İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Silivri’de görülen davanın dünkü 65. oturumunda Başkan Köksal Şengün, sanık ve avukatların beyan ve taleplerinin dinleneceğini belirtti. Söz alan tutuklu sanık Albay Cengiz Köylü, Ergenekon soruşturması kapsamında bir süre tutuklu kalan ve İşçi Partisi-Karargâhevleri soruşturmasını yürüten Hava Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok’un tutukluluğa itiraz dilekçesinden alıntılar yaptı. Buna göre, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı’nda Karargâhevleri soruşturması sırasında İşçi Partililer arasına mahkeme kararıyla gizli soruşturmacı sokuldu. Cengiz Köylü tarafından okunan dilekçesinde Üçok “MİT’e Karargâhevleri ile ilgili bilgi notunun İşçi Partilerin arasında bulunan bir haber elemanının hazırladığını”anlattı.

 

200 kişi dinlendi

Halen “sahte çürük raporu” soruşturmasından tutuklu bulunan Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, Cengiz Köylü tarafından bazı bölümleri alıntı yapılan dilekçesinde, Karargâhevleri soruşturmasının çok ayrıntılı ve usulune uygun olarak yapıldığını kaydetti. Köylü, Üçok’un dilekçesinden şu özet bölümü mahkemenin dikkatine sundu: “Askeri savcılığımız İP-Karargâhevleri soruşturması kapsamında yaklaşık 200 kişinin telefonlarını mahkeme kararı ile dinlemiştir. Yaklaşık 100 kişiyi süpheli ve tanık sıfatı ile dinlemiştir. 20 kadar kişiyi gözaltına almış, 1 pilot kurmay yarbayı tutuklamıştır. 300’e yakın kişinin geçmişe yönelik telefon HTS’lerini incelemiştir. İşçi Partililerin içerisine mahkeme kararı ile gizli soruşturmacı sokulmuştur. Bilgisayarları incelemek için piyasadan yaklaşık 100 bin dolar değerinde profesyonel cihazlar almıştır.”

Haber elemanı

Askeri savcılığın ayrıntılı soruşturmasına karşın Karargâhevleri iddialarına ilişkin bir yapılanmaya rastlanmadığına dikkat çeken Cengiz Köylü, Üçok’un şu ifadelerini mahkemeye anımsattı: “MİT Müsteşarlığı ile yapılan yazışmalar sonucu,  Karargâhevleri bilgi notunun İşçi Partilerin arasında bulunan bir haber elemanının, İşçi Partilerin konuşmalarına istinaden sadece duyuma dayanılarak hazırlandığı  bildirilmiştir.”

Dink ile irtibat yok

Tutuklu sanık Levent Göktaş ise Hrant Dink davasının görüldüğü mahkemeye gelen Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazısına dikkat çekti. Göktaş, Ergenekon soruşturmasından gözaltına alındığında 11 Ocak 2009’da Savcı Zekeriya Öz’ün kendisine 25 kişinin yer aldığı bir şema gösterdiğini ve tanıdığı kişiler olup olmadığını sorduğunu kaydetti. Şemada kendi isminin sağ alt köşede yer aldığını ifade eden Göktaş, kendisinin üstünde 30 yıldan beri hiç görmediği Kara Harp Okulu’ndan bir arkadaşının adının yer aldığını ifade ederek Öz’ün Dink’in avukatları tarafından bu şemanın verildiğini, emniyetin de bilgisi olduğunu söylediğini anlattı.

Göktaş, Dink’in avukatının da savcılığa böyle bir şema vermediklerini söylediğini kaydetti. Göktaş, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gelen yazıda, şemadaki 6 kişinin Ergenekon davası sanıklarından olduğu, Dink davasının sanıklarıyla telefon bağlantısı olup olmadığının araştırılmasının istendiğini vurgulayarak “Öyle bir irtibat yok. Topluiğnenin başı, ucu kadar bir irtibat yok” dedi.

Göktaş, ayrıca polisin “imajını almadık” dediği 51 No’lu DVD’nin de daha sonradan bir kopyasının mahkemeye geldiğini ifade ederek, bu kopyanın polis tarafından hazırlandığını ileri sürdü ve makemenin dikkate almamasını istedi.

 

"Yargılama ve toplama kampını dağıtın"

Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde söz alan Mustafa Balbay, konuşmasına “Bu iddianamenin Atatürk ile, Kuvayı Milliye ile, Kurtuluş Savaşı ile sorunu var” diye başladı. Geziler sırasında tanıştığı  değişik ülkelerden insanlarla yaptığı konuşmalarda Kurtuluş Savaşı’nın önemini bildiklerini fark ettiğini belirten Balbay  şöyle devam etti:
“80 ülke dolaştım, hepsinde Atatürk ile karşılaştım. Güney Afrika’da Johannesburg’da Prof. Kotze ile yaptığım görüşmede Mandela’nın bazı eksiklerini belirttiğimde ‘Mandela Atatürk değil’ dedi. Atatürk'ün 21. yüzyılın önderi olduğunu gördüm. 2007 yılında Avustralya’ya gittim. Dünyanın her yanında İngiltere için savaştırılan Anzakların torunları dernek kurmuşlar. Yabancı sadece Türkleri alıyorlar. Atatürk’ün ölen Anzakların annelerine ‘Çocuklarınız artık bize emanet’ diye seslenişini biliyorlar.”


Densizlik

“Cumhuriyet Gazetesi’nin Atatürk posteri vermesi”nin dahi ek klasörlere delil olarak konulduğunu belirten Balbay, “ İddinamede  işgal güçlerini daha cesaret edemeyeceği derecede densizlik ve dışlayıcı anlayış var. Cumhuriyet Gazetesi’ni terör örgütü merkezi göstermek gibi sınırları aşan bir durum var” dedi.

Balbay şöyle devam etti:
 “İddianame hukuk tarihine bir suç daha kazandırmış durumda. Düşünce suçunu geçtim, ‘düşünceye hazırlık suçu’ var. ‘Şu notu yazdı, acaba terör faaliyeti mi dedi’ gibi bir anlayış taşıyor.”

Mahkemeden “delillerin değerlendirilmesi”  bölümüne geçmeden iddianameye eklenen belgelerin ne ölçüde hukuki delil değeri taşıdığına karar vermesini isteyen Balbay “Türkiye siber suçlarla ilgili uluslararası sözleşmeyi imzalamadı. Mahkemeye çağrıda bulunuyorum. Bu sözleşmenin imzalanması için ortamı yaratın” dedi.

Bu kavşaktan nereye?

“Mahkeme hukuk kavşağıdır” diyen Balbay şunları söyledi: “Siz bu kavşaktan nereye gideceksiniz? Şu anda delillerle ilgili vereceğiniz karar çok önemli. CD’ler ortalıkta 120 kilometre hızla kim nasıl çarpacağı belli olmayan şekilde giyotin gibi  ilerliyor. Deniz Baykal’ın başına gelenleri hepimiz biliyoruz.”

Soruşturma sırasında delilerin hukuka uygun toplanmadığını belirten Balbay “Bu hukuksuzluğu görmek için savcılar  Hukuk Fakültesi birinci sınıfa geri dönsünler. insanın tutuklanması, özgürlüğünden edilmesi ölümden daha ağır bir ceza. Bugünlerde Prof. Coşkun Üçok’un kitabını okuyorum. Metehan hainlerin en ağır cezayla cezalandırılmasını ister. Bu ağır ceza 10 gün hapis. Burada en az yatanı bir buçuk yıldır cezaevinde” dedi.

Mahkemenin delillerin kanun dışı toplandığına ilişkin itirazları değerlendirmeye karar verdiğini anımsatan Balbay şöyle konuştu:
“Delillerlerle ilgili karar aşamasında karar vereceksiniz ama bu davanın ağırlı azalıyor. Yükü artıyor. Yeni iddianameler geliyor. Düşünün ki İstanbul’dan Ankara’ya yola çıktınız, ‘Ankara 150 km’ yazıyor. Gittiniz gittiniz, tabelada ‘Ankara 200 km’ yazıyor. ‘Bu yolda yanlışlık var’ demez misiniz? Hiç tanımadığımız sanıklarla hep birlikte yargılanıyoruz. Toplu yargılamalar Roma hukukundan bile daha geri.”

Soyadından örgütsel bağ

İbrahim Şahin’in amcasının oğlunun akrabalık bağından dolayı tutuklandığın belirten Balbay “Eğer bu davayı uzatmak istiyorsanız Türkiye’de en çok kayıtlı soyadları Yılmaz, Kaya, Demir, Şahin. 875 bin Şahin varmış. Bakın bakalım bunlar arasında örgütsel irtibat var mı? TRT Genel Müdür İbrahin Şahin var, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin var, onun kardeşi İbrahim Şahin var. Benim Kemal Aydın ile örgütsel bağım, kızı bana Kitap Fuarı’nda kitap imzalatırken Kemal Beyi’in gelip ‘merhaba’ demesi” diye sitemli konuştu.

“Burada ikinci mevsime giriyoruz” diyen Balbay şöyle konuştu:“Bu yargılamada hukuk var mı? Hukuk aynı zamanda ahlaktır. Buradaki insanlar Türkiye’nin en örgütsüz insanları. Burada kimseyi zorlasanız bile terör örgütü üyesi yapamazsınız. Daha önce Silivri Yargılama Kampı demiştim. Artık daha ağır bir tablo ile karşı karşıyayız. İşkenceden daha ağır. Taşocağında daha huzurlu oluruz, bizi Aşkale’ye gönderin, daha ötesi var mı?”

Cinayetten ağır

Cezaevinde bir Amerikan yapımı  bir cinayet filmi izlediklerine belirten Balbay “Bir zenci suçlanıyor. Suçla ilgili kanıtlara polisler uygun olmayan yollardan buluyorlar ve suçu işlediği anlaşılıyor. Ama ceza verilmiyor ‘Delillerle oynamak cinayetten daha ağır bir suçtur’ diye karar çıkıyor” diye konuştu.

İkinci kez gözaltına alındığını 31 saat ayakta kaldığını belirten Balbay “Halkı hükümete karşı silahlı isyana değil, silahsız isyana dahi teşvik etmem. Halktan büyük güç yoktur, halk demokrasi sınırları içinde gereğini yapacaktır” dedi.

Türkiye’nin çeşitli illerinden gelerek salonu dolduran Cumhuriyet Okurları’nın kendisine gönderdiği notlardan duygulandığını belirten Balbay “Cumhuriyet’in en önemli servisinden Çay Ocağı’ndan bana yeşil bir kart göndermişler, burada toprağa izin verilmediği için. Bir okurum ‘ben sizi halkın temsilcisi seçtim’ demiş. Ben mesleğimi onlar adına yaptım. İktidarlara göre dönmedim. Geçmiş hükümetlerin hepsini aynı ağırlıkta eleştirdim” diye duygularını dile getirdi.

Balbay sözlerini “Geçen hafta burası Silivri Yargılama Kampı demiştim. Artık koşullar daha ağırlaştı. Burası bir toplama kampına döndü. Bu yargılama ve toplama kampını dağıtın. Burasını dağıtma kampı yapın” diye tamamladı.

Tutuklu sanık gazeci yazar Tuncay Özkan da CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa eden Deniz Baykal ile ilgili gizli çekimlere ilişkin şunları söyledi:
“Deniz Baykal’a bu hayasızlığı, şerefsizliği, bu namussuzluğu nasıl yapabiliyorlar? İnsanlar birbirlerine her şeyi söyleyebilir. Türkiye’de hiç kimseyi düşman olarak görmüyorum. Hele son yaşananlardan sonra. Böyle bir tuzağın her zaman karşısında dururum.”

Mahkemenin Susurluk Raporu’nu Başbakanlık ve eski Başbakan Mesut Yılmaz’dan istediğini anımsatan Özkan “Susurluk Raporu’nu ilk ben yayınladım. Orjinalini getirsen ne olur. Bu, yargılamayı geçiştirmek değilde nedir? Başbakanlık bu raporu kamuoyuna açıkladı” diye konuştu.

Susurluk ile ilgili yaptığı haberlerden dolayı davanın sanıklarından İbrahim Şahin’in kendisini görünce arkasını döndüğünü ve konuşmadığını ifade eden Özkan, ancak bu dava da Şahin ile birlikte yargılandığını anlattı.

Duruşma savcılarının 7 Mayıs cuma günü yaptığı “duruşmalarda sanık ve avukatların savunma sınırlarına aşan hakaret ve tehdit içerikli ifadeleri hakkında mahkeme heyeti suç duyurusunda bulunmasa dahi iddia makamnın resen suç duyurusunda bulunacağına” ilişkin açıklamanın sanık ve avukatları tarafından “iddia makamının mahkemeyi tehdit ettiği” şeklinde değerlendirilmesi üzerine Savcı Mehmet Ali Pekgüzel yeniden bir açıklama yaptı.

“Mahkemenin tehdit edilmesi iddia makamının haddi değildir” diyen Pekgüzel, iddianameyi en ağır şekilde eleştirmenin kutsal savunma hakkı kapsamında olduğunu belirtti. Kamu görevlilerine yapılan “ millet düşmanı, Atatürk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı, emperyalist işbirlikçi, TSK düşmanı, Kuvayi Milliye düşmanı” gibi hakaretlerin savunma hakkı içinde kaldığını söylemenin mümkün olmadığını kaydeden Pekgüzel, “Bütün bu hakaret ve tehditlerin suç oluşturduğu ve cezai sorumluluk gerektirebileceği açıktır” dedi.

Pekgüzel şöyle devam etti: “Bunların engellenmesin bir kanun hükmünün uygulanmasını istemek de mahkemeyi tehdit olarak algılanmamalıdır. Cezai sorumluluğunun bulunduğunu önceden ve bir kez daha sanıklara hatırlatılması amacını taşımaktadır. Tehdidin nasıl yapıldığını anlamak için duruşma tutanaklarına bakmanın yeterli olacağı kanaatindeyiz.”

Karar

Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkeme heyeti, 16 aydır tutuklu bulunan Teğmen Emre Baltacı'nın tahliyesine karar verdi. Aralarında Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan'ın da bulunduğu bazı sanıkların tahliyesi ise Mahkeme başkanı Köksal Şengül'ün muhalefet şerhine karşı oy çokluğuyla reddedildi.

Hatice Tuncer / Cumhuriyet