T.C.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi 
Esas No:2014/21597
Karar No:2015/12264 

Davacı vekilinin 11.09.2013 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle kanuna aykırı şekilde yakalandığı iddiasıyla CMK’nın 141. ve devamı maddeleri gereğince manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, ancak;

Davacı vekili 11.09.2013 tarihli dilekçesi ile müvekkilinin İstanbul Barosuna kayıtlı avukatlık yaptığını, 11.06.2013 tarihinde gözaltına alınan 2 meslektaşının adliye içinde alıkonulması nedeniyle nöbetçi savcı ile görüşmek isteyen bir grup avukat arkadaşıyla beraber Çağlayan'daki İstanbul Adliyesinde C Blok -3 giriş katında beklemeye başladığını, ardından hiçbir uyarı yapılmadan CMK’nın 90. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin 5. ve 6. maddelerine aykırı olacak şekilde zorla, darp edilerek yakalama işlemine maruz kaldığını, emniyete ait otobüslerle İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüğünü, otobüsün içinde 10 saat kadar bekletildiğini, bu esnada CMK’nın 90. ve 147. maddeleri, Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin 6. 7. ve 8. maddelerine aykırı olacak şekilde kanuni haklarının kendisine hatırlatılmadığını, ne ile suçlandığı konusunda kendisine bilgi verilmediğini, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Ek 2. maddesine aykırı olacak şekilde bekletilme süresince yeme içme ihtiyacının karşılanmadığını, özgürlüğünden mahrum bırakıldığı 10 saatlik süre boyunca yalnızca sağlık muayenesi ve serbest bırakma tutanağının tanzim edildiğini, başka bir işlem yapılmadığını bunun da CMK’nın 90/6. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin 17. maddesine aykırı olduğunu, kimlik tespiti işleminin adliyedeki kameralar vasıtasıyla yapılabileceğini, yakalama işlemine karşı nöbetçi Sulh Ceza Mahkemesine itiraz ettiklerini ancak, yakalama kararı ve soruşturma dosyası olmadığı yönünde Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye şifai olarak bilgi verildiği belirtilerek hakim tarafından bu hususta tutanak tutulduğunu, itirazlarının sürüncemede bırakıldığını, sözlü olarak verilen yakalama emrinin yazılı hale dönüştürülmediğini, bunun da CMK’nın 161. maddesi ve Yakalama Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin 6. maddesine aykırı olduğunu, yakalama gerçekleştirildikten sonra yakınlarına haber verilmediğini bu haliyle CMK’nın 95. maddesine aykırı davranıldığını, Avukatlık Kanununun 58. maddesine göre müvekkili hakkında görev sırasında işlediği suçlardan dolayı ancak Adalet Bakanı’nın izniyle soruşturma başlatılabileceğini bu durumda yakalama işleminin yapılamayacağını, olaya bizzat Cumhuriyet savcısının müdahale etmesi gerektiğini belirterek 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddeleri uyarınca 20.000 TL manevi tazminatın, davalı hazineden tahsilini talep etmiş, yargılaması yapan İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince, adliyede görevli güvenlik görevlilerinin güvenliği sağlamak amacıyla davacının engellendiği ayrıca davaya dayanak teşkil eden soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmediği, davanın koşulları oluşmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

Mahkemece, henüz dava açma koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle de talebin reddine karar verildiğinden, öncelikle derdest davalarda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açılıp açılmayacağı konusu değerlendirilmelidir;

5271 sayılı CMK’nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde” bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun’un 2. maddesinde ise; “zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dâvalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde,” uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.

5271 sayılı CMK’nın; “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.

Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talepler hakkında karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, ya da hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir.

Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Belirtilen bu halde Davacının tazminat isteme hakkı verilen karar veya hükmün kesinleşmesiyle doğacaktır.

Dosya içeriğine göre; 11.06.2013 tarihinde İstanbul Adalet Sarayı C Blok -3. katta toplanan ve tutanağa göre bazılarının üzerinde avukat cübbesi bulunan grubun slogan attığı, bu durumun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 02.05.2013 tarih ve 2013/4154 sayılı yazısına aykırı durum oluşturduğu belirtilerek kolluk biriminin kamera kaydına başladığı, eylemin devam etmesi üzerine güvenlikten sorumlu Cumhuriyet Başsavcı vekilinin, ilçe emniyet müdür yardımcısına sözlü talimatı ile müracaat savcısından talimat bekledikleri, müracaat savcısının eyleme son verilmemesi halinde yakalama işlemi yapılarak 2911 sayılı Kanun gereği işlem yapılması talimatı verdiği, uyarılara rağmen eylemin devam ettiği, bunun üzerine kolluk biriminin çember oluşturarak göstericileri C kapısına yönelttiği, dışarı çıkmak istemeyen bir kısım kişilerin kolluk güçlerine fiili saldırıda bulunduğu, olaylarda 13 polis memuru ve 5 özel güvenlik görevlisinin yaralandığına dair tutanak tutulduğu, saat 12:05 sıralarında başlayan olaya ilişkin yakalanan şahısların saat 15:00 sıralarında güvenlik şube müdürlüğüne getirildiği, bu kişiler arasında davacının da olduğu, burada aralarında davacının da bulunduğu 23 kişinin kimlik bilgilerini kolluğa vermek istemediği, bu aşamada müdafiiler ile şüphelilerin karıştığı, başka avukatların da otobüslere binmeye çalışması nedeniyle şüphelilerin hastane sevkinin saat 16:30 sıralarında yapılabildiğine ilişkin tutanak tutulduğu, hastane aşamasında Cumhuriyet Savcısı başka kayıtların toplanmasının yanı sıra kimlik tespitinin ardından şüphelilerin salıverilmesi talimatı verdiği, tutanağa ve tutanakta belirtildiğine göre alınan talimata göre kimlik ibraz edenlerin doktor raporundan sonra salıverildiği, kimlik ibraz etmeyenlerin ise saat 20:10 sıralarında alınan talimat gereği kimlik ibrazı halinde serbest bırakılmasına ilişkin kayıt düşüldüğü, davacının 22:05 de serbest bırakıldığı görülmüştür.
Buna göre;

Davacının saat 17:10'a kadar emniyete ait otobüste bekletildiği, yine sağlık kontrolünden sonra da saat 22:00'ye kadar aynı biçimde emniyete ait otobüste bekletildiği, bu süreçte sadece sağlık muayenesi ve serbest bırakma tutanağı düzenlendiği, yakalama işlemine yönelik itirazın saat 17:45'te İstanbul 32. Sulh Ceza Mahkemesine yapıldığı, itiraza yazılı yanıt verilmediği ya da gerektiği gibi yanıt verilmediği için işin sürüncemede bırakıldığı, davacının kanuni haklarının kendisine hatırlatılmadığı ve yakınlarına haber verilme hakkının da ihlal edildiği, iddialarının araştırılması bakımından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2013/84674 sayılı ceza dava dosyasının getirtilerek, davacının yukarıda sayılan haklarının ihlal edilip edilmediğinin tespit edilmesi için ilgili belge ve bilgilerin denetime elverişli olacak şekilde onaylı suretlerinin dosya arasına alınması ve sayılan ihlallerin yapıldığının anlaşılması halinde hak ve nasafete uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle, eksik inceleme ve isabetsiz gerekçe ile karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01.07.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.



hukukmedeniyeti.org