Destekten yoksun kalma tazminatı, kişi vefat ettiğinde, müteveffanın sağlığında destek olduğu ya da gelecekte destek olacağı muhtemel şahısları korumayı, desteklerinin vefatından evvelki ekonomik ve sosyal yaşamlarına uygun hayatlarını idame ettirebilmeleri amacıyla vefat sebebiyle yoksun kaldıkları yardımı, vefata sebebiyet veren kişi veya kişilerden talep ve tazmin edebilmelerini amaçlayan bir tazminat türüdür.

Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde; “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar” ölüm halinde uğranılan zarar kalemleri arasında düzenlenmiştir. TBK madde 49/1 bu zararların giderilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır. Sözleşme dışı sorumlulukta zararın tazmini için açılacak tazminat davalarında doğrudan doğruya zarar gören kişilerin tazmin talebinde bulunabileceklerine dair kuralın, hukukumuzda başlıca istisnasını destekten yoksun kalma tazminatı oluşturmaktadır.

Zararın giderilmesine ilişkin bu talep, ölen kişiden bağımsız üçüncü kişilere tanınmış bir hak olup, doğrudan desteğini kaybeden kimse üzerinde doğmaktadır. Ölen kişiden bağımsız olması niteliğini, tazminat alacağının, müteveffa ile yahut müteveffanın mamelekiyle bağlantılı olmamasından dolayıdır. Destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için hukuksal bir ilişki olması aranmamakta olup eylemli ilişkiler yeterli görülmektedir. Destek ile desteklenen arasında kanuni bakım yükümlülüğü veya sözleşmesel bir ilişki bulunması da gerekli değildir. Bu doğrultuda talep hakkı mirasçılık sıfatından da bağımsızdır. Destekten yoksun kalma tazminatı niteliği gereği; haczi ve takası mümkün değilse de, devri mümkündür.

Destekten yoksun kalma tazminatının dayanaklarını haksız fiil, vekâletsiz iş görme ya da sözleşme hükümlerine aykırı hareketler oluşturabilir. Bir kişinin fiili sonucunda, bir diğeri vefat ederse, ölüme neden olan, ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin düzenlemeleri uyarınca sorumlu tutulacaktır. Destekten yoksun kalma tazimatı da kanundaki haksız fiillere ilişkin düzenlemeler arasındaki ölüm halinde uğranılan tazminat kalemleri arasında yer almaktadır. Zararın giderilmesinin talebi haksız fiili gerçekleştiren kişiden bizatihi istenebileceği gibi fiili gerçekleştiren kişinin haksız fiilinden sorumlu olan kişiye karşı da ileri sürülebilir

TBK’nın “İşçinin Kişiliğinin Korunması” başlıklı 417/3 fıkrasındaki düzenleme sayesinde destekten yoksun kalan üçüncü kişiler haksız fiil sorumluluğu yanında sözleşmesel sorumluluğa da dayanarak talepte bulunmalarına olanak tanınmıştır. Böylece zamanaşımı ve ispat hususları yönünden farklılıkları bulunan dayanaklardan işçinin korunması bakımından sözleşmesel hükümlere dayanarak desteklenenlerin işverenden uğradıkları zararın tazmini talep etme imkânı sağlanması oldukça yerinde bir düzenlemedir. Bu düzenleme sayesinde iş kazası ya da meslek hastalıkları neticesinde Sosyal Sigortalar Kurumu’nun yapmış olduğu yardımların yanında TBK 53. maddesinde düzenlenmiş olan destekten yoksun kalma tazminatı talep edilebilecektir. Destekten yoksun kalma tazminatı trafik kazaları, meslek hastalıkları, iş kazaları ya da herhangi bir haksız fiil neticesi ölüm vuku bulması durumunda söz konusu olabilir.

Destekten yoksun kalma tazminatının istenebilmesi için işçinin ya iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu hayatını kaybetmiş olması gerekir. Diğer bir değişle işverenin İş Sağlığı ve Güvenliği önlemlerine uyulmaması neticesinde ölüm meydana gelmelidir. Ölüm olayı, bu tazminat türünü diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir. Çünkü ölüm gerçekleşmeden bu tazminatın talep edilmesi mümkün değildir. Ölüm anı, meslek hastalığının başında ya da iş kazasının geçirildiği anda vuku bulması veya daha sonra gerçekleşmesi tazminatın doğumu açışından farklılık oluşturmaz. Ancak ölüm derhal gerçekleşmez ise illiyet bağı aranır. Fiil olmadan zararın meydana gelmeyeceğinin kesin olarak bilinmesi şarttır.

Ölüm karinesi ve gaiplik kararı alınması halinde de bu tazminat sorumluluğu gündeme gelecektir. Türk Medeni Kanunu 31, 32/1 maddeleri gereği ölümüne kesin gözle bakılacak bir durumda veya ölüm tehlikesi içerisinde kaybolması yahut kendisinden uzun zamandan beri haber alınamaması halinde de ilgili mahkemeden gaiplik kararı alınması durumunda destekten yoksun kalma tazminatı istenebilecektir. Ayrıca bu tazminat türü sadece gerçek kişiler için söz konusu olup, herhangi bir nedenle tüzel kişilerin sona ermelerine sebebiyet verenler açısından destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakkı doğmayacaktır.

Yaşamını yitirmeden önce başkasına devamlı ve düzenli bir şekilde bakan kimseye, fiili ya da gerçek destek denmektedir. Ölen kişinin destek olarak tanımlanabilmesi için destek görenlere fiilen bakması, maddi yönden onları koruyup gözetmesi, geçimlerini sağlaması gerekli ve yeterlidir. Destek, desteğinden yaralananların geçimini tamamen ya da kısmen sağlamalıdır ve bu desteğin zorunlu bir hal sebebiyle gerçekleşmesi gerekmektedir. Zaruret hali dışında başka sebeplerle yapılan yardımlar, bakım ilişkisi olarak nitelenemez.  Bir kimsenin geçimini bütün olarak yüklenilmesi şartı aranmamakta olup, bir kısmını üstlenmesi bile destek kavramı içerisinde değerlendirmeye yeterlidir. Bu minvalde kişi birden çok desteğe sahip olabilir. Yardımın niteliğinden ziyade desteklenen kimsenin bu yardıma ihtiyaç derecesi ön planda tutulmalıdır.

Ölen desteğin yardımlarından mahrum kalanların, desteğin fiilen ve düzenli bir bakımı gerçekleştirmeye muktedir olduğunu ispatlamaları gerekmektedir. TMK 6. maddesi uyarınca kural olarak ispat yükü bu davalarda da davacıya düşer. Bir görüşe göre; hâlihazırda ya da gelecekte bakım gücü olmayan veya başkasının yardımı ile geçinebilen kişi destek olarak kabul edilmemelidir. Desteğin, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunacak kişiye bakabilecek ekonomik gücünün olması, destekleneninde sosyal düzeyine uygun düşecek seviyede yaşantısını idame ettirebilmesi için gerekli olanaklardan yoksunluk yaşaması şarttır. Esas alınan ölçüt kişinin sıkıntı içinde olması değil, desteğin kaybından önceki yaşam düzeyinin düşmesi yeterlidir.

Desteğin sürekli ve düzenli olarak yapılması gerektiğinden; periyodik ya da aynı miktarda yapılması sonucu çıkarılmamalıdır. Süreklilik; tek sefer olmayan, ileride devam edeceği yönünde beklenti oluşturan ve kısa süreli olmamayı ifade eder. Ölüm vaki olmasaydı yardımların devam edeceği yönünde büyük olasılık söz konusu ise süreklilik ve düzenlilik şartlarının sağlandığı kabul edilecektir. Süreklilik ve düzenlilik şartları konusunda Yargıtay’ın yerleşik kararları mevcuttur.

Sağlanan destek mutlaka maddi bir değer taşımalı yani parayla ölçülebilmelidir. Destek ayni, nakdi ya da hizmetin ifası şeklinde olabilir. Yeni evlenen bir kişinin evinin düzülmesi, evinde sobası olan bir aileye yakacak yardımı yapılması, yatalak hasta olan bir kişiye bakıcı tutulması, yiyecek, kıyafet verilmesi, bir öğrencinin geçimine her ay parasal katkıda bulunulması yardımlara örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda her bir yardımın maddi değeri tazminatın hesaplanmasında ölçüt alınacaktır. Bir hizmetin ifasının nakit olarak karşılığının bulunması kişi o hizmeti yapmasaydı ne kadar para harcayacaksa o miktar kadar tazminat hesaplanacaktır. Hizmet ifası kişinin şahsi emeğine dayandığından destek olarak nitelenen kişinin para kazanması ya da maddi durumunun iyi olması gerekli değildir.

Yardımların hangi amaçlarla gerçekleştirildiğinin önemi olmamakla birlikte ahlaka aykırı bir amaç taşımaması gerekmektedir. Ahlaka aykırı bir amaçla ya da kanunun yasaklamış olduğu bir amaca ulaşmak için yapılan yardımlar destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil edemez.

Tazminat talep edecek kişi bakıma muhtaç durumda olmalıdır. Sosyal düzeyine uygun düşecek seviyede yaşantısını idame ettiremeyen kişi bakım ihtiyacı içinde sayılır. Bakım ihtiyacından kişinin sefalet içinde, yoksunluk ve zaruret halinde olması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Aynı zamanda bu tazminatın talep edilebilmesi için destekten yararlanan kişinin işsiz olması gerekmeyeceği gibi herhangi bir kazancının bulunmaması da gerekli değildir. Ancak çalışmasına rağmen kendi kazancı ile karşılayamadığı bazı ihtiyaçlarını ölen destek tarafından tamamlandığı durumlarda da bakım ihtiyacının olduğu kabul edilecektir. Kanun koyucunun destekten yoksun kalma tazminatını düzenleme amacı; destekten yararlananların sosyal ve ekonomik hayat seviyelerinin desteğin ölümünden önceki şekilde devam etmesini ve korunmasını sağlamaya yöneliktir. Normal sosyal düzeyi aşan yaşantıların devam ettirilmesi amacıyla bu tazminat talep edilemez.

Diğer bir taraftan, bakım ihtiyacında olandan yaşam biçimini değiştirmesi beklenemez ve istenemez. Ancak zarar gören kendi hayatının devamını yeter ölçüde sağlıyorsa, bakım ihtiyacı içinde olduğunu ileri süremeyecektir. Ölüm nedeni ile geride kalanların maddi durumlarında herhangi bir değişiklik meydana gelmiyorsa tazminat hakkı doğmayacaktır. Bakım ihtiyacı içinde olan birden ziyade çok kişi varsa her birinin şartları ayrı ayrı incelenecektir. Bunlardan yalnızca bir kısmının dava açması halinde, diğerlerinin dava açmamış olmaları, onların paylarının da dava açanlara bölüştürüleceği anlamına gelmez. Çünkü amaç, dava açarak tazminat talebinde bulunanları zenginleştirmek olmayıp, desteğin kaybı olmasaydı malvarlıklarını bulunacağı varsayılan durumda tutmaktır.

Desteğini kaybeden kişi bakım ihtiyacı içinde olduğunu ya da ileride olacağını ve desteğin ileride bakım gücüne sahip olacağını ve kendisine yardım edeceğini ispatlamak zorundadır. Bakım ihtiyacının belirlenmesi kanunlarda bir düzenlenme bulunmadığından somut olayda hâkim takdir edecektir. Destekten yararlanacak olanların mali durumları, yaşları, evlenme olasılığı hak sahibi olmalarında bakılacak esaslar olmayıp, tazminat miktarının belirlenmesinde etki eden faktörlerdir.

Tazminat talep edenler işçinin mirasçısı olduklarından dolayı ihtiyaçlarını terekeden sağlamışlarsa ayrıca destekten yoksun kalma tazminatının ödenmesi gerekmeyecektir. Bakım ihtiyacı içinde olana miras geliri düşerse ya da başka bir yerden yüklü bir miras kalırsa, ihtiyaç sahibini muhtaç durumundan kurtardığı oranda tazminata hükmetmemek gerekecektir.

TBK 53/3 bendindeki kayıpla, zarar unsuru ifade edilmiştir. Maddede geçen zarar kavramı tanımlanmamış ise de; zararı belirlerken desteğin ölmeden önceki yaşam ölçünü ile ölümden sonraki yaşam ölçünü arasındaki olumsuz farka bakılır. Destekten yoksun kalanlar bu farkı talep ederler. Zarar mevcut değilse tazminat talebi de mümkün olmayacaktır. Zararı meydana getiren olaydan önceki mali durumlarının korunması adına bu tazminat talep edilebilir. Zararın doğum tarihi, ölümün vuku bulduğu andır.

Ödenecek zarar vefat eden kişi yaşasaydı, ne miktarda ve ne kadar süreyle destek sağlayacağına göre belirlenir. Destekten yoksun kalma tazminatının, içerik ve miktarlarının tespit edilmesi oldukça zordur. Uygulamada hâkim somut olaya göre takdir yetkisini kullanarak tazminata hükmedip hükmetmeyeceğine karar vermektedir. Bu tazminat türünde ihtimallerle dolu bir alanı takdir yoluyla somutlaştırarak kişilerin zararlarının giderilmesi amaçlanmaktadır. Zarar ile desteklenenlerin bakım ihtiyacı arasında sıkı bir ilişki vardır. Kişiler şayet bakım ihtiyacı içinde değil iseler zarar mevcut olmayacağından bu tazminatı da talep edemeyeceklerdir.  Söz konusu bu zarar maddi zarardır. Maddi zarar; kişinin, iradesi dışında mamelekinde meydana gelen azalmadır. Ölüm vaki olmasaydı zarar verici olayın oluşmasından önceki ve sonraki durum arasındaki fark; maddi zararı meydana getirir. Desteklenenlerin desteklerini yitirmeleri de maddi zarar olarak nitelendirilir. Desteklenenlerin mal varlığı değerleri korunmaktadır. Manevi zararlar destekten yoksun kalma tazminatı kapsamında değerlendirilemezler.