Bizim hukuk sistemimizde, kovuşturma evresi iddianamenin kabul edilmesi ile başlamakta ve duruşma aşamasına geçilmektedir. Duruşma hazırlığı ve duruşma ile ilgili öznelerin bu aşamada davet edilmeleri veya duruşmaya getirilmeleri gerekmektedir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 176/1 maddesine göre; iddianame, çağrı kağıdı ile birlikte sanığa tebliğ edilmelidir.

İddianame, bütün ceza yargılamalarında, sulh ceza işleri de dâhil olmak üzere sanığa davetiye ile birlikte tebliğ edilmek zorundadır. Sanığın, ne ile suçlandığını öğrenmesi temel haklardan olduğu için bu zorunluluk yerine getirilmelidir. Yasa kuralının bu hakkı temin etmek amacıyla getirildiği söylenebilir.

Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “İddianamenin tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 163. Maddesinin birinci fıkrasında, iddianamenin çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa ve müdafine tebliğ edileceği ifade edilmektedir.

Tutuklu olmayan sanığa yapılacak tebligatların mevzuat hükümlerine uygun olması gerekir. Ayrıca tebliğ olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği mutlaka yazılmalıdır (CMK 176/2).[1]

Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği ile birlikte gerçekleştirilmektedir. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir talepte bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenilmektedir.

Ayrıca müdafii, sanıkla birlikte davet edilmelidir. Bu işlem, tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılmalıdır (CMK 176/3).[2]

Bu tutanakta şu hususlar yer almalıdır: [3]

a) Duruşma tarihi ve saati,

b) Savunma için varsa tanık veya bilirkişi daveti ya da diğer savunma delillerinin toplanması talepleri,

c) Sanığa tebliğ edilen iddianamenin tarih ve numarası.

Bu yasal düzenlemede tutuklu sanığa savunma hakkının tam olarak sağlanması amacıyla, işlemin "zabıt katibi" tarafından değil, mahkeme önüne getirilerek tespit edilmesi söz konusu edilmektedir. Burada sanık haklarına ve savunmaya önem verildiği görülmektedir. Duruşmaya çağrılan sanıktan, savunma için bir talepte bulunup bulunmayacağı sorulmalıdır. Şayet sanık savunmada bulunacaksa bunları mahkemeye bildirmelidir.

Çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması şartı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 176. maddesi gereğince, çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması şarttır (CMK 176/4).[4]

Başka bir söylemle, çıkarılan davetiyenin tebliği ile duruşma günü arasında en aşağı bir hafta geçmesi zorunlu bir durumdur. Aksi durumda savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olabilir. Bu durum mutlak bir bozma nedeni olarak görülmektedir. Bu nedenle gerekli sürenin verilmediği hallerde yeniden süre verilerek duruşmaya ara verilmesi zorunlu bir işlemdir.

Savunma hakkı yönünden 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 176/3 maddesine göre, tutuklu sanık duruşma günü tebliğ edilerek çağırılmalıdır.

Fail, soruşturma aşamasında şüpheli olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık, iddianamenin kabulünden sonra kovuşturma aşamasına geçildiğinde fail, sanık olarak tanımlanmaktadır.

Yaşı suç tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olan faile, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 1 ve 15. maddesi gereği ‘suça sürüklenen çocuk’ denilmektedir.

Süre şartına uyulmamasının hukuki sonucu

Sanığın duruşmaya iddianame ekli çağrı kâğıdı ile çağrılması gerekir. Burada çağrı kâğıdının tebliğ edildiği tarihi ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir (CMK m. 176/4).

Bu kural; sanığa savunmasını yapabilmesi, varsa delillerini sunabilmesi veya itirazlarını yapabilmesi amacıyla getirilmiştir. Bu yüzden duruşma günü tespit edilirken, tebliğ süresi de gön önünde bulundurulmalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Ara verme kenar başlıklı 190/2 maddesinde, CMK’nin 176 maddesinde belirlenen bir haftalık süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğunun sanığa hatırlatılması hususu emredici bir kural olarak hüküm altına alınmıştır.

İddianame ve duruşma gününün tebliği ile sanığın savunmasının alındığı duruşma günü arasında bir haftadan daha az süre geçmiş olmasına karşın, duruşmaya ara verilmesini isteme hakkının olduğu hatırlatılmadan sanığın savunması alınması 5217 sayılı CMK’nin 176/4 ve 190/2. maddesine aykırı olacaktır. Bu durum savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.

Nitekim Yargıtay bir kararında; sanığa iddianame tebliğ edilmeden ve iddianame tebliği ile duruşma günü arasında en az bir haftalık süre bulunması gerektiği, şayet bir haftalık süre dolmamış ise, sanığa duruşmaya ara verme hakkının olduğu ihtarı yapılmadan yargılamaya devam edilmesini 5271 sayılı CMK'nin 176/1, 176/4, 190/2. maddelerine aykırı bulmuştur.[5]

İddianamenin, CMK’nın 176/4 fıkrası gereğince tebliğ ile duruşma günü arasında en az 1 hafta süre bulunmasının, buna riayet edilmemesi durumunda CMK 190/2 maddesi uyarınca sanığa duruşmaya ara verme hakkı bulunduğunun bildirilmesi gerekir.

Sanığın bu hakkını kullanmayacağını, savunma için hazır olduğunu bildirmesi halinde iddianame ve ekleri okunup/anlatılıp aynı maddenin c fıkrası uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 147. maddesindeki hakları da hatırlatılarak, atılı suça yönelik ayrıntılı savunmasının alınması gerekir. Burada ara verme imkânı hatırlatılmadan sanığın savunmasının alınması 5271 sayılı CMK’nın 176/1-4, 190/2 maddelerine aykırı olacaktır.[6]

HAGB kararlarının ihlalinde duruşma açılması ve sanığın çağrılması

5271 sayılı CMK'nin 231/11. maddesi uyarınca, sanık tarafından denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülükleri yerine getirmemesi halinde, duruşma açılmalıdır.

Burada sanığın duruşmaya gelmediği takdirde yokluğunda duruşmaya devam edilerek hükmün açıklanacağına dair ihtarı içeren meşruhatlı davetiye ile duruşmadan haberdar edilerek savunmasının alınması gerekir. Bu işlemler yapıldıktan sonra hükmün açıklanmasına karar verilmesi gerekir.

Örneğin; sanığa gönderilen davetiyede bu meşruhat bulunmamasına rağmen; mahkemece bu husus gözetilmeyerek duruşmaya devamla, sanığın savunması ve delilleri sorulmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılarak mahkumiyet hükümleri kurulması 5271 sayılı CMK'nin 147, 176, 177 ve 191. maddelerine aykırı olacaktır.[7]

Çağrı kâğıdına iddianamenin eklenmesi zorunluluğu

Sanığa çıkarılan çağrı kâğıdında mutlaka iddianame bulunmalıdır. Çünkü sanığın hakkında açılan davadan, ileri sürülen olay ve delillerden, suçlamadan haberdar olması gerekir.

Sanığa iddianame ve tensip tutanağı ile birlikte hedef süre formunun tebliğ edilmesi şarttır. UYAP’ta iddianamenin kabulü veya kamu davasının açılmasının akabinde otomatik olarak hedef süre formu[8] düzenlenmektedir.

Sanığın cezaevinde olması (Atılı suçtan veya başka dosyadan tutuklu veya hükümlü olması)

Sanık ceza infaz kurumunda ise, çağrı kağıdı infaz kurumu aracılığı ile yapılmak zorundadır.

Burada şu hususa dikkat edilmelidir:

Sanığın bulunduğu koğuşta tebliğ evrakı götürülerek tebliğ yapılmamalıdır. Sanığın koğuşundan çıkarılıp bizzat ceza infaz kurumu zabıt kâtibi veya görevlendirilecek başkaca bir memurun yanına götürülerek tebligat işlemleri yapılmalı ve sanığa savunması için bir talebinin olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu şekilde yasa koyucu, özgürlüğünden mahrum halde bulunan ve dava dosyasına ulaşma olanağı olmayan sanığa bizzat ulaşılarak tebliğin yapılmasını, haklarını anlaması, varsa talebini iletmesini temin etmeye çalışmaktadır.

Sanığın yargı çevresi dışındaki bir cezaevinde olması

Sanığın yetki sınırları dışında ceza infaz kurumunda ise SEGBİS aracılığı ile duruşmada hazır olması sağlanarak sorgusu bizzat mahkeme tarafından yapılmalıdır.

Örneğin; hüküm tarihinde, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü olduğu anlaşılan sanığın, duruşmadan bağışık tutulmak isteyip istemediği sorulmadan ve bu hususta bir karar alınmadan, hükmün tefhim olunduğu oturumda hazır bulundurulması veya SEGBİS yolu ile duruşmaya katılması sağlanıp, yüzüne karşı hüküm verilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Burada sanığın yokluğunda yargılamaya devam edilip karar verilmesi 5271 sayılı CMK'nin 193 ve 196. maddelerine aykırı olacak ve sanığın savunma hakkı kısıtlanacaktır.[9]

Sanık yetki sınırlarındaki bir ceza infaz kurumunda ise

Sanığın yetki sınırlarındaki bir ceza infaz kurumunda bulunması halinde bizzat duruşmaya getirilerek sorgusu bizzat mahkeme tarafından yapılmalıdır. Sanığın duruşmaya davet edilmesi, Ceza İnfaz Kurumuna yazılacak yazıyla istenir.

5271 sayılı CMK’nin 36/2 maddesi gereği infaz edilecek kararlar C. Başsavcılığı eliyle yürütülür. Sanığın bizzat duruşma salonunda hazır edilmesi istemi, içerisinde zorla getirmeyi de içerdiğinden ve infaz edilecek karar niteliğinde olduğundan C. Başsavcılığına yazılacak yazı ile yerine getirilmesi istenebilir. Ancak uygulamada tebliğ ve haklarının hatırlatılması ile birlikte aynı yazı içeriğinde istenildiği ve yazışmayı uzattığı için doğrudan ceza infaz kurumundan talep edilmektedir.

Sanığın mahkemenin yetki sınırları içerisinde ikamet etmesi

Sanık ceza infaz kurumunda bulunmaması ve mahkemenin yetki sınırları içinde ikamet etmesi halinde öncelikle tebligat ile çağrılmalıdır.[10]

Sanığın mahkemenin yetki sınırları içerisinde bulunması halinde, sorgusu bizzat mahkeme tarafından yapılması gerektiği için çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediği takdirde zorla getirileceği hususu da ayrıca yazılmalıdır (CMK m. 176/2).

Tebligat işlemleri genel olarak posta memuru aracılığı ile yerine getirilmektedir. Ancak memur eliyle tebligat yapılabilmesi de mümkündür. Örneğin; Tebligat Kanunu 36. maddesi gereğince mahkeme kaleminde tebligat yapılması imkanı da bulunmaktadır.[11]

Sanığın mahkemenin yetki sınırları dışında ikamet etmesi

Sanığın ceza infaz kurumunda bulunmaması ve mahkemenin yetki sınırları dışında ikamet etmesi halinde istinabe yoluyla sorgusunun yapılması mümkündür. Bu şekilde bir uygulama yapılabilmesi için yargılamaya konu suçun alt sınırı 5 yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmemesi şarttır (CMK m. 196/2). Başka bir söylemle, bu halde istinabe yasağı olmamalıdır.

İstinabe yasağı bulunmuyor ise, sanığın ikametinin bulunduğu yer (eş değer) mahkemesine talimat yazılarak sanığa iddianame tebliğ edilerek, duruşmaya davet edilmesi, gelmemesi halinde zorla getirilmesi, iddianame doğrultusunda sanığın sorgusunun istinabe suretiyle yapılması istenecektir. Ancak bu durumda sanığın savunmasını esas mahkemesinde yapmak isteyip istemediği mutlaka sorulmalıdır (CMK m. 196/2).

Sanık esas mahkemesinde savunma yapmak istemesi halinde istinabe suretiyle sorgusu yapılmayacaktır.

İstinabe yasağının bulunması halinde ise, sanığın bizzat mahkemeye gelmesi için çağrı kâğıdı düzenlenmekte, çağrıya uymaması halinde zorla getirileceği çağrı kâğıdına yazılmakta iken teknolojinin gelişmesine bağlı olarak Segbis yani ses ve görüntülü bilişim sistemi marifetiyle telekonferans yöntemiyle esas mahkeme tarafından bizzat sorgusu yapılabilmektedir.

Bunun için sanığın ikametinin bulunduğu eş değer mahkemeye yazı yazılarak, istinabe mahkemesinin duruşma salonu veya herhangi bir Segbis odasında sanığın hazır edilmesi istenir, sorgunun bizzat esas mahkemesi tarafından yapılacağı bildirilir. İstinabe (talimat) mahkemesi tarafından sanık yine çağrı kağıdı ile davet edilir. Çağrı kâğıdında duruşma gün ve saati yazmakla birlikte, iddianame, tensip tutanağı ve hedef süre formunun eklenmesi gerekir.

Mahkemenin zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar vermesi mümkün değildir (CMK m. 180/3).

Sanığın yurt dışında ikamet etmesi

Sanık ülke içinde ikamet etmeyip başka bir ülkede ikamet ediyorsa, bu durumda istinabe yasağı olup olmadığına bakmak gerekir. Şayet istinabe yasağı yok ise, ülkeler arası ikili anlaşmalar veya uluslararası adli yardımlaşma sözleşmesi uyarınca ikamet ettiği ülkeden yurt dışı istinabe talebinde bulunulması gerekecektir.[12]

İstinabe yasağı var ise bizzat yargılama yapan mahkeme tarafından sorgusu yapılacağından, hükümlü ve sanığın iadesi istenebileceği gibi telekonferans yöntemiyle de sorgusu yapılabilecektir.

Sanık yurt içinde veya dışında olsa da, savunma hakkının kısıtlanmaması için mutlaka iddianamenin tebliğ edilerek suçlama hakkında bilgi edinme hakkı, etkin savunma imkânı tanınarak dinlenme hakkı, yani adil yargılanma hakkının ihlal edilmemesine dikkat edilmelidir.

Sanığın adresinden temin edilememesi

Sanığın ceza infaz kurumunda olmaması, yurt dışında ikamet etmemesi halinde ülke içinde adresinin bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Burada sanığın bilinen yurt içi adresine gönderilen çağrı kâğıdının tebliğ edilememesi halinde 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10/2. Maddesi dikkate alınmalıdır.

Buna göre; sanığın bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması durumunda, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilecek ve tebligat buraya yapılacaktır.

Yani bu şekilde tebligat yapılamaz ise, Tebligat Kanunu’nun 21/2 maddesine göre MERNİS adresine çağrı kâğıdı gönderilmesi şarttır.

Eğer bilinen adresi aynı zamanda MERNİS adresi ise bu durumda adres araştırmasına girişilebileceği gibi, iade edilen tebligat mazbatasında sanığın yeni adresinin belirlenemediği durumda adresinden temin edilemediği ve nerede olduğunun belirlenemediği hallerde yakalama emri çıkarılması mümkün olabilecektir.

Şüpheli veya sanığa soruşturmanın veya kovuşturmanın sona erdirileceği tarihe kadar, yeniden beyanda bulunmak suretiyle veya iadeli taahhütlü mektupla önceden verdiği adreslerdeki her türlü değişiklikleri bildirmesi ihtar edilmelidir.

Burada bundan başka ayrıca, şüpheli veya sanığa ihtara uygun davranmadığı hallerde, önceden bildirdiği adrese tebligatın yapılacağı bildirilmelidir. Bu ihtarların yapıldığını belirten ve yeni adresleri içeren tutanak veya tutukevi müdürünün düzenleyeceği belgenin aslı veya örneği yargı merciine gönderilmek durumundadır (CMK m. 106/2).

Sanığın bilinen veya MERNİS adresine çıkarılıp tebliğ edilemeyen çağrı kağıdı tebliğ edilmiş sayılacaktır. Bu konuda Tebligat ile ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınmalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yakalama emri ve nedenleri” başlıklı 98/1 maddesine göre; soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilmektedir. Bundan başka, tutuklama talebinin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilmesi mümkündür.

Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenmektedir. Bu yüzden çağrı kâğıdının tebliğ edilememesi üzerine sanık hakkında yakalama emri düzenlenebilecektir.

Sanığın kanuni temsilcisi ve eşinin çağrılması

Çocuklar

Çocuk, velisi, vasisi, mahkemece görevlendirilmiş sosyal çalışma görevlisi, çocuğun bakımını üstlenen aile ve kurumda bakılıyorsa kurumun temsilcisi duruşmada hazır bulunabilecektir (ÇKK m. 22/1)[13]

Çocuğun yanında sosyal çalışma görevlisi bulundurabilmesi

Mahkeme veya hâkim, çocuğun sorgusu veya çocuk hakkındaki diğer işlemler sırasında çocuğun yanında sosyal çalışma görevlisi bulundurabilir (ÇKK m. 22/2).

Duruşmalarda hazır bulunan çocuk, yararı gerektirdiği takdirde duruşma salonundan çıkarılabilir. Bundan başka sorgusu yapılmış çocuğun duruşmada hazır bulundurulmasına da gerek görülmemesi mümkündür (ÇKK m. 22/3).

Kanunî temsilci veya eşin duruşmada hazır bulunması

Sanığın kanunî temsilcisine duruşma gün ve saati bildirilir ve duruşmaya kabul edilerek talebi üzerine dinlenebilir (CMK m. 155/1).[14]

Sanığın eşi hakkında da tebligat yapılmaksızın 5271 sayılı CMK’nin 155/1 maddesi hükmü uygulanabilir.

Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafine veya kanunî temsilcisine verilmelidir (CMK m. 216/1).[15]

Buna göre; delillerin tartışılması sırasında kanuni temsilciye söz hakkı tanınmaktadır.

Bu yüzden suça sürüklenen çocuğun anne ve babası Veli sıfatıyla kanuni temsilcisi olarak duruşmaya çağrılmalıdır.

Sanığın kısıtlı olması

Sanığın akıl hastalığının bulunması veya başka nedenle kısıtlanması halinde, varsa vasi veya kayyum da duruşmalardan haberdar edilmelidir. Ayrıca bu durumda sanığın eşi de duruşmaya katılma ve talebi halinde dinlenme hakkına sahiptir. Ancak sanığın eşine tebligat yapılmayacaktır.

Sanık reşit ise annesi veya babası, sanığın kanuni temsilcisi sıfatına haiz değildir. Bu durumda anne veya baba sanık hakkında verilen hükmü temyiz yetkisi olmayacaktır.

Suça sürüklenen çocuğun anne ve babası, yani velisi kanuni temsilcisi olarak kabul edilebilir. Ancak SÇÇ’nin abisi, amcası gibi akrabaları doğal kanuni temsilcisi değildir.

18 yaşından küçük sanığın üzerindeki velayet yetkisi kaldırılması halinde vasi atanması gerekir. Bu durumda atanan vasi sanığın kanuni temsilcisi olarak kabul edilecektir.

Sanık 18 yaşını doldurması halinde kanuni temsilcisi olmayacaktır. Bununla birlikte, 18 yaşından büyük olmasına rağmen akıl zayıflığı veya hükümlülük nedeniyle vesayet altına alınması veya diğer kısıtlılık hallerinde vasi tayin edilmiş ise, bu kişi kanuni temsilcisi sıfatına haiz olacaktır.[16]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------

[1] Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “İddianamenin tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 163/2 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.” Yasal düzenlemenin gerekçesinde şu hususlar ifade edilmektedir: “Maddenin ikinci fıkrası, 1412 sayılı Kanunun 209 uncu maddesindeki mazereti olmaksızın gelmeyen sanığın tutuklanacağı deyimi yerine yakalama müzekkeresi çıkarılmasını öngörmüştür. Bu hüküm, Tasarının kabul ettiği tutuklama sistemi gereğidir.”

[2] Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “İddianamenin tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 163/3 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “(3) Tutuklu sanığa duruşma günü, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle görevlendirilen personel aracılığıyla tebliğ edilir ve bu hususta bir tutanak düzenlenir.”

[3] Bkz.; Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “İddianamenin tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 163/4 maddesi

[4] Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “İddianamenin tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 163/5 maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: (5) Bu madde gereğince yapılan tebligatla duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.” amir hükmü bulunmaktadır

[5] Y.14.CD, E: 2017/1775, K: 2017/2482, T: 08.05.2017.

[6] Y.16.CD, E: 2020/2302, K: 2020/3078, T: 25.06.2020

[7] Y.18.CD, E: 2019/12052, K: 2020/9793, T: 17.09.2020.

[8] Otomatik hazırlanan hedef süre formunda “Yargılamanın azami … günde tamamlanması hedeflenmekte olup, bu hedefin gerçekleştirilmesinde tarafların ve avukatların katkı ve desteği büyük önem arz etmektedir. Taraflardan kaynaklanan sebeplerden meydana gelen gecikmelerin hedef sürenin hesabında dikkate alınmadığı da göz önünde bulundurularak, bu hususlara hassasiyet göstermenizi rica ediyoruz.” Şeklinde ifadeler yer almaktadır.

[9] Y.11.CD, E: 2019/4211, K: 2020/5789, T: 13.10.2020.

[10] 7201 sayılı Tebligat Kanununun “Tebligatın yapılması” başlıklı 1. maddesinde “Kazaî merciler, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler, (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar, (IV) sayılı cetvelde yer alan sosyal güvenlik kurumları ile vakıf yükseköğretim kurumları, il özel idareleri, belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler tarafından yapılacak elektronik ortam da dâhil tüm tebligat, bu Kanun hükümlerine göre Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır.” İfadeleri yer almaktadır.

[11] “Tebligatın memur vasıtasıyla yapılması” başlıklı 2. maddesinde “(1) Diğer kanunlarda özel hüküm bulunması halinde veya tehirinde zarar umulan işlerde veya aynı yerde bulunan 1 inci maddede yazılı daire ve müesseseler arasında veya bu daire ve müesseselerde bulunan şahıslara yapılacak tebligat, kendi memurları veya mahalli mülkiye amirinin emriyle zabıta vasıtasıyla yaptırılır. (2) Zor kullanılmasını gerektiren veya hazırlık tahkikatına taallük eden vazifelerini zabıta tarafından yapılacağına dair olan hükümlerle bu kanunun ikinci babında yazılı hususi hükümler mahfuzdur.” İfadeleri yer almaktadır.

[12] Bu konuda uluslararası istinabe ile ilgili olarak uluslararası veya ikili anlaşmalar bulunan ülkelerin listesi Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü İnternet sitesinden öğrenilebilir. Bu konuya ilişkin genelgeler ve formlar bu sitede bulunmaktadır. Ayrıca aynı sitede yurt dışı istinabe talebi için gerekli belgeler ile tercüme yapılması gerekip gerekmediği öğrenilebilir. Bkz.; https://diabgm.adalet.gov.tr/Home/ BilgiDetay/3; ET: 11.04.2021.

[13] 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun “Duruşma” başlıklı 22. Maddesi.

[14] CMK’nın “Kanunî temsilci veya eşin duruşmada hazır bulunması” başlıklı 155. Maddesi.

[15] CMK’nın “Delillerin tartışılması” başlıklı 216/1 maddesi.

[16] Y.15.CD, E: 2014/10681, K: 2014/10855, KT: 02/06/2014.