T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2018/3295
K. 2019/1508
T. 18.3.2019

* MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ ( Evlilik Birliği Devam Ederken Davacının Eşi ile Davalının Gayrimeşru İlişki Yaşadığından Bahisle Uğranıldığı İleri Sürülen Zarardan Kaynaklanan - Önceki Bozma Kararında Kişilik Hakları Saldırıya Uğrayan Davacı Yararına Uygun Miktarda Tazminata Hükmedilmesi Gerektiğinin Belirtildiği/Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06/07/2018 Tarihli ve 2017/5 E. 2018/7 K. Sayılı Kararı Uyarınca Davanın Reddedilmesi Gerektiği )

* USULİ KAZANILMIŞ HAK ( Evlilik Birliği Devam Ederken Üçüncü Kişi ile Birlikte Olma İddiasına Dayalı Manevi Tazminat İstemi - Yargıtayın Bozma Kararından Sonra Yeni Bir İçtihadı Birleştirme Kararının Çıkarılmış Olmasının Usuli Müktesep Hakkın İstisnalarından Olduğu/Evlilik Birliği Devam Ederken Eşlerden Biri ile Evli Olduğunu Bilerek Birlikte Olan Davalıya Karşı Açılan Davanın Tümden Reddedilmesi Gerektiği )

* DAVALININ DAVACININ EŞİ İLE İLİŞKİ YAŞAMASI ( Sorumluluğa Gidilebilmesi İçin Aldatan Eş ile Birlikte Olan Davalının Fiilinin de Hukuka Aykırı Olması Gerektiği - Davalının Dava Dışı Eş ile Birlikteliği Şeklindeki Davranışının Aldatılan Eş Yönünden Haksız Fiil Olarak Nitelendirilemeyeceğinden Müteselsil Sorumluluk Esasına Göre de Sorumluluğuna Gidilemeyeceğinin Belirtildiği )

* SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararına Göre Evlilik Sözleşmesinden Kaynaklandığı ve İhlal Edilmesi Durumunda Yalnızca Sözleşmenin Taraflarının Yani Eşlerin Birbirlerine Karşı İleri Sürebilecekleri Nispi Hak Niteliğinde Olduğu - Mutlak Bir Hak Mahiyetinde Olmadığı İçin Herkese Karşı İleri Sürülemeyeceğinin Kabul Edildiği )

* YANSIMA YOLUYLA TAZMİNAT ( Üçüncü Kişinin Aldatan Eşe Karşı Herhangi Bir Hukuka Aykırı Eylemi ve Verdiği Herhangi Bir Zarar Bulunmadığından Yansıma Yoluyla İstenebilecek Zararın Söz Konusu Olamayacağının Belirtildiği - Fiilin Emredici Norma Değil Sadece Ahlaka Aykırı Olması Durumunda Sorumluluğa Gidilebilmesi İçin Failin Zarar Görene Zarar Verme Kastıyla Hareket Etmiş Olması Gerektiği/Sadece Birlikte Olduğu Eşin Evli Olduğunu Bilmesinin Sorumluluk İçin Yeterli Olmadığı )

818/m.41/1,49

4721/m.24,25,185/3

6098/m.49/1,58

06.07.2018 T. ve 2017/5 E. 2018/7 K. S. YİBBGK

ÖZET : Dava; evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

Fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. - 2018/7 K. sayılı kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, önceki bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09/05/2012 gününde verilen dilekçeyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11/01/2018 tarihli kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, davalının dava dışı eşi ile evlilik birliği devam ederken gayrimeşru bir ilişki yaşadığını, söz konusu ilişki nedeniyle eşinden ayrılmak zorunda kaldığını belirterek, uğradığı manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.

Davalı vekili, iddiaların gerçeği yansıtmadığını davacının eşinin evli olduğunu kendisinden gizlediğini beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar Dairemizin 17/04/2017 gün, 2016/14085 esas ve 2017/2002 karar sayılı ilamıyla kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına uygun miktarda bir tazminata hükmedilmek üzere bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyulmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Öncelikle bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş olmakla, davacı lehine usulî kazanılmış hak doğup doğmayacağı hususunun irdelenmesi gerekmektedir. Usuli kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte ise de Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10/02/1998 tarih, 1987/2-520 esas ve 1988/89 karar sayılı ilâmında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir.” şeklinde tanımlanmaktadır. Usuli kazanılmış hakkın bazı istisnaları bulunmakta olup Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı'nın çıkarılmış olması da usul kazanılmış hakkın istisnalarındandır.

Dairemiz bozma kararından sonra, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. - 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nispi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK'nun 24-25 ve TBK'nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK'nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da söz konusu olamaz.

TBK'nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA, davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18.03.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

kazanci.com.tr