerle birlikte kişisel hak ve menfaatlerin korunması önem arz eder. İdari yargılama usulüne hâkim olan ilkeler de yasa koyucu tarafından bu perspektifte hazırlanmıştır.

BİRİNCİ BÖLÜM

İDARİ YARGILAMA USULÜ VE İDARİ YARGILAMA İLKELERİ

1. Yargı ve Usul Kavramları

Yargı kavramına bakıldığında hukuki düzenin gerçekleşmesi ve devam etmesini amaçlayan ve teşkilat ve faaliyeti ifade etmektedir. Modern devletlerde üç unsurlardan birisi olan yargının, hükümetin şekli ne olursa olsun hukuk devletinde diğer erklerden bağımsız olduğu kabul edilir[1]. Modern toplumlarda kişilerin sahip olduğu temel hak ve özgürlükler devlet tarafından kurulan bağımsız mahkemeler tarafından gerçekleşen yargılamanın sonucundaki hükümler ile korunur. Devletin kişileri hukuken koruma talebini karşılama yükümlülüğünde kişilerin devlete karşı yargı hakkı bulunur[2].

Anayasa’nın 40. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca Anayasa ile kişilere tanınan hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesi halinde yetkili makamlara başvurma imkânı tanınmaktadır. AY’nin 36. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca hak arama hürriyetinin bulunduğu ve iddia ve savunmayla birlikte adil yargılanma hakkının herkes tarafından kullanılabileceği düzenlenmiştir[3].

Mahkemeye başvurma hakkıyla birlikte hak arama hürriyetinin temel unsurlarından birinin oluştuğu görülür. Olayın hukuk kurallarını karşılaması halinde yargı yerinin bu hukuk kuralının uyuşmazlığa uygulanması neticesinde mevcut hukuki durumun tespitinin yapılarak kesin hüküm ile uyuşmazlığın ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Yargı organlarınca ortaya çıkan söz konusu uyuşmazlığın hukuk kurallarıyla ve yargısal usullerle çözüme kavuşturulması ‘yargılama’ olarak ifade edilir[4].

Gerçekleşen yargılama faaliyetinin usul kurallarına tabi olduğu görülmektedir. Hukuki bakımdan usul ise maddi hukukun korunması ve uygulanmasını amaçlayan kurallar ve yöntemlerdir. ‘Usul’ ifadesinin geniş anlamıyla kullanımına bakıldığında ‘yargılama usulü’ ve ‘muhakeme usulü’ olarak kullanıldığı görülür. Bunlar dışında hukuki işlemin yapılış şeklini belirleyen usul kurallarının hukuk alanında yaygın kurallar olduğu görülmektedir[5].

Usul kurallarının şekli kurallar oldukları görülmektedir. Bununla birlikte maddi hukukla kıyaslandığında daha az önemsenmesini gerektiren bir durum da söz konusu değildir. Hukuk devletindeki yargılamanın şekilsiz şekilde gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Şekilsiz bir yargılamanın somut olayın çözümlenmesinde hukuki güvenliğe aykırı olduğu görülmektedir. Yargılamada göz önünde bulundurulan şekilciliğin gerçekleştirilemediği hallerde hukuk güvenliğine aykırı olduğu görülür. Esasen bu anlayış ile birlikte keyfi uygulamaların önüne geçilerek hakkın kötüye kullanımının engellenmeye çalışıldığı görülür. Bunun yanı sıra usul kurallarının neler olduğu maddi hukuk kuralları uyarınca belirlenir. Maddi hukukta hukuki korumanın ne şekilde olacağı usul hukuku bağlamında değerlendirilir[6].

2. İdari Yargılamada Usulünde Amaç

İdari yargılama usulündeki amacın yargılamanın sona ermesiyle birlikte neye ulaşıldığının belirlenmesidir. Her yargılamanın amacında adil bir hüküm ile uyuşmazlığın sonlandırılması ve hukuki barışın korunması amacı vardır. Bununla birlikte her yargılama usulünde korunan maddi hukuk kurallarına bağlı olarak şekillenmekte olan özel amaçların da olduğu görülür. Bu amaçların yargılama ilkelerinin belirlemesiyle sağlanarak yargılamanın yürüyüş şekli, tarafların hak ve yükümlülükleriyle hâkimin görev ve yetkilerinin yargılamanın amacına göre belirlendiği görülmektedir[7].

İdare hukuku kurallarının idarenin kuruluş ve işleyişini düzenlemektedir. İdarenin hukuka aykırı davranmasıyla birlikte hukuk devleti ilkesinin ve sübjektif hak ya da menfaatlerin ihlal edilmesi olarak karşımıza çıkar. Bu sebeple idari yargılama usulünde idarenin hukuka uygun davranıp davranmadığını denetleme ve hak ihlallerinin giderilmesi amaçlanır. İdari yargılama usulünde yargılama ilkeleri ve kurallarının bu amaçları gerçekleştirecek şekilde kurgulandığı görülmektedir[8].

İdari yargılama usulünün amacına bakıldığında, diğer yargılama usullerinden farklı bir amacı olduğu görülmektedir. Diğer yargılama usullerinden farklılık göstermesi, medeni yargılama usulünün tarihi gelişiminden ve kendine has niteliği olmasından kaynaklanmaktadır. İdari yargılama usulünün temel amacı idarenin hukuka uygunluk denetiminin yapılarak kişilerin hak ve menfaatlerinin idare karşısında korunmasını sağlar. Bu nedenle idari yargılama usulünde amacın ve idari yargılama usulüne hâkim olan ilkeleri bilmek için maddi idari hukuku kurallarının niteliğini de bilmek gerekmektedir[9].

İdari yargının ortaya çıkmasındaki temel amaçlardan ilki mahkemelerin idari işlere karışmasını öncelemek ve kuvvetler ayrılığını sağlamaktadır. Bu nedenle idari yargıda verilecek hükümlerin idari işlemin iptaliyle veya tazminata hükmetme olarak belirlenmiştir. İdari yargıda görülmekte olan uyuşmazlıkların, idarenin hukuka aykırılığı belirlenirken kişisel hak ve menfaatlerin gözetilip gözetilmediği değerlendirilir. İdari yargılama usulünün amacı, kapsadığı kurumlarla farklı hukuki statüdeki kişilerin idare ve kişiyi yargılamasında eşit konumda bulundurarak idare tarafından hukuka aykırı işlemlerin gerçekleştirilmesi halinde ortaya çıkan zararlar telafi edilmeye çalışılır[10].

İdari yargılama usulündeki amaçlardan biri de hukuki barışın korunmasını sağlamaktadır. Yargılamanın sonucunda verilen hükümle birlikte hükmün şeklen ve madden kesin hüküm ifade ediyor olması uyuşmazlığı ortadan kaldırarak toplumsal huzur ve barışın korunması amaçlanır. Burada sosyal adaletin sağlanarak hukuki barışın korunması amaçlanır. Bu bağlamda yargılamanın kesin hüküm ile sona ermesi hukuksal barışın sağlanması için yeterli olmamakla birlikte esasen yargılama sonucunda verilen kararla birlikte taraflar için tatmin edici ve kabul edilir olması halinde bu durum mümkündür[11]. İdari yargılamanın amacının idarenin denetlenerek hukuka uygun davranılıp davranılmadığını sağlayarak gerekli denetimi sağlamaktır. Bununla birlikte mahkemenin aktifliği ilkesinin benimsendiği görülmektedir.

3. İdari Yargılama Usulüne Özgü İlkeler

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun etkin şekilde denetlenmesiyle birlikte idari eylemlerin ve işlemler nedeniyle hak ya da menfaatleri ihlal edilen kimselerin idare karşısında korunarak idari yargılama usulünde etkin şekilde korumanın gerçekleştirilmesi gerekir. İdari yargıda hukuki denetimle birlikte kişisel çıkarların korunması amaçlanır ve bunun etkin şekilde gerçekleştirilmesi gerekir. Bu durumun somut uyuşmazlığa uygun şekilde gerekli usul ve işlemlerle donatılması gerekmektedir[12].

İYUK 1. maddede yer verilen düzenlemeyle birlikte 20. maddede ele alınan düzenlemede idari yargının yerlerinin ve bakmakla yükümlü olduğu davalara yönelik incelemelerde yapılacak düzenlemelerde idari yargılama usulünde görülen yazılılık ve re’sen araştırma ilkelerinin hâkim olduğu görülür. AYM tarafından idari yargılama usulüne ilişkin ilkelerin yazılı olması ve hâkim tarafından araştırma yetkisinin olması şeklinde ifade edilmiştir. Kimi durumlarda yazılılık ve re’sen araştırma ilkesinden de bahsedilir. Öğretide ise genellikle ‘yargılama ilkeleri’ şeklinde bir değerlendirmede bulunularak idari yargılama usulüne ilişkin bazı ilkelerden bahsedilmektedir. Bu ilkelerin idari yargılama usulüne ilişkin bazı ilkelerin varlığından söz edildiği görülür. Bu ilkeler re’sen araştırma ilkesi, yazılı yargılama ilkesi ve usul ekonomisi ilkeleridir[13].

İKİNCİ BÖLÜM

İDARİ YARGILAMA USULÜNE HÂKİM OLAN İLKELER

1. Re’sen Araştırma İlkesi

İdari yargı mercilerinin re’sen araştırma yetkisi İYUK’la birlikte verilmiştir. İYUK 20’de belirtildiği üzere Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemelerinin bakmakla mükellef olduğu davalarda gerekli incelemeleri kendiliğinden yaptıkları görülmektedir. Re’sen araştırma ile birlikte idari yargılama usulünde idari yargı hâkimleri tarafından davanın açılmasıyla birlikte nihai kararın verileceği sürece kadar davanın sevk ve idaresinde maddi olayların araştırılarak delillerin elde edilmesinde maddi olayın hukuki tavsifinin olaya uygulanmasında hukuk kurallarının tespit edilmesinde iddia ve savunmalarla birlikte ortaya konulan somut uyuşmazlığın gerçeğe uygunluğunun değerlendirilmesidir[14].

Re’sen araştırma ilkesinin amacına bakıldığında idari uyuşmazlıklar ve davaların kaynağının, konusunun, amacının sonuçları itibariyle hukuk ve ceza davalarına göre farklılık gösterdiği görülmektedir. Yargılama usullerinin birbirinden ayrılan önemli farklılıklardan biri de hâkim tarafından davanın yürütülmesindeki etkisinden kaynaklanır. Re’sen araştırma ilkesi ile birlikte yargılamada göz önünde bulundurulması gereken unsur, kamu düzenine yönelik konuların göz önünde bulundurularak bir değerlendirmenin yapılmasıdır. Bu değerlendirmenin kapsamı ise hukuka uygunlukla değerlendirilmesi söz konusu olur[15].

Re’sen araştırma ilkesinin kapsamını İYUK’un 20. maddesinin ilk fıkrasında düzenlendiği görülmektedir. Bu madde uyarınca mahkemenin değerlendirmesinin ne şekilde olacağı ve kapsamının ne olduğu daha açık bir ifade haline getirilmiştir. İdari yargının sahip olduğu re’sen araştırma yetkinin kapsamının oldukça geniş olduğu görülmektedir. Genel olarak tüm yetkilerin sınırı olmakla birlikte re’sen araştırma yetkisine ilişkin bir sınırlama olduğu görülmektedir. Bu sınırlamanın idari yargılamanın amacıyla sınırlı olduğu görülmektedir. Diğer bir anlatımla idari yargının yetkisinin idari işlem ve eylemlerin hukuka uygunluk bakımından denetlenmesiyle sınırlı olduğu görülür[16].

Re’sen araştırma ilkesinin ceza yargılamasındaki re’sen araştırma ilkesinden farklılıklar taşıdığı görülmektedir. Her iki yargılama yolunda da re’sen araştırma ilkesinin farklı amaçları olduğunu söylemek mümkündür. Kamu düzeninin korunarak bireysel güvenliğin sağlanması yetki amacında aynı olduğu görülmektedir. İdari yargılamada somut olaylara bakıldığında davanın açılması ile birlikte dava dilekçesinin arar karar ile birlikte tebliğ edilmesi ve ara kararla birlikte uyuşmazlığın çözümündeki bilgi ve belgelerin istenmesi söz konusudur. Bu halde mahkeme tarafından re'sen araştırma ilkesinin bir sonucu olarak cevap dilekçesi ile birlikte ara karara ilişkin bilgi ve belgeleri idareden istemektedir[17].

Re’sen araştırma ilkesi uyarınca bir yandan yargılamada göz önünde bulundurulması gereken ve kamu düzenine yönelik konularda en iyi sonuca ulaşabilmek amacıyla idari yargının denetiminin gerçekleştirerek işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi yapılır. Mahkemece sahip olunan yetkilerin güvence sağlayan niteliği bulunmaktadır. Re’sen araştırma ilkesi uyarınca idari yargılama usulünde mahkeme tarafından davanın açılmasıyla birlikte maddi olayın araştırılarak gerekli değerlendirmenin yapılmasında uygulanması gereken hukuk kurallarının tespit edilerek olayın hukuki değerlendirmesinin yapılarak maddi durumun gerçeğe uygunluğu denetlenir[18].

Hukuki olayın nitelendirilmesinin yapılarak iddia ve savunmalarla birlikte ortaya konan maddi olayın gerçeğe uygunluğunun denetiminin yanı sıra işlemlerin gerekçesinin tespit edilmesi, idari merci tecavüzünün bulunup bulunmadığı, göre ve yetkinin yanı sıra kamu düzeninin kriterlerine ilişkin değerlendirmede bulunulması gibi hususlarda mahkeme tarafından değerlendirmede bulunulur. İdari yargı ile birlikte denetlenen durum, kamu idarelerince gerçekleştirilen tasarrufların hukuka uygunluğunun sağlanmasıdır. İdari tasarrufların yapılmasıyla birlikte idarenin diğer tarafa göre daha güçlü konumda bulunduğu görülür. İdari tasarrufa yönelik bilgi ve belgelerin daha çok işlemi gerçekleştiren idarenin elinde olduğu görülmektedir. Bu sebeple idari hâkim tarafından yalnızca tarafların sundukları deliller ile davanın doğru bir şekilde sonuçlanarak mümkün olmayacağı görülür. Bu nedenle idari yargı hâkiminin araştırma yetkisinin geniş bir imkânı vardır[19].

Hâkim tarafından somut olaya ilişkin değerlendirmede bulunup araştırmasını yaparken sahip olduğu yetkinin bağlı yetki olduğu görülür. Hâkimin maddi olayın ortaya çıkarılarak araştırmaya girişip girişmemekte serbestisi bulunmamaktadır. Nitekim Danıştay’ın bir kararın idari yargı mercileri tarafından bakılan davalarda tarafların söylemlerine bağlı kalmaksızın araştırma yetkisinin olduğu ve bununla birlikte İYUK 20 uyarınca bunun bir sorumluluk olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle bu durumun kanunda belirtilen kıstaslar doğrultusunda yapılması gerekir[20].

Mahkemenin sahip olduğu kendiliğinden araştırma ilkesinin yalnızca davanın açılması ile birlikte kullanılabilecek bir yetki olduğu görülür. İdari yargı hâkimi tarafından davanın açılmasından önce re’sen araştırma yetkisi söz konusu olmaz. Mahkemelere karşı bir talepte bulunulmadığında durumun hukuka uygunluğunu kendiliğinden denetlemeleri söz konusu olmaz. Ancak idari yargılama usulü uyarınca davanın açılmasıyla birlikte uyuşmazlığın çözülmesi için gerekli olan her tür araştırma ve incelemenin kendiliğinden yapılacağı görülür.

İdarenin bakmakla yükümlü olduğu davalarda inceleme kendiliğinden yapılır. Ancak belirtmek gerekir ki bu yetkinin idari eylemler ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimiyle sınırlı olduğu görülmektedir. İdarenin sahip olduğu takdir yetkisinin ortadan kaldırılması bakımından yetkinin mahkemelere tanınmadığı görülmektedir. Mahkemenin gerekli gördüğü hallerde evrakların ve belgelerin verilmesini taraflardan istemesi mümkündür[21].

2. Tasarruf İlkesi

İdari yargılama usulünde davacı tarafından davanın açılması ile birlikte davanın konusu ve talep sonucunun belirlenmesi ve davanın devam ettirilmesi halinde tasarruf yetkisi bulunmaktadır. Fakat davacı tarafından davanın genişletilmesi ve ıslah yetkisinin sınırlı olduğu bilinmektedir. Kural olarak davacının davasından feragat etmesi mümkündür. Ancak bazı davalarda ve yargılamanın bazı aşamalarında yargı kararları ile birlikte davacının davadan feragat yetkisinin sınırlandırıldığı görülmektedir. Tarafların kanun yollarına başvurması halinde de kimi sınırlamalar ile tasarruf yetkisine sahip olduğunu söylemek mümkündür[22].

Mahkeme tarafından verilen kararın yalnızca kişilerin talep etmesi halinde işlemeye başlayarak taraflarca yargılamanın gidişatına ilişkin söz sahibi olması tasarruf ilkesi kapsamında değerlendirilir. Kişilerce davanın açılmasına ilişkin serbestlikte uyuşmazlığın konusunda kişisel menfaatin ya da kamu yararının mı olduğunun değerlendirilmesine bağlı olduğu görülmektedir. İdari yargılama usulünde kişinin dava açıp açmama konusunda özgürce karar vermesi mümkündür ve dava açmaması halinde hukuki koruma talebinden vazgeçmiş sayılmaktadır[23].

Yargı organlarınca tarafların talebiyle birlikte harekete geçmesinin Anayasa 36. maddesinde yer verilen hak arama hürriyetine ilişkin olduğu görülmektedir. Hak arama hürriyetinin kişilerin hakkının ihlal edilmesi halinde bunun telafi edilmesinin devlet organlarına başvurması konusunda kişilerin özgür iradesinin bulunduğunu ifade edilmektedir. Kural olarak kişilerin bu konuda özgür olduğu görülmektedir[24].

İdari yargılama usulünde bireylerin hak arama hürriyetini kullanarak hak aramaların sadece kişisel yararı değil, bunun yanı sıra kamu yararını da yakından ilgilendirmektedir. İdari yargılama usulündeki uyuşmazlıklarda idari yargının re’sen harekete geçmediği görülmektedir. Danıştay savcılarınca idari yargıda harekete geçirilmesi ödevi bulunmamaktadır. İdari yargı yerlerinin yalnızca davacının usulüne uygun şekilde davayı açması halinde harekete geçtikleri görülür[25].

Belirtmek gerekir ki hak arama hürriyeti sınırsız olmamakla birlikte tamamiyle serbest bir şekilde kullanılması da söz konusu değildir. Hak arama hürriyetini kullanarak idari yargıya başvurmak isteyen kimselerin idari yargılama usulündeki öngörülen kurallara uymaları gerekmektedir. İYUK 2. maddede yer verilen düzenleme uyarınca menfaati ihlal edilen kimselerin iptal davası, kişisel hakkının ihlal edildiğini düşünen kimselerin ise tam yargı davası açabileceği düzenlenmiştir[26].

İdari yargılama usulünde tasarruf ilkesinden bahsederken tarafların sahip olduğu tasarruf yetkisinin sınırlı olduğu görülmektedir. İdari yargılama usulünde objektif hukuka uygunluk denetiminin amacı tarafların yargılamadaki sınırsız serbestliğe sahip olmasını engellemektedir. Bu nedenle davacının talebi ve yargılamanın gidişatına yönelik iradeyle bağlı ve sınırlı olduğu görülmektedir. Bu bağlamda tasarruf ilkesinin, davada gerekli delillerin kim tarafından toplanarak gerekli değerlendirmenin kim tarafından yapılacağı hususunda re’sen araştırma ilkesine göre farklılıklar gösterdiği ortadadır[27]. Ancak belirtmek gerekir ki aralarında yakın bir ilişkinin olduğu da söylenebilir. Tasarruf ilkesinin benimsenmesiyle birlikte yargılama sürecinde re’sen araştırma ilkesinin benimsendiği yargılamada delillerin toplanması ve taraflarca yerine getirilmesi ilkesinin benimsenmesi de mümkündür.

Tasarruf ilkesinin benimsenmesinin nedenlerinden biri de mahkemelerdeki iş yükünün azaltılması için sağlanan etkinliktir. İptal davalarında kişilerin hakkının ihlal edildiğini düşünüp dava açma konusunda serbestlik bulunmaktadır. Davanın açılmasından sonra ise yargılamanın devamındaki bazı yetkilerin sınırlı olduğu görülmektedir. Daha çok düzenleyici işlemler karşısında açılan davalarla temel hak ve hürriyetlerin davalar çerçevesinde korunması esastır. Bu davalarda hukuka uygunluk denetiminin yapılarak davadan feragatin mümkün olup olmadığı değerlendirilir[28].

İdari yargı ile birlikte iş yükünün azaltılarak iş yükünün tamamlanması hususunda idari yargı yerlerinde kanun koyucu tarafından davacının yetkilerinin arttırılarak idari yargı yerinin re’sen araştırma yetkilerinin sınırlandırılması konusunda bir eğilimi bulunmaktadır. Etkili yargısal korumanın sağlanabilmesi için usul hukuku tarafından korunan maddi hukuk kurallarıyla yargılamanın amacının birlikte ele alınması gerekir. İdari davaların objektif hukuka uygunluk denetiminin yapılarak davaların taraflarının tasarruf yetkisinin bulunup bulunmadığı da değerlendirilir[29].

Tasarruf yetkisi uyarınca davacının dava açıp açmama ve dava konusunu belirtme konusunda serbestliği bulunmaktadır. Davanın ikinci dilekçesi ile birlikte davanın konusu ve talep sonucunu değiştirme imkânı yoktur. Bu durum kural olarak mümkün olmamakla birlikte tam yargı davalarında sınırlı şekilde bir kere olacak şekilde artırım yapılması mümkündür. Mahkemenin davanın konusu ve talebin sonucuyla bağlı olarak bunun dışında karar vermesi mümkün değildir[30].

Davacının davasını açmasıyla birlikte yargılamaya tamamen ilgisiz kalması söz konusu olamaz. Yargılamanın davacıdan bağımsız bir şekilde yürümesi de mümkün değildir. İYUK uyarınca idari yargılama usulünde tarafların bilerek ya da bilmeyerek davanın açılmamış sayılması konusunda işlemleri yerine getirmeksizin davranması halinde davanın sona erdirilmesine sebep olması mümkündür[31].

İdari yargılama usulü uyarınca tasarruf yetkisine yönelik tasarruf yetkisine yönelik tartışmalardan biri de iptal davalarında yargılamanın hükmün verilmeden önceki süreçte sona erip ermeyeceğine ilişkindir. Davadan feragat edilip edilemeyeceğine ilişkin İYUK’un 31. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca HMK’ya atıfta bulunularak kurum tarafından idari yargılama usulünün amacına uygun şekilde hareket edilip edilmediği değerlendirilmektedir[32].

Tasarruf ilkesi bakımından bir değerlendirme yapıldığında İYUK’daki yargılamanın yürütülmesine dair düzenlemelerin yetersiz olduğu görülmektedir. İdari yargılama usulüne göre davanın değiştirilmesi, ıslah, mücbir neden gibi yargılamanın hızlandırılmasına dair kurumlara yer verilmemiştir. Bu durumlara ilişkin HMK’ya atıf yapıldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra tasarruf ilkesinin geçerliliğine ilişkin iptal ve tam yargı davaları bakımından ayrımın yapılmasına gerek bulunmamaktadır. İdari yargılama usulünde ve daha çok iptal davalarında bireylerin sahip oldukları hak ve menfaatlerin korunmasına ilişkin idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesi söz konusudur. Bu nedenle iptal davalarının tam yargı davalarından farklı olarak değerlendirilmesi gerekir. Ancak belirtmek gerekir ki usul kurallarının uygulanması bakımından iptal ve tam yargı davalarına ilişkin bir ayrımda bulunulmadığı görülmektedir[33].

3. Yazılılık İlkesi

Yazılılık ilkesinin usul işlemlerinin ne şekilde gerçekleştirileceğine ilişkindir. Bir yargılama sırasında hükme yalnızca yazılı olarak mahkemeye sunulan dava malzemesinin esas teşkil etmesi halinde yazılılık, duruşmadaki sözlü beyanların ve dava malzemesinin esas teşkil etmesi halinde sözlülük ilkesinin benimsendiği görülmektedir. Yargılamadaki yazılılık ya da sözlülük ilkelerinden birinin benimsenmesinin deliller bakımından önemi bulunmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki uygulamada yalnızca yazılılık ya da sözlülük ilkelerinden birinin benimsenmediği görülmektedir. Bu iki ilkenin de yer aldığı karma bir sistem uygulanmaktadır[34].

Yazılılık ilkesi uyarınca yargılamanın taraflarının mahkemeye yazılı dilekçeler ve yazılı delillerle başvurduğu ve iddia ve savunmalarla birlikte mahkemenin her türlü usul işleminin yazılı şekilde yapıldığı görülmektedir. Davaya yönelik her şeyin dava dosyasında toplanmasıyla birlikte mahkemenin dava dosyası üzerinden karar verdiği görülmektedir[35].

Yazılılık ilkesinin sözlülük ilkesiyle karşılaştırıldığında sözlülük ilkesinin yargılamanın tüm aşamalarında gerçekleştirilebileceğini göstermektedir. Bu durumda taraflarca her türlü iddia ve savunmanın sözlü olarak yapılması ve mahkemenin hükmünü duruşmadaki sözlü tartışmalara dayanak kurması söz konusudur. Uyuşmazlıkların genellikle karışık bir yapısı bulunduğundan dolayı yargılamanın yalnızca duruşmalar ile ilerleyerek adil bir karar verilmesinin elverişli olmadığı görülmektedir[36].

Dava konusunun karışık olması ve mahkemelerdeki iş yükünün fazla olması nedeniyle hâkim tarafından tarafların iddia ve savunmalarının kalıcılığı bakımından bu durum elverişli değildir. İdari yargılama usulünde yazılılık ilkesinin benimsenmesinin temel nedenleri pratik ve ekonomik gerekçelere dayanır. Usul ekonomisi ilkesiyle birlikte idari yargılama usulünün daha hızlı bir şekilde uyuşmazlığın çözülmesinde yazılılık ilkesinin mümkün olması düşüncesine dayanır[37].

İdari yargılama usulünde yazılılık ilkesi geçerli olduğundan dolayı sözlü savunmanın yapılması halinde tutanağa geçirilerek işlemin yapılması gerekmektedir. Feragat talebi uyarınca mahkeme başkanlığına yönelik yazılan dilekçeyle yapılması gerekmektedir. Yazılılık ilkesinin gereği olarak yargılamanın taraflarının mahkemeye yazılı dilekçeler ile başvuruda bulunması ve değerlendirmenin bu bağlamda yapılıyor olması da yazılılık ilkesinin bir sonucudur. Sözlülük ilkesinin en önemli unsurunun duruşmalar olması sebebiyle duruşmalı inceleme ilkesi uyarınca tüm yargılama usullerinde geçerli olduğu görülmektedir. Bu ilke uyarınca yargılamadaki sözlülük ilkesi dışındaki alenilik, hukuki dinlenilme hakkının yanı sıra çekişmeli yargılama gibi diğer yargılama ilkelerinin de gerçekleşmesini sağlamaktadır[38].

Türk idari yargılamasında yargılama usulünün benimsendiği görülmektedir. Bunun yanı sıra yazılılık ilkesi uyarınca tanık deliline dayanılmamakta ya da taraflarca isticvap edilmemektedir. Günümüzde idari yargının idareden tamamiyle bağımsız bir kişiliğinin olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda ilk olarak idari yargının idarenin bir parçası şeklinde görmek ve idari yargıya karşı yapılan başvuruyu hiyerarşik bir başvuru olarak değerlendirmekten kaçınılması gerekmektedir. İdari usul sürecindeki dinlenilme hakkının da bağımsız değerlendirilmesi gerekir[39].

Değerlendirilmesi gereken diğer bir durum da idarenin faaliyetlerinde artış görülerek idari uyuşmazlıkların çeşitlenerek bunlarda kimi hallerde tanık deliline başvurulması gerektiğidir. Bunun yanı sıra kimi davalarda hâkim tarafından yazılı delillere başvurularak davanın aydınlatılamadığı durumlarda sözlü yargılama esnasında hâkimde söz konusu uyuşmazlığa yönelik bir kanaatin oluşması gerekmektedir[40].

4. Gizlilik İlkesi

Öğretide çoğu zaman doğrudan idari yargılama usulüne hâkim olan ilkeler kapsamında değerlendirilmemiş de olsa idari yargılama usulüne ilişkin bazı ilkelerin varlığından söz edilmesi gerekir. Bunlardan biri de gizlilik ilkesidir. Önceden gizlilik ilkesi, idari yargıya hâkim olan ilkeler arasında değerlendirilmiş olmasına karşın gizlilik ilkesinin yerini aleniyet ilkesinin aldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra hukuk devletinde mahkemedeki yargılama süreci içinde kamu yararına ilişkin istisnaların haricinde gizlilik ilkesinin hâkim olması söz konusu değildir. Dosya üzerinden gerçekleştirilen incelemeyle birlikte yazılılık ilkesi içinde yer alınması gerektiği ortadadır. Yazılılık ilkesinin hâkim olduğu yargılamanın dosya üzerinden yapıldığı görülmektedir[41].

521 Sayılı Danıştay Kanunu dönemindeki yargılama sürecine bakıldığında idari yargılamaya hâkim olan gizlilik ilkesi uyarınca idarenin idari yargının yerine sunduğu bilgi ve belgelere ilişkin davacıya bilgi verilmemekteydi. İYUK’ta yapılan değişiklikle birlikte gizlilik ilkesinin yerini aleniyet ilkesinin aldığı görülmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının bir gereği olarak tarafların dava dosyasındaki her türlü bilgi ve içerikten haberdar edilmesinin kural olarak kabul edildiği görülmektedir. Kimi hallerde idarenin gizlilik nedeniyle bilgi ve belgeleri sunmaktan kaçınabilmesi mümkündür[42].

5. Delil Serbestisi İlkesi

Delil serbestisi ilkesi tarafların ileri sürdüğü iddiaların deliller ile ispatlanmasını ve mahkemenin de taraflarca getirilen delillere bağlı olmamasını ifade etmektedir. Delil serbestisi ilkesi re’sen araştırma ilkesince maddi gerçeğin bulunmasının doğal bir sonucu olduğu görülmektedir. Delil serbestisi ilkesi uyarınca taraflar ispata ilişkin söz konusu uyuşmazlığın niteliğine ilişkin her türlü delili mahkemeye sunabilir. Bu bağlamda kanıtlama araçları bakımından herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır[43].

Delil serbestisi ilkesinin sınırları da bulunmaktadır. Her ne kadar delil serbestisi ilkesi geçerli olsa da idari yargılamanın özelliği gereği bu kuralın istisnaları olduğunu söylemek mümkündür. Söz konusu sınırlamanın ilki mahkemeye sunulan delilin yazılı olması gerektiğidir. İYUK’un 1. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca idari yargılama usulünde yazılı yargılama usulünün uygulanacağı ve yapılan değerlendirmenin evrak üzerinden yapılacağının düzenlendiği görülmektedir. Yazılı yargılama ilkesi uyarınca idari yargıdaki delillerin yazılı belgeye dayanması gerekir[44].

Delil serbestisine getirilen diğer bir sınırlama ise yemindir. Yemin, taraflardan birinin bir olayın doğru olup olmadığına ilişkin beyanda bulunmasıdır. Bir olayda ispat yükünün üzerinde olduğu tarafın davayı başka delillerle ispat edemediği hallerde uyuşmazlığın karşı tarafına yemin teklifinde bulunur. Karşı tarafın yemin etmesi halinde başkaca ispata gerek kalmamaktadır. Yemin deliline en son başvurulduğunu söylemek mümkündür. Başkaca delillerin olması halinde ilk olarak onlar incelenerek değerlendirme yapılır. Bu durumda yemin sözlü olarak yapılmaktadır. Oysaki idari yargılamanın yazılı yargılama olduğu bilinmektedir. Vergi hukuku bakımından yemin yasaklandığından dolayı idari yargılamada yemin bir tek bu alanda kullanılır[45].

Delil serbestisi ilkesindeki üçüncü sınırlama ise idari yargılamada tanık deliline dayanılmamaktadır. İdari yargılama usulünde bir yandan re’sen araştırma ilkesi ve delil serbestisi ilkesi mevcutken diğer yandan da yazılı yargılama ilkesinin varlığından söz edilir. Re’sen araştırma ilkesince delil serbestisi ve duruşmanın yapılması tanık deliline başvurulmasını gerekli kılmaktadır. Yazılı yargılama ilkesi buna engel olmasına karşın Danıştay da bu görüştedir[46].

Delil serbestisi ilkesince değerlendirilmesi gereken diğer bir unsur da süredir. İYUK’un 21. maddesinde yer verilen düzenleme uyarınca dilekçe ve savunmalar ile birlikte verilmemiş belgelerin kabulü halinde bunların zamanında verilme imkânının olmadığı hallerde mahkemece bu duruma ilişkin kanaat getirilmesi halinde kabul edileceği düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca dilekçeler ve savunmalar ile birlikte verilmesinin mümkün olduğu belgelerin sonradan kabul edilmeyeceği düzenlenmiştir. Bu hükümle birlikte delil serbestisi ilkesi uyarınca bir sınırlama getirilerek mahkemenin re’sen araştırma ilkesi uyarınca bunların incelenebileceği düzenlenmiştir[47].

6. Delillerin Serbestçe Değerlendirilmesi İlkesi

Delil serbestisi ilkesi delillerin neler olacağı, niteliği ve sayısına ilişkin bir kavram olmakla birlikte taraflarca ya da mahkemece elde edilen delillerin serbest bir şekilde değerlendirilmesi tarafların ya da mahkemenin elde ettiği delillerin mahkeme tarafından sınırlamaya tabi olmaksızın maddi gerçeği ortaya çıkarmak için serbest bir şekilde değerlendirilmesine ilişkindir. İdari yargılama usulünde medeni hukuk yargılamasında olduğu gibi takdiri delil ve kesin delil şeklinde bir ayrımda bulunulmamıştır. Bu nedenle mahkemece sunulan delillere bağlı kalınmayarak re’sen araştırma ilkesi uyarınca yeni delil ya da mevcut delillerin doğruluğunun araştırılması mümkündür. Delillere ilişkin serbest bulunan idari yargı yerlerinin delillerin değerlendirilmesi hususunda bir kurala bağlılığı bulunmamaktadır[48].

Hangi delillerin ne şekilde somut uyuşmazlığın çözümü için kullanılacağının belirlenmesinde kullanılıp kullanılmayacağı değerlendirilir. Bu hususta idari yargı yerlerine serbestlik tanınmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki mahkemenin ya da hâkimin ibraz edilen ve araştırmanın sonunda elde edilen bilgi ve belgeleri değerlendirirken serbest olsa da keyfiliğe kaçmaması ve maddi olayın çözümüne ilişkin delillerin belirlenerek gerekli hallerde birbirleri ile bağlantı kurularak deliller arasında çelişkiye düşmeksizin karar vermesi gerekir[49].

SONUÇ

Çalışmamız kapsamında idari yargılama usulüne hâkim olan ilkelerle idari yargılama usulünün amacının ne olduğundan bahsettik. Re’sen araştırma ilkesi, tasarruf ilkesi ve yazılılık ilkeleri başta olmak üzere bu ilkelerin ilkelerinin amaç bağlamında değerlendirildiği görülmektedir. Yargılama usulü ile birlikte korunan maddi hukuk düzeni ile birlikte belirli bir amacın gerçekleştirilmesine hizmet edilir. Bu amaç, yargılama usulünün var olma amacını oluşturmakla birlikte yargılama usul kuralları ve ilkelerini belirleyerek diğer idari yargılama usulünün diğer yargılama usullerinden farklı olmasını sağlar.

İdari yargılama usulü ile birlikte kişilerin hak ya da menfaatlerinin korunmasıyla idare tarafından yapılan işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile birlikte iki amacın olduğu görülmektedir. İdare tarafından hukuka uygunluğun denetlenmesi amacıyla iptal davalarında ön planda olmakla birlikte sübjektif hakların korunması için tam yargı davalarının varlığı söz konusu olur. Belirtmek gerekir ki iptal davalarındaki esas amacın idarenin hukuka uygunluğunun denetlenmesi olarak görülmesinin iptal davalarında davacının rolünün yalnızca dava açan şeklinde sınırlandırılması ve uyuşmazlığın taraflarının yargılamadan uzaklaşması ihtimali söz konusu olabilir.

Re’sen araştırma ilkesinin idari yargılamadaki en karakteristik ilke olduğunu söylemek mümkündür. İdari yargılama usulünde davanın maddi gereceğe uygun şekilde aydınlatılması, kamu yararının bulunması ve yargılamadaki silahların eşitliği ilkesinin sağlanarak hâkime re’sen araştırma yetkisinin verildiği görülmektedir. Re’sen araştırma ilkesi uyarınca taraflarca yerine getirilen olay ve deliller ile bağlı olmadan davanın aydınlatılmasına ilişkin her türlü delili re’sen araştırmak suretiyle hükme esas alındığı görülür.

KAYNAKÇA

Aslan, Zehreddin, Türk İdari Yargı Sisteminde Re’sen Araştırma İlkesi, İÜSBFD, No: 23-24, 2011.

Akıncı, Müslüm, İdari Yargıda Adil Yargılanma Hakkı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2008.

Cenan, Eren, İdari Yargıda Hakkaniyete Uygun Yargılama İlkesi, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2018.

Çağlayan, Ramazan, İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Ankara 2001.

Çağlayan, Ramazan, İdari Yargılama Hukuku (Güncellenmiş 8. Baskı), Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.

Evren, Çınar Can, İptal Davalarında Kendiliğinden Araştırma İlkesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1-2, 2008.

Gözler, Kemal, İdare Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, 8. Baskı, Bursa, 2009.

Gözübüyük, Şeref/Tan, Turgut, İdare Hukuku, Cilt 2, Genel Esaslar, Güncelleştirilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001.

Günday, Metin, İdare Hukuku, Güncelleştirilmiş 8. baskı, İmaj Yayınevi, Ankara, 2003.

Kabasakal, Yavuz, İdari Yargılama Usulü Hukukunda Kanıtlama Yöntemleri ve Araçları, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007.

Özay, İl Han, Günışığında Yönetim II Yargısal Korunma, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2004.

Özay, İl Han, Yargısal Korunma, 3.baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 1999.

Sunay, Süheyla Şenlen, İdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan İlkeler Karşısında İspat ve Delil Hususları, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1996.

Turan, Hüseyin, Adil Yargılanma Hakkının Bir Unsuru Olarak Mahkeme Kararlarında Gerekçe, Yargıtay Dergisi, S. 3, 2005.

Türkoğlu Üstün, Kamile, İdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan İlkeler, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2018.

-------------------------

[1] Gözler, Kemal, İdare Hukuku Dersleri, Ekin Yayınları, 8. Baskı, Bursa, 2009.

[2] Gözübüyük, Şeref/Tan, Turgut, İdare Hukuku, Cilt 2, Genel Esaslar, Güncelleştirilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2001.

[3] Özay, İl Han, Günışığında Yönetim II Yargısal Korunma, Filiz Kitabevi, İstanbul, 2004.

[4] Sunay, Süheyla Şenlen, İdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan İlkeler Karşısında İspat ve Delil Hususları, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul, 1996.

[5] Türkoğlu Üstün, Kamile, İdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan İlkeler, Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara, 2018.

[6] Günday, Metin, İdare Hukuku, Güncelleştirilmiş 8. baskı, İmaj Yayınevi, Ankara, 2003.

[7] Kabasakal, Yavuz, İdari Yargılama Usulü Hukukunda Kanıtlama Yöntemleri ve Araçları, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2007.

[8] Gözübüyük, 2001.

[9] Gözübüyük, 2001.

[10] Çağlayan, Ramazan, İdari Yargılama Hukuku (Güncellenmiş 8. Baskı), Seçkin Yayınları, Ankara, 2016.

[11] Çağlayan, 2016.

[12] Günday, 2003.

[13] Günday, 2003.

[14] Gözübüyük, 2001.

[15] Gözübüyük, 2001.

[16] Günday, 2003.

[17] Günday, 2003.

[18] Aslan, Zehreddin, Türk İdari Yargı Sisteminde Re’sen Araştırma İlkesi, İÜSBFD, No: 23-24, 2011.

[19] Aslan, 2011.

[20] Aslan, 2011.

[21] Gözler, 2009.

[22] Özay, İl Han, Yargısal Korunma, 3.baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 1999.

[23] Özay, 1999.

[24] Evren, Çınar Can, İptal Davalarında Kendiliğinden Araştırma İlkesi, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, S. 1-2, 2008.

[25] Çağlayan, Ramazan, İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması, Ankara, 2001.

[26] Gözler, 2009.

[27] Cenan, Eren, İdari Yargıda Hakkaniyete Uygun Yargılama İlkesi, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2018.

[28] Cenan, 2018.

[29] Akıncı, Müslüm, İdari Yargıda Adil Yargılanma Hakkı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2008.

[30] Akıncı, 2008.

[31] Günday, 2003.

[32] Günday, 2003.

[33] Gözübüyük, 2001.

[34] Gözler, 2009.

[35] Kabasakal, 2007.

[36] Kabasakal, 2007.

[37] Özay, 1999.

[38] Özay, 1999.

[39] Çağlayan, 2016.

[40] Sunay, 1996.

[41] Türkoğlu Üstün, 2018.

[42] Türkoğlu Üstün, 2018.

[43] Turan, Hüseyin, Adil Yargılanma Hakkının Bir Unsuru Olarak Mahkeme Kararlarında Gerekçe, Yargıtay Dergisi, S. 3, 2005.

[44] Turan, 2005.

[45] Özay, 2004.

[46] Özay, 2004.

[47] Gözler, 2009.

[48] Çağlayan, 2016.

[49] Çağlayan, 2016.