Olaylar

Başvuruya konu olayların meydana geldiği tarihte milletvekili olan başvurucu hakkında bir gazetede yer alan habere konu bilgileri verdiği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucunun yasama dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırlanmış, bundan kısa bir süre sonra TBMM Genel Kurulunda kabul edilen Kanun’la o tarihe kadar hazırlanmış fezlekeler hakkında yasama dokunulmazlığını kaldıran geçici 20. madde Anayasa’ya eklenmiştir.

Dokunulmazlığının kalkmasını müteakip İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı çeşitli suçlardan cezalandırılması istemiyle başvurucu hakkında kamu davası açmıştır. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamaların sonunda başvurucu, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme ya da gizli kalması gereken bilgilerini açıklama suçunu işlediği kabul edilerek 5 yıl 10 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.

Yargılama süreci devam ederken tutuklu bulunan başvurucu, yapılan genel seçimlerde yeniden milletvekili seçilmesi üzerine yasama dokunulmazlığına tekrar kavuştuğunu belirterek Yargıtay’dan tahliye edilmesini talep etmiştir. Yargıtay önce başvurucunun dokunulmazlık kazanmadığı gerekçesiyle yargılamanın durması talebini reddetmiş, daha sonra Bölge Adliye Mahkemesinin mahkûmiyet kararının onanmasına hükmetmiştir. Hakkındaki mahkûmiyet hükmünün 4/6/2020 tarihinde TBMM Genel Kurulunda okunmasıyla başvurucunun milletvekilliği sıfatı sona ermiştir.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğine (B. No: 2018/30030) 17/9/2020 tarihinde oybirliğiyle karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş, mahkeme başvurucu hakkında yeniden yargılama yapılmasına yer olmadığına hükmetmiştir. Söz konusu karara karşı başvurucunun avukatları itiraz kanun yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, itiraz hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Bunun üzerine başvurucu yeniden bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar

Başvurucu, Anayasa Mahkemesi ihlal kararının gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının, mahkûmiyet hükmünün infazının devamına karar verilmesi nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Seçilme ve Siyasi Faaliyette Bulunma Hakkının İhlali İddiası Yönünden

Somut olayda 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı ile derece mahkemelerinin görev ve yetki alanına müdahalede bulunduğunu ileri sürerek başvurucu yönünden yargılamanın yenilenmesine yer olmadığına ve mahkûmiyet hükmünün aynen infazına karar vermiştir. Başvurucunun anılan karara yönelik itirazını inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi ise yeniden yargılama yapma yetkisinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde olduğundan bahisle itiraz hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair bir hüküm tesis etmiştir.

Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hükmün herhangi bir istisnası bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahkemeler ve kamu gücünü kullanan diğer organlar Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamaktan veya gereğini yerine getirmekten kaçınamaz.

Anayasa, kamu makamlarına ve derece mahkemelerine Anayasa Mahkemesi kararlarına direnme veya bağlayıcılığını tartışma yetkisi vermemektedir. Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcılığı, yapılması gerekenleri ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldıracak merciin belirlenmesini kapsar.

Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmasının reddedilmesi ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılmaması, Anayasa ile açıkça çelişen ve anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum ve uygulamadır.

Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınmış olan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiği şeklindeki Anayasa Mahkemesi kararına rağmen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmaması başvurucunun aynı hakkının bir kez daha ihlaline neden olmuştur.

2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası Yönünden

Mahkûmiyet hükmünün TBMM Genel Kurulunda okunmasıyla milletvekilliği sıfatı sona eren başvurucu 5/6/2020 tarihinde ceza infaz kurumuna konulmuştur. Anayasa Mahkemesinin başvurucu hakkındaki hak ihlali kararına rağmen ilk derece mahkemesi yeniden yargılama yapılmasına yer olmadığına ve mahkûmiyet hükmünün aynen infazına karar vermiş, itiraz mercii de itirazı reddetmiştir.

Derece mahkemelerinin kararlarının Anayasa'nın sözüne aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Böylece başvurucunun ceza infaz kurumunda hükümlü statüsünün devam ettirilmesi hukuki dayanaktan yoksun hâle gelmiş ve Anayasa'nın 83., 153. ve 19. maddelerine aykırılık oluşturmuştur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

3. Hükme İlişkin Açıklamalar

Anayasa Mahkemesi, Kadri Enis Berberoğlu (2) ve Kadri Enis Berberoğlu (3) başvurularında tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılması için İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinden aşağıdaki işlemlerin yapılmasını istemiştir:

i. Yeniden yargılama işlemlerine başlanması,

ii. Mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulması,

iii. Başvurucunun hükümlü statüsünün sona erdirilmesi,

iv. Yeniden yapılacak yargılamada durma kararı verilmesi.

Mahkeme söz konusu işlemlerin yerine getirilmesinin zorunluluk olduğunu belirtmiştir.

Anayasa'nın 2. maddesinde anlamını bulan hukuk devleti retorikten ibaret değildir. Kamu gücünü kullanan organların, mahkemelerin ve bireylerin hukuka uygun davranmadıkları bir ülkede hukuk devletinin varlığından söz edilemez.

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki Anayasa'nın 153. maddesinin açık hükmüne rağmen her ne sebep ve mülahaza ile olursa olsun yerine getirilmemesi hukukun üstünlüğü ilkesinin ve bu ilkenin temel alındığı anayasal düzenin ağır bir biçimde ihlali anlamına gelmektedir.

Bu kapsamda, türlü bahaneler ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlarla bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ve mevcut ihlallerin sürdürülmesine neden olacak şekilde, Anayasa'nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfî kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemez.

Bir hukuk devletinde anayasal hükümlere uymamanın ilgililer açısından cezai, idari ve hukuki sorumluluklar doğuracağı açıktır.

Anayasal düzenin korunması yalnızca Anayasa Mahkemesine ait bir görev değildir. Anayasal kurumların, kamu gücünü kullanan organların, gerçek veya tüzel kişilerin Anayasa'yı koruma ve anayasal kurallara sadakat gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin Kadri Enis Berberoğlu (2) ve (3) kararlarında tespit edilen hak ihlallerinin ortadan kaldırılması ve kararların gereğinin yerine getirilmesi yalnızca ilgili derece mahkemelerinin değil başta Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Hakimler ve Savcılar Kurulu olmak üzere kamu gücünü kullanan diğer organların da görevidir. Bu sebeple ihlal kararının ilgili kurumlara da gönderilmesi gerekir.

>> Anayasa Mahkemesinin 21/1/2021 Tarihli ve 2020/32949 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ