5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 175/1 maddesine göre iddianamenin kabulüyle, kamu davası açılmış olur. Kamu davasının açılması ise kovuşturma evresinin başladığı anlamına gelir.

Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğinin “Esas kaydı” başlıklı 141. Maddesinde ise kamu davasının açılması ile dosyanın sisteme kaydedileceği ve esas numarası alacağı ifade edilmektedir.

Kamu davasının açılması ve dosyanın esas numarası alması şu hallerde mümkün olacaktır: (Yön. m. 141/3)

1) İddianamenin kabul edilmesi (Yön. m. 141/3-a),

2) İddianame yerine geçen kararın mahkemeye gelmesi (Yön. m. 141/3-b),

3) Başka mahkeme veya askerî mahkemeden görevsizlik, yetkisizlik ya da nakil kararı ile dosyanın gelmesi (Yön. m. 141/3-c).

Yönetmelik hükümlerine göre; sadece iddianamenin kabulü ile birlikte kamu davası açılmamaktadır. İddianame dışında bu belge yerine geçen belgenin tevzi edilmesi veya görevsizlik, yetkisizlik veya davanın nakli yoluyla da kamu davası açılabilmektedir. Bu durumda dosyanın esas kaydı yapılabilmektedir.

Esas kaydına alınan dava dosyası hakkında yargılamanın başlanması söz konusudur. Kamu davasının esas kaydına alınması ile duruşmanın başlamasına kadar geçecek süre duruşma hazırlığı evresi olarak tanımlanmaktadır. Buna uygulamada genel olarak tensip aşaması denilmektedir.

Davanın esas kaydına alınması, yukarıda da belirtildiği üzere kamu davasının açılması anlamına gelmektedir. Kamu davasının açılması ile duruşma yapılması gerekecektir. Bu işlem sözlü yargılama ilkesinin ortaya çıkardığı bir zorunluluktur.

Duruşma sırasında silahların eşitliği ilkesine uyulmalıdır. Bu ilke uyarınca yargılama sürdürülmelidir.

Bu ilke gereğince yargılama evresinde şu işlemlerin yapılması gerekir:

Duruşma sırasında tarafların delillerini ortaya koyması gerekir.

Ayrıca iddia ve savunma tarafı ile kamu makamına delilleri tartışma, varsa itirazlarını bildirme, karşı delillerini gösterme olanağı sunulmalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” başlıklı 193. Maddesine göre, kural olarak duruşma yapılmadan, en azından duruşmada sanığın sorgusu yapılmadan, yani dosya üzerinden inceleme yapılarak davanın esası hakkında karar verilemeyecektir.

İddianamenin "kabulü" ile kamu davası açılmış ve kovuşturma evresi başlamış olacağından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 175. ve devamı maddeleri gereğince yargılamanın sürdürülmesi gerekecektir.  Bu nedenle sanığın duruşmadan haberdar edilerek savunma hakkı tanınması gerekmektedir. Burada duruşma açılmaksızın tensiple yukarıda belirtilen kararlar dışında esas hakkında hüküm kurulması hukuka aykırı olacaktır.[1]

İddianamenin hukuki kesinti oluşturma aşaması

Burada düzenlenen iddianamenin hukuki kesinti oluşturma aşaması tartışma konusu olmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 175. Maddesi, iddianamenin kabulü kurumuna yer vermiş ve kamu davasının açılmasını iddianamenin kabulü şartına bağlamıştır.

Başka bir söylemle, kovuşturma aşamasının başlaması için düzenlenen iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Yani 01.06.2005 tarihinden sonra düzenlenen iddianamelerin hukuki kesinti oluşturabilmesi için  iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi şarttır.

İddianame mahkeme tarafından kabul edilmiş ise

Şayet iddianame mahkeme tarafından kabul edilmiş ise, iddianamenin düzenlendiği tarihten itibaren hukuki kesinti ortaya çıkacaktır. Bu andan itibaren devam eden eylemler artık başka bir ceza davasının konusu haline gelecektir.

Yani sanık hakkında mahkemece kabul edilmek şartıyla iddianame düzenlendikten sonra, sanık tarafından aynı suçun tekrar işlenmesi halinde hukuki kesinti oluşacak ve bu andan sonra yeni ve ayrı bir suç ortaya çıkacaktır.

Mahkeme tarafından iddianame iade edilmiş ise

İddianame mahkeme tarafından iade edilmiş ise; iddianamenin düzenlendiği tarihte aynı suç işleme kararıyla ve aynı mağdura karşı yeniden suç işlenmesi halinde hukuki kesinti söz konusu olmayacaktır. Örneğin bu durumda sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.[2]

Örneğin; sanığın mağdura ait işyerinden 10.05.2009 ve 24.05.2009 tarihlerinde hırsızlık yaptığı olayda, sanık hakkında ilk eylemle ilgili 13.05.2009 tarihinde iddianame düzenlenmiş ve bu iddianamenin de 26.05.2009 tarihinde mahkemece kabulüne karar verilmiştir. Burada 13.05.2009 tarihli iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi nedeniyle bu iddianamenin düzenlenme tarihi itibariyle hukuki kesinti ortaya çıkacaktır. Yani 24.05.2009 tarihinde gerçekleştirilen ikinci eylemin ayrı bir suç olarak değerlendirilmesi ve sanık hakkında iki ayrı hırsızlık suçundan hüküm kurulması doğru bir uygulama olacaktır.[3]

Tensip tutanağı ile verilebilecek kararlar

Davanın reddi, birleştirme, yetkisizlik, görevsizlik gibi usule ilişkin kararlar, duruşma hazırlığı evresinde tensip tutanağı ile verilmesi mümkündür.

Bu kararlar dışında suç vasfının belirlenmesi, takdir hakkının kullanılması gereken durumlarda, mağdura davaya katılma hususunda imkân sağlanması açısından duruşma açılması, sanık ile mağdurun yargılama oturumundan haberdar edildikten sonra hüküm kurulması gerekir. Bu hallerde tensiple dosya üzerinden karar verilmesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 182, 193/2, 195, 233, 175 ve devamı maddelerine aykırı olacaktır.[4]

Duruşma yapılması zorunluluğu kuralının diğer istisnaları

Bazı hallerde duruşma yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Burada iki istisna kuraldan bahsetmek mümkündür.

Eşyanın müsaderesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suç konusu olmayan eşyanın müsaderesi” başlıklı 259. maddesine göre;  suç konusu olmayıp sadece müsadereye tâbi bulunan eşyanın müsaderesine sulh ceza hâkimi tarafından duruşma yapılmaksızın karar verilebilmektedir.

Basit yargılama usulü

Bundan başka; 24.10.2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun ile Değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 251. maddesinde hüküm altına alınan basit yargılama usulünün uygulanması halinde de duruşma yapılması zorunlu değildir.

Makul sürede yargılama hakkı kapsamında yargılamanın olabilecek en kısa sürede bitirilmesi gerekir. Burada duruşmanın gereksiz uzamasını önleyecek, çabukluğu ve devamlılığı sağlayacak koşulların oluşturulması önemli bir konudur. Bu husus dikkate alınarak duruşmaya eksiksiz hazırlanmak gerekir.

Bu nedenle kamu davası açıldıktan sonra duruşma hazırlığı işlemlerine derhal başlanmalıdır. Duruşma hazırlığı için mahkemenin yargılamaya ilişkin bir takım ara kararları alması gerekir. 

Başka bir söylemle, mahkemenin duruşmaya hazırlanmak ve yargılamayı makul sürede bitirebilmek için yargılamaya ilişkin ara kararları alması şarttır.

Bu yüzden isabetli kararlar,  isabetli ara kararların yerine getirilmesi ile ortaya çıkabilir. Bunun için yargılama makamının şu hususları yerine getirmesi gerekir:

1) Hâkim dosya içeriğine vakıf olmalıdır.

2) Duruşmaya çağrılacak özneler tespit edilmelidir.

3) Çağrı kâğıdı hazırlanmalı ve tebliği sağlanmalıdır.

4) Sanık ve müşteki tarafa iddianamenin tebliğ edilmesi gerekir.

5) Varsa eksik deliller mutlaka toplanmalıdır.

6) Yargılama ile ilgili gerekli belgeler istenmelidir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uygulamasında duruşma hazırlığı devresinde şu hususlar dikkate alınmalıdır (CMK m. 175 - 181):

1) Duruşma günü belirlenmelidir.

2) Duruşmada hazır bulunması gereken kişiler çağrılmalıdır.

3) İddianame sanığa tebliğ edilmelidir.

4) Sanığın savunma delillerinin toplanmasını isteyebilmesi mümkündür.

5) Çağrılması reddedilen tanık veya uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilebilmesi mümkündür.

6) Çağrılan tanıkların ad ve adresinin sanık ve C. savcısına bildirilmesi gerekir.

7) Tanık ve bilirkişinin naip hakim veya istinabe yoluyla dinlenebilmesi mümkündür.

8) Tanık ve bilirkişinin dinleneceği günün bildirilmesi gerekir.

9) Duruşma hazırlığı işlemlerinin çoğunluğu genel olarak şekli işlemlerdir. Burada tanık veya bilirkişinin erken dinlenmesi (m. 180) veya erken keşif (m. 181/2) gibi esasa ilişkin işlemlerin de yapılması mümkündür.

İddianamenin kabulü ile açılan kamu davasında öncelikle değerlendirilecek hususlar

Görev ve yetki

İddianamenin kabulü ile kamu davası açılmış olacağından, öncelikle görev ve yetki konusunda bir değerlendirme yapılmalıdır.

Mahkeme görevli veya yetkili olmadığını düşünüyorsa duruşma açmadan yani tensiple görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermelidir. Bu usul ekonomisi açısından doğru bir uygulama olacaktır. Bu şekilde yargılama sürüncemede kalmayacaktır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 4/1. maddesine göre; davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re’sen karar verebilmektedir.

Bununla birlikte, duruşmada suçun hukukî niteliğinin değiştiği ileri sürülerek görevsizlik kararı verilmek suretiyle dosyanın alt dereceli mahkemeye gönderilemeyecektir (CMK m. 6/1).

Görev, kamu düzenine ilişkindir.  Bu yüzden mahkeme tarafından görev konusu resen dikkate alınmalıdır. Burada üst dereceli mahkeme (Ağır Ceza Mahkemesi), alt dereceli mahkemeye (Asliye Ceza Mahkemesi veya Çocuk Mahkemesine) duruşmaya başladıktan görevsizlik kararı veremez. Yani yoklama yapıldıktan (CMK m. 191/1) sonra görevsizlik kararı verilmesi mümkün değildir.

Üst dereceli mahkemenin görevsizlik kararı vermesi

Belirtmek gerekir ki; ust dereceli mahkeme, alt dereceli mahkemeye tensiple birlikte görevsizlik kararı verebilir. Yani duruşmaya başlamadan, hatta tensip aşamasında görevsizlik kararının değerlendirmesi uygun olacaktır.

Alt dereceli mahkemenin görevsizlik kararı vermesi

Alt dereceli mahkeme üst dereceli mahkemeye yargılamanın her aşamasında görevsizlik kararı verebilecektir.

Davaya bakmak yetkisi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 12. Maddesine göre, davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine ait olmaktadır.

Yetkisizlik iddiası

Sanık, yetkisizlik iddiasını, ilk derece mahkemelerinde duruşmada sorgusundan, bölge adliye mahkemelerinde incelemenin başlamasından ve duruşmalı işlerde inceleme raporunun okunmasından önce bildirmek zorundadır (CMK m. 18/1).

Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar

Yetkisizlik iddiasına ilişkin karar, ilk derece mahkemelerinde sanığın sorgusundan önce, bölge adliye mahkemelerinde duruşmasız işlerde incelemenin hemen başlangıcında, duruşmalı işlerde inceleme raporu okunmadan önce verilebilmektedir (CMK m. 18/2).

Bu aşamalardan sonra yetkisizlik iddiasında bulunulamayacağı gibi mahkemeler de bu hususta görev gereği yetkisizlik kararı veremeyecektir (CMK m. 18/2).

Kesin yetki kuralının bulunduğu haller

Ceza yargılamasında yetki konusunun, kamu düzenine ilişkin olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte bazı hallerde kesin yetki kuralı bulunmaktadır. Kesin yetki kuralının olduğu bazı haller şunlardır:

1) 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu gereği soruşturulan suçlar.

2) 1136 sayılı Avukatlık Kanunu gibi özel soruşturma usulü gerektiren suçlar

3) Yurt dışı kamu görevlilerinin görev nedeniyle işlediği suçlar.

4) Milletvekilinin görevinden dolayı işlediği suçlar.

Kamu düzenine ilişkin yani kesin yetki kuralının bulunduğu durumda yargılamanın her aşamasında yetkisizlik kararı verilebilecek iken, kesin yetki kuralının bulunmadığı hallerde tensip aşamasında veya en geç duruşmaya başlayıp sanığın sorgusu yapılmadan önce yetkisizlik kararı verilmesi gerekir.

Duruşma Gününün Belirlenmesi

İddianamenin kabulü veya iddianame yerine geçen belgenin[5] mahkemeye tevzi edilmesinden sonra duruşma günü tespit edilmelidir (CMK m. 175/2). Duruşma gününün belirlenmesi, başlanılan duruşma hazırlığının ilk işlemlerinden olacaktır.

Duruşma günü öncelik verilecek dosyalar

Duruşma günü tutuklu dosyalara öncelik verilmelidir. Bu öncelik kamu davasının açılma sırasına göre tespit edilmelidir. Zaman aşımı gibi aciliyet gerektiren durumlar burada dikkate alınmalıdır.

Yönetmeliğin[6] 142. maddesinde[7] fiziki veya Uyap’ta sanal ortamda duruşma günleri kaydı tutulmasının zorunlu olduğu ifade edilmektedir.

Duruşma günleri kaydı

Duruşma günleri kaydı, mahkemenin iş durumuna göre duruşma yapılacak gün ve saatlerin bir sıra halinde işlendiği kayıt şeklinde tanımlanabilir (m. 142/1).

Bu kayıtta şu hususlar yer alır (m. 142/2):

1) Sıra numarası,

2) Esas numarası,

3) Değişik iş numarası,

4) Duruşma gün ve saati,

5) Mağdur, şikâyetçi, katılan ve vekilleri ile sanık ve müdafinin adı ve soyadı,

6) Suçun türü,

7) Duruşmanın bırakıldığı tarih

8) Düşünceler.

Duruşma listesi

Duruşmalı işlerde mahkeme adı, dosya esas numarası, taraflar ile müdafi ve vekilinin adı ve soyadı, duruşma tarihi ve saati bir liste hâlinde duruşmadan önce ilgililerin erişimine sunulmak zorundadır (m. 166/1)[8].

Duruşma listesinde, suç mağduru olan veya suça sürüklenen çocukların sadece ad ve soyadının baş harfleri gösterilmelidir.  Duruşma listesinin duruşma öncesi duruşma salonunun girişine asılması gerekmektedir. (m. 166/2) .

UYAP’ta sanal olarak duruşma kaydının düzenlenmesi durumunda, açıklama kısmına ilk duruşma olup olmadığı, kaç sanık, müşteki veya tanık dinleneceği gibi notlar yazılarak intizam edilmesi mahkemenin düzenli işleyişi açısından önemli bir konudur.[9]

Duruşma günü verilirken diğer dosyaların kapsamı ve özellikleri de dikkate alınmalıdır.

Tensip Tutanağının Hazırlanması

Duruşma günü belirlendikten sonra duruşma hazırlık tutanağı hazırlanmalıdır (CMK m. 175/2 m). Bu tutanak uygulamada tensip tutanağı olarak isimlendirilmektedir.

Yönetmelikte[10] ceza mahkemelerine yönelik düzenlemeler içerisinde tensip tutanağından söz edilmemektedir. Bununla birlikte Yönetmelikte, hukuk mahkemeleri açısından 200/1. Maddesinde; davanın açılmasından sonra, dilekçeler aşamasının başında her dosya için bir tensip tutanağı düzenleneceği ifade edilmektedir.

Yönetmelikte hüküm olmasa da Ceza Mahkemelerinde tensip tutanağı mahkeme başkanı veya hâkimin denetiminde zabıt kâtibi tarafından düzenlenmesi gerekir.

Her dava dosyası için tensip tutanağının düzenlenmesi zorunlu bir işlemdir. Duruşma yapılmadan davanın reddi, görevsizlik, yetkisizlik, birleştirme benzeri usule ilişkin kararlar açısından dahi tensip tutanağı düzenlenmelidir.

Belirtmek gerekir ki; tensip tutanağının düzenlenmesi ile duruşma hazırlığının düzene sokulması ve yapılacak işlerin listelenmesi amaçlanmaktadır.

Tek oturumda yargılamanın bitirilmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, duruşmaya ara verilmeyeceği ve tek oturumda yargılamanın bitirilmesi öngörülmüştür. Bu yüzden bu genel kural dikkate alınmalı ve itina ile hazırlık yapılmalı ve tensip tutanağı hüküm altına alınmalıdır.

Tek oturumda yargılamanın bitirilmesi öngörülmüş ise de uygulamada pek çok dosyada bu genel kurala uyulması mümkün olmamaktadır.

İddianame değerlendirme aşamasında dava dosyasında hata veya eksiklik bulunup bulunmadığı değerlendirilmektedir. Bir eksiklik bulunmaması durumunda iddianame kabul edilmeli ve dosya ayrıntılı bir şekilde incelemelidir.

İddianame kabul edilirken dosya ayrıntılı bir şekilde inceleneceğinden mahkeme başkanı veya hâkim de yargılamada nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda genel bir kanı oluşacaktır.  Hâkimin nasıl bir yol takip etmesi gerektiğine ilişkin hususların karara bağlanması tensip tutanağı ile mümkün olmaktadır.

Tensip tutanağı eksiksiz hazırlanmalıdır. Eksik hazırlanmış tensip tutanağı, yargılamanın uzamasına neden olabilir. Bu durumda da makul sürede yargılama hakkının ihlali gündeme gelebilir.

Genel olarak tensip tutanağı ile iki işlem yapılmaktadır.

Birincisi; tensip tutanağında maddeler halinde çağrılacak kişiler yazılmaktadır.

İkincisi ise; duruşmada tartışılması gereken delil veya belgeler dosya arasında yok ise ilgi kişi ve kurumdan istenilmektedir.

Tensip tutanağında gösterilen ara kararlar, mahkeme başkanı veya hâkimin denetimi altında kalem personeli tarafından icra edilmektedir.

İddianame, tensip tutanağı ve hedef süre formu, duruşma günü ile birlikte sanık (m. 176/1) ve müştekiye (m. 233/1) tebliğ edilmek zorundadır.

Sanığın müdafisi, müştekinin vekili var ise duruşma gününün bildirilmelidir.  Müdafi ve vekil için E-Tebligatın kullanılabilmesi de mümkündür.

Örneğin; tensiple müştekinin zorla getirilmesine karar verilip, adresinde bulunamadığının bildirilmesi üzerine de, ayrıca tebligat yapılmadan dosyanın karara çıkarılması mümkün değildir.

Bu örnek olayda olduğu gibi müşteki kamu davasından usulüne uygun çağrı kâğıdıyla haberdar edilip, müştekiye davaya katılma, şikayet ve delillerini ileri sürme olanağı sağlanmadan hüküm kurulması 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun175/2, 233/1 ve 234/b-2 maddelerine aykırı davranılması hukuka aykırı olacaktır.[11]

Tutukluluk Halinin Değerlendirilmesi

Sanık tutuklu ise, tensip tutanağında tutukluluk hali değerlendirilmelidir.

Tutuklama bir koruma tedbiridir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. ve devamı maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Tutuklama tedbirinin uygulanabileceği durumlar yasada açık ve ayrıntılı bir şekilde gösterilmiştir. Tutuklama nedenleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesinde gösterilmiştir.

Tutuklama koruma tedbirine başvurulabilmesi için öncelikle sanık hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığı gerekir. Kuvvetli suç şüphesi de bir takım somut olgular içermelidir.

Basit ve herhangi bir olguya dayanmayan, soyut şüphenin varlığı tutuklama için yeterli olmayacaktır. Burada olayın özelliklerine göre somut delillere dayanan, belli bir yoğunluğa ulaşmış kuvvetli şüphenin bulunması gerekir.

Belirtmek gerekir ki; kuvvetli suç şüphesinin varlığı, tutuklama için tek başına yeterli görülmemektedir. Kuvvetli suç şüphesinin yanında yasada belirtilen tutuklama nedenlerinden, kaçma ihtimali, yargılamanın neticesini etkiyecek delillerin karartma veya değiştirme şüphesinin bulunması zorunludur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutukluluğun incelenmesi” başlıklı 108/1 maddesine göre; soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri dikkate alınarak şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilmek zorundadır.

Tutukluluk durumunun incelenmesi, yasada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da talep edilebilir (CMK m. 108/2).

Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya şartların öngördüğü durumlarda oturumlar arasında veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 108/1 maddesinde belirtilen süre içinde de re’sen karar verebilir (CMK m. 108/3).

Bu yüzden sanık tutuklu ise, iddianame kabulünden sonra tensip tutanağı düzenlenirken mutlaka tutukluluk durumunun değerlendirilmesi şarttır.

Sanığın tutukluluk durumu tensip tutanağında öncelikle değerlendirilen bir konudur. Bu değerlendirme,  failin tutuklu olması veya tahliye edilmesi halinde yapılması gereken duruşma hazırlık işlemleri bakımından önemlidir.

Çünkü tutukluluk durumuna göre tensip tutanağı ile hükmedilecek ara kararlar değişik olacaktır. Sanığın tutuklu olması halinde, sanık duruşmaya ceza infaz kurumundan çağrılacak ve tebliğ işlemi buna göre yapılacaktır. Sanık tutuklu değilse, çağrı kâğıdı ile davet edilecektir.

Sanık, iddianamenin kabulü ve tensip tarihinden kısa süre önce tutuklanmış olsa dahi, tensip tutanağında sanığın tutukluluk durumu değerlendirmeye alınmalıdır. Çünkü soruşturma ve kovuşturma aşamasında en geç 30. günde tutukluluk halinin değerlendirilmesi zorunlu bir işlemdir.

Kovuşturma aşamasında buna ek olarak tensip tutanağında ve her duruşmada tutukluluk halinin değerlendirilmesi gerekir.

Tutukluluk, özgürlüğü kısıtlayıcı koruma tedbiri olduğundan, soruşturma aşamasında olduğu gibi kovuşturma aşamasında da her sanığın durumuna göre gerekçelendirilmelidir. Burada sanığın tutuklanmasına, devamına veya kaldırılmasına karar verilmelidir. Bu nedenle, soruşturma aşamasında tutuklu olmasa bile, delilleri karartma ihtimali, yurt içi veya dışına kaçma şüphesinin bulunması, kuvvetli suç şüphesini gösterir somut delillerin varlığı halinde tutuklanmasına da karar verilebilmesi mümkündür.

Adli Kontrol Tedbirinin Gözden Geçirilmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen adli kontrol tedbiri, soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin sağlıklı ve düzenli bir şekilde yerine getirilmesini amaçlamaktadır.

Adli kontrol tedbiri, kovuşturma aşamasında sanığın kaçmamasını ve duruşmalarda hazır bulunmasını sağlamaktadır. Bu tedbir, delillere ulaşmayı kolaylaştırma amacıyla da alınabilmektedir.

Tutuklama koruma tedbiri için öngörülen şartların, adli kontrol tedbiri için de geçerli olduğu söylenebilir.

Başka bir söylemle, tutukluluk için kabul edilen sanık hakkında kuvvetli suç şüphesi ve buna ilişkin somut delillerin bulunması, kaçma ihtimali, yargılamanın neticesini etkiyecek delillerin karartma veya değiştirme şüphesinin olması koşulları adli kontrol tedbirinin uygulanması açısından da aranmaktadır.

Soruşturma aşamasında adli kontrol tedbirinin uygulanmış olması

Sanık hakkında soruşturma evresinde adli kontrol tedbiri uygulanmış olması durumunda iddianamenin kabulü sonrası tensip tutanağı hazırlanırken adli kontrol tedbirinin de gözden geçirilmesi şarttır.

Adli kontrol tedbirinin artık uygulanmasına gerek olmadığı kanaatine varılırsa kaldırılabilmesi mümkündür. Ancak mahkeme adli kontrol tedbirinin uygulanmasına devam edilmesine de karar verilebileceği gibi başkaca adli kontrol tedbirine de karar verebilecektir. Yani adlı kontrol tedbirinin tensip aşamasında değiştirilmesi mümkündür.

Soruşturma evresinde adli kontrol tedbiri uygulanmamış olması

Soruşturma evresinde adli kontrol tedbiri uygulanmasa dahi, kovuşturma evresinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacıyla gerekli görülmesi halinde kişiselleştirme yapılarak sanık hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar verilebilecektir.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------

[1] Y.15.CD, E: 2015/1135, K: 2015/28207, T: 07.09.2015.

[2] YCGK, E: 2014/37, K: 2015/47, T: 17.03.2015.

[3] YCGK, E: 2014/37, K: 2015/47, T: 17.03.2015.

[4] Y.4.CD, E: 2009/17250, K: 2011/20266, T: 02.11.2011.

[5] Yetkisizlik, görevsizlik, son soruşturma açılması kararı, lüzumu muhakeme kararı ve benzeri belgeler.

[6] Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik.  “Duruşma günleri kaydı” başlıklı

[7] “Duruşma günleri kaydı” başlıklı madde

[8] Yönetmeliğin “Duruşma listesi” başlıklı 166. Maddesi.

[9] Tutulması zorunlu duruşma kaydının fiziki defter şeklinde düzenlenmesi halinde düşünceler bölümüne bu hususlar yazılmalıdır.

[10] Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliği

[11] Y.2.CD, E: 2014/1252, K: 2014/3024, T: 06.02.2014.