Olaylar

Başvurucu, geçmiş dönemlerde milletvekilliği ve bakanlık görevlerinde de bulunmuş, tanınmış bir siyasetçidir. Ayrıca ulusal yayın yapan bir gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır.

11.Cumhurbaşkanı seçimi sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda gerçekleşen görüşmenin ardından başvurucunun "Büyükanıt’a Dosya Verildi mi?.." başlıklı yazısında Genelkurmay Başkanı'na bir dosya verildiği konusundaki iddialar ilk kez gündeme getirilmiştir.

Anılan yazıdaki iddialarla ilgili Başbakanlık Basın Merkezi tarafından açıklama yapılmış ve bu açıklama pek çok basın organınca haberleştirilmiştir. Bu açıklamadan ayrı olarak Başbakan, başvurucu tarafından kaleme alınan yazıyla kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle başvurucuya ve gazeteye karşı manevi tazminat davası açmıştır. Başvurucu da Başbakanlık açıklamasında yer verilen "ahlakdışı", "alçakça", "hayasızca" şeklindeki ifadeler nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Başbakan'a karşı manevi tazminat davası açmıştır. Bu davalar birleştirilerek Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmüştür. Mahkeme her iki tarafın da davasının reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

İddialar

Başvurucu, şeref ve itibara yönelik sözlere karşı açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Başvuruda gözönünde tutulması gereken ilk husus hem başvurucunun hem de davalının toplumsal konumlarıdır. Bir yanda tanınan bir siyasetçi ve aynı zamanda olay tarihinde gazeteci kimliğine sahip olan başvurucu; diğer yanda ise olayların yaşandığı tarihte Başbakan olan davalı bulunmaktadır. Somut olayda davalı konumunda olan Başbakan'ın sözleri değerlendirilirken seçmenleri temsil eden seçilmiş kimseler için ifade özgürlüğünün önemi ve değeri gözardı edilmemelidir.

Başvuru konusu olayda davalının sözleri kamuoyu tarafından tanınan bir gazeteci ve siyasetçi olan başvurucuya yönelik olduğu için kabul edilebilir eleştiri sınırları daha geniştir. Bu sebeple başvurucunun kendisine yönelik eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermesi gerekir.

Soyut bir şekilde ve sadece "AKP’yi yakından bilen bir hukuk adamı"na referans verilerek, ilave herhangi bir dayanak gösterilmeksizin gündeme getirilen iddiaların ilk kez başvurucu tarafından ileri sürüldüğü belirtilmelidir. Bu çerçevede, davalı Başbakan tarafından söylenen sözlerin ilk kez başvurucu tarafından dile getirilen ciddi iddialara bir cevap mahiyetinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Somut olayda ilk derece mahkemesi, ifade özgürlüğü ile şeref ve itibar hakkı arasında bir denge kurma işlemi yapmıştır. İlk derece mahkemesi, davaya konu ifadeleri başvurucunun davalıya yönelik olarak gündeme getirdiği önceki iddialarıyla birlikte değerlendirmiş ve bu bağlamda başvurucuya yönelik eleştirilerin kişilik haklarına saldırı seviyesinde olmadığına karar vermiştir.

İlk derece mahkemesinin kararı Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun davasının reddini haklı göstermek için mahkemenin belirttiği gerekçeler yeterli kabul edilmiştir.

Tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun şeref ve itibar hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine uyulduğu, derece mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle şeref ve itibar hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ