T.C. Yargıtay

3. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/9957

Karar No:2014/9254

K. Tarihi:10.6.2014

Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacılar vekili dilekçesi ile; müvekkilinin galericilik yaptığını, dava dışı O.. 'ın 34 ... .. plakalı aracın satışı için müvekkilinin adresine geldiğini, yapılan pazarlık neticesinde 12000 TL' ye aracın satın alınması için anlaştıklarını; aracın temiz kağıdı alındıktan sonra Gebze 6. Noterliği tarafından 06.05.2008 tarihinde 77506 yevmiye ile vekaleten satış yapıldığını; satış yapılırken, Gebze 6. Noterliği tarafından davalı Noter aranarak teyit alındığını; noter işlemlerinden sonra aracın trafik tescil işlemlerinin de gerçekleştirildiğini; ancak, 13.05.2008 tarihinde müvekkilinin Gebze İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından aranarak, aracın çalıntı olduğu bildirilip, araca el konulduğunu; uğradıkları zararın, davalı Noter'in ihmalkarlığından kaynaklandığını; zira eski ruhsat sahibi bayan olmasına rağmen davalı tarafından alınan sahte kimlikle düzenlenen vekaletnamede, vekalet veren şahsın erkek olduğunu; sahtecilik işlemi açık olmasına rağmen, davalı Noter'in vekalet düzenlediğini iddia ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 12000 TL maddi tazminatın, 06.05.2008 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; yetki ve husumet itirazında bulunmuş; esası bakımından da, sahte vekalet düzenleyen O.. K.. ile vekil edindiği O.. 'nın kardeş olduğunu, kimlik bilgilerinden, başlangıçtan beri her iki kardeşin dolandırıcılık kastı ile hareket ettiklerinin anlaşıldığını savunup; davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; "davacı vekilinin, davacı H.. T.. için açtığı davanın aktif husumet yokluğundan reddine, davacı vekilinin davacı A.. T.. için açtığı davanın, sahte kimlik notere sunularak vekaletname düzenlenmesi istendiği anlaşılmakla; illiyet bağı kesilmiş olduğundan davanın reddine karar verilmiştir, gerekçesiyle" davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine; Dairemizin 18.04.2012 gün ve 2012/5858-10590 sayılı ilamı ile "Dava; noterin sorumluluğuna ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden İ.. Ö.. isimli bayan adına kayıtlı otonun, Antalya'da malikten sözleşme ile alan firma tarafından O.. K.. isimli kişiye kiralanıp teslim edildiği, dört gün sonra İstanbul'da davalı noterlikte İlkay Özkaya isimli ve erkek resimli sürücü belgesiyle O.. K..'nın vekil tayin edildiği, vekilin bir gün sonra Gebze'de otoyu galericilik yapan davacılara sattığı, asıl malikin başvurusu üzerine otonun davacılardan alındığı, iki sanık hakkında derdest kamu davası bulunduğu anlaşılmaktadır.

Vekalet işleminde kullanılan sürücü belgesindeki tüm bilgilerin gerçek olmasına karşı, resmin erkek resmi olduğu görülmektedir. Davalı noterin vekalet işlemi sırasında MERNİS v.s. resmi kayıtlardan araç malikinin erkek mi - kadın mı olduğunu araştırmamış olmasının kusur oluşturup oluşturmadığı, kusursuz sorumluluğu bulunup bulunmadığı olguları irdelenerek varılacak uygun sonuç çevresinde bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece belirtilen hukuki olgular tartışılmadan karar verilmiş olması bozma nedenidir."gerekçesiyle, mahkeme kararı bozulmuştur.


Mahkemece; bozmaya uyulmuş, yeniden yapılan yargılama sonucunda "Yapılan yargılamada, Yargıtay bozma ilamı celp edilen noterlik yazısı, alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre; davacı vekilinin davacı H.. T.. için açtığı davanın aktif husumet yokluğundan reddine, davacı vekilinin davacı A.. T.. için açtığı davanın dava konusu olayda vekaletname düzenlenmesinde işlemlerin yasa ile genelgelere uygun gerçekleştirilmiş olduğu ve vekaletnamenin gerçeğe aykırılığı belirlenemeyen ve 3. kişilerce gerçekleştirilen sahte kimliğe dayanılarak düzenlendiği, böylece 3. kişinin ağır kusuru nedeniyle illiyet bağını kesen durum mevcut olduğundan, davalının bu nedenlerle sorumluluğu bulunmadığından reddine karar vermek gerekmiştir, gerekçesiyle" Davacı vekilinin davacı H.. T.. için açtığı davanın aktif husumet yokluğundan reddine, Davacı vekilinin davacı A.. T.. için açtığı davanın ise esastan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı H.. T.. 'ın davalı aleyhinde açtığı davanın husumetten reddine ilişkin verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.Davacı A.. T..'ın davalı aleyhinde açtığı davaya gelince;

Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukuki rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkanı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlalinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu'nun 162. maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkanı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu hatta ağırlaştırılmış, başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.

Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukuki sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır. Her iki görüşe göre de; noterin hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması vc bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi halinde noterin hukuki sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.

Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir. Noterlerin kusursuz sorumluğundan kastedilen, zarar görenin kusuru kanıtlamak zorunda olmamasıdır. Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Ancak illiyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada mücbir sebep, zarar görenin tam veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir, bu üç olgudan birinin bulunması halinde kusursuz sorumlu kimse de sorumluluktan kurtulacaktır. Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Örneğin; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır.

Uygulamada; noterler aleyhine, en çok otomobil ve taşınmaz alım satımlarında meydana gelen zararlar bakımından dava açılmaktadır. Bu davalarda; aracın haksız zilyetleri tarafından kullanılan sahte kimlik, vekaletname veya araç trafik tescil belgelerinin sahteliğinin noterlerce ve çalışanları tarafından belirlenip belirlenmediği hususları araştırma konusu olabilmektedir. Tüm bu durumlarda noterin veya çalışanının kimlik veya belge üzerinde yeterli incelemeyi yapıp yapmadığı, dolayısıyla özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığı araştırılmaktadır. Noterin ilgililerin hukuki menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır. Noterlik Kanununun 72. maddesine göre; noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Bu cümleden olarak noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlamasını ve tetkik etmesini yani grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hallerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlalidir.

Yargıtay uygulamasına göre; belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. Yargıtay bir çok kararında; aldatma (iğfal) yeteneği bulunan belgelerin kullanılmasını üçüncü kişinin ağır kusuru olarak nitelendirmiş ve noterin sorumluluğu bakımından illiyet bağını kestiğini kabul etmiştir. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgenin kullanılması halinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur. Ayrıca Yargıtay bazı kararlarında; nüfus cüzdanındaki seri ve T.C kimlik numarasının bulunmaması, numaranın on bir haneli olmaması, eksik veya fazla olması, doğum yerinin ilçe veya merkez ilçe olarak yazılmaması, soğuk damganın veya motorlu araç tescil belgesinde mühür bulunmaması, tescil belgesindeki bilgilerin kullanılan kimlik ile veya motor sicil numarası veya şasi numarasının birbirine uymaması gibi hallerini "somut sorumluluk nedenleri" olarak kabul edilmiş, noterlerin ve çalışanlarının yapmış oldukları işlemlerde, sorumluluk sebeplerini, her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmiştir. (HGK'nun 06.12.2013 gün ve 2013/4-335-1654 sayılı kararı)

Somut olayda toplanan bilgi ve belgelerden, davalının kusursuz sorumluluğunun ortadan kaldıracak şekilde illiyet bağının tamamen kesilmediği ve davalı noterin oluşan zarardan sorumlu tutulması gerektiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, mahkemece; yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın reddine ilişkin hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.