İnsanlar arasında her türlü eşitsizliğin ortadan kaldırılması, herkesin dil, din, ırk, siyasal düşünce, cinsiyet ayrımı gözetilmeksizin temel insan hak ve özgürlüklerden eşit olarak yararlanması, evrensel bir değer olarak kabul edilmektedir. İnsanlar arasındaki eşitsizliklerin toplumda en çok görülen şekli, kadın-erkek arasındaki farklılıkların ön plana çıkarılarak, toplumda erkeğin kadından daha fazla söz sahibi olduğu ve ataerkil zihniyetin hüküm sürdüğü toplumlardaki durumdur.

Türkiye’de kadın-erkek arasında eşitsizliğe yol açan kanun maddeleri, ne yazık ki hala hukuk düzenimiz içerisinde yer almaktadır. Mevcut yasal düzenleme kapsamında; kadının soyadı, evlenme ve boşanmayla birlikte değişebilmekteyken; erkek doğumla kazandığı soyadını hayatının sonuna kadar kullanabilmekte ve kadınlarda olduğu gibi erkek medeni hal değişikliğini sonradan alacağı ya da bırakacağı bir soyadı ile ilan etmek durumunda da kalmamaktadır.

Nitekim bu hususa ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi’nin almış olduğu bir karar ile 2010 yılında basına yansıyan bir soyadı sildirme davası vardır. Bu başvuruda bilim insanı olan davacı, ulusal ve uluslararası birçok yayınının olduğunu ve soyadı ile tanındığını, kızlık soyadı ile ün yaptığını iddia etmesi ve mevcut durumu kanıtlaması üzerine, 4 yıl süren yargılama sonucunda, eşinin soyadını sildirerek, nüfus cüzdanında bekârlık soyadının yer alması kararı alınmıştır.

Bu konuda yaşanan bir diğer gelişme ise; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30 Eylül 2015 tarihinde vermiş olduğu “kadının bekârlık soyadını kullanmak istemesi için haklı bir gerekçenin bulunmasına ihtiyaç bulunmadığını” yönündeki emsal karar olmuştur. Bu karar ile bitlikte, artık evli kadınların aile mahkemelerine dava açarak sadece bekârlık soyadlarını kullanmak istemeleri yönünde talepte bulunabilmelerinin önü açılmış oldu ve bu sayede birçok kadında bu yolla soyadında değişikliğine gitti.

Evlilikte kadının soyadı sorunu, kadın kuruluşları tarafından da sık sık gündeme getirilmiş ve buna ilişkin bir takım çözüm önerileri geliştirilmiştir. Türk Medeni Kanununun soyadına ilişkin maddesinin kadın-erkek eşitliğini sağlamaması sebebiyle, yeni kanun maddesinin nasıl olabileceği konusunda alternatif kanun tasarısı ileri sürülmüştür.

Bu konuda İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin geçmiş yıllarda alternatif olarak hazırlamış olduğu Medeni Kanun Değişiklik Tasarısı çalışması olmuştur.

Kanun tasarı şu şekildedir:

“Evlenme akdi sırasında kadın kocasının ya da koca karısının soyadını seçme hakkına sahiptir. Bu bildirim evlendirme memuruna yapılır. Eşler evlenme sırasında evlendirme memuruna ya da herhangi bir zamanda nüfus memuruna yapacakları yazılı bir bildirim ile bekârlık soyadlarını da kullanabilirler. Bu takdirde bekârlık soyadı önde yer alır”.

Hazırlanan bu alternatif kanun maddesi tasarısında; ortak soyadı koşulu esas alınmış ve şu an mevcut yasada olduğu gibi evlenecek kadınlar için sadece erkeğin soyadı ile bekârlık soyadı arasında tercih yapma seçenekleri sunulmayarak, aynı zamanda erkeğin de isterse karısının soyadını kullanabileceği özel olarak düzenlenmiştir.

Hali hazırda yürürlükte bulunan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 187. maddesinde kadının soyadı şu şekilde ifade edilmiştir:

Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.”

Kanundan maddesinden de açıkça anlaşıldığı üzere; mevcut hukuk düzeninde erkeğin eşinin soyadını alması için herhangi bir düzenleme mevcut değildir, yani erkeğe kadına sunulduğu şekilde evlenme işlemleri sırasında bildirimde bulunarak karısının soyadını kullanma gibi bir imkân sunulmamıştır. Erkek sadece yargı yoluna başvurarak, yani ayrı bir dava açarak karısının soyadını kullanmak için mevcut soyadını değiştirebilme imkânına sahiptir.

Erkeğin eşinin soyadını alması konusunda Türkiye’de yaşanan en meşhur olay; Türkiye’nin ilk kadın eski başbakanı Tansu Çiller’in evlenmesi ile eşinin soyadını almamasının, aksine eşinin Çiller soyadını kullanmasıdır. Mevcut kanun düzenimizde bu mümkün değilken, peki Tansu Çiller’in eşi nasıl olmuştu da eşinin soyadını kullanmaya başlamıştı? Bunun nasıl olduğu ise; okuyanları gülümsetecek nitelikte ve şu şekilde: Zamanında Tansu Çiller’in babası şaka yoluyla müstakbel damadı Özer Uçuran’a “soyadını Çiller yapmazsan sana kızımı vermem” demesi üzerine, Özer Bey’in evlenmeden önce mahkemeye başvurarak soyadını Çiller olarak değiştirmiş olmasıdır.

Bu zamana kadar kadınların soyadı konusunda yapılan kanuni değişiklikler, toplumun o andaki nabzı değerlendirerek ve bu değişikliğe gerek olup olmadığı, hakkı talep edenlerin sayıca fazla olması gibi nedenlerin mevcut olması durumunda yapılmıştır. Kadın hakları kuruluşlarının sık sık bu yöndeki değişiklik talepleri, basında bu konuya yönelik artık eskiye oranla daha fazla haberlerin yapılması ve erkeklerin karısının soyadını almak istemeleri ya da böyle bir seçeneğinde kanunda düzenlenmesini talep etmeleri göz önünde bulundurulduğunda en kısa zamanda soyadı kanun maddesinde değişikliğe gidilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Eşlerin soyadı sorununa ideal bir çözüm sunmak mümkün değildir. Özgürlükçülük, seçme seçilme hakkı, kadın-erkek eşitliliği ilkeleri temel alınarak soyadı kanununda eşlere birden çok alternatif sunulması en doğru çözüm olarak görünmektedir. Kanun maddesine bakıldığında; aslında mevcut yasada erkeklere sunulmamış bir seçenek hakkın olmadığını görmekteyiz, ancak bu durumdan kadınlar haliyle rahatsızlık duymaktadırlar. Çünkü bu durumun temelinde, kadının toplumdaki konumunun hala kabullenilmemiş olmasının yanında, ataerkil düşüncenin toplumda hâkim olmasıyla erkeğin karısından üstün ve daha fazla hakka sahipmiş (!) gibi bir düşüncenin mevcut olduğunu görülmektedir.

Kadın ve erkeğin eşitliğinin yasayla güvence altına alınması konusunda,

Anayasa’nın 10’uncu Maddesinde;

 “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.” şeklinde,

41’inci Maddesinde de;

“Aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Hükümleri bulunmaktadır.” Şeklinde ifade edilmiştir.

Bu doğrultuda soyadı kanun maddesinde değişikliğe gidilmesi halinde, yeni oluşturulacak kanun maddesinde yer alabilecek hususları şu şekilde söyleyebiliriz:

  • Eşlere ortak bir soyadı seçme imkânının verilmesi,
  • Hem kadının hem erkeğin bekârlık soyadını kullanmaya devam etme imkânının verilmesi,
  • Eşlere bekârlık soyadlarını birlikte kullanabilme imkânının verilmesi.

Yukarıda ifade ettiğimiz tüm hususlar yeni soyadı kanun maddesinde yer alması halinde, hem kadına, hem de erkeğe aynı seçimlik haklar sunulmuş olacaktır. Aynı zamanda medeni kanunda yer alan soyadı hususu hakkında, kanun maddesinde birden çok olasılığın düzenlemesi yanında, bu seçeneklerin aynı kanun maddesi çerçevesinde tarafların iradesine bırakılması en uygun çözüm olarak görünmekte olduğu kanaatindeyiz.

Neticeten; bu hususta eşitsizliğin giderilmesi amacıyla, yasa koyucu tarafından gerekli düzenlemelerin yapılmasını temenni ediyoruz.

Av. Begüm GÜREL

(Stj. Av. Sümeyye GÜL)

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)