İSTANBUL (A.A) -
     İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, gazeteciler Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu'nun da aralarında bulunduğu tutuklu 19 sanık katıldı.
     Tutuklu sanıklardan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Mustafa Dönmez, Ersin Gönenci ve İbrahim Şahin ise duruşmaya gelmedi.
     Duruşmada, OdaTv'ye yönelik operasyonun ardından ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan bu davanın tutuksuz sanığı Yalçın Küçük ile tutuksuz yargılanan Emin Şirin ve Mahir Akkar da hazır bulundu.
     Duruşmada söz alan Hilmioğlu, bir hekim olarak ettiği hipokrat yemini nedeniyle konuştuğunu belirterek, ''geniz kanseri'' nedeniyle tahliye edilen sanıklardan avukat Yusuf Erikel'in durumuna değindi.
     Tümörün çapının 6-7 santim olduğunu, Erikel'in 1 yıl boyunca şikayetleri olmasına rağmen Silivri Devlet Hastanesi'nden daha büyük bir yere nakledilmediğini dile getiren Hilmioğlu, Mehmet Haberal'ın, ''ventriküler taşikardisi'' nedeniyle doğrudan ölüm riski altında bulunduğunu söyledi.
     Bunu kanıtlamak istediğini ifade eden Hilmioğlu, Harvard Üniversitesine ait ''ventriküler taşikardi ve ani kalp ölümü'' başlığındaki bir makaleyi göstererek, ''Bunun başlığı bile bu ritm bozukluğu hastalığının ölümcül hastalık olduğunu gösterir. Bu yazının önünde bütün hekimlerin eğilmesi gerekir'' dedi.
     Hasta olan insanların cezaevinde tutulduğunu savunan Hilmioğlu, şöyle devam etti:
     ''6-7 santim tümör demek, 'yaşam ömrün birkaç yılla sınırlıdır' demek. Bu tümör Erikel'in 30 yılını elinden almıştır. Erikel ölüm yolculuğuna çıkmış, Haberal da doğrudan ölümle karşı karşıyadır. 30 gün değil, 30 saniye içinde bile adamı götürebilir. Neden hekimler sevk etmiyor? Neden 'ventriküler taşikardisi' olan bir hastayı buraya göndermek zorundan kalıyor? Ben 4 hastanede yattım. Meslektaşlarımın gözündeki korkuyu gördüm. Bunu sadece mimikleriyle değil doğrudan sözlü de ifade ettiler. Bu korku ortamı devam ederse, bu ölümler, hastalıklar, kan kusmalar bitmeyecek. Korku ortamının yok edilmesi konusunda heyetinize görev düşmektedir. Yusuf Erikel duruşmada kan kustu. Adalet kan kusturuyor. Bir hukuk insana kan kusturuyorsa, diyebilir miyiz ki içinde adalet var?''
     Kendisi hakkında düzenlenen raporlara göre 2 ayda 1 kere MR, tomografi gibi tetkiklerini yapabilmesi için İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde polikliniğe gitmesi gerektiğini dile getiren Hilmioğlu, mahkemenin bu hastaneye tetkikleri için kendisini sevk etmesini istedi.
     Duruşmada daha sonra tutuklu sanıklardan Levent Göktaş'ın çapraz sorgusuna geçildi.
     Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, ''Danıştay olayında Bulgaristan konusu geçiyor. Bir mektubunuzda Bulgaristan pasaportundan söz ediliyor. Bir Türk vatandaşı olarak Bulgaristan pasaportunu ne yapacaktınız?'' diye sordu.
     Göktaş, bu mektubu yazdığı kişinin Bulgaristan göçmeni olduğunu belirterek, ''Bana komutanım 'sizinle ilgilenen kimse yok mu?' diye sorardı. Ben de şaka amaçlı 'al bir Bulgaristan pasaportu da gidelim' dedim'' diye cevap verdi.
     Pekgüzel'in, ''Yine iki mektupta 'PKK'ya af çıksa biz de çıkarız' demişsiniz'' sözlerine Göktaş, bunun demokratik bir istek olduğunu, af çıkması durumunda kendilerinin de çıkacaklarını, görev yerlerinin değişeceğini ifade etti.