Şikâyet ve hak arama hürriyeti anayasa ile güvence altına alınmış bir haktır. Nitekim T.C. Anayasasının 36. Maddesine göre ; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde adli hak arama hürriyeti sayılmıştır.

İdari hak arama hürriyeti ise Anayasasının 74. Maddesinde ;” Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir." hükmü ile güvence altına alınmıştır.

Her iki madde de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının adli ve idari konularda ki hak arama hürriyetini güvence altına almıştır. Söz konusu “vatandaşlar” olduktan sonra bu hususun uygulanmasında herhangi bir problem yaşanmamaktadır. Gerçekten de başvurucu vatandaşlar sonuçtan memnun olsun ya da olmasın bu başvurularını gerçekleştirebilmektedirler.

Ancak hak arama hürriyeti özellikle kamu görevlilerinde “herkesin” ulaşabildiği kadar kolay değildir.  Kamu çalışanları devlet nizamında askeri kadar sert olmamakla birlikte bir emir-komuta silsilesi içerisinde görev alırlar. Kamu çalışanları; çalışma arkadaşlarını, amirlerini ve hizmet götürecekleri vatandaşları seçemezler. Buna karşın herkesle muhatap olan ve tartışmaya uygun bir zeminde çalışan kamu çalışanlarının şikâyet hakkı için ayrıca bir usul belirlenmiştir.

Nitekim Devlet Memurları Kanunu m.21’e göre Devlet memurları kurumlarıyla ilgili resmi ve şahsi işlerinden dolayı müracaat; amirleri veya kurumları tarafından kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerden dolayı şikâyet ve dava açma hakkına sahiptirler. Müracaat ve şikayetler söz veya yazı ile en yakın amirden başlayarak silsile yolu ile şikayet edilen amirler atlanarak yapılır. Müracaat ve şikâyetler incelenerek en kısa zamanda ilgiliye bildirilir. Müracaat ve şikâyetlerle ilgili esas ve usuller Başbakanlıkça hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir."

Kanun hükmünün açık lafzından da anlaşılacağı üzere kamu çalışanları kendilerine uygulanan idari eylem ve işlemlerden dolayı şikâyetini bu eylem ve işlemden sorumlu amirin üstünde ki amire yapmalıdır. Şikayetin usulü 12/01/1983 tarihli DEVLET MEMURLARININ ŞİKAYET VE MÜRACAATLARI HAKKINDA YÖNETMELİK’te belirtilmiştir. Anılı yönetmeliğe göre;

Şikâyete ilişkin karar merci şikâyet edilenin disiplin amiridir.

Söz konusu yönetmeliğin ekinde örnek şikâyet dilekçesi de bulunmaktadır. Şikâyete ilişkin tahkikat 30 gün içerisinde tamamlanmak zorundadır. (Yön. m.8) Bununla birlikte şikâyette bulunan kamu çalışanı söz konusu şikâyet neticesinin kendisine bildirilmesinden sonra 10 gün içerisinde karara itiraz edebilir. İtiraz merci bir mercidir. (Yön. m.9)

657’ye tabi kamu çalışanları eğer ki yasal şikâyet prosedürüne riayet etmezlerse devlet memurları kanunun 125-A/d maddesine göre “uyarı” cezası ile tecziye edilebilirler.

CİMER ve Diğer Kuruluşlara Şikâyette Karşılaşılan Sorunlar

Kurum içerisinde emir komuta silsilesi içerisinde çalışan memurun, çalışma arkadaşını ve amirini şikâyet etmesinde tatmin edici bir sonuç alması pek olası değildir. Özellikle mobbinge uğrayan kamu çalışanlarının bu silsileye başvurması dahi uğradığı mobbingi arttırabilmektedir.

Kurum içerisinde yasal olarak başvuru hakkı olsa da fiilen bu yola başvuramayan ya da dijital çağda etkin bir şekilde hakkını aramak isteyen personeller CİMER, BİMER, Etik Kurulu gibi kuruluşlara başvurarak hakkını aramaya çalışmaktadırlar.

Bu başvurular üzerine de bazı kurumlar çalışanlara disiplin cezası vermektedirler.  Şikâyet hakkı anayasal bir haktır. Yönetmelik ve kanunlar da anayasaya uymak zorundadırlar. Kişilerin şikâyet hakkı yönetmelik ile sınırlandırılamaz.

Anayasa Mahkemesi de bu hususta “uyarı” cezası alan personelin farklı bir bakış ile “ifade özgürlüğünün ihlaline” karar vermiştir.

“… hiyerarşi ve disiplin içerisinde bulunanlara yönelik olarak belirli şikâyet usullerinin ve bunların dayandırıldığı disiplin yaptırımları bulunmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı söylenemez. Fakat yukarıdaki hususlar dikkate alındığında ve somut olayın koşullarında, kişisel sorunları ve birim içerisindeki birtakım haksız uygulamalarla ilgili olarak görev yaptığı birimdeki sıralı amirlerine yaptığı başvuruların sonuçsuz kalması nedeniyle Başbakanlığa bağlı bir kamu kurumu olan BİMER’e dilekçe gönderilmesine “uyarma” cezası ile yaptırım uygulanmasının, demokratik toplum düzeninde gerekli bir müdahale olmadığı değerlendirilmiştir.”(B. No: 2014/12143)

Bu noktada emsal olan Adana 1. İdare Mahkemesinin 2010/1614 E. Ve 2011/1535 sayılı kararında ; “Tüm vatandaşların dilek ve şikâyetlerini doğrudan başbakanlığa iletebileceklerini belirtmiş, ancak memurlar yönünden bir kısıtlama getirilmemiştir. Bu yerlere yapılan şikâyetler neticesinde iddialar üzerinde araştırma yapılmaksızın memur hakkında soruşturma başlatılarak cezalandırılması bir nevi şikâyet hakkının kullandırılmaması neticesini doğuracaktır." BİMER’e şikâyet nedeniyle alınan disiplin cezasının iptaline karar verilmiştir.

Neticeten anılı yönetmeliğin çağın gerekliliklerini karşılamadığı, kamu çalışanlarını şikâyet hakkının sınırlandırıldığı düşünmekteyiz. Buna karşın yönetmeliğin halen mer’i olduğunu da hatırlamakta fayda vardır. Her ne kadar mahkeme kararlarında disiplin cezaları iptal edilse de süreç bir yargılama ve profesyonel hukuki desteğe ihtiyaç duymaktadır.

Hususla ilgili daha önceden disiplin cezası almış kamu çalışanlarının ise özellikle tekerrür hükümleri ile karşılaşmamak adına usule riayet etmeleri önem arz etmektedir.

Söz konusu yönetmelik 1980 darbesinden hemen sonra darbeci askeri yönetimin gölgesinde oluşturmuştur. Askeri vesayet döneminde kalma bu yönetmeliğe dayalı ceza verilmesi kendi içerisinde ayrıca bir tartışma konusudur. Dolayısıyla çözüm çağın gerekliliklerine uygun bir yönetmelik ile sağlanabilir.