T.C.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi

Esas No:2013/29311
Karar No:2014/31414 


Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat T. K.. ile davalı V.. K.. vekili avukat İ. D..'ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, alacaklı olduğu dava dışı Nuri Yılmaz aleyhine başlattığı icra takibi sonucu satış aşamasına gelindiğinde, satış işleminin başlatılması için davalı avukatlara 11.7.2009 tarihinde vekalet verdiğini, davalıların haczin düşmesine 9 gün kala 9.3.2010 tarihinde satış talep ettiklerini ve ihmalleri nedeni ile haczin düştüğünü ve başka alacaklıların sıraya girerek, alacağının tahsil imkanının kalmadığını ve zarar uğradığını ileri sürerek, toplam 89.119 TL. maddi zararının takip tarihinden yasal faizi ile ödetilmesini istemiştir.

Davalı Zafer, davacının satış işlemleri için bir talebinin olmadığını savunmuş, diğer davalılar da davalı Zafer ile aynı büroyu paylaştıklarını davacı ile vekalet sözleşmesinin bulunmadığını, azil ile durumdan haberdar olduklarını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalılara verdiği 10.7.2009 tarihli vekalet ile, alacaklısı olduğu icra dosyasında satış işlemlerinin yapılması yetkisini verdiğini ancak davalıların görevlerini ihmal ettiğini, süresinde satış talep etmeyerek haczin   Düşmesine neden olduklarını bu nedenle alacağının tahsilinin imkansız hale geldiğini ileri sürerek uğradığı zararının tahsilini eldeki dava ile talep etmiştir. Davalı Zafer davacının uzun süre dosyayı teslim etmediğini, masraf da vermediğini, dosya borçlusunun alacaklı olduğu başka bir icra dosyasından tahsilat yapıp davacıya ödediğini, satış işlemleri için davacının talebinin de bulunmadığını savunmuştur.

Davaya konu 2008/1795 takip sayılı dosyasının incelenmesinde; davacının dava dışı borçlusu aleyhine 18.3.2008 tarihinde icra takibi başlattığı, 19.3.2008 tarihinde haciz talep ettiği ve borçlunun iki adet taşınmazına haciz şerhinin konulduğu, davalılara verilen vekaletin 28.1.2010 tarihinde harçlandırılarak dosyaya ibraz edildiği, takip dosyasında davalı Zafer tarafından taleplerde bulunulduğu, takip borçlusunun alacaklı olduğu başka bir icra dosyasına davalı avukat tarafından haciz talep edilerek 28.1.2010 tarihinde 26.546 TL.nin davalı Zafer tarafından tahsil edildiği ve 9.3.2010 tarihinde davalı avukat Zafer tarafından 500 TL. avans yatırılarak satışa esas olmak üzere kıymet takdirinin yapılmasına talep ettiği ve 19.3.2010 tarihine kadar satış talep edilmediğinden haczin düştüğü tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Mahkemece, dava konusu taşınmazların halen takip borçlusu adına kayıtlı olduğu ve herzaman satışının talep edilmesinin mümkün olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Vekalet sözleşmesi, Borçlar Kanunu 386. ve devam maddelerinde düzenlenmiştir.
Vekaletin şümulü başlıklı Borçlar Kanununun 388. maddesinde "...Vekalet akdinin şümulü mukavele ile sarahaten tespit edilmemiş ise taalluk eylediği işin mahiyetine göre tayin edilir. Vekalet, vekilin takabbül eylediği işin yapılması için icap eden hukuki tasarrufları ifa salahiyetini şamildir.

Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir. Vekil, başkasını tevkile mesul veya hal icabını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilin işini kendisi yapmaya mecburdur."Yine Borçlar Kanunu'nun 388. maddesi ile avukatın üzerine aldığı işin kapsamı ve şümulünün ne olacağı belirtilmiştir.Borçlar Kanunu'nun 390. maddesi "vekaleti dürüstlükle yerine getirme" başlığı altında vekilin, vekaleti icrada özen ve sadakat göstermesi borcunu düzenlemiş bulunmaktadır. Görüldüğü gibi vekilin akdi sorumluluğu olan tazminat mükellefiyeti daha çok onun temel borcu olan dürüstlükle ifa borcundan doğmaktadır. Vekalet sözleşmesi sonucu itibariyle bir itimat ilişkisi olduğundan vekalet konusunun yerine getirilmesinde vekile düşen başlıca yüküm, onu özen ve sadakatle ifa etmesidir.
Vekil genellikle üzerine aldığı işi doğruluk kurallarına uygun biçimde özenle yapmalıdır. Mesleğinin gerektirdiği uzmanlığın bütün gereklerini kullanmalıdır. Buna rağmen sonucu elde edemezse ancak o takdirde sorumluluktan kurtulmuş olur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, zarara dayanak dava dosyasında, davalı avukatın süresinde satış talep etmediğinden haczin düştüğü konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı, borçlunun iki adet taşınmazına haciz şerhi bulunduğu halde, davalı avukatın sadece tek taşınmaz için talepte bulunduğunu ileri sürmüştür. Mahmemece bu husus üzerinde durulmadığı gibi, davalı avukatın süresinde talepte bulunsa idi davacının alacağını tahsil edip edemeyeceği, başka bir deyişle, davacının, vekilin eylemi ile zarara uğrayıp uğramadığı, zararın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun eldeki davada tartışılarak incelenmediği anlaşılmaktadır. Öyle ki, davacının haklarını elde edememesi ile davalı vekilin eylemleri arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının ayrıntılı ve gerekçeli şekilde araştırılıp tartışılması gerekir. Mahkemece, açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24,30 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 16.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.



hukukmedeniyeti.org