Olaylar

Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce gözaltına alınan ve 1993 yılında tutuklanan başvurucu, soruşturma işlemleri sırasında müdafi yardımından yararlandırılmamıştır. Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) 2004 yılında başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu karar, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

Başvurucu bunun üzerine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. AİHM 2009 yılında verdiği kararda başvurucunun soruşturma evresinde müdafi yardımından yararlanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Başvurucu, hükmü veren Ağır Ceza Mahkemesinden (Mahkeme) AİHM'in ihlal kararını gerekçe göstererek infazın durdurulması ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

Mahkeme 2011 yılında yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermiştir. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay, kararın itiraza tabi kararlardan olduğu gerekçesiyle dosyayı itiraz mercii olan Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. İtiraz mercii, Mahkemenin 2011 yılında verdiği kararı kaldırmıştır. Bunun üzerine Mahkeme DGM tarafından başvurucu hakkında 2004 yılında verilen kararı onaylamıştır (2015). Başvurucunun temyiz ettiği karar Yargıtay tarafından düzeltilerek onanmıştır.

AİHM'in ihlal kararının Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesince denetlenen kararlardan olduğu, ancak dosyanın kapatıldığı yapılan incelemeden anlaşılmıştır.

İddialar

Başvurucu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasına bakmak, bireysel başvuru yoluyla incelemeye yetkili olan Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Bu kapsamda, AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği de Anayasa Mahkemesince incelenmelidir. Ancak Anayasa Mahkemesi olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesini değil AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini inceler.

AİHM'in ihlal kararı verdiği durumlarda ilgili yargısal merciler, ihlal kararının niteliğini dikkate alarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde hareket etmek zorundadır. Ancak olayda ilk derece mahkemesi duruşmanın açılmasına karar vermiş, bu aşamada başvurucuyu ve müdafiyi dinledikten sonra sanığın hazırlık aşamasında verdiği ifadeler dikkate alınmasa bile mevcut diğer delillerin mahkûmiyet hükmü için yeterli olduğu gerekçeleriyle DGM'nin kararını yerinde bularak onaylamıştır. Başvurucunun, soruşturma evresinde müdafisi olmadan alınan ve AİHM'in ihlal kararına konu olan ifadesinin yeniden yargılama sonucunda verilen mahkûmiyette esas alınıp alınmadığı tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır.

Ayrıca gerekçeli kararda mahkûmiyete temel alınan diğer deliller belirtilmemiştir.  Son olarak, savunma tarafının bu delillere karşı iddia ve itirazlarını dile getirme fırsatına sahip olup olmadığı da gerekçeli karardan anlaşılmamaktadır. Dolayısıyla Ağır Ceza Mahkemesince yapılan değerlendirmelerin AİHM'in ihlal kararıyla örtüşmediği, Anayasa’nın 36. maddesinin gerektirdiği ölçüde ve özende bir inceleme içermediği ve AİHM tarafından verilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmadığı anlaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle müdafiden yararlanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 22/7/2020 Tarihli ve 2016/7967 Başvuru Numaralı Kararı