Tıp fakültesinde okumak için üniversite sınavlarına hazırlanan Kadir Şeker, 5.02.2020 akşamı evine giderken Özgür Duran'ın Ayşe D.'yi dövdüğünü görmüş ve Duran'a engel olmak istemişti.   Çıkan arbedede Kadir'in cebinden çıkardığı bıçak Özgür Duran’ın kalbine saplanmış ve vefat etmişti. Özgür Duran hayatını kaybederken Kadir Şeker 'kasten adam öldürme' suçundan tutuklandı.

Duran’ın ‘kasten yaralama’, ‘hırsızlık’, ‘yağma’ ve ‘uyuşturucu madde ticareti’ suçlarından toplam 19 suç kaydı olduğu ortaya çıkmıştı.

Ayşe D. olay günü Özgür Duran’ın kendisini önce evde, sonra parkta dövdüğünü, yanlarına gelen gencin (Kadir Şeker) kendisini kurtarmaya çalıştığını söyledi sonrasında da ifadesini değiştirdi ve darp olayı olmadığını iddia etti. Oysa ki olay gecesi aldığı darp raporuna rağmen.

Şiddet mağduru kadının “O genç benim hayatımı kurtardı. Benzer durumlarda insanlar gelip müdahale etsin. Böylece kadına şiddet uygulayan erkekler bugüne kadar olduğu gibi rahat olamasın” demesini hepimiz bekliyorduk öyle değil mi?  Böylelikle Kadir Şeker dosyası milat olacaktı. 

Kadir Şeker'in hayatını kurtardığı Ayşe D.'den inanılmaz ifadeler gelmeye devam etti.  Ayşe D. 'Olay günü Özgür alkollüydü. Tartışıyorduk, beni dövmüyordu. Oturduğumuz kameriyeye eliyle vuruyordu. İsmini sonradan öğrendiğimiz Kadir yanımıza geldi. Beni dövdüğünü düşünmüş ama Özgür bana vurmuyordu. Özgür ile çok güzel günlerimiz oldu. Bir insanı geçmişiyle yargılamamak gerekir. 19 suç kaydı olması, bir insanı kötü yapmaz' dedi.

Ayşe D. o gece darp edildiği yönündeki ifadesini değiştirdikten sonra Duran’ı sevdiğini belirterek şunları anlattı ”Onun için üç çocuğumu bıraktım. Bir süre Eskişehir’de yaşadık. Dört ay önce Konya’ya geldik. Olay günü Özgür alkollüydü. Evde kavga ettik, çıkıp parka gittim. Tek başıma ağlıyordum. Özgür yanıma geldi. Bağrışmaya başladık. Özgür kameriyeyi yumrukluyordu. O sıra yanımıza ismini sonradan öğrendiğim Kadir geldi. Muhtemelen bizim kavga ettiğimizi düşündü. Özgür’e ‘Neden bayanı rahatsız ediyorsun?’ dedi. Özgür de ‘Biz birlikteyiz’ diye yanıt verdi. ‘Nikâhlı karın mı?’ diye sordu. Ben de ‘Evet ablacım, o benim eşim, sen git’ dedim. Kadir’in elinde siyah renkli bıçak vardı. Elindeki bıçakla yanımıza geldi. Karşılıklı bir şeyler söylerken aralarında boğuşma yaşandı.”

Arbede sırasında Duran’ın yere düştüğünü belirten Ayşe D., sonrasında yaşananları şöyle aktardı: ”Özgür’den kan geliyordu. Ortada bıçaklamayı gerektirecek bir durum yoktu. Karı-koca arasında yaşanabilecek bir tartışmaydı bizimki. Olaydan sonra polis eşliğinde hastaneden darp raporu aldım. Ancak vücudumda herhangi bir darp söz konusu değil. Dayak yemiş olsam, Özgür bana vurmuş olsa, darp izi olurdu. Kadir, Özgür’ün kendisini darp ettiğini söylüyor ama Özgür’de de darp izleri var. Üniversiteye hazırlanan bir çocuğun üzerinde bıçağın ne işi var? Özgür ile çok güzel günlerimiz oldu. Bir insanı geçmişiyle yargılamamak gerekir. 19 suç kaydı olması, bir insanı kötü yapmaz. Ne yaptıysa uyuşturucu yüzünden yaptı. Ama ben elimden geleni yapıp onu bu durumdan kurtardım.”

Ayşe D.’nin STOCKHOLM SENDROMU yaşayıp yaşamadığına bakılmalıdır.

Aile Hukuku dosyalarıyla çok haşir neşir olan bir hukukçu olarak mağdur kadınların psikolojileriyle ilgili uzun zamandır gözlemlerde bulunuyorum. Uzman doktorlardan Ayşe D.'nin ruhsal durumu ile ilgili ayrıntılı rapor alınması gerektiğini düşünüyorum.

Rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla özdeşim kurmalarına Stockholm Sendromu deniyor. Bu sendromu başka ifadelerle; insanın kendisini zora sokan koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlayabiliriz.

Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Saldırganla özdeşleşmeye yatkınlık yaratan durumları incelersek bu koşulların çoğunlukla aile içi şiddet olaylarında ortaya çıktığını görürüz.  

Şiddete uğramış kadınlardan bu sendromu yaşayanlar, saldırganı kışkırtacak veya öfkelendirecek herhangi bir şey yapmaktan çok korkar.  Darp esnasında bile araya girenlerle “ o benim kocam sever de döver de“ derler. Dayakçı kocanın takdirini kazanmaya çalışır ve onun tarafınaymış gibi davranırlar.

Kadir Şeker’in ifadesi var. Görgü tanıklarının ifadeleri de ortaya çıkmaya başladı.   Ben olayın seyrini okuduğumda olayda meşru müdafaa olduğunu düşündüm.  Ayşe D.'nin ifadesini değiştirmesi de bu düşüncemi değiştirmedi.

Hâkimler ve savcılar da, sizin bizim gibi bir insan. Veriler çerçevesinde soruşturmayı tamamlayacaklar. Beklentimiz soruşturmanın bir an önce tamamlanması. Bir kişi tutuklu oldu diye mahkûm oldu, suçludur demek doğru değil. Salıverildi diye, suçsuzdur anlamı da çıkmaz.  Kadir’in tutukluluğuna itirazın reddedilmesi suçlu bulunacağı anlamına gelmez. Dolayısıyla hepimiz bu sonucu bekleyeceğiz.   Ancak Ayşe D.'nin hayatının ve yaşadıklarının bilimsel değerlendirilmesi ve alanında uzman psikiyatristlerden bu konuda yardım alınması gerektiğini düşünüyorum.

Biz hukukçular olayda meşru müdafaa olup olmadığını, meşru müdafaa sınırının aşılıp aşılmadığını, Kadir’in ceza alıp almayacağını olayın haberlerde duyulmasının ardından tartışmaya ve düşüncelerimizi açıklamaya başladık.  Bir istirhamım olacak ruh bilimciler de Ayşe D. eğer Stockholm sendromuna sahip biri ise nasıl davranış sergileyebileceğini tartışsın ki mağdur kadınların sergileyebileceği davranış modellerini öğrenelim.