Dava Konusu Kural

Dava konusu kural, 8/11/2016 tarihli ve 6755 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 37. maddesinin (2) numaralı fıkrasıdır.

Kanun’un şekil ve esas bakımından iptali talep edilen kuralında resmî bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmî bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişilerin bu fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluklarının doğmayacağı öngörülmüştür.

Başvuru Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle, kuralın af niteliği taşıdığı, bu nedenle TBMM’de kabulü için üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun aranması gerektiği belirtilerek şekil bakımından; başta yaşam hakkı ve işkence yasağı olmak üzere birçok temel hak ve özgürlüğü ölçüsüz biçimde sınırladığı belirtilerek de esas bakımından Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Şekil Bakımından İncelenmesi

Dava konusu kural belirli bir kapsamda hareket eden kişilerin bu fiilleri nedeniyle hukuki, idari ve mali sorumluluklarının yanı sıra cezai sorumluluklarının da bulunmadığını düzenlemektedir. Bu bağlamda karar yeter sayısı bakımından kuralın yer aldığı Kanun hakkında Anayasa’nın hangi hükmünün uygulanacağının belirlenmesi için kuralın af niteliğine sahip olup olmadığı incelenmiştir.

Genel af ya da özel aftan söz edebilmek için öncelikli koşul bir suçun varlığıdır. Dava konusu kural ise herhangi bir suça ilişkin olmayıp her türlü fiilin değil sadece darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamındaki fiillerin cezai sorumluluk oluşturmayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla suç teşkil eden fiillerin kural kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir.

Af niteliğini haiz olmayan kuralın yer aldığı Kanun’un kabulü için Anayasa’nın 87. maddesinde düzenlenen nitelikli çoğunluğun gerekli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı bakımından Anayasa’nın 96. maddesine tabi olan Kanun’un son oylaması Anayasa'da öngörülen çoğunlukla yapılmıştır.

2. Esas Bakımından İncelenmesi

Anayasa Mahkemesi birçok kararında belirlilik ilkesinin yalnızca yasal belirliliği değil daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade ettiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi, yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir olma gibi niteliklere ilişkin gereklilikleri karşılaması şartıyla mahkeme içtihatları ile de hukuki belirliliğin sağlanabileceğini, asıl olanın muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir normun varlığı olduğunu vurgulamıştır.

Bu bağlamda kuralda yer alan “…terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında…” ibaresi kuralı belirsiz hâle getirmez. Anılan ibareye 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile devamı niteliğindeki eylemlerin her birinin ayrı ayrı yazılmasının mümkün olmaması nedeniyle yer verilmiş olduğu, bu durumun yasa yapma tekniğinin doğasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Diğer yandan kuralda yer alan “…devamı…” ibaresi kuralın ileriye dönük olarak belirsiz bir süre uygulanmasına imkân tanımamaktadır. Gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri anlık fiiller olmayıp belli bir zamana yayılmıştır. Bu nedenle kuralda yer alan ibarenin darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunlarla bağlantılı olarak hemen sonrasındaki sınırlı zamanda meydana gelen fiilleri kapsadığı değerlendirilmiştir.

Darbe teşebbüsünde saldırının kapsamının büyüklüğü, yaygınlığı, saldırıyı gerçekleştiren kişilerin önemli bir kısmının kamu görevlisi olması, esas itibarıyla saldırının yöneldiği hedefin bireyler değil devlet ve hükümet güçleri olması gibi istisnai ve sıra dışı birçok faktör gündeme gelmiştir. Bu itibarla kanun koyucunun anılan istisnai ve sıra dışı özellikleri nedeniyle uygulamada ortaya çıkabilecek birtakım tereddütleri gidermek ve bu kapsamda kuralla egemenlik hakkına sahip çıkan vatandaşların herhangi bir zarara uğrama ihtimalini baştan bertaraf etmek amacıyla anılan düzenlemeyi yapma ihtiyacı duyduğu anlaşılmıştır.

Öte yandan dava konusu kural bir yargılama engeli getirmemektedir. Haksızlık oluşturduğu ileri sürülen fiiller için yapılacak incelemede söz konusu fiilin kuralın getiriliş amacı kapsamında işlenip işlenmediğinin değerlendirileceği ve varılan sonucun anılan kapsamda olmadığının tespit edilmesi hâlinde sorumluluğun gündeme geleceği kuşkusuzdur.

Hukuka uygun bir fiili gerçekleştirenlere hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk yüklenmemesinin hukuk devleti ilkesini ihlal eden bir yönünün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan nedenlerle kuralın şekil ve esas bakımından Anayasa’ya aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 16/7/2020 Tarihli ve E: 2018/31, K: 2020/38 Sayılı Kararı için TIKLAYINIZ