Olaylar

Bazı sivil toplum kuruluşlarınca gerekli yasal prosedürler tamamlanarak barış, emek ve demokrasi konulu bir miting yapılması kararlaştırılmıştır. Ankara Tren Garı önünde toplanan kalabalığın hazırlıkları sürerken DEAŞ terör örgütü üyesi iki canlı bomba tarafından gerçekleştirilen elim olay nedeniyle pek çok kişi ölmüş, aralarında başvurucunun da bulunduğu birçok kişi yaralanmıştır.

Başvurucu; miting öncesinde asgari güvenlik önlemlerinin alınmadığını, saldırıda yaralanan kişilere acil sağlık hizmetlerinin yeterince sağlanmadığını hatta bu hizmeti yerine getiren kişilere güvenlik güçlerinin gazla müdahalede bulunduğunu ve bu müdahale nedeniyle cankurtaranların olay yerine geç ulaştığını iddia ederek İçişleri Bakanlığından manevi tazminat talep etmiştir. Başvurunun zımnen reddedilmesine üzerine başvurucu, İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmıştır. Başvurucu ayrıca söz konusu iddialar yönünden elinde bulunmayan bazı delillerin toplanmasını talep etmiş ve Ön İnceleme Raporu'nun bir örneğini İdare Mahkemesine sunmuştur.

İdare Mahkemesi, yürüttüğü yargılama sonunda olayın bir terör eylemi olduğunu ve idari hizmetin işleyişine ilişkin kusur bulunmadığını belirterek sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucuya dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Başvurucunun ve İçişleri Bakanlığının istinaf istemlerini Bölge İdare Mahkemesi reddederek İdare Mahkemesi kararını onamıştır.

İddialar

Başvurucu, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğunu ileri sürdüğü canlı bomba saldırısı neticesinde yaralanmasından kaynaklanan zararlarının tazmini istemiyle açtığı davada olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddialarının değerlendirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Yaşam hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarında makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi, dolayısıyla derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda, Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede bir inceleme yapıp yapmadıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır.

Somut olayda İdare Mahkemesi, başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar vermiş ancak anılan sonuca nasıl vardığı konusunda herhangi bir gerekçe sunmamıştır. Ayrıca İdare Mahkemesince verilen karardan, başvurucunun toplanmasını istediği delillerin toplanıp toplanmadığı ve başvurucu tarafından sunulanlar da dâhil delillerin İdare Mahkemesince değerlendirilip değerlendirilmediği anlaşılamamıştır.    

Başvurucu, ön inceleme raporundaki tespit ve değerlendirmelerden hareketle olayda davalı idarenin yaşamı koruyucu önlemler almadığına ve güvenlik güçlerinin patlamalardan sonraki müdahalelerinin saldırının sonuçlarını ağırlaştırdığına yönelik iddialarını istinaf isteminde de dile getirmiş ancak Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun iddiaları yönünde açık bir değerlendirme yapmadan usul ve yasaya uygun bulduğunu belirttiği İdare Mahkemesi kararını onamıştır.

Başvurucunun açtığı tam yargı davası idarenin yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasına dayanmaktadır. Bu husus gözetildiğinde uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplanması ve başvurucunun anılan iddialarının karşılanması gerektiği açıktır. Bu nedenle derece mahkemelerinin Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkat ve özende inceleme yapmadıkları sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 27/1/2021 Tarihli ve 2018/22085 Başvuru Numaralı Kararı