Anayasa Madde 41 – Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. 

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.  

Anayasa m.41 uyarınca devletin aile içi şiddete yönelik gerekli koruyucu tedbirleri alması anayasal bir yükümlülüğüdür. Bununla beraber, tarihsel sürece baktığımızda, kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek için büyük uğraşlar verilmiştir. Ancak günümüzde cereyan eden olaylar dahilinde hala kadın-erkek eşitliğinin sağlanamadığını, kadınların yaşam haklarının korunamadığını, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini görmekteyiz.

İlk önce şunu bilmemiz gerekir ki; dünyadaki herkesin, hayvanların da dahil, yaşamaya hakkı vardır. Yaşam, anayasadan da önce, doğduğumuz andan itibaren bize bahşedilmiş olan bir haktır. Ve bu hakkı hiç kimse, şu ya da bu sebeple, elimizden alamaz. Anayasa m.17/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.2 uyarınca herkesin yaşam hakkı bu maddelerle korunmuştur. Aynı zamanda AİHS m.3 (işkence yasağı) ve Anayasa m.10/2 (kanun önünde eşitlik) ilkeleri uyarınca da kadın-erkek eşitliğinin sağlanması ve kimsenin bir başka kimseye işkence edememesi hususu bu maddelerle güvence altına alınmıştır.

Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Koruyucu Tedbirler:

1- Kadının 1979 tarihli Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW):

Bu sözleşme kadın-erkek ayrımcılığının önüne geçebilmek ve eşitliği sağlayabilmek amacıyla inşa edilmiştir. Sözleşmeye göre kadın-erkek eşitliğini gerçekleştiremeyen her devlet, toplum, refah seviyesine ulaşamaz, huzursuzluğun ve şiddetin egemen olduğu bir ortamda yaşar ve gelişme gösteremez.

CEDAW’a taraf olan devletler bu sözleşmede tanınan tüm hakları tam olarak gerçekleştirilmesi için ulusal düzeyde gerekli bütün önlemleri almayı taahhüt etmişlerdir.

CEDAW, 18.12.1979 tarihinde BM tarafından kabul edilmiş olup, 3 Eylül 1981 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye bakımından ise CEDAW 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Belirtmek isteriz ki, Türkiye hiçbir çekince koymadan sözleşmeye katılmıştır.

CEDAW’ın uluslararası mecrada şöyle bir önemi vardır; kadın hakları konusunda uluslararası standartları belirleyen ilk sözleşmedir.

CEDAW sözleşmesinin temel hedefi; toplumsal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliğini sağlayabilmek, kalıplaşmış olan kadın ve erkek rollerine dayalı önyargılar ile birlikte ayrımcılık içeren uygulamaların ortadan kaldırılmasıdır.

Kadınlara Karşı Ayrım Ne Anlama Gelmektedir?

Kadınlara karşı ayrım; ekonomik, politik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlarda meydana gelmektedir. Kadınlara karşı yapılan her türlü negatif eylem, kadınların özgürlük alanını daraltmakta ve istedikleri gibi hareket edememelerini sağlamaktadır. Bu negatif eylemler bazen kadının sahip olduğu hakları tamamen ortadan kaldırıcı bir şekilde olabiliyorken, bazen sadece engellemeye çalışma şeklinde de olabiliyor. Belirtmek gerekir ki, kadınlara cinsiyete bağlı olarak yapılan her türlü dışlama veya sınırlandırma kadınlara karşı ayrım anlamına gelmektedir.

CEDAW Uyarınca Alınacak Önlemler

1- Sosyal ve Kültürel Davranış Kalıplarını Değiştirmek: Dünyada ve toplumumuzda da yaygın olan belirginleşmiş kalıplara göre, kadının kadın olduğu için, erkeklerin de erkek olduğu için toplum tarafında yaftalanan bazı rollerinin olmasıdır. Bu kalıplar kadın-erkek eşitliğinin sağlanamamasında büyük bir etkendir. Töre, namus, gelenek adı altında kadınlara yapılan eziyetler, aşağılanmalar, öldürülmeler bu kalıplaşmış rollerin ürünüdür. Sözleşmeye taraf olan devletler toplumda bu kalıpların ortadan kaldırılması için gerekli tedbirleri almalıdır.

2-Aile Eğitimini Sağlamak: Bir kişinin gözlerini ilk açtığı yer ailesinin yanıdır. Kişi ilerleyen zamanda ailesinden ne gördüyse, hangi fikirleri elde etmişse, hangi roller kişinin kafasında kalıplaşmışsa o şekilde davranır. Bu nedenle CEDAW’a taraf olan devletler ailelerin kadın-erkek eşitliği, kadın hakları gibi hususlarda bilinçlenmeleri için gerekli aile eğitimini sağlaması gerekmektedir.

3-Kadın Ticareti ve Fahişeliğin İstismarını Önlemek

2- 2011 tarihli Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi

İstanbul Sözleşmesi, İstanbul’da Avrupa Konseyi tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılmış olup ilk imza Türkiye tarafından atılmıştır. TBMM’de 24 Kasım 2011 tarihinde kabul edilen İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 yılında yürürlüğe girmiştir.

İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir.

İstanbul Sözleşmesinin Amacı m.1: a) kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;

b) kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak;

c) kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;

d) kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;

e) Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.

/2 Tarafların söz konusu Sözleşmenin hükümlerini etkili bir biçimde uygulamalarını sağlama amacıyla bu Sözleşmede spesifik bir izleme mekanizması oluşturulmuştur.

İstanbul Sözleşmesinin Kapsamı m.2: Bu Sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen, kadına karşı her türlü şiddet için geçerli olacaktır.

Taraflar bu Sözleşmeyi tüm aile içi şiddet mağdurları için uygulamaya teşvik edilir.

Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat göstereceklerdir.

Bu Sözleşme, barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli olacaktır.

Kadına Karşı Şiddet Nedir? (İstanbul Sözleşmesi m.3/a)

Kadına karşı şiddet; her türlü fiziksel, psikolojik, sosyal, ekonomik, cinsel bakımdan zarar ve acı verilmesi, toplumsal cinsiyete dayalı (sırf kadın olduğu için yükletilen rol, sorumluluk, beklenti, imaj) her türlü şiddet eylemleridir.

Aile İçi Şiddet Nedir? (İstanbul Sözleşmesi m.3/b)

Aile içi şiddet; mağduru sadece kadın olmayıp, erkek veya çocuk fark etmeksizin, aile içinde mevcut veya önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında fiziksel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı veren her türlü şiddet eylemleridir.

Kadınlara yönelik yapılan şiddetin kaynağında, toplumsal cinsiyet olgusu yatmaktadır. Toplumsal cinsiyet; kadına kadın olduğu, erkeğe de erkek olduğu için yükletilen sorumluluk, rol, beklenti ve imajdır. Toplumda kadına dayatılan bazı rollerden dolayı kadınların özgürlükleri kısıtlanmakta hatta çoğu zaman tamamen engellenmektedir. İstanbul sözleşmesi bu ayrımcılığın önüne geçmeyi hedeflemiştir. İstanbul sözleşmesine taraf devletler, kadınlara karşı ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüşe dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın, AKİS hükümlerinin özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, uygulanmasını temin edecektir.

AKİS Uyarınca Taraf Devletlerin Yükümlülükleri:

Taraf devletler, kadınların erkeklerden daha aşağıda olduğu düşüncesine ya da töre, adet, gelenek adı altında kadına dayatılan rollere ilişkin önyargılardan toplumu sıyırabilmesi için tedbir almak ve bu şekilde kadınlara yapılan her türlü şiddetin önüne geçmesi gerekmektedir. Bu nedenle taraf devletler, sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri sağlamak zorundadır.

Türkiye, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesinin ardından, 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’u yürürlüğe sokmuştur. Bu nedenle Türkiye, AKİS bağlamında kadına karşı aile içi şiddeti korumaya yönelik negatif yükümlülüğünü yerine getirmiştir.

3- 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

İstanbul Sözleşmesi hükümlerinin aynen yansıtıldığı çok önemli bir ulusal kanun olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 20.03.2012 gün ve 28239 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

6284 sayılı Kanun m.1: Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Temel İlkeler:

1- Pozitif Hukuk Esas Alınır: Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri esas almıştır.

2- Adil, Etkili ve Süratli Bir Usul İzlenir

3- İnsan Onuruna Yaraşır Davranılır

4- Tedbirler Ayrımcılık Olarak Yorumlanamaz

5- Herkes İhbar Edebilir

Kadına Şiddetin Cezası Nedir?

Kadına yönelik yapılan şiddetin ayrıca bir cezası olmayıp, Kanunda ve Cezada Kanunilik Prensibi uyarınca kadın diye ayırt edilmeksizin insana karşı yapılan şiddet eylemleri, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca cezalandırılacaktır.

Kadına karşı yapılan şiddetin cezası olarak; kasten yaralama (TCK m.86), neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama (TCK m.87), kasten öldürme (TCK m.81), kasten öldürmeye teşebbüs etme, eziyet (TCK m.96) suçlarındaki cezai yaptırımlar her ne ise, kadına karşı yapılan şiddetin cezası da o olacaktır.

6284 sayılı Kanunla beraber, Türkiye’nin taraf olduğu diğer uluslararası sözleşmeler de dikkate alındığında, kadına yönelik şiddetle beraber aile içi şiddetin de önlenebilmesi hususunda tedbirler alınmıştır. Ancak bu tedbirlerin günümüzde uygulanabilirliği açısından eksikliğini maalesef ki yaşıyoruz. Kadına şiddete dur diyebilmek için; sesimizi çıkarmamız, kol kırılır yen içinde kalır algısından uzaklaşıp, bize veya çevremize karşı verilen zararları açığa çıkarmamız gerekmektedir. Unutmayalım ki, Anayasada ve AİHS’de güvence altına alınan yaşam hakkı, eşitlik hakkı, ayrımcılık yasağı, işkence yasağı bütün insanlar için var ve kadın/erkek fark etmeksizin insana insan olduğu için uygulanan temel ve vazgeçilmez haklardır.

Önemle belirtmek isterim ki; töre, gelenek, din veya namus gibi kavramlar hiçbir şekilde şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılamaz. Kadınlarımız bu kavramlar adı altında öldürülüyor, işkenceye maruz kalıyor ve toplum tarafından dışlanıyor. Kadınlara yapılan bu tür psikolojik ve fiziksel her türlü saldırılara hep bir ağızdan DUR! diyelim.