T.C.

Yargıtay

11. Hukuk Dairesi

E: 2018/2230 K: 2018/3952 K.T.: 24.05.2018

MAHKEMESİ :… BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen davada … Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi’nce verilen 13/09/2017 tarih ve 2017/390-2017/506 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 22.05.2018 günü hazır bulunan davacılar vekili Av…. ile davalı vekili Av. … dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacılar vekili, davacıların davalı banka nezdinde 2007 yılından itibaren Alternatif Döviz Mevduat İşlemi (Tam Teminatlı Opsiyon İşlemi) gerçekleştirdiklerini, işlemleri banka elemanı Özlem Aktay’ın yönlendirdiğini, bu işlemleri …’un kendi adına asaleten diğer davacılar namına vekaleten gerçekleştirdiğini, DCD Sözleşmeleri incelendiğinde davacıların işlemlerin faks ile yapılmasına dair yazılı beyan vermediklerini, davalı bankanın kendisi tarafından düzenlenen sözleşmeye uygun hareket etmeden işlemlerde bulunduğunu, işlemlerin icra edilmesinden 40 gün sonra faks talimatlarının sahte imzalarla oluşturulduğunu, davacılardan teyitler alınmadığını, faksların işlemlerden bir saat önce gönderilmiş gibi gösterildiğini, …’un Haziran 2011’den itibaren işlem yapılmamasını Özlem Aktaş’a bildirdiği halde 13/06/2011-28/07/2011 tarihleri arasında 10 adet opsiyon işleminin sahte talimatlarla gerçekleştirilmiş olduğunu, durum farkedilince bankaya itirazda bulunulduğunu, bankanın bu itirazlara olumsuz yanıt verdiğini, sahte talimatlarla ve talimatsız şekilde gerçekleştirilen işlemler iptal edilmediği gibi, 11 adet opsiyon işlemi nedeniyle davacılar hakkında cebri icra işlemleri yapılacağı uyarısıyla erken kapatma cezası/sorumluluk bedeli olarak 3.939.250 USD’nin haksız olarak tahsil edildiğini ileri sürerek, toplam 3.939.250 USD zarar karşılığı 7.000.047,25 TL’nin davalı bankadan avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu işlemlerin taraflar arasında kurulan “Private Banking Opsiyonlu Döviz Mevduatı ve Opsiyon İşlemleri Çerçeve Sözleşmesi” kapsamında kurulan yüksek getiri amacıyla yapılan vadeli yatırım işlemleri olduğunu, davacıların türev işlemler konusunda tecrübeli yatırımcı olduğu gibi yaptığı işlemler konusunda bilgi sahibi bulunduğunu, davacılar tarafından imzalanan “Tezgahüstü Türev İşlemlerde Risk Bildirim Formu” ve “Opsiyonlu Döviz Mevduat ve Opsiyon İşlemleri Sözleşmesinde” opsiyon işlemlerinin taşıdığı risklerin açıklandığını, Özel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin “Faksla iletilen talimatlara ilişkin hükümler” başlıklı 187. maddesi gereğince davacıların, bankaya faksla vereceği talimat üzerine bankaca yapılacak işlemlerin bütün sonuçlarını kabul ederek sorumluluğunu üstlenmiş olduklarını, davacının iddia ettiği gibi sonradan emir formları ve işlem sonuç formları üretilmesinin fiilen mümkün olmadığını, davacıların opsiyon satıcısı olarak opsiyon primi karşılığında işlem tutarı kadar döviz kur riskini üzerine almış olduğunu, opsiyon işlemlerine ilişkin işlem sonuç formlarının SPK’nın “türev işlemlerde belge ve kayıt düzeni tebliği”ne uygun olarak aynı gün içinde sistem tarafından otomatik olarak üretildiğini, zarar oluştuktan sonra form ve kayıt üretilmesinin mümkün olmadığını, opsiyon satıcısının opsiyon primi karşılığında işlem tutarı kadar döviz kur riskini üzerine aldığını, davalı bankanın opsiyon işlemlerinde sadece yurt dışı banka ile davacı müşteriler arasında aracılık işlevi gördüğünü ve cüzi bir komisyon elde ettiğini, davacının sahte talimatlarla gerçekleştirdiğini iddia ettiği işlemleri bizzat kendi talimatı ile kapatmak sureti ile işlemleri de kabul etmiş olduğunu, müşterilerden alınan emirlerde SPK’nın seri V. 51 nolu türev araçlarının alım satımına ilişkin belge ve kayıt düzenine ilişkin tebliğine göre alınan emirlerde müşteri imzası olmasının zorunlu olmadığını, dolar kurunun yükselişe geçmesi üzerine davacıların zarar ettiğini, davacıların vadenin dolmasını beklemeden zararı realize etme yoluna gittiğini, kendi insiyatifleri ile zararı realize ettiklerini, sözleşme gereğince davacının banka nezdinde bulunan her türlü mevduatının doğan ve doğacak alacaklar bakımından rehinli olduğunu, başlangıca göre kur farkından oluşan zararı müşteri hesabından 31/01/2012 tarihinde tahsil ettiğini, …’un kendisi ve diğer davacılar namına yaptığı işlemler sebebiyle zararın oluşmasından sonra diğer davacılarla arasının bozulduğunu ve kendi talimatları ile yapılan işlemleri inkar yoluna gittiğini, bankayı sahtekarlıkla suçladığını, banka müfettişlerince işlemlerde usulsüzlük bulunmadığının tespit edildiğini, davacının iddia ettiği 8 adet işlemde ıslak imzasının bulunduğunu, keza virman talimatlarını da kabul ettiğini, bu nedenle itirazda bulunmasının kötü niyetini ortaya koyduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince, davacıların banka tarafından yapılan ve dava konusu edilen opsiyon işlemlerinden haberdar oldukları, bu işlemler neticesi lehlerine doğan opsiyon primini tahsil ettikleri, davacıların bu aşamadan sonra ve sahteliği iddia edilen opsiyon işlemleri ile birlikte aynı gün faksla davalı bankaya birden fazla döküman gönderilmesine rağmen, sadece zarar gördükleri işlemlerle ilgili formlara itiraz etmelerinin MK 2. maddesi kapsamında dürüstlük kuralları ile de bağdaşmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı, davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının isabetli bulunduğu gerekçesiyle HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin kararı, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre davacılar vekilince yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz istemlerinin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK’nın 370/1. madddesi uyarınca ONANMASINA, HMK’nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 4,50 TL temyiz ilam harcının temyiz edenlerden alınmasına, takdir olunan 1.630,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, 24/05/2018 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.