2020 yılının Şubat ayında çıkarılması planlanan İkinci Yargı Paketi Kanun Değişikliğinde; cezaların infazında uygulanacak usul ve esaslarda önemli değişikliklere yer verildiği, hükümlülerin koşullu salıverilebilmeleri için ceza infaz kurumlarında infaz edilecek sürelerin bir kısım suçlar hariç tutularak kısaltıldığı, denetimli serbestlikten faydalanılabilmesi için infaz edilmesi gereken 1 yıllık (5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un Geçici 6. maddesi kapsamına giren hallerde 2 yıllık) süreden vazgeçilerek toplam cezanın belli oranda infaz edilmesi şartı öngörüldüğü, cezaların infazının konutta, geceleri veya haftasonları ceza infaz kurumunda gerçekleştirilmesi gibi özel infaz usullerinin kapsamının genişletildiği, doğum yapan kadın hükümlüler yönünden infaz erteleme sürelerinin uzatıldığı, 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 98. ve 99. maddelerinde düzenlenen mahkumiyet hükmünün yorumunda ve çektirilecek cezanın hesaplanmasında tereddüt yaşanması ile cezaların toplanması konularında hükmü veren mahkeme yerine, bu hususların diğer mahkemelerden ayrı ve bağımsız şekilde kurulacak müstakil yetkili infaz hakimlikleri tarafından karara bağlanacağı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda;

1) Hükümlülerin koşullu salıverilmeden faydalanabilmeleri için ceza infaz kurumlarında infaz edilecek süre, toplam cezanın 1/2’si olacaktır. Bu oran; cinsel istismar, uyuşturucu imal ve ticareti, örgütlü suçlar, terör suçları, kasten insan öldürme suçlarından mahkum olanlar ile mükerrirleri (hakkında tekerrür hükümleri uygulananları) kapsamayacak, bu durumda olan kişiler hakkında koşullu salıverilme oranı 3/4 olarak uygulanmaya devam edilecektir[1]. Bu değişiklikle; olağan şartlarda toplam cezanın 2/3’sinin infaz edilmesi şartının kaldırılarak, ceza infaz kurumunda infaz edilecek sürelerin kısaltıldığı, daha önce 671 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 32. maddesi ile 5275 sayılı Kanuna eklenen Geçici 6. maddede öngörülen 1/2 oranında koşullu salıverilme oranının kalıcı hale getirileceği anlaşılmaktadır. Hangi suçların kapsam dışında bırakılacağı hususu henüz net olmayıp, basına yansıyan bilgilerde yer almaktadır.

2) 5275 sayılı Kanunun 105/A maddesinde; koşullu salıverilmesine 1 yıl veya daha az süre kalan, açık cezaevinde cezasının son altı ayını kesintisiz geçiren veya çocuk eğitim evinde cezasının 1/5’ini tamamlayan hükümlülerin talepleri halinde, cezalarının koşullu salıverilmesine kadar olan kısmının denetimli serbestlikle dışarıda infaz edebileceği, Kanunun Geçici 4. maddesinde ise hükümlünün cezasının altı ayını açık cezaevinde geçirme şartının 31.12.2020 tarihine kadar aranmayacağı düzenlenmiştir. 5275 sayılı Kanunun Geçici 6. maddesi kapsamına giren hükümlülerde, denetimli serbestlikten faydalanma süresi 2 yıl olarak öngörülmüştür. Bu düzenlemelere göre özetle; olağan şartlarda koşullu salıverilmesine 1 yıl veya daha az süre kalan iyi halli hükümlüler, açık cezaevine ayrılma hakkını elde etmiş olmak kaydıyla, talepleri halinde denetimli serbestlikten faydalanabilmekte, Kanunun Geçici 6. maddesinde istisnai olarak sayılan suçlardan mahkum olanlar hariç olmak üzere 01.07.2016 tarihinden önce işlenen suçlardan mahkum olan iyi halli hükümlü, koşullu salıverilmesine 2 yıl veya daha az süre kalması halinde cezasının infazına denetimli serbestlikle devam edebilmektedir.

Yeni düzenlemede ise; denetimli serbestlikten faydalanmada aranan koşullu salıverilmesine 1 yıl ve Geçici 6. madde kapsamında olanlar yönünden 2 yıl süre kalması şartından vazgeçilerek, cezaevinde infaz edilecek sürenin 4/5’ini cezaevinde çekmesi, yani cezanın 1/5’inin denetimli serbestlikte infazı usulünün benimseneceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla; bu düzenlemenin kanunlaşması halinde, mahkum olunan hapis cezasının süresi ne kadar kısa olursa olsun, hükümlünün belirli bir süreyi cezaevinde geçirmesi gündeme gelecektir. Hükümlünün fiilen infaz edilecek ceza süresinin, yani koşullu salıverilmesi için cezaevinde geçireceği sürenin 4/5’inin infaz edilmesi şartı, uzun süreli hapis cezalarına mahkumlar yönünden lehe olmakla birlikte, hapis cezasının süresi daha kısa olan hükümlüler için aleyhe sonuç doğuracaktır.

Örneğin; mevcut sistemde, 3 yıl hapis cezası bulunan hükümlünün koşullu salıverilme süresi 2 yıl olup, denetimli serbestlikten faydalanması için cezaevinde geçirmesi gereken süre 1 yıldır. Yeni sistemin kabulü halinde ise; koşullu salıverilme süresi 1 yıl 6 ay ve denetimli serbestlikten faydalanabilmesi için cezaevinde geçirmesi gereken süre yaklaşık 1 yıl 2 ay 12 gün olacaktır. Görüldüğü üzere; 3 yıl hapis cezası olan hükümlü mevcut sistemde 1 yılını cezaevinde geçirerek denetimli serbestlikten faydalanabilmekte iken, yeni sistemde denetimli serbestlikten faydalanma süresi artacaktır.

Yapılacak Kanun değişikliği ile birlikte Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin gözden geçirilmesinin ve kapalı infaz kurumunda kalma süreleri ile açık infaz kurumuna ayrılma şartlarının ağırlaştırılması, cezaların caydırıcılığı, uslandırıcılığı ve ödeticiliği bakımından gerekli olacağına dair düşünceler de mevcuttur. Yeni sistemde açık ceza infaz kurumuna ayrılmanın şekil ve şartlarının ne olacağı, ancak İnfaz Kanununda değişikliğe gidildiğinde görülecektir. Bir ihtimal kanun koyucu 5275 sayılı Kanunda yapmayı düşündüğü değişiklikler sırasında da, kapalı ile açık infaz kurumlarında bulunma şekil ve şartlarını gözden geçirip düzenleyebilir. Bir diğer düşünceye göre; açık ceza infaz kurumlarına ayrılma şekil ve şartlarının Yönetmelikte yeni değiştirildiğinden, bu hususta hükümlü aleyhine olabilecek bir değişikliğe gidilmeyecektir, çünkü yeni düzenleme ile amaç kapalı infaz kurumlarında kalan hükümlü sayısını azaltmaktır.

Burada tartışılması gereken muhtemel sorun; denetimli serbestlik müessesesinin infaz rejimine ilişkin kabul edilmesi sebebiyle “derhal uygulama” ilkesi çerçevesinde, yeni düzenlemenin kanunlaştığı sırada cezaevinde olan hükümlülere uygulanması ve bu kişilerin cezaevinde geçireceği süre uzatılarak, aleyhe uygulama yapılmasıdır. Kanaatimizce; denetimli serbestlik süresinde yapılacak hesaplamalarda, yeni durumun hükümlü aleyhine sonuç doğurması halinde hükümlü lehine uygulama yapılacağına dair açık bir hükmün öngörülmesi gerekmektedir. Çünkü yeni sistem; uzun süreli hapis cezalarında hükümlü lehine sonuç vermekte iken, daha kısa süreli hapis cezasından mahkum olanlarda cezaevinde geçirilecek süreyi uzatmakta ve hükümlü aleyhine sonuç doğurmaktadır.

Olağan şartlarda hükümlünün bir yıl erken serbest bırakılması, kanaatimizce net bir koşullu salıverilme ve buna bağlı denetimli serbestlik düzenlemesidir. Çünkü denetimli serbestlik, iyi halli hükümlünün cezaevinde geçireceği bakiye sürenin, koşullu olarak dışarıda tamamlanmasını öngörmektedir. Bu düzenlemenin, infaz rejiminin derhal uygulanması kuralından hareketle daraltılıp, hükümlünün daha fazla süre ile ceza infaz kurumunda kalması sonucunu doğurması kabul edilemez. İnfaz rejiminin değiştirilmesi ile hükümlünün ceza infaz kurumunda kalacağı süre uzatılamaz[2]. Denetimli serbestlikten faydalanma, Türk Ceza Kanunu m.7/3’de “derhal uygulama” ilkesinin istisnası olarak öngörülen koşullu salıverilme müessesesinden yararlanabilmenin şartıdır. Bu nedenle; denetimli serbestlik, infaz rejimi ile değil, koşullu salıverilme müessesesi ile ilgili bir husustur.

Denetimli serbestlikten faydalanma şartlarında yapılacak değişiklikte; yukarıda açıklanan hususların gözetilmesi ve uygulamada yaşanması muhtemel tereddütleri ortadan kaldıracak, hükümlü aleyhine uygulama yapılmasını engelleyecek şekilde açık düzenleme yapılması isabetli olacaktır.

3) Yeni sistemde; cezanın konutta infazı usulünün kapsamının genişleyeceği, kadınların veya 65 yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam 2 yıl, 70 yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam 3 yıl, 75 yaşını bitirmiş kişilerin mahkum oldukları toplam 5 yıl veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine karar verilebilecektir. Mükerrirler ile örgütlü suçlardan ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar ise, bu düzenlemeden yararlanamayacaktır.

4) 5275 sayılı Kanun m.16/4’e göre; hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılmaktadır. Yeni sistemde ise; doğum yapan kadın hükümlüler yönünden infazın geri bırakılması süresi uzatılarak, 6 aylık süre yerine infazın 1 yıl süre ile geri bırakılması öngörülmektedir.

5) Yeni sistemde; 5275 sayılı Kanun m.110’da düzenlenen hapis cezalarının haftasonları veya gece infaz edilmesi gibi özel infaz usullerinin kapsamının genişletilmesi beklenmektedir. Mevcut sistemde; 6 ay ve daha az süreli hapis cezasına mahkum olan hükümlüler cezalarını “her hafta cuma günleri saat 19.00'da girmek ve pazar günleri aynı saatte çıkmak suretiyle hafta sonları” veya “her gün saat 19.00'da girmek ve ertesi gün saat 07.00'de çıkmak suretiyle” geçirebilmekte iken, bu usulün kasten işlenen suçlardan 1 yıl 6 ay veya daha az süreli hapis cezasına mahkum olan hükümlüler ile taksirli suç sebebiyle 3 yıl veya daha az süre ile hapis cezasına mahkum edilen hükümlülerin faydalanmasının sağlanacağı görülmektedir.

6) 5275 sayılı Kanun m.98’de mahkumiyet hükmünün yorumunda ve çektirilecek cezanın infazında tereddüt yaşanması halinde hükmü veren mahkemeden bu konuda karar isteneceği; Kanunun 99. maddesinde ise, hükümlünün birden fazla hükümde hapis cezası bulunması halinde bu cezaların hükmü veren mahkemece toplanmasına dair karar verileceği düzenlenmektedir. Yeni sistemde ise; 5275 sayılı Kanun m.98 ve 99’a göre verilecek kararların, diğer mahkemelerden ayrı olarak kurulacak müstakilen yetkili infaz hakimliklerinin görevine girmesi öngörülmektedir. Kanaatimizce bu düzenleme; bağımsız ve uzman infaz hakimlikleri kurulması ile İnfaz Mevzuatının hatasız ve istikrarlı şekilde uygulanmasına imkan sağlaması ve hüküm mahkemelerinin iş yükünü azaltması itibariyle isabetlidir.

Sonuç olarak; yeni sistemle İnfaz Mevzuatında yine köklü değişiklikler getirileceği anlaşılmakta olup, daha önce birçok yazımızda vurguladığımız üzere kalıcı veya geçici düzenlemelerle cezaların infazına ilişkin müesseselerin sürekli değiştirilmesi, hukuk düzeninin ve kamu barışının zedelenmesine, yargı kararlarına olan toplumsal inancın temelden sarsılmasına, suçların önlenmesi, cezaların caydırıcılığı, ciddiyeti ve uslandırıcılığının zarar görmesine sebep olabilecektir. Kanaatimizce; suç ve ceza siyaseti gözden geçirilmeli, ilke ve esasları istikrara kavuşturulmalı, bazı sorunları çözmek amacıyla bu istikrardan uzaklaşılmamalı, yargı kararlarına, suç ve cezalara olan inancın kaybolmasına izin verilmemelidir. Kanun değişikliğine gitmek fayda getirebilir, ancak bu sıklıkla ve sistem bozularak yapıldığında, toplumun adalete olan inancı zayıflayabilir ve bundan kamu düzeni ile barışının olumsuz etkilenebileceği de gözardı edilmemelidir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------------------------------

[1] 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 108. maddesinde bir kısım cinsel suçlar ile uyuşturucu madde imal ve ticareti suçlarından mahkum olanların; 5275 sayılı Kanun m.107/4’de suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkum olanların; 5237 sayılı Kanun m.58/9 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu m.17/1 kapsamına giren hükümlülerin koşullu salıverilmeleri için toplam cezalarının ¾’ünün ceza infaz kurumlarında infaz edilmesi gerekmektedir.

[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.11.1985 tarih, 1985/268 E. ve 1985/361 K. sayılı kararında da; “… Cezaların yerine getirilmesine ilişkin rejimleri değiştiren yasaların derhal uygulanması gerekmekte ise de, değişikliği yapan yasaların, cezaların niteliğini değiştirmemesi gerekir. Cezanın yerine getirilmesine ilişkin yasadaki değişiklik, mahkumiyet süresini uzatıyorsa veya hükümlüye yüklenen yükü artırıyorsa, bu hal cezanın niteliğini değiştirdiğinden derhal uygulanamayacağı …” ifade edilmiştir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 10 Temmuz 2012 tarihli Del Rio Prada-İspanya kararında; başvurucunun cezasına uygulanacak indirimin esaslarını, başvurucunun aleyhine, yani ceza infaz kurumunda daha çok süre geçirmesine sebebiyet verecek şekilde ve geçmişe etkili olarak uygulanmasını mümkün kılan İspanya Yüksek Mahkemesi kararının, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Kanunsuz ceza olmaz” başlıklı 7. maddesini ihlal eder nitelikte olduğunu belirtmiştir.

İncelemeye konu olayda da Mahkeme, Sözleşmeci devletlerin ceza siyasetlerini, suçlara uygulanacak cezaları yükseltmeyi de kapsayacak şekilde belirleme konusunda serbest olduğunu belirtmiş, ancak ulusal mahkemelerin, suç tarihinden sonra gerçekleştirilen yasal değişikleri sanığın aleyhine ve geçmişe etkili olarak uygulayamayacaklarını ifade etmiştir. Mahkeme, Ceza Hukuku kurallarının geçmişe yönelik uygulamasının, sadece sanığın lehine olan düzenlemeler için mümkün olduğuna hükmetmiştir.

Ancak Del Rio Prada-İspanya kararında Mahkeme, sanığın suç işlediği tarihte mevcut olmayan ve öngöremeyeceği nitelikte aleyhe bir düzenlemenin geçmişe etkili olarak uygulanmasını, düzenlemenin esas itibariyle başvurucunun cezaevinde kalacağı süreyi uzattığı gerekçesiyle, Sözleşmenin 7. maddesini ihlal eder nitelikte olduğuna karar vermiştir.