Giriş

Kamu hizmetlerinin işletilmesi hususunda çeşitli yöntemlerin varlığından söz etmek mümkündür. Bu kapsamda bir kamu hizmeti, bizzat o hizmetin sorumluluğunu taşıyan kamu idaresi tarafından doğrudan yürütülebilir veya bir başka kamu tüzelkişiliği eliyle ya da kamu idaresinin yakın denetimi ve gözetimi altında özel kişilerce de yürütülebilir.[1]

Kamu hizmetlerinin idare tarafından görülmesi usulü emaneti ifade ederken; hizmetlerin özel kişilerce gördürülmesinin geleneksel usullerini ise imtiyaz, iltizam, müşterek emanet ve ruhsat usulleri teşkil eder.[2] Ülkemizde kamu hizmetlerinin yürütülmesine özel kişilerin katılması, Osmanlı Devleti zamanından beri uygulanmaktadır. Osmanlı döneminde, kamu hizmeti imtiyaz sözleşmeleri geniş bir alanda kullanılmakta idi.[3] Günümüzde de özel kişilerin, kamu hizmetlerinin yürütülmesine farklı şekillerde katılımı söz konusudur.

1980’lerde başlayan özelleştirme süreci ile kamu hizmetinin sunumuna özel sektörün katılımını artırmak ve kamunun hizmet sunumundaki varlığını daraltmak maksadıyla yıllardır uygulanan imtiyaz yönteminin yanında, özel sektörün kamu hizmetlerinin sunumuna katılımını öngören kanuni düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda, elektrik üretiminde Yap-İşlet-Devret modelini[4] öngören 1984 tarih ve 3096 sayılı Kanun’u, 1994 tarih ve 3996 sayılı ‘Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet Devret Modeli Çerçevesinde Gerçekleştirilmesi Hakkında Kanun’u, 1997 tarih ve 4283 sayılı “Yap-İşlet Modeli ile Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesine ilişkin Kanun” u zikretmek mümkündür. 2005 yılında ise 3359 sayılı “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu”na eklenen madde ile Yap-Kirala-Devret modeli hukukumuza girmiş bulunmaktadır. Belirtmek gerekir ki, bahsi geçen tüm modeller kamu ve özel sektörün iş birliğine dayanmakta olup; bu çerçevede kamu özel ortaklığının farklı görünüm ve finansman biçimlerini oluşturmaktadır.[5]

1. Kamu Özel Ortaklığı

1.1. Kamu Özel Ortaklığı Terimi

Kamu hizmetlerinin çeşitlenmesi, nicelik olarak artması ve dünyada yaygınlaşan liberal düşüncenin etkinlik kazanmasıyla beraber kamu kurum ve kuruluşlarınca yürütülen yatırım ve hizmetlerin özel hukuk kişileri eliyle yürütülmesini ifade etmek maksadıyla kullanılan kamu özel ortaklığı terimi[6], İngiliz dili ve uygulamasındaki “Public Private Partnership” teriminin çevirisiyle oluşturulmuştur.[7]

Bu terim, ülkemizde önce “Kamu Özel Ortaklığı” şeklinde kullanılmış ise de hukuki düzenlemelerde “Kamu Özel İş birliği” olarak yerini almıştır. Söz konusu farklılık, Partnership” kelimesinin çevirisinden kaynaklanmakta olup[8]; bu çalışmada, İngilizce karşılığını doğru olarak yansıttığı ve yöntemi anlam itibariyle karşıladığı düşünüldüğünden “kamu özel ortaklığı” terimi tercih edilmiştir.

Buna karşılık, bir görüş; kâr amacını taşıyan özel sektör ile kamu hizmetinde kalitenin artırılması amacında olan kamu kesimi arasında, amaç bakımından bir ortaklık olamayacağı gerekçesiyle kamu özel ortaklığı terimi yerine kamu özel iş birliği teriminin kullanılmasını uygun bulmaktadır.[9] Burada belirtmek gerekir ki özel sektörde faaliyet gösteren kuruluşlar içerisinde, kâr amacı güden kuruluşların yanı sıra kâr amacı gütmeyen kuruluşlar da mevcuttur.[10] Dolayısıyla özel kesimin her zaman kâr amacı taşıdığı söylemi doğru olarak kabul edilemez.

Esasen bahse konu yöntem, kamu özel iş birliği olarak da adlandırılsa, kamu özel sektör iş birliği olarak veya kamu özel ortaklığı olarak da adlandırılsa; bunlar, özü itibariyle aynı kavrama işaret etmektedir.

1.2. Kamu Özel Ortaklığı Tanımı

Kamu özel ortaklığı, genel manada; kamu hizmetlerinin sunumuna özel sektör aktörlerinin katılımını ifade etmektedir. Bu terimin, üzerinde uzlaşılmış tek bir tanımı olmayıp içeriği ülkeden ülkeye farklılık göstermekle beraber; öğretide de bu terim bakımından tek bir tanımdan söz etmek mümkün değildir.[11]

Bir görüşe göre kamu ve özel sektör ortaklıkları, genel olarak altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve/veya kamu hizmetlerin sunumu bakımından kamu idareleri ile özel sektör arasında akdedilen farklı sözleşme türlerini ifade eder; özel sektör kaynakları ve/veya uzmanlığının kamu hizmetlerinin sunulması konusunda kullanılabilmesi amacıyla kamu ile özel sektör arasında oluşan hukuki, akdi ilişkiyi belirtir.[12]

Kamu özel ortaklığı, bir tanıma göre; özel sektörün, bir projenin tasarımı, finansmanı, yapımı ve işletilmesi ile mevcut bir yatırımın yenilenmesi, geliştirilmesi, bakım-onarımının yapılması ve işletilmesine katılımı olarak ifade edilebilir.[13]

Gözler ve Kaplan ise kamu özel ortaklığını, bir kamu tüzel kişisi ile bir özel hukuk kişisi arasında akdedilen ve bu kapsamda özel hukuk kişisinin, bir kamu hizmetinin yürütümü için gerekli olan tesisin yapımı, bakımı, onarımı ve hizmete elverişli halde bulundurulmasını taahhüt ettiği, bunun karşılığında kamu tüzel kişisinin de özel hukuk kişisine her yıl belli bir miktar para yani kira, ödemeyi üstlendiği uzun süreli sözleşme şeklinde tanımlamaktadır.[14] Ancak belirtilmelidir ki bu tanım, kamu özel ortaklığı yönteminin modellerinden yalnızca birini teşkil eden Yap-Kirala-Devret modelini ifade etmektedir. Bu yönüyle söz konusu tanım, diğer kamu özel ortaklığı modellerinden; Yap-İşlet-Devret, Yap-İşlet veya İşletme Hakkı Devri modellerini kapsamına alamamaktadır.[15]

Kamu özel ortaklığı yönteminde temelde, kamu ile özel sektör arasında altyapı tesislerinin inşası, finansmanı, yenilenmesi, bakımı, işletilmesi ve hizmetlerin sunumu yönünden ortaklık gerçekleşmektedir.[16] Dünyadaki kamu özel ortaklığı uygulamalarının 17. ve 18. yüzyıllarda özellikle köprü ve kanal inşasında imtiyaz sistemi bağlamında gerçekleştiği bilinmektedir.[17] İşbu yöntem günümüzde özellikle enerji, altyapı, sağlık ve ulaşım gibi kapsamlı ve büyük projelerin gerçekleştirilmesinde uygulama alanı bulmaktadır.[18]

Kamu özel ortaklığı, dünyadaki uygulamalarında uzun süreli bir sözleşmeye dayalı olarak yatırım ve hizmetlere ilişkin proje maliyet, risk ve getirilerin kamu ve özel sektör arasında paylaştırılması ve böylece kamu hizmetlerinin sunumunda verimliliğin sağlanması amacına dayalı olan bir yöntemdir.[19]

Özel sektörün, devlet eliyle gerçekleştirilen kamu hizmetlerine farklı modellerdeki katılımlarının genel adı olan kamu özel ortaklığı yöntemi, “kamunun finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi, hizmet maliyetlerinin düşürülmesi, kamu borçlarının azaltılması, yatırım ve hizmetlerde tasarruf sağlanması, kamu ile özel kesim arasında dengeli bir risk dağılımının gerçekleştirilmesi” şeklinde belirtilen gerekçeler ile hem hükümetler hem de ulusal ve uluslararası sermaye kesimleri, uluslararası finans kuruluşları tarafından teşvik edilmektedir.[20] Günümüzde kamu özel ortaklıklarının, kamu hizmetlerinin geleneksel yollarla görülmesinin alternatifini oluşturdukları kabul edilmektedir.[21]

Bu bağlamda kamu özel ortaklığı yöntemi, İngiltere, Fransa, Kanada, ABD başta olmak üzere pek çok ülkede; havalimanları, köprüler, kara ve demir yolları, içme suyu, kanalizasyon ve atık su şebekeleri, barajlar, hastaneler, hapishaneler, mahkeme hizmetleri, okullar, kamu hizmet binaları gibi birçok hizmet alanında yapım ve işletim amacıyla uygulama alanı bulmaktadır.[22]

Kamu özel ortaklığına ilişkin olarak Türk Hukukunda genel bir düzenleme mevcut değildir. “Kamu Özel İş birliği Uygulamalarının Muhasebe İşlemleri” başlıklı Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği[23]’nin tanımları düzenleyen 3. madde hükmü 1-f bendine göre:

Kamu Özel İş Birliği Modeli: Yap-işlet-devret veya yap-kirala-devret modellerine göre gerçekleştirilen kamu yatırımları ile işletme hakkının devri gibi kamu hizmeti sunumunun devredilmesini içeren idari sözleşmeleri ya da özel hukuk sözleşmeleri ile kanunlarla belirlenmiş bu modellerin belirli bölümlerini kısmen içeren diğer kamu özel iş birliği modellerini”

ifade etmektedir.

Özellikleri ile niteliğinden hareketle ve özel kişilerin kamu hizmetinin sunulmasına katılım modellerinin tümünü içerecek şekilde genel bir tanımlama yapmak gerekirse kamu özel ortaklığı yöntemi, kamu ve özel hukuk kişisi arasında uzun süreli olarak akdedilen sözleşme çerçevesinde özel hukuk kişisinin, bir kamu hizmetinin yürütülmesi için gereken tesisin yapımı, bakımı, onarımı, hizmete elverişli şekilde bulundurması ve/veya kamu hizmetinin sunulmasını üstlendiği; kamunun ise özel hukuk kişisine, tesisi hazır bulundurma ve/veya hizmet sunumuna bağlı olarak bedel ödemekle yükümlü olduğu bir yöntemi ifade etmektedir.[24]

Bu bağlamda, kamu özel ortaklığı kamu ile özel girişimci arasında akdedilen uzun süreli sözleşme ilişkisine dayalı bulunan ve risk paylaşımı, maliyet ve verimlilik kavramları üzerine kurulu[25] bir ortaklık olup; bahse konu yöntemin yalnızca özel bir finansman modeli olarak değerlendirilmemesi gerekir. Zira kamu özel ortaklığı yöntemi, salt finansmandan ibaret olmayıp baştan sona kapsamlı bir süre içeren işlem ve sözleşmeler bütününden oluşmaktadır.[26]

Kamu özel ortaklığını yap kirala devret modeli biçiminde tanımlayan Gözler/ Kaplan’a göre, kamu özel ortaklığı sözleşmeleri, kamu ihale sözleşmelerinden farklılık gösterir. Zira kamu ihale sözleşmelerinde belli bir bedel karşılığında kamu hizmeti tesisinin yapımı söz konusudur. Oysa kamu özel ortaklığı sözleşmelerinde tesisin yapımı yanında bakımı ve işletilmesi de söz konusudur. Bununla birlikte kamu ihale sözleşmeleri, yapılan tesisin teslimiyle sona ererken, kamu özel ortaklığı, sözleşmede kararlaştırılan şekilde 30 yıla kadar devam eder. Ayrıca kamu ihale sözleşmelerinde bedelin hemen ödenmesi söz konusu iken, kamu özel ortaklığında idare tarafından özel kişiye her yıl bedel ödenmesi söz konusudur.[27] Ayrıca belirtilmelidir ki kamu özel ortaklığı, yalnızca tesisin inşasını amaç edinen bir yöntem olmadığından bu yönüyle eser sözleşmesinden de ayrılır.[28]

Kamu özel ortaklığı ile özelleştirme kavramını da birbirinden ayırmak gerekir.[29] Kamu özel ortaklığı yönteminde, hizmetin kamu hizmeti olma vasfı devam ederken idarenin hizmet alanından bütünüyle çekilmesi söz konusu olmamaktadır. Bununla birlikte, kamu özel ortaklığı yönteminde, risk ve sorumluluğun kamu ile özel sektör arasında paylaştırılması esas iken, özelleştirmede riskin ve sorumluluğun tamamen özel sektörde bulunması dolayısıyla kamu özel ortaklığının özelleştirme olarak değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.[30] Diğer yandan kamu özel ortaklığı ile özelleştirme arasında, devletin üstlendiği rol bakımından da farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, kamu özel ortaklığı yönteminde hizmetin nihai sorumluluğu yine idareye ait ve kamu idaresinin özel kişiler üzerinde yakın denetim ve gözetim yetkisi söz konusu iken; özelleştirmede devletin rolü aktörlük konumundan, düzenleyen-denetleyen-yönlendiren bir konuma dönüşmektedir.[31]

2. Türkiye’de Uygulanan Kamu Özel Ortaklığı Modelleri

Kamu özel ortaklığı, geniş anlamıyla; ülkemizde uygulanan Yap-İşlet-Devret, Yap- İşlet, İşletme Hakkı Devri ve Yap-Kirala-Devret modellerini kapsamına almaktadır. Bunların yanı sıra Tasarla-Yap-İşlet, İlave Yatırım Yap-İşlet-Devret modelleri de kamu özel ortaklığı kavramı içerisinde yer alır. Dolayısıyla kamu özel ortaklığı, projede özel sektörün konumu ve finansman payına göre farklı modellerde gerçekleştirilebilmektedir.[32]

Ancak belirtmek gerekir ki kamu özel ortaklığı modellerinin tamamında amaç, altyapı ve kamu hizmetlerinin idarenin gözetimi ve denetimi altında, özel sektörden istifade etmek suretiyle gördürülmesidir. Modeller arasındaki farklılık, temelde özel sektör tarafından üstlenilen işin kapsam ve niteliği, risklerin taraflar arasında nasıl ve hangi oranda paylaştırıldığı ile yatırım ve hizmet bedelinin kim tarafından (idare veya hizmetten yararlananlar) karşılandığı hususlarından ileri gelmektedir.[33]

Bu çerçevede aşağıda, ülkemizde uygulanan kamu özel ortaklığı modellerine ilişkin olarak genel manada açıklamalara yer verilmiştir. ​​​​​​​

2.1. Yap-İşlet-Devret modeli, kamu ile özel teşebbüs arasında akdedilen bir sözleşme çerçevesinde, bir kamu hizmetinin özel teşebbüs tarafından finanse edilerek kurulduğu, belirli bir süre işletildiği ve yatırılan sermayeye ilişkin amortisman ve kâr gerçekleştirildikten sonra süre bitiminde tesis ve yönetimin idareye devredildiği modeli ifade etmektedir.[34]

4 Aralık 1984 gün ve 3096 sayılı "Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun" kapsamında düzenlenen Yap-İşlet-Devret modelinde, kamu ile özel hukuk kişileri arasında akdedilen sözleşmeler çerçevesinde özel hukuk kişilerinin elektrik üreterek devlete satması ve süre bitiminde ise santrallerin kamuya devri söz konusu idi.[35]

3096 sayılı anılan Kanun kapsamında, idarenin bir özel şirketle yaptığı sözleşmenin Danıştay tarafından “imtiyaz” niteliğinde görülerek iptal edilmesinin akabinde, bu tür sözleşmelerin "imtiyaz teşkil etmeyecek nitelikte” ve “özel hukuk hükümlerine tâbi bulunan” sözleşmeler olduğuna ilişkin hüküm ihtiva eden 8 Haziran 1994 gün ve 3996 sayılı "Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun" kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.[36] Ancak söz konusu ibareler, Anayasa Mahkemesi’nin 28 Haziran 1995 tarih ve E.1994/71 K.1995/23 sayılı kararıyla[37] iptal olunmuştur. Anayasa Mahkemesi anılan iptal kararında şu belirlemelere yer vermiştir:

- İdarenin özel bir kişi ile yaptığı sözleşme, şayet sözleşmecinin bir kamu hizmeti yapmasına veya böyle bir hizmetin yapılışına katılmasına ilişkin ise bu sözleşme, idari nitelikte olur.

- Kanuna konulan "imtiyaz teşkil etmeyecek nitelikte bir sözleşme yapılır" hükmü, yapılan sözleşmenin imtiyaz sözleşmesi olmasını engelleyemeyeceği gibi hatta idari sözleşme olmasını dahi engellemez. Yaptırımı olmayan ve yargı denetimi dışında bırakılmaya çalışılan idari sözleşmeler için, kanunla "imtiyaz teşkil etmeyecek biçimde bir sözleşme yapılır" ibaresinin getirilmiş olması sözleşmenin, imtiyaz sözleşmesi sayılmaması sonucunu doğurmaz. Hatta, bir sözleşmede, açıkça; "bu sözleşme bir imtiyaz sözleşmesi değildir" hükmünün yer alması bile, o sözleşmenin imtiyaz sözleşmesi olmamasını temin etmez.

- "Bu sözleşme özel hukuk hükümlerine tabidir" hükmünün de Anayasa'ya aykırılığı son derece açıktır ve aslında hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü, "çıkacak uyuşmazlığın idari yargı düzeninden başka bir yargı düzenine ait olacağının belirtilmesi, sözleşmenin niteliğini belirlemede önem taşımaz. Yargı yetkisi bağımsız mahkemelerce kullanılır.

- Yapılması öngörülen bu sözleşmelerde kamu yararı önde tutulmuş ve sermaye şirketi ya da yabancı şirkete, mevcut hukuk düzenine aykırı kimi ayrıcalıklar verilmemiş ise yargı denetiminden kaçmayı gerektirecek bir husus da olmasa gerektir. Buna karşın, ısrarla sözleşmelerin idari yargı denetimi dışında bırakılmaya çalışılması, akılda soru işaretleri oluşturmaktadır.

- Sözleşmenin özel hukuka tabi olacağına ilişkin hüküm bakımından, idare ile sermaye şirketi ya da yabancı şirket arasında akdedilecek sözleşme kanun gereğince özel hukuk hükümlerine tabi olursa; esasen bir imtiyaz sözleşmesi olsa dahi Danıştay tarafından denetlenemeyecek ayrıca sözleşmeye karşı dava açmak isteyen ilgili kişi ve kuruluşlar, sözleşmenin tarafı olmadıkları için dava açamayacaklardır. Bu durum, Anayasa’nın “idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır.” şeklindeki 125. maddesi hükmüne aykırılık teşkil etmektedir.

Bu değerlendirmeler sonucunda Anayasa Mahkemesi, bir idari sözleşmenin konusu olan ve bu nedenle de idari yargının yetki alanına giren hizmetlerin yaptırılması söz konusu iken, bunun gerçekleştirilmesi bakımından yapılacak sözleşmelerin imtiyaz sözleşmesi olmayacağının önceden belirlenmesi ile uyuşmazlıkların özel hukuka tabi olacağının önceden belirtilmesi, Anayasa’nın 125 ve 155. maddelerine açıkça aykırı olduğundan Kanun’un 5. maddesinin birinci cümlesindeki "... imtiyaz teşkil etmeyecek nitelikte..." kelimeleri ile "bu sözleşme özel hukuk hükümlerine tâbidir" cümlesini iptal etmiştir.

Bunun üzerine 1982 Anayasası’nda yapılan 1999 yılı değişiklikleri ile Anayasa’nın 47. maddesine,

Devlet, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırılabileceği veya devredilebileceği kanunla belirlenir.”

fıkrası eklenmiştir. Anayasa’ya getirilen bu düzenlemenin akabinde, 1995 yılında Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olan “özel hukuka tabi olma” ibaresi 20.12.1999 tarihinde, tekrar 3996 sayılı Kanun’a dahil edilmiştir. [38]

3996 sayılı Kanun ile esasen Yap-İşlet-Devret modelinin, elektrik sektörü dışındaki alanlarda da uygulanması amaçlanmıştır. Bu çerçevede Yap-İşlet-Devret modeli kapsamında özel sektöre, kamuya ait bir arazi üzerinde tesis yapma hakkı verilmekte, özel sektör yaptığı bu tesisi belirli bir süre işletmekte, bakım-onarımını yapmakta ve süre sonunda kamuya devretmektedir.[39] Kamu ve özel hukuk kişilerinin iş birliğine dayalı olan Yap-İşlet-Devret modeli, bir kamu özel ortaklığı modeli niteliğindedir.​​​​​​​

2.2. Yap-İşlet modeli, kamu ile özel teşebbüs arasında akdedilen bir sözleşme çerçevesinde; bir kamu hizmetinin özel teşebbüs tarafından finanse edilerek kurulduğu, belirli bir süre işletildiği ve tesisin mülkiyetinin özel teşebbüste kaldığı bir model olarak ifade edilebilir.

19 Temmuz 1997 tarihinde yürürlüğe giren 4283 Sayılı “Yap-İşlet Modeli ile Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışının Düzenlenmesi Hakkında Kanun” kapsamında Yap-İşlet modeli, elektrik enerjisi üretim tesislerinin, yerli ve yabancı şirketler tarafından kendi mülkiyetlerinde kurulup işletilmelerini, üretilen elektriğin uzun süre devlete satılmasını öngörüyordu.[40] Bu modelin Yap-İşlet-Devret uygulamasından farkı, sözleşme süresi sonunda tesisin kamuya zorunlu devrini öngörmemiş olmasıdır.​​​​​​​

2.3. İşletme Hakkı Devri, mülkiyet hakkı kamuda kalmak kaydıyla, devletin mevcut bir tesisinin işletme hakkının, bedel karşılığında belirli bir süreliğine özel sektöre devredilmesidir.[41] Sözleşmede belirlenen süre sonunda, mülkiyeti zaten kamuda olan tesisler, idareye geri verilir. Bu modelde işletme hakkını devralanın temel motivasyonu, işletmeyi belli süre işletmekten elde etmeyi beklediği kâr; işletme hakkını devredenin motivasyonu ise işletme hakkı devrinin karşılığında aldığı işletme hakkı devir bedelidir.[42]

Tekrar belirtmek gerekir ki kamu ve özel sektörün iş birliği içerisinde olduğu bahsi geçen bütün bu modeller, kamu özel ortaklığı yönteminin kapsamına dahildir. ​​​​​​​

2.4. Yap-Kirala-Devret modelinde ise bir kamu hizmetinin görülmesi amacıyla kamu ile özel hukuk kişisi arasında akdedilen sözleşme kapsamında, özel hukuk kişisi finansman temin ederek tesis inşa etmekte, tesisin donanımını sağlamakta, belirlenen süre boyunca sözleşmede belirtilen alanları işletmekte ve sözleşme bitiminde tesisi kamuya devretmektedir. Bunun karşılığında kamu ise özel hukuk kişisine her yıl kira ödemesi gerçekleştirmektedir.

Şehir hastaneleri projelerinde uygulanan model, Yap-Kirala-Devret modelidir. Buna göre ihaleyle belirlenen özel hukuk kişisinin, Hazine tarafından bedelsiz olarak tahsis edilen arazi üzerinde, kamusal garantiler almak suretiyle finansman sağlayarak yaptığı hastanede, Sağlık Bakanlığı’nın en az 25 yıl süreyle kiracı olması söz konusudur. Bununla birlikte devletin özel kişilere kira ödemesinin yanı sıra “çekirdek hizmet dışındaki hizmetlerin de özel kişilere devredilmesi söz konusudur. Sözleşme süresi sona erdiğinde ise hastanenin kamuya devri öngörülmektedir.[43]

Sonuç

Altyapı yatırımları ile kamu hizmetlerine ilişkin projelerin gerçekleştirilmesinde, kamu ile özel sektörün belli paylaşımlar çerçevesinde ortaklığına dayanan yöntemi ifade eden kamu özel ortaklığı veya kamu özel iş birliği; ülkemizde ve dünyada, finansman yetersizliği; kamu hizmetlerinin sunumunda özel kesimden istifade edilmek suretiyle verimliliğin sağlanması gibi gerekçelerle kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemde dikkat edilmesi gereken başlıca husus, risklerin paylaştırılması bağlamında; riskin bütünüyle kamu üzerinde bırakılmaması gerektiğidir. Zira kamu yararı, bunu gerektirir.

----------------

[1] UZ, Abdullah; “Kamu-Özel Ortaklığı / Public-Private Partnership (PPP) (Kavram ve Hukuksal Çerçeve)”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XI, Sayı 1-2, 2007, s. 1170.

[3] GİRİTLİ, İsmet/ BİLGEN, Pertev/ AKGÜNER, Tayfun/ BERK, Kahraman; “İdare Hukuku”, 6. Basım, İstanbul 2013, s. 1334.

[4] Turgut Tan’ a göre, yap-işlet-devret modeli olarak sunulan bu yöntem, temelde imtiyazdan farksız olup; imtiyaza ilişkin olarak öngörülen şekil ve usul kurallarını etkisiz kılmak amacıyla getirilmiştir. Bkz. TAN, Turgut;

” Kamu Hizmeti İmtiyazından Yap-İşlet-Devret Modeline” Ankara Üniversitesi SBF Dergisi; Yıl: 1992 Cilt: 47 Sayı: 3, s. 320-321.

[5] SARCAN, Caner; “Kamu Özel İşbirliği Mevzuatı”, T.C. Kalkınma Bakanlığı, Yatırım Programlama İzleme ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Mayıs 2015, s. 4.

[7] KARAHANOĞULLARI, Onur; “Kamu Hizmetleri Piyasa İlişkisinde Dördüncü Tip: Eksik İmtiyaz (Kamu-Özel Ortaklığı)”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 66, No.3, 2011, s. 185.

[9] BOZ, Selman Sacit; “Kamu Özel İşbirliği (PPP) Modeli”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 2, 2013, s. 291-292; T.C. Kalkınma Bakanlığı, KÖİ Komisyon Raporu, s. 6.

[10] ERSÖZ, Melis; “Avrupa Birliği ve Türk Hukuku Işığında Public Private Partnership Uygulamaları” Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, s. 4.

[11] BAYAZIT, Bahar; “Kamu-Özel İşbirliklerinde Kamu Yararı”, İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi, Ankara, Doktora Tezi, Ocak 2018, s.7.

[12] ATAY, Ender Ethem; “İdare Hukuku”, 5. Bası, Ankara, 2016, s.639.

[13] TAN, Turgut, “İdare Hukuku”, Turhan Kitabevi, 1. Baskı, Ankara 2011, s. 313.

[14] GÖZLER, Kemal / KAPLAN, Gürsel; “İdare Hukuku Dersleri”, 18. Baskı, Bursa, 2016, s. 464.

[15] BAYAZIT, s. 17.

[16] SÖZER, Ali Nazım; “Sağlıkta Yeniden Yapılanmanın (Özelleştirmenin) Devamı Olarak Şehir Hastahaneleri”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 15, Özel S., 2013, s.215-253 (Basım Yılı: 2014), s. 215-216.

[17] SÖZER, s. 216.

[18] ÇERÇİ, Ayşegül; “Kamu Özel İşbirlikleri, Modeller, Riskler ve Finansman”, Türkiye Kalkınma Bankası Yayını, Sayı:59, Ocak-Mart 2011, s. 10.

[19] T.C. Kalkınma Bakanlığı, Onbirinci Kalkınma Planı (2019-2023) Kamu Özel İşbirliği Özel İhtisas Komisyon Ön Raporu, s. 9.

[21] AKINTOYE, Akintola/ BECK, Matthias/ HARDCASTLE, Cliff; “Public-Private Partnerships Managing Risks and Opportunities”, Oxford Blackwell Science, 2003, s. xix.

[22] GÜZELSARI, Selime; “Sağlık Sisteminde Yeniden Yapılanma ve Kamu-Özel Ortaklıkları” Amme İdaresi Dergisi, Cilt 45, Sayı 3, Eylül 2012, s. 30.

[23] Muhasebat Genel Müdürlüğü Genel Tebliği (Sıra No:45) Kamu Özel İşbirliği Uygulamalarının Muhasebe İşlemleri. Resmî Gazete: 08.07.2015, sayı: 29410.

[24] BAYAZIT, s. 19.

[25] KARASU, Koray; “Kamu Özel Ortaklığı: Sözleşme Sisteminin Genelleşmesi”, Kamu Yönetimi: Yapı İşleyiş Reform, Editör: Barış ÖVGÜN, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Yayın: 5, Ankara, 2009, s. 80.

[26] KASAPOĞLU TURHAN, Mine; “Kamu Özel Ortaklığının Hukuksal Niteliği”, Sağlık Alanında Kamu Özel Ortaklığı Sempozyumu, Türk Tabipleri Birliği, 6-7 Mayıs 2011, s. 103.

[27] GÖZLER, s. 465.

[28] ATAY, s. 639.

[29] Aksi görüşte olan Kayıhan Pala, kamu özel ortaklığının bir özelleştirme yöntemi olduğunu ve finansörlerin yararına hizmet ettiğini belirtmektedir. Bkz. PALA, Kayıhan; “Sunuş”, Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri, (Derleyen: Kayıhan Pala), İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s. 7.

[30] TURHAN, s. 104.

[31] UZ, s. 1168.

[32] ÇERÇİ, s. 13-14.

[33] UZ, s. 1168.

[34] DURAN, Lütfi; “Yap-İşlet-Devret”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 46, Sayı 1, 1991, s. 150.

[35] ÇAL, s. 36.

[36] ODYAKMAZ, Zehra; “Genel Olarak İdarenin Sözleşmeleri, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt II, Sayı 1-2, Haziran Aralık, 1998, (Prof. Dr. İhsan Tarakçıoğlu’na Armağan, 1999), s. 161 vd.

[37] Bkz. 20 Mart 1996 gün ve 22586 sayılı Resmî Gazete.

[38] ÇAL, s. 40.

[40] GÜNDAY, s. 365.

[41] Onbirinci Kalkınma Planı, Ön Rapor, s. 31.

[43] TOKER, Çiğdem; “Bütçeyi Hasta Eden Bir Sağlık Modeli: Şehir Hastaneleri”, içinde Türkiye’de Sağlıkta Kamu-Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri, (Derleyen: Kayıhan Pala), İletişim Yayınları, İstanbul 2018, s. 250.