Van Depremi Sonrası İhmali Bulunduğu İddia Edilen Kamu Görevlileri Hakkında Soruşturma İzni Verilmemesi Nedeniyle Yaşam Hakkının İhlal Edilmediği

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 17/1/2019 tarihinde, Mehmet Ali Emir ve Diğerleri (B. No: 2014/16482) başvurusunda Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir.

Olaylar

2011 yılında Van'da meydana gelen ve çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği depremden 16 gün sonra ikinci bir deprem daha gerçekleşmiştir. Bu depremde Van il merkezinde bulunan bir otel binası yıkılmış ve otelde kalan -başvurucuların yakınlarının da aralarında bulunduğu- yirmi dört kişi enkaz altında kalarak yaşamını yitirmiştir.

Olayın ardından Van Cumhuriyet Başsavcılığı resen soruşturma başlatmıştır. Soruşturma sonucunda kamu görevlileri hakkında görevsizlik kararı verilen dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, Başsavcılık ise yetkililer hakkındaki iddiaların somut belgelere dayanmaması gerekçesiyle şikâyetin işleme konulmamasına karar vermiştir. Bu karara karşı yapılan itirazın Danıştay tarafından incelenmeksizin reddedilmesi üzerine başvurucuların bir kısmı Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

Anayasa Mahkemesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca şikâyetin işleme konulmamasına karar verilmiş olması nedeniyle yaşam hakkının usul boyutu olan etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmış, bu karar üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kamu görevlileri hakkında soruşturma izni istemiş, fakat İçişleri Bakanlığı bu izni vermemiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, soruşturma izni verilmemesi kararına karşı itiraz yoluna gidilmeksizin işlemden kaldırma kararı verilmiştir. Kararın tebliği üzerine başvurucular itirazda bulunmuş, itirazın uzun süre karara bağlanmaması nedeniyle bazı mağdurlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapmıştır. İtiraz üzerine Danıştay, soruşturma izni verilmemesi yönündeki kararın ilgililerin tamamına usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesi nedeniyle dosyanın İçişleri Bakanlığına iadesine karar vermiştir. Tebliğ işlemlerinin tamamlanmasından sonra dosyanın yeniden Danıştay’a gönderilmesi üzerine "ilgililere isnat edilen eylemin haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı" gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.

Öte yandan Van Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından otelin işletmecisi hakkında kamu davası açılmıştır. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi bilinçli taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma suçundan hapis cezası vermiş olup kararın temyiz aşamasında olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca başvurucuların ilgili kurumlar aleyhine açtığı tam yargı davaları da devam etmektedir.

İddialar

Başvurucular, Van'da meydana gelen ikinci depremde yıkılan otel binasına ilişkin olarak ilk depremden sonra hasar tespit çalışmalarını gereği gibi yerine getirmediği iddia edilen kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi ve Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararının yerine getirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüklerinin korunması noktasında önlem almakla yükümlü olan kamu görevlilerinin bir ihmallerinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, ihmal tespit edilmesi hâlinde etkili bir giderim sağlanması, devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün gereğidir. Bunun sağlanamadığı durumlarda etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilebilecektir.

Anayasa Mahkemesi 17/9/2013 ve 7/11/2013 tarihlerinde verdiği kararlarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca şikâyetin işleme konulmamasına karar verilmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutu olan etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Anılan kararlarda, soruşturmanın etkili olmadığı sonucuna varılmasının temel nedeni Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca işleme koymama kararı verilmiş olmasıdır. Anayasa Mahkemesi ihlal sonucuna ulaşırken işleme koymama kararının hasar tespiti ve hasarlı binalara girişin engellenmesi konusunda yetkililerce ne tür işlemler yapıldığını ortaya koyacak herhangi bir değerlendirme içermediğini ve soruşturmanın devam ettirilmesi yönündeki talebin bir itiraz mercii tarafından değerlendirilmesinin de önünü kapattığını gözetmiştir.

İhlal kararlarının gerekçesi dikkate alındığında bu kararların uygulanmasının ilgililer hakkında soruşturma izni verilmesini ya da doğrudan soruşturma açılmasını zorunlu hâle getirdiği söylenemez. Ayrıca sözü edilen ihlal kararlarından bu araştırmanın mutlaka Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerekeceği sonucu çıkarılamaz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının işleme koymama kararı kaldırılarak kamu görevlilerinin sorumluluklarının bulunup bulunmadığını ortaya koyacak nitelikte bir inceleme yapılması, anılan ihlal kararlarının yerine getirilmesi bakımından yeterli görülebilecektir.

Somut olayda, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının gereğinin ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi üzerine Başsavcılık tarafından ilgili idarelerden soruşturma izni istenmiştir. Soruşturma izni talebi üzerine İçişleri Bakanlığı ve Başbakanlık tarafından, hasar tespiti ve hasarlı binalara girişin engellenmesi konusunda yetkililerce ne tür işlemler yapıldığının araştırılması için ön incelemeler yaptırılmış; yapılan ön incelemelerde elde edilen bulgular değerlendirilerek itiraz yolu açık olmak üzere soruşturma izni talebi hakkında kararlar verilmiştir.

Başvurucular tarafından soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararlara yapılan itirazların değerlendirilerek reddedildiği, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarının gereğinin ilgililerce yerine getirilmiş olduğu tespit edilmiştir. Yapılan ön incelemelerin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası bağlamında etkili olup olmadığı hususu Anayasa Mahkemesi kararının gereğinin yerine getirilip getirilmediğinden bağımsız bir mesele olarak incelenmiştir. Bu itibarla başvurucuların Anayasa Mahkemesi kararının yerine getirilmediği yolundaki iddialarının temelsiz olduğu kanaatine varılmıştır.

Ön inceleme, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen bir suç konusunda ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliğini ortaya koyacak somut veri bulunup bulunmadığı amacıyla yürütülmektedir. Bu kapsamda soruşturma izni prosedürü anılan amacın ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek, soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak ya da kamu görevlilerine yargı muafiyeti sağlayacak şekilde uygulanmamalıdır.

Somut olayda başvurucuların yakınları, Van'da meydana gelen ikinci depremde otel binasının çökmesi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Bu noktada öncelikle devletin yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında, meydana gelen afet olaylarına ilişkin olarak kişilerin yaşamı ile vücut bütünlüklerinin korunmasının, ölüm ve yaralanma olaylarının önüne geçilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasının bir zorunluluk olduğu belirtilmelidir.

Somut olaya ilişkin yapılan ön incelemelerde, kamu görevlileri hakkında ileri sürülen ihmal iddialarına ilişkin detaylı bir tetkik yapılmıştır. Yetkililerin olayda hareketsiz kalmadıkları, yetkileri ve görevleri çerçevesinde derhâl harekete geçerek alınabilecek tedbirleri aldıkları ve hasarlı binalara girilmemesi konusunda kamuoyuna yazılı açıklamada bulundukları ancak  lk depremden sonra meydana gelen hasarları tespit etmek bakımından çok kısa bir süre olan on altı gün sonra henüz hasar tespit çalışmaları tamamlanamadan ikinci depremin meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu tespitler doğrultusunda ise soruşturma izni verilmemiştir.

Somut olayda soruşturma izni prosedürünün bir ceza soruşturması açılmasını gerektirecek somut veri bulunup bulunmadığının araştırılması amacının ötesinde ceza yargılamasının işleyişini geciktirecek, soruşturmanın etkin şekilde yürütülmesine engel olacak ya da kamu görevlilerine yargı muafiyeti sağlayacak şekilde uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Başvuruya konu olayda kamu görevlilerinin ihmallerinin tespit edilmesinde uygun araçların kullanılmasının önüne geçilmesi ya da tespit edilen ihmal içeren davranışların adli makamlar önüne taşınmasının engellenmesi gibi bir sonuç doğmamıştır.

Bunun yanı sıra İçişleri Bakanlığının soruşturma izni vermemesi işlemine karşı yapılan itirazın toplam üç yıla yakın bir sürede karara bağlandığı anlaşılmaktadır. Somut olayda itiraz merciinin, soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın İçişleri Bakanlığınca ilgililerin tamamına tebliğ edilememiş olması nedeniyle birden fazla defa dosyanın mahalline çevrilmesi yönünde karar verdiği ve bu nedenle itirazın karara bağlanmasının uzun zaman aldığı anlaşılmaktadır.

Tebligatın tamamlanması ve itirazın karara bağlanması bakımından kamu makamlarının daha özenli davranmaları gerektiği açık olmakla birlikte gecikmenin tek başına etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal eder nitelikte olmadığı sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edilmediğine karar vermiştir.