Anayasa Mahkemesi (AYM), 2016 yılında metro istasyonunda çantasını aramak isteyen kadın polislere izin vermeyen ve yaşanan itiş kakışın ardından götürüldüğü polis merkezinde kötü muameleye maruz kalan Rüya Ağdaş Sönmez'in bireysel başvurusunu karara bağladı.

Polis merkezindeki çay ocağında saçından çekilerek yere düşürüldüğünü, çıplak kalacak şekilde soyundurulduğunu, kolluk tarafından darp edilip hakarete uğradığını, ayrıca birtakım bedensel hareketler yapmaya zorlandığını iddia eden başvurucu, çıplak kalacak şekilde üst araması yapılmasına ve planlı olarak işkenceye maruz kalıp hakarete uğramasına rağmen Savcılığın bu durumu görmezden gelerek etkisiz bir soruşturma yürüttüğünü ve sonuçta da kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini belirterek Anayasa'nın 17'inci maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştü.

AİHM içtihadına atıf

2017'de yapılan bireysel başvuruyu karara bağlayan Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz" şeklindeki 3'üncü maddesine atıfta bulunarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurguladığına; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin AİHS ile yasaklandığına dikkat çekti.

"Yetersiz soruşturma da kötü muamele teşkil edebilir"

Kararda, kötü muamele iddiasının bulunmasının etkili resmi bir soruşturma yapılmasını gerektirdiğine, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olmasının da kötü muamele teşkil edebildiğine işaret edildi. AYM, etkili soruşturma yürütülmemesinin bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmelerine yol açacağını belirtti. 

Mahkeme, Rüya Ağdaş Sönmez vakasında olayın aydınlatılması için gerekli araştırmaların yapılmadığı ve etkili bir soruşturma yürütülmediği kanaatine varıldığını bildirerek Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17'nci maddesinin "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" şeklindeki üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna vardı.

Yeniden soruşturma yapılacak

İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunduğuna işaret eden AYM, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasına ve bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.

AYM kararında kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 17'nci maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve toplam 3.857,50 liralık yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine hükmetti. (DW Türkçe)

Ne olmuştu?

Mahkeme kararındaki bilgilere göre Sönmez, 9 Ağustos 2016 tarihinde İstanbul Yenikapı'da bulunan Marmaray hızlı tren istasyonunun ana girişindeki polis arama noktasından geçerken, çantasını aramak isteyen kadın polis memuru Y.T. ile tartıştı.

Sönmez daha sonra kadın polis memurları Y.T. ve S.K. tarafından İstanbul Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi'ne götürüldü. Sönmez'in polis merkezinde yaşananlara dair anlatımı şu şekilde:

    "...Daha sonra polis merkezine bu polislerle beraber geldik. Burada çay ocağında üst aramamı yapmak için, [Y.T.] ve [S.K.] isimli polisler, beni polis merkezinin çay ocağına soktular. Kapıyı kilitlediler, beni aralarına aldılar. [Y.T.] isimli polis memuru beni saçımdan çekip yere düşürdü. 'Şimdi bakalım ne yapacaksın, Vatan haini diyerek' bana hakaret etti. Sonra beni [Y.] ayağa kaldırdı, [S.] isimli polis memuruna ben tuttum diyerek 'Vur hadi' dedi. Bunun üzerine [S.K.] bana vurmadı, ama [Y.T.] isimli polis tutmuş olduğu kollarımı bırakarak, yüzüme tokat vurdu, daha sonra hıncını alamayıp, üstünü arayacağız diyerek, beni çırılçıplak soyunmamı istedi, bende soyundum, daha sonra iki bayan polis çırılçıplak vaziyette çöküp kakmamı istediler, bunu bana seri halde yaptırdılar. [...] Daha sonra bu bayanlar beni doktor raporu için Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdüler. Burada Y. isimli bayan tek başına doktora muayene oldu, buna rağmen ben [S.K.] isimli polis memuru ile muayeneye girdim ve bu polis yanımda olduğu içinde, tekrar başıma bir şey gelir korkusu ile bir şey anlatmadım." (BBC Türkçe)

*-*

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RÜYA AĞDAŞ SÖNMEZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/39945)

 

Karar Tarihi: 3/12/2020

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler:

Burhan ÜSTÜN 

Hicabi DURSUN

Muammer TOPAL

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör: Sinan ARMAĞAN

Başvurucu: Rüya AĞDAŞ SÖNMEZ

Vekili: Av. Müzeyyen Ayça GÖRAY

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, üst araması yapmak için polis merkezine getirilen başvurucunun konulduğu çay ocağında kamu görevlileri tarafından kötü muameleye maruz bırakılmasına ilişkin soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 9/8/2016 günü saat 20.00 sıralarında Yenikapı Marmaray ana girişindeki polis arama noktasından geçiş yapmak istemiştir. Başvurucunun çantasını aramak isteyen kadın polis memuru Y.T. ile başvurucu arasında tartışma çıkmış, tartışma sırasında taraflar birbirlerine fiziki müdahalede bulunmuştur.

9. Yaşanan olayla ilgili olarak başvurucu, o sırada alanda görevli iki kadın polis memuru ve özel güvenlik görevlisi M.Ş.nin anlatımları farklılaşmaktadır.

10. Metro girişindeki olay sonrasında Y.T. ve olay sırasında tarafların yanında bulunan kadın polis memuru S.K., başvurucuyu Aksaray Ş.V. Ulusoy Polis Merkezine (Polis Merkezi) götürmüştür.

11. Başvurucuyu Polis Merkezindeki çay ocağına getiren ve bir müddet burada tutan polis memurları daha sonra hakkında adli muayene raporu aldırmak üzere başvurucuyu Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesine (Haseki Hastanesi) götürmüştür.

12. Başvurucu hakkında düzenlenen raporda olay öyküsünde şu ifadeler yazılıdır:

"Kişi polis memurunun kendisine el kaldırırken kendisini savunmaya çalıştığını memurun kollarını tuttuğunu sonrasında memurun alnına vurduğunu şu an stresten bacaklarında ağrı old[u]ğunu ifade etti."

13. Raporda başvurucunun bedeninde yeni travmatik bir bulguya rastlanmadığı belirtilmiş, ayrıca raporun şikâyet bilgileri bölümüne "doğal" yazılmıştır.

14. Sağlık raporu düzenlendikten sonra geri getirilen başvurucu, olay nedeniyle gece yarısı Polis Merkezinde müşteki şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. Başvurucu, metro girişindeki olayla ilgili beyanının yanında çay ocağında tutulmasına dair şikâyetler de ileri sürmüştür. Başvurucunun çay ocağında yaşananlara ilişkin anlatımı şu şekildedir:

"...Daha sonra polis merkezine bu polislerle beraber geldik. Burada çay ocağında üst aramamı yapmak için, [Y.T.] ve [S.K.] isimli polisler, beni polis merkezinin çay ocağına soktular. Kapıyı kilitlediler, beni aralarına aldılar. [Y.T.] isimli polis memuru beni saçımdan çekip yere düşürdü. 'Şimdi bakalım ne yapacaksın, Vatan haini diyerek' bana hakaret etti. Sonra beni [Y.] ayağa kaldırdı, [S.] isimli polis memuruna ben tuttum diyerek 'Vur hadi' dedi. Bunun üzerine [S.K.] bana vurmadı, ama [Y.T.] isimli polis tutmuş olduğu kollarımı bırakarak, yüzüme tokat vurdu, daha sonra hınçını alamayıp, üstünü arayacağız diyerek, beni çırılçıplak soyunmamı istedi, bende soyundum, daha sonra iki bayan polis çırılçıplak vaziyette çöküp kakmamı istediler, bunu bana seri halde yaptırdılar. Ben bu olaydan sonra bacaklarım tutmaz hale geldi. Bana ikiside hadi bakalım sporunu da yapıyorsun dediler. Bu sırada ben çay ocağında çığlık atarken dışardan sesini duyduğum bir polis memuru, [Y.] işin ne zaman bitecek dedi. Daha sonra bu bayanlar beni doktor raporu için Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne götürdüler. Burada Y. isimli bayan tek başına doktora muayene oldu, buna rağmen ben [S.K.] isimli polis memuru ile muayeneye girdim ve bu polis yanımda olduğu içinde, tekrar başıma birşey gelir korkusu ile birşey anlatmadım. Daha sonrada gerekli ifade için polis merkezine getirildim. Burada telefonla görüşmeme de bu iki bayan polis müsade etmedi. Ben tekrardan kendim için adli rapor almak istiyorum. Ben bu olayla ilgili olarak bana hakaret eden, şiddet uygulayan [Y.T.] ve [S.K.] isimli polislerden davacı ve şikayetçiyim. Uzlaşmak istemiyorum."

15. Olayın yaşandığı gün 22.00 sıralarında Y.T. ve S.K. müşteki sıfatıyla ifade vermiş, Polis merkezinde alınan ifadelerinde genel olarak metro girişinde yaşanan olaya ilişkin beyanda bulunmuşlardır. Beyanlarında başvurucuyu çay ocağına götürmelerine dair hiçbir şey söylememişlerdir. Polis memurları metro girişindeki olayda başvurucuya yapılan müdahaleyi direnci kıracak ölçüde olarak tariflemişler; müdahalenin ne şekilde olduğuna ilişkin ayrıntı vermemişlerdir. Aynı gece, bilgi sahibi sıfatıyla ifade veren M.Ş., başvurucu ile Y.T. arasındaki olayı itekleşme olarak dile getirmiş, Y.T.nin başvurucuya nasıl müdahale ettiğini anlatmamıştır.

16. Başvurucu 10/8/2016 tarihinde gözaltından çıkartılarak Haseki Hastanesinde hakkında adli muayene formu düzenlenmiştir. Raporun olay öyküsüne ilişkin kısmı başvurucunun Polis Merkezindeki ifadesine benzerlik göstermektedir.

17. Polis Merkezi tarafından 10/8/2016 tarihinde hazırlanan tahkikat evrakı Savcılığa gönderilmiştir. Düzlenen belgelerde Y.T. ve S.K. müşteki, başvurucu müşteki şüpheli, suç ise kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme ve hakaret olarak gösterilmiştir.

18. Başvurucu avukatı aracılığıyla 16/8/2016 tarihinde metro girişinde ve Polis Merkezindeki çay ocağında yaşadıklarıyla ilgili olarak Y.T. ve S.K.dan işkence ve hakaret suçlarını işledikleri gerekçesiyle şikâyetçi olmuştur. Savcılık, başvurucunun şikâyeti üzerine açılan soruşturmayı, Polis Merkezinden gönderilen evraka ilişkin yürüttüğü soruşturma dosyasıyla 1/9/2016 tarihinde birleştirmiştir.

19. Savcılık, başvurucunun gözaltı sonrası Haseki Hastanesinde düzenlenen raporunu (bkz. § 16) göndererek Adli Tıp Kurumundan (ATK) kesin rapor talep etmiştir. ATK'nın 22/8/2016 tarihli raporunda şu ibarelere yer verilmiştir:

"...Haseki E.A. Hastanesinin 10.08.2016 tarih 3968 sayılı gözaltı giriş raporunda, darp ifadesiyle geldiği, sol önkol dorsal yüz 1/3 ortada 1 adet 0,3 cm, 1 adet 0,5 cm ve 1 adet 1 cm uzunluğunda olmak üzere 3 adet çizgisel oblik kabuklanmaya başlamış sıyrık ve 2 adet 0,3 cm uzunluğunda dikey dikey kabuklu sıyrık, sol antekubital (dirsek eklemi önü) bölge medialinde (orta) yaklaşık 1 cm çaplı şişlik, saçlı der[i]de sol temporal bölgede 1 cm çaplı alanda palpasyonla (elle muayene) hassasiyet, her iki bacak üst iç kısımda palpasyonla hassasiyet, eski lezyon olarak sağ alt bacak 1/3 orta ön yüz medialinde 0,5 cm çaplı kabukları büyük oranda dökülmüş sıyrık saptandığı (gözaltı sürecinde oluştuğunu belirttiği), arızasının,

Kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı,

Basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu kanaatini bildirir rapordur. "

20. Soruşturma kapsamında metro girişini gösteren kameralar ile Polis Merkezinde bulunan güvenlik kameraları -söz konusu merkezde görevli iki polis memuru tarafından- izlenerek 28/8/2016 tarihinde tutanak hazırlanmıştır. Söz konusu tutanakta başvurucu ile Y.T. ve S.K.nın saat 20.18'de üst araması için Polis Merkezindeki çay ocağına girdikleri ve kapının kapatıldığı, saat 20.28'de art arda dışarıya çıktıkları, saat 20.40'ta sağlık raporu almak üzere üçünün merkezden ayrıldığı ve saat 21.16'da yeniden rapor alarak geldikleri saptanmıştır. Bunun dışında bir bilgiye yer verilmemiştir. Taraflar arasında metro girişinde yaşanan olayın görüntülenemediği belirtilmiştir.

21. Savcılık yürüttüğü soruşturma sonunda metro girişinde yaşanan olayla ilgili 2/10/2017 tarihinde iddianame hazırlamış ve başvurucunun kamu görevlisine direnme suçundan cezalandırılması istenmiştir. İddianamenin ilgili kısmı şöyledir:

"...Kadıköy İlçesinde ikamet eden tekstil mühendisi şüpheli Rüya Ağdaş'ın 9/8/2016 günü saat 20.00 sıralarında Anadolu Yakasına geçmek için Yenikapı Marmaray İstasyonu Ana girişine gelerek X-Ray cihazından geçerken sinyal alınması üzerine müşteki polis memuru [Y.T.nin] şüpheli Rüya Ağdaş'ın yanına gelerek 'çantanızı açarak gösterin' dediği, şüpheli Rüya Ağdaş'ta 'çantamın içinde spor malzemeleri var' diyerek çantasını açmadığı, polis memuru müşteki [Y.T. de] 'üst ve çanta aramasını yapacağını' söylemesi üzerine şüpheli Rüya Ağdaş'ta 'Sen kim oluyorsun da benim üstümü, çantamı arıyorsun, çantamı karıştırmaya hakkınız yok' diyerek, müşteki polis memuru [Y.T.yi] eliyle iterek geçiş yapmak istediği, müşteki polis memuru [Y.T.nin] şüphelinin geçişine engel olunca, şüpheli Rüya Ağdaş'ta arama yaptırmadan istasyona geçmek için cebirle polise direnerek, müşteki polis memuru [Y.T.nin] sağ kolunu tutup tırmalayarak ve her iki kolunda morluk, ekimoz meydana getirir şekilde hafif nitelikte yaraladığı.

Müşteki polis memurları [Y.T.] ve [S.K.nın] Yenikapı Marmaray İstasyonu ana giriş polis noktasında arama yaptırmamak için polise direnen şüpheli Rüya Ağdaş'a orantılı güç kullanılarak etkisiz kılınıp üst ve çanta araması yapılması için Aksaray Polis Merkezine getirildiği anlaşılmakla... [cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur.]"

22. Yürütülen soruşturma kapsamında Savcılık iddianame düzenlediği tarihte başvurucunun şikâyetiyle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Verilen kararın ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:

"...Müşteki Rüya Ağdaş'ın bu olayda polis memuru şüpheli [Y.T.nin] kendisini kenara çekerek 'Sen kimsin lan, bana işimi mi öğretiyorsun' diyerek, kendisini tartakladığını, daha sonra da 'Geberteceğim bu kızı, öldüreceğim' diyerek tehdit ettiğini, şüpheli polisler kendisini polis merkezine getirdikten sonra çay ocağına sokup kapıyı kilitleyip polis memuru [Y.T.nin] saçından tutup yere düşürerek 'Şimdi ne yapacaksın bakalım vatan haini' diyerek hakaret edip, müştekinin üzerini soyarak çıplak vaziyette arama yaparak eziyet ettiğini, şikayetçi olduğunu beyan etmiş ise de;

Müşteki Rüya Ağdaş'ın alınan adli raporunda, polise direnmesi sebebiyle zor kullanılması sırasında hafif nitelikte yaralandığı, olayı gören özel güvenlik görevlisi tanık M.Ş.nin beyanında 'müşteki bayanın çantasını açmayıp, 'çantamda birşey yok neden bakıyorsunuz' diyerek polise zorluk çıkardığı, üst aramasını yaptırmadığı, polislerde müşteki bayanı polis merkezine getirdiklerini' beyan ettiği.

Cd izleme tutanağında, müştekinin polis merkezine saat 20.16 da getirildiği, saat 20.18 de bayan polislerce çay ocağına alındığı, saat 20.28 de müşteki iki bayan polis memuruyla çay ocağından çıkarıldığı, müşteki bayanın hastaneye sevki için saat 20.40 da polis merkezinden çıkış yapıldığı anlaşılmakla.

Şikayet olunan şüpheli polis memurları [Y.T.] ve [S.K.nın] çantasını ve üzerini aratmayan müştekiye orantılı güç kullanılıp polis merkezine getirilip aramasının yapıldığı, şüpheli polisler zor kullanma yetki sınırını aşmadıkları, şüpheli polislerin arama sırasında müştekiyi soyarak eziyet ettikleri, hakaret ve tehditte bulunduklarına dair kamu davasının açılmasına yeter kanıtlar elde edilemediğinden, şüpheliler hakkında atılı suçlardan C.M.K'nın 172. Maddesince KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA... [karar verildi.]"

23. Başvurucu Savcılık kararına itiraz etmiş; Türkiye İnsan Hakları Vakfı İstanbul Temsilciliği tarafından düzenlenen değerlendirme formunu dilekçesine eklemiştir. Söz konusu belgeye göre başvurucu 12/8/2016 tarihinde bu Kurumda muayene olmuştur. Muayene sonucunda yer alan görüşler şöyledir:

"- Uyluk ve sırt ağrısından, ayakta durmakta ve yürümekte zorlanmaktan yakınan kişide, sol oksipital bölgede saçlı deri içinde hiperemik alanlar, sırtta skapula iç kısımlarda fibrozit (+) ve sağ uylukta belirgin olmak üzere bilateral ön ve yan yüzlerde palpasyonla ağrı hassasiyet saptandığı, istenen MR'da, her iki uyluk kaslarında kas içi ödem, hemoraji (kanama) ve fasial planlarda hemorajik (kanamalı) koleksiyonlarla karakterize müsküler strain (kas yırtılması) görüldüğü; muayene ve görüntüleme bulgularının aktarılan künt travma ve aşırı fiziksel aktiviteye zorlama öyküsü ile uyumlu olduğu,

- Başvuranın yaşadığı travmatik olaylar ile bu ruhsal bozukluk arasında nedensellik ve zamansallık ilişkisi yönünden yüksek derece uyumlu akut stres bozukluğu tanısını karşılayan ruhsal bozukluğun mevcut olduğunun düşünüldüğü,

- Kişinin öyküde aktardaki travmatik süreç sonrası ortaya çıktığı değerlendirilen fiziksel ve ruhsal bulguların özellikleri; kişinin bu süreçte insan eliyle oluşturulmuş travmaya maruz kaldığı ve Dünya Sağlık Örgütünün Uluslararası Hastalık Sınıflandırılması, ICD 10 kapsamında Y07.3 kodu ile belirtilen işkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği..."

24. Başvurucunun itirazı İstanbul 3. Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/10/2017 tarihli kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Anılan karar, başvurucu vekiline 20/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

25. Başvurucu 18/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

26. İlgili hukuk için bkz. Hidayet Enmek ve Eyüpsabri Tinaş, B. No: 2013/7907, 21/4/2016, §§ 52, 53; Serhat Ölğen, B. No: 2016/3389, 20/11/2019, § 29.

B. Uluslararası Hukuk

27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğini içtihatlarında hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

29. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

30. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

31. Devletin bireyleri koruma yükümlülüğü sadece esasa ilişkin olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir. Usule ilişkin yükümlülükler, Sözleşme’de düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp etkili ve uygulanabilir olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis veya diğer kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele yasağının ihlali iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve mutlak niteliğine rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 102; Labita/İtalya, §§ 131-136).

32. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05 ve 45001/05, 5/7/2011, §§ 90, 91).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, Polis Merkezinde gözetim altında bulunduğu sırada diğer odalar müsait olduğu hâlde çay ocağında çıplak kalacak şekilde üst araması yapılmasına ve planlı olarak işkenceye maruz kalıp hakarete uğramasına rağmen Savcılığın bu durumu görmezden gelerek etkisiz bir soruşturma yürüttüğünü ve sonuçta da kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

35. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

36. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun iddiaları kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

39. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 110).

40. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

41. Ancak etkili bir soruşturma başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (Cuma Doygun, B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).

42. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

43. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

44. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

45. Yukarıda ifade edilen tüm hususların yanında bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olmasının gerektiğini ifade etmek gerekir. Her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Başvurucu; üst araması için götürüldüğü Polis Merkezindeki çay ocağında çıplak kalacak şekilde soyundurulduğunu, kolluk tarafından darbedilip hakarete uğradığını, ayrıca birtakım bedensel hareketler yapmaya zorlandığını iddia etmiştir.

47. Başvurucu, Polis Merkezine götürülmesinin öncesinde metro girişinde çantasını aramak isteyen polis memuru Y.T. ile tartışmış; bu esnada taraflar birbirlerine fiziksel müdahalede bulunmuştur. Başvurucunun bireysel başvurusunda burada gerçekleşen olaya ilişkin herhangi bir şikâyeti yoktur. Bu nedenle inceleme, çay ocağında gerçekleştiği iddia edilen olaya ilişkin şikâyetle sınırlı yapılacaktır.

48. Başvurucu, iddialarına konu eylemlerin gerçekleşmesinden sonra Haseki Hastanesine götürülmüş ve hakkında adli muayene formu düzenlenmiştir. Söz konusu raporda başvurucunun vücudunda darp izine rastlandığına ilişkin bir tespit bulunmamakta, bununla birlikte başvurucunun bacaklarında stresten ağrı olduğunu beyan ettiği belirtilmektedir. Başvurucu bu durumu kolluk ifadesinde, muayene sırasında S.K. isimli polis memurunun yanında bulunması sebebiyle korktuğu için doktora bir şey anlatamadığı şeklinde açıklamıştır (bkz. § 14).

49. Bunun yanında başvurucunun gözaltından çıkarılmasından sonra aynı Hastane tarafından düzenlenen raporda birden fazla yaralanma ve şikâyet saptanmıştır. Başvurucunun çay ocağında yaşadıkları dışında gözaltında kaldığı süre içinde kolluğun kötü muamelesine uğradığına ilişkin bir iddiası bulunmamakta; ayrıca dosyada bu konuda bir veri de yer almamaktadır. Dolayısıyla söz konusu yaralanmaların -8/9/2016 tarihli rapora (bkz. §§ 12, 13) rağmen- metro girişinde Y.T. ile yaşadığı tartışma sırasında ve olaya uygun düştüğü takdirde çay ocağında tutulduğu sırada gerçekleştiği varsayılmalıdır.

50. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, her soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

51. Başvurucu çay ocağında yaşadıklarına ilişkin beyanında saçından çekilerek yere düşürüldüğünü ve yapmak zorunda bırakıldığı hareketler nedeniyle bacaklarının tutmaz hâle geldiğini iddia etmiştir. Başvurucunun gözaltı sonrası hakkında düzenlenen raporların (bkz. §§ 16, 23) iddiasını destekler nitelikte olduğu görülmektedir.

52. Olayla ilgili ifade veren polis memurları ile M.Ş.nin beyanlarında metro girişinde başvurucuya ne şekilde zor kullanıldığına ve başvurucuda ne tür yaralanmalar meydana geldiğine ilişkin bir açıklama yer almamaktadır. Bu nedenle başvurucunun saçının çekilmesine veya bedensel hareketler yapmaya zorlanmasına işaret eden ve sağlık raporlarıyla tespit edilen ilgili bölgelerdeki hassasiyet veya bulguların bu sırada mı yoksa ileri sürdüğü gibi çay ocağında gözetim altında bulunduğu aşamada mı meydana geldiği anlaşılamamaktadır. Buna rağmen olay ve olguları ciddiyetle öğrenme çabası içinde olması gereken soruşturma makamlarının bu eksikliği gidermediği görülmektedir.

53. Başvurucunun kolluk tarafından Polis Merkezindeki çay ocağında bir müddet tutulduğu kamera görüntüleriyle ortaya konmuştur. Kolluğun üst araması için dahi olsa Polis Merkezindeki başka bir odaya değil de başvurucuyu çay ocağına götürmeleri olağan bir uygulama olarak görünmemektedir. Kaldı ki öncesinde polis memurlarından Y.T. ile başvurucu arasında adli soruşturmaya konu olmuş bir olay yaşanmıştır. Buna rağmen adı geçen polis memurlarına neden başvurucuyu burada tuttukları, ayrıca çıplak arama, hakaret ve darp iddiası hakkında diyecekleri Savcılık tarafından sorulmamıştır.

54. Öte yandan başvurucu, ifadesinde çay ocağında bulunduğu sırada kilitli olan kapının çalındığını ve bir polis memurunun Y.T.ye seslendiğini dile getirmesine rağmen kamera görüntüleri üzerinden bu kişinin kim olduğu tespit edilmiş ve tanık olarak dinlenmiş değildir. Dahası olay sırasında çay ocağı civarında bulunup içeride olanlar konusunda tanıklığına başvurulabilecek bir kişi olup olmadığı yönünde araştırma da yapılmamıştır.

55. Diğer taraftan soruşturmanın etkili olması için soruşturmadan sorumlu olan ve incelemeler yapan görevlilerin olaylara karışan kişilerden bağımsız olması gerekmesine rağmen kamera görüntülerinin çözümünün aynı merkezde görevli iki polis memuru tarafından yapıldığı görülmektedir. Kaldı ki Çözüm Tutanağı'nda, bacaklarının tutmaz hâle geldiğini iddia eden başvurucunun çay ocağından çıktıktan sonra beden veya yürüyüş koordinasyonunda gözle görünür bir bozukluk olup olmadığı konusunda bir belirleme de yapılmamıştır.

56. Soruşturma dosyasında başvurucunun zor kullanma yetkisi kapsamında ne şekilde yaralandığı açıklığa kavuşmamış iken saçlı deride veya bacaklarda ortaya çıkan bulguların mahiyeti ve nasıl oluştuğu konusunda bir değerlendirme yapılmaksızın Savcılığın verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararında toptan bir yaklaşımla bunların metro girişinde meydana geldiğini kabul etmesi anlaşılır değildir. Diğer yandan kolluğun gözetimi altındayken olağanın aksine çay ocağında tutulan başvurucunun ileri sürdüğü diğer iddialar hakkında Savcılık tarafından hiçbir araştırma yapılmamıştır. Dolayısıyla tespit edilen eksiklikler ve Savcılıkça ulaşılan sonuç birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir soruşturma yürütülmediği kanaatine varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

58. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda soruşturmadaki eksiklikler nedeniyle başvurucunun şikâyetlerini aydınlatmaya yeter veri bulunmadığından, dolayısıyla bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

61. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

62. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

63. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

64. Başvuruda, Polis Merkezindeki çay ocağında tutulma sırasında kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen kötü muamele iddialarına yönelik etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

65. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (İhlal kararı Savcılığın 2016/93481 numaralı soruşturma dosyasıyla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.