Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinde “dava zamanaşımı” müessesesi düzenlemiş, bu sürelerin hangi hallerde kesileceği, Kanunun 67. maddesinin 2. fıkrasında ayrı ayrı sayılmıştır. Buna göre;

“Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Halinde, dava zamanaşımı kesilir”.

Yazımızın konusunu ise, zamanaşımını kesen hallerden TCK m.67/2-c’de sayılan “suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi” oluşturmaktadır. Bu ifadeye göre, iddianame tanzimi ile zamanaşımı kesilecek ve zamanaşımı süresi TCK m.67/3 uyarınca yeniden işlemeye başlayacaktır. Yine TCK m.67/4’e göre; kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacak, örneğin beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezası gerektiren suçlarda zamanaşımı süresi en fazla (8+4) 12 yıl olarak tatbik edilecektir.

Her ne kadar kanun maddesi net bir şekilde “iddianame düzenlenmesi” ibaresine yer vermek suretiyle sırf iddianame tanzimini yeterli sayıp, iddianamenin kabul edilmesini veya kovuşturma başlatılmasını madde metninde şart olarak öngörmese de, kanaatimizce zamanaşımının kesilmesi için iddianamenin hukuki bir sonuç doğurması aranmalı ve sadece iddianame tanzimi yeterli görülmemelidir. Çünkü iddianame soruşturmayı sonlandırmaya yönelik bir belge olmakla birlikte, sonuç doğurması için gönderildiği mahkemece kabulü gerekmektedir. Cumhuriyet savcısı tarafından sırf iddianamenin düzenlenmesi, soruşturmanın bittiği ve kamu davası aşamasına geçildiği anlamına gelmemektedir. Soruşturmanın son bulması için, ya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilmesi veya düzenlenen iddianamenin mahkemece kabulü gerekir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın geçerliliği bakımından herhangi bir olura ihtiyaç olmamakla birlikte, iddianame ile soruşturmanın sonlanıp kamu davasının başlayabilmesinde mahkeme tarafından iddianame kabulünün gerektiği tartışmasızdır.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 16.02.2016 tarihli, 2014/315 E., 2016/65 K. sayılı kararında; “5271 sayılı CMK düzenlemesinde kovuşturmanın başlaması için düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi ya da kanuni 15 günlük süre içerisinde iade edilmemiş olması şarttır. Bu nedenle 01.06.2005 tarihinden sonra düzenlenen iddianamelerin dava zamanaşımı bakımından kesinti oluşturabilmesi için mahkemece kabul edilmiş ya da kanuni süre içesinde iade edilmemiş olması gerekir. Bu itibarla mahkeme tarafından açıkça kabul edilen yahut kabul edilmiş sayılan iddianamenin düzenlendiği tarihte dava zamanaşımı kesilmiş olacaktır. Başka bir anlatımla mahkemece kabul edilmeyen iddianameler soruşturma evresini sona erdirmeyeceğinden dava zamanaşımı kesmeyecektir.” ifadesine yer vermek suretiyle iddianamenin kabulünün gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun işbu kararında atıf yaptığı ve benimsediği görüşe göre; “Kabul edilmiş olmak kaydıyla iddianame, düzenlendiği yani sonuç doğuracak biçimde mahkeme kalemine kaydı yapıldığı tarihte zamanaşımını keser. Keza iddianamenin iadesi kararına itiraz edilir ve itiraz sonucunda iade kararı kaldırılırsa yine iddianamenin düzenlendiği tarihte zamanaşımı kesilmiş olur. Buna karşılık iddianame iade edilir ve iade üzerine eksiklikler tamamlandıktan sonra tekrar düzenlenip mahkeme kalemine kaydı yapılarak kabul edilirse iddianame bu ikinci düzenleme tarihinde zamanaşımını kesecektir[1]”.

Doktrinde Özgenç de; iddianame sırf düzenlenmekle hukuki sonuç doğurmadığından, dava zamanaşımının iddianamenin kabul edildiği tarih itibariyle kesilmiş olacağını ve zamanaşımı açısından kovuşturma evresinin başladığı tarihinin esas alınması gerektiğini kabul etmektedir[2].

Albayrak’a göre de; TCK m.67/2-c’de geçen “suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi” şartı bakımından, iddianamenin kabul edilip kovuşturma aşamasının başlaması aranmalıdır[3].

Doktrinde kabul gören bu görüşe ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına katılmaktayız, çünkü yukarıda anlattığımız hususların yanında, iddianamenin hukuki sonuç doğurmaksızın zamanaşımını kestiğinin kabulü uygulamada sorunlara yol açabilecektir. Örneğin; zamanaşımının dolmasına yakın bir dönemde CMK m.170/3’e aykırı şekilde düzenlenen iddianamenin, CMK m.174 uyarınca iade edildiği ve CMK m.174/4 uyarınca soruşturmanın devam ettiği durumda zamanaşımının kesilmesi gündeme gelebilecektir. Oysa TCK m.67/2-c ile CMK m.170 ve 174 birlikte dikkate alındığında; iddianamenin sadece düzenlenmesi değil, hukuki sonuç doğurması gerektiği açıktır.

CMK m.174/4’e göre; Cumhuriyet savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez”.

Görüleceği üzere hükümde; iddianamenin iadesi üzerine soruşturma devam etmekte ve hatta cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebileceği gibi, yeniden iddianame düzenleyip dosyayı mahkemeye de gönderebilmektedir. Tüm bu süreçte, esasen ilk iddianame hukuki sonuç doğurmamakta ve iddianamenin iadesine bağlı olarak soruşturma devam etmektedir. İddianame iade edilmese idi, mahkemenin vereceği kabul kararıyla soruşturma bitmiş ve kovuşturma aşamasına geçilmiş olurdu. İddianame iade edildiğinde, ceza soruşturması kaldığı yerden devam eder veya cumhuriyet savcısı CMK m.174/5 gereğince iade kararına itiraz edebilir. Ancak itirazın kabulü ile birlikte, soruşturmanın bittiği ve iddianamenin sonuç doğurup kamu davasının açılmasını sağladığı ve dolayısıyla da suç zamanaşımının kesildiği kabul edilmelidir.

Yukarıda yer verdiğimiz görüşleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararını benimsemeyen aksi görüşe göre; iddianamenin düzenlenmesi suç zamanaşımının kesilmesi için yeterli olup, Kanunda iddianamenin kabul edilmesi koşuluna bağlı olarak zamanaşımının kesileceğine dair hüküm bulunmadığından, farklı yorum yapılması isabetli olmayacaktır[4]. Bir diğer görüş; iddianamenin sadece yazılmasını değil, fakat tamamlanıp mahkemeye verilmesini zamanaşımının kesilmesi için yeterli görmüş, bunun için iddianamenin mahkemece kabulünü ve kamu davasının açılmış olmasını aramamıştır[5].

Kabul etmediğimiz bu görüşlerin dayanağını, TCK m.67/2-c’nin lafzı oluşturmaktadır. Kanun lafzına itibar edilmesi gerektiği fikri prensip olarak doğrudur, ancak hükmün ne şekilde tatbik edileceği konusunda yorum yapılabilir ve bir başka kanunun hükümlerinden yararlanılabilir. Nitekim burada da, iddianame ve sonuçları ile ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri gözardı edilmemelidir. İddianamenin sadece düzenlenmesi veya mahkemeye verilmesi ile şüphelinin hukuki statüsünde hiçbir değişiklik meydana gelmeyecek, ancak iddianamenin kabulü veya iadesinin itiraz merciince reddi ile kovuşturma açılması durumunda iddianame bir hukuki anlam ifade edecektir. Bu nedenle, iddianame düzenlemeyi de bu şekilde yorumlamak gerekir. Kaldı ki iddianame tanziminden şüphelinin haberi dahi olmamakla, şüpheli iddianame içeriğine ancak iddianame kabul edilip hukuki sonuca yol açtığında, yani “şüpheli” artık “sanık” olduğunda vakıf olabilmektedir. İddianamenin hukuki sonuç doğurabilmesi için; mahkemece kabul edilen veya iade kararı reddedilen iddianame ile kamu davası açılmalı, duruşma hazırlığı evresine girilmeli ve zamanaşımı kamu davasının açıldığı tarihte kesilmelidir.

İddianame iade edildiği durumda da, yeniden iddianame düzenlenip dosyanın mahkemeye gönderilip mahkemece kabul edildiği tarihte zamanaşımı kesilmelidir.

İddianamenin iadesi kararına karşı cumhuriyet savcısının CMK m.174/5 uyarınca itiraz edebildiği, itirazın kabul edildiği durumda kovuşturma aşamasının başladığı, bu durumda da zamanaşımının kovuşturma başladığı tarihte kesildiğinin kabul edilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. İtiraz mercii, ya cumhuriyet savcısının itirazını kabul eder ki, bu anda zamanaşımı kesilir veya itirazı reddedebilir ki, bu halde cumhuriyet savcısı tarafından yeni iddianame düzenlenmelidir. Cumhuriyet savcısının düzenleyeceği yeni iddianamenin zamanaşımını kesme prosedürü, kovuşturmayı yürütecek mahkemece iddianamenin kabulüne bağlıdır.

Burada kanaatimizce; tüm bu tartışmalara son verilmesi adına, TCK m.67/2-c’de değişikliğe gidilmeli ve zamanaşımının kamu davasının açıldığı tarih itibariyle kesileceğine dair bir ibare hükme eklenmelidir.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Ertekin Aksüt

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

----------------------------------------

[1] M. Emin Artuk - Ahmet Gökçen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2015, s. 1016.

[2] İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 12. Bası, Ankara, 2016, s.906.

[3] Mustafa Albayrak, Notlu - Atıflı - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu “Öz Kitap”, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara, 2014, s.345.

[4] Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler (TCK m.1-75), Beta Basım Yayın, 6. Bası, İstanbul, 2016, s.611.

[5] Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 10. Baskı, Ankara, 2017, s.720.