İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu, mağdurun gelir elde etmek amacıyla ekonomik faaliyette bulunma hakkının ihlal edilmesidir. “Hürriyete Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenen “iş ve çalışma özgürlüğünün ihlali suçu” TCK md. 117’de yer almaktadır. Herkesin gelir elde etmek amacıyla, mal ve hizmet üretme, çalışma, sözleşme yapma ve teşebbüs kurma hakkına “çalışma özgürlüğü” denilmektedir. İnsanların, her türlü baskıdan uzak, üçüncü kişilerin olumsuz müdahalelerine maruz kalmadan serbestçe çalışması TCK md. 117 ile güvence altına alınmıştır.

Maddenin birinci fıkrasında, iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suç olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşması için, bu ihlâlin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlıdır.

İş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçunun en önemli unsuru, mağdura karşı basit yaralama ölçüsünde cebir veya tehdit kullanılması ya da mağdura karşı bir başka hukuka aykırı bir davranış sergilenerek çalışma hürriyetinin ihlal edilmesidir. Örneğin, bir kimsenin dükkanına girerek darp ederek veya mallarını dağıtarak “ucuza mal satmayacaksın” veya bir kimseye “burada tezgah açıp mal satamazsın, satarsan seni öldürürüm” , “bu işyerini kapatıp gideceksin yoksa dayak yersin” şeklindeki beyanlar iş ve çalışma özgürlüğünün ihlali suçu oluşturur.

Anayasamızın herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğu ve özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğuna ilişkin hükümlerine paralel olarak bu suç tanımı ile söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıştır. Anayasa’nın çalışma ve sözleşme hürriyetine ilişkin 48. maddesine göre “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” Yine çalışma hakkı ve ödevine ilişkin 49. maddesi hükmü uyarınca “Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.”

Suçun faili herkes olabilir. Failin işçi veya işveren olması gerekmediği gibi bir veya birden fazla kişi tarafından birlikte de suçun işlenmesi olanaklıdır. Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte veya bir kamu görevlisi tarafından görevin nüfuzu kullanılmak suretiyle işlenmiş olması halinde faile/faillere verilecek ceza TCK’nın 119/1. maddesi uyarınca arttırılarak hükmolunur.

“Birden fazla kişi tarafından birlikte işlenme” durumunda faillerin önceden anlaşma halinde bulunmaları aranır.

Maddede iş ve çalışma hürriyetinden söz edilmiş olduğundan ancak 4875 sayılı İş Kanunu ya da Ticaret Kanunu hükümlerine bağlı olarak serbest olarak çalışan kişiler bu suçun mağduru olabilir.

İş ve çalışma hürriyetini ihlâl suçunun mağduru ancak bir ya da birden fazla kişidir. Bu kişi/kişiler işçi olabileceği gibi işveren de olabilirler.

İş ve çalışma özgürlüğünün ihlali suçunun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli halleri de vardır. Buna göre, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun;

- Silahla (TCK md. 119/1-a),

- Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle (TCK md. 119/1-b),

- Birden fazla kişi tarafından birlikte (TCK md. 119/1-c),

- Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak (TCK md. 119/1-d),

- Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle (TCK md. 119/1-e) İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

- Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (TCK md. 119/2).

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 11.7.2014 tarih ve 2014/2171E-2014/24474K sayılı kararında ’’İddianame içeriği, müşteki anlatımları ve tanık beyanlarına göre, fabrika giriş yolunun yukarda isimleri zikredilen tüm sanıklarca trafiğe kapatılarak müştekileri `buradan geçemezsiniz, buradan taş yükleyemezsiniz, malı yüklerseniz kavga ederiz, siz Sinoplusunuz, burada size iş yaptırmayız gidin’ diye tehdit ederek kamyonların fabrikaya girişine engel oldukları, müştekilerin anılan mermer fabrikasından yükleme yapamadıkları, ihracat malının kamyonlara yüklenmemesi sebebiyle Gemlik limanında yükü bekleyen gemiye malın teslim edilemediği böylece ihracatın iptal edildiği olayda, sanıkların eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 117/4. maddesinde düzenlenen suçu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan beraat eden sanıklar Ö. vd`in öbür sanıkların iş ve çalışma hürriyetine engel olmak için işledikleri tehdit eylemleri sırasında olay yerinde bulunup suçu doğrudan doğruya birlikte işledikleri ve TCK’nın 37. maddesi anlamında eylemlerin bütününden sorumlu oldukları, yolun kapatıldığı yere birlikte gittikleri, eylemlerin ani gelişmediği, iş ve çalışma özgürlüğünü engellemek için orada bulunduklarını bildiklerinin tüm dosya kapsamında anlaşıldığı gözetilmeden eksik ve yetersiz gerekçeyle TCK’nın 117/1,119/1-c maddeleriyle mahkumiyet ve bir kısım sanıklar haklarında aynı suçtan beraat hükümleri kurulması bozmayı gerektirmiştir.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararında sanıkların birden fazla kişi olup suçu birlikte işlediklerini ancak TCK’nın 117. maddesinin 1. fıkrasındaki suçun değil 4. fıkrasında düzenlenen suçun oluştuğunu ifade etmiştir. İlgili fıkra şu şekildedir: ‘’Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.’’ Gerçekten de somut olay incelendiğinde sanıkların birliktelik içinde mağdurun ihracata konu mallarının gemiye teslimini engelledikleri bunun sonucunda da ihracat işinin sona ermesine neden oldukları ortadadır. 4. fıkrada düzenlenen suçun kanuni unsurlarının oluştuğu ortadayken yerel mahkemenin 1. fıkraya göre hüküm vermesi hukuka uygun olmadığından Yargıtay kararı bozmuştur. 1. fıkrada düzenlenen suç tipinin tamamlayıcı norm niteliğinde olduğu dolayısıyla 4. fıkra kapsamı dışında kalan fiiller bakımından sanıklar hakkında 1. fıkranın uygulanması gerektiği doktrinde de kabul edilmektedir. Ancak olayda sanıklar ihracatın sona ermesi fiilini işlediklerinden 4. fıkraya göre cezalandırma yapılması gerekmektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 12.4.2016 tarih ve 2014/1793E-2016/6959K sayılı kararında ‘’Sanık ile babası olan ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen diğer sanık ...'in, ...-.. hattında mağdurun ise, ... hattında yolcu minibüsü çalıştırdıkları, olay günü yolcu alma meselesi yüzünden çıkan tartışmada sanıkların, mağduru "seni yaşatmayacağız, kafanı gözünü kırarız, buradan bir daha yolcu almayacaksın, sizi buradan geçirmeyeceğiz" biçimindeki sözlerle tehdit ettiklerinin kabulü karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 117/1 ve 119/1-c maddelerinde tanımlanan birden fazla kişi ile birlikte iş ve çalışma hürriyetinin ihlâli suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.’’ denilmiştir. Somut olayda sanıkların mağduru tehdit ederek iş ve çalışma hürriyetini engelledikleri ortadadır. Yargıtay tehdit ile iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçunun işlendiği durumlarda tehdit suçunun genel norm niteliğinde olduğu kabul etmektedir. Yani iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu tehdit fiiliyle işlenirse ayrı ayrı iki suçtan ceza veya sadece tehdit suçundan ceza verilmemelidir. Tehdit fiilinin iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu oluşturup oluşturmadığı araştırılarak şartları varsa iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçundan ceza verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin Karar: 2017/1430 sayılı kararında ‘’İş ve çalışma hürriyeti, bireyin gelir elde etmek amacıyla, mal ve hizmet üreterek serbestçe çalışma, sözleşme yapma ve teşebbüs kurma hakkı olarak tanımlanmaktadır. TCK’nın 117/1. maddesinde düzenlenen iş ve çalışma hürriyetini ihlali suçu ile korunan hukuki yarar, bireyin her türlü baskıdan uzak, üçüncü kişilerin olumsuz müdahalelerine uğramadan serbestçe çalışabilmesidir. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun oluşabilmesi için, mağdura karşı cebir, tehdit kullanılması ya da bir başka hukuka aykırı bir davranışla, çalışma hürriyetinin ihlal edilmesi gerekir. Bu açıklamalar dikkate alındığında, köy muhtarı olan sanığın, yanındaki ihtiyar heyeti azaları ile birlikte, köy mülki sınırları içinde kalan mağdura ait bahçede, mağdur tarafından su kuyusu açılmasına engel olmak amacıyla, tehdit etmesi biçiminde gerçekleşen somut olayda, mağdurun söz konusu kuyuyu bahçesini sulamak için açtığı yönündeki anlatımı ve suça konu sözlerin doğrudan mağduru hedef almadığı da dikkate alındığında iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun unsuru olan, gelir elde etmek amacıyla ekonomik faaliyette bulunma hakkının ihlaline yönelik bir eylemin bulunmaması nedeniyle, sanığın beraati yerine yasal olmayan gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Yargıtay bu kararında mağdurun ekonomik faaliyette bulunma hakkı ihlal edilmeden tehdit edilmesinin iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçunu oluşturmayacağını ifade etmiştir. Gerçekten de bu suçun oluşabilmesi için mağdurun gelir elde etmek için ekonomik faaliyette bulunması ve bu faaliyetin sanık tarafından engellenmesi gerekmektedir. Somut olay özelinde mağdurun açıkça kuyuyu sadece kendi bahçesini sulamak için açtığı ve ekonomik bir kazanç, zirai üretimde bulunmayacağını kabul etmesi sonucunda ilgili suçun oluşmayacağının kabulü gerekmiştir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin Karar: 2013/6398 sayılı kararında ‘’Sanığın, çalışma hürriyetini ihlal amacıyla iki katılanı silahla tehdit edip basit tıbbi müdahaleyi gerektirir şekilde yaralaması eyleminde, yaralamanın maddede öngörülen suçun cebir unsuru olması karşısında, TCK’nın 119/2. maddesi yollamasıyla 117/1, 43. Maddeleri (zincirleme suç) gereğince ceza tayini gerekirken ayrıca yaralama suçundan da ayrıca hüküm kurulması hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Somut olayda sanık 2 mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralayarak iş ve çalışma hürriyetlerini ihlal etmiştir. Yerel mahkeme hem iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçundan hem de yaralama suçundan ceza vermiştir. Yargıtay ise kanunda belirtildiği gibi iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun cebir ile işlenebileceğini, cebir unsurunun zaten belirtilen suçun oluşması için gerekli olduğunu ifade ederek kararı bozmuştur. Eğer suç işlenirken kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşseydi bu durumda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler de uygulanacaktı. Ancak somut olayda basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralama olduğundan ayrıca ceza verilmemesi gerekmektedir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin Karar: 2018/39 sayılı kararında ‘’Sanığın, kendi ağabeyinin ekmesi gerektiğini iddia ettiği tarlada tanık Sait Buğaz’ın işçisi olarak çalışan mağdur …‘nu “burada çalışamazsın, eğer çalışırsan seni öldürürüz” şeklinde tehdit ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, eylemin 5237 sayılı TCK’nın 117/1, 119/1-c maddelerinde tanımlanan iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması bozma nedenidir.’’ denilmiştir. Bu kararda da Yargıtay mağdurun tehdit edilerek iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun oluştuğunu, ayrıca tehdit suçundan da ceza verilmesini hukuka aykırı bulmuştur. Eğer tehdit fiili iş ve çalışma hürriyetini ihlal amacı dışında bir amaçla gerçekleştirilseydi genel norm niteliğinde olan tehdit suçundan cezalandırma yapılacaktı. Ancak olay incelendiğinde tehdidin açıkça iş ve çalışma hürriyeti ile ilgili olduğu görüldüğünden ayrıca tehdit suçunun oluşup oluşmadığının araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin Karar: 2017/7574 sayılı kararında ‘’Katılanın kollukta alınan 02.05.2012 tarihli beyanında sanıkların, çalıştırdıkları işyerinin yanında simit sattığını, sanıkların kendisine “biz zaten burada simit satıyoruz, sen başka yere git, burada simit satamazsın, eğer gitmezsen simit arabanla denize atarız” şeklinde tehdit ettikleri iddia etmesi karşısında, eylemin TCK’nın 117/1, 119/1-c maddelerinde düzenlenen “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçunu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan yetersiz gerekçeyle tehdit suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır.’’ denilmiştir. Somut olayda mağdur seyyar satıcı olarak çalışmaktadır. Yargıtay bu kararında mağdurun idareden izin alıp almadığına, yaptığı faaliyetin yasal olup olmadığı gibi hususlara girmeden yapılan işin niteliğini de dikkate alarak faaliyetin iş ve çalışma hürriyeti içinde kabul edilmesini gerektiğini, sanıkların bu faaliyeti engellediklerini belirtmiştir. Yani izinsiz ve yasal olmayan bir iş olsa dahi sanıkların tehdidiyle çalışmanın engellenmesiyle bu suçun oluşabileceğine karar vermiştir.

SONUÇ

Türk Ceza Kanunu’nda hürriyete karşı suçlar bölümünde düzenlenen iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesi suçu kanunda sayılan diğer suçlarla birlikte işlenebilmektedir. Özellikle tehdit ile basit yaralama suçunun iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun unsuru olarak işlenebileceğine dair Yargıtay kararları ve doktrin görüşleri çerçevesinde sanıkların hukuka aykırı şekilde fazla ceza almalarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunun unsurlarının kanunda açıkça yazıldığı ortadadır. Bu yüzden yerel mahkemelerce suçun hangi şekilde işlendiği detaylıca araştırılmalı, kanuni unsurlar gerçekleşmeden sanıkların birden çok ceza ile cezalandırılmalarının önüne geçilmelidir.