T.C.
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/488
K. 2022/260
T. 3.3.2022

GABİN NEDENİYLE PROTOKOLÜN İPTALİ EDİMLER ARASI ORANTISIZLIĞIN GİDERİLMESİ ALACAK VE MADDİ ZARARIN TAZMİNİ İSTEMİ ( İlk Derece Mahkemesince Gabinin Salt Subjektif Unsuru Olan Zor Durumda Bulunma Unsuru Tanıklar Dinlenerek Araştırılmış ise de Objektif Unsur Olan Edimler Arasındaki Aşırı Oransızlık Halinin Araştırılmadığı - Eksik İnceleme ile Karar Verilmesinin Hatalı Olduğu )

EDİMLER ARASINDAKİ ORANTISIZLIĞIN TESPİTİ ( İlk Derece Mahkemesince Gabinin Objektif Unsuru Olan Edimler Arasındaki Aşırı Oransızlık Halinin Tespiti Sağlanarak Taraflar Arasında İmzalanan Mal Paylaşımı Sözleşmesiyle Davacı Tarafa Verilen Taşınmazların Değeri ile Davacının Davalı Şirketteki Hisselerinin Devir Tarihi İtibarıyla Değeri Bilirkişi veya Bilirkişi Heyeti Raporuyla Belirlenerek Sonucuna Uygun Bir Karar Verilmesi Gerektiği )

GEREKÇE ( Manevi Tazminat Davasının Reddine Dair Hüküm Kurulmuş ise de İlk Derece Mahkemesince HMK'nın 298/2. Maddesi Hükmüne Aykırı Olarak İşbu Davanın Neden Reddedildiği Hükmün Gerekçesinde Tartışılarak Değerlendirilmediği - İstinaf Sebeplerinin Kabulü Gerektiği )

6098/m.28

ÖZET : Dava, davacının borçlu olduğu dönemde maddi ve kardeşleri olan davalıların manevi baskısı altında ortak olduğu davalı şirketteki hisselerini değerinin altında bir bedelle ortaklıktan ayrılma sözleşmesi ile devrettiği, edimler arası açık orantısızlık bulunduğu iddiasıyla davacı ile davalı şirket ortakları arasında imzalanan ek protokolün iptali, ortaklıktan ayrılma sözleşmesindeki edimler arası açık orantısızlığın TBK'nın 28. maddesi kapsamında giderilmesi, bu bağlamda, şimdilik 10.000 TL alacağın ve bu dönemde uğradığı manevi zararın tazmini istemlerine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince, gabinin, salt subjektif unsuru olan zor durumda bulunma unsuru tanıklar dinlenerek araştırılmış ise de objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık hali araştırılmamış olup eksik inceleme ile karar verilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesince yapılacak iş, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık halinin tespitini sağlamak amacıyla taraflar arasında imzalanan mal paylaşımı sözleşmesiyle davacı tarafa verilen taşınmazların değeri ile davacının davalı şirketteki hisselerinin devir tarihi itibarıyla değeri usul ve yöntemine uygun olarak konusunda uzman bilirkişi veya gerektiğini bilirkişi heyeti raporuyla belirlenerek sonucuna uygun bir karar vermekten ibarettir. Diğer taraftan, dava dilekçesinde manevi zararın tazmini istemiyle açılan manevi tazminat davasının reddine dair hüküm kurulmuş ise de ilk derece mahkemesince HMK'nın 298/2. maddesi hükmüne aykırı olarak işbu davanın neden reddedildiği hükmün gerekçesinde tartışılarak değerlendirilmemiştir. Davacı vekilinin istinaf sebeplerinin kabulüne, dosyanın yeniden esası hakkında bir karar verilmek üzere mahkemesine iadesine dair karar verilmiştir.

DAVA : MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki ortaklık payı alacağı ve manevi tazminat istemlerine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ...'ın davalı kardeşleriyle bir araya gelerek her bir ortağın 1/3 pay sahibi olduğu üç ortaklı davalı limited şirketi kurduklarını, davalı şirketin yetkilisinin müvekkilinin kardeşi ve şirketin ortağı olan davalı ... olduğunu, şirketin 1. Ve 2. Şubelerinin davalı ..., davalı şirketin nispeten daha küçük ve iş hacmi daha düşük olan 3. Şubesinin ise müvekkili tarafından idare edildiğini, şirket mallarının şirket temsilcisi ...'ın inisiyatifinde kullanıldığını, müvekkilinin idare ettiği şubenin gelirinin az olması ve yatırım yapılmaması sebebiyle doğan borçlarının tahsili için şirket aleyhine başlatılan iki icra takibinde borçların davalı şirket tarafından ödendiğini, müvekkilinin idaresi sebebiyle şirketin zarar ettiği ileri sürülerek davalı ...'ın müvekkiline ekonomik yönden zor durumda olmasını da kullanarak 10.11.2016 tarihinde şirketten ayrılma sözleşmesinin imzalatıldığını, şirketin ana sözleşmesinde şirketten ayrılmaya ilişkin hüküm bulunmadığını, ortaklıktan ayrılma sözleşmesinde müvekkiline taahhüt edilen taşınmazların bir kısmının da borç adıyla alındığını, müvekkili tarafından işbu sözleşmenin 8. Maddesinde yer alan hisse devri gerçekleştirildiği halde sözleşmede belirtilen taşınmazların mülkiyetinin müvekkiline devredilmediği gibi müvekkiline ortak tanıdıkları kişiler çağrılarak manevi baskı yapılmak suretiyle ayrıca davalı ... tarafından 10.07.2018 tarihinde protokol imzalatıldığını, davalı şirket ortakları ... ve ... tarafından davacının içinde bulunduğu mali durum ve kardeşlik duygularının kasıtlı olarak kötüye kullanıldığını, müvekkilinin zor durumda kalma halinden faydalanılarak, davacının şirket hisselerinin karşılığı olan mal varlığı payından çok cüz'i bir ödeme yapıldığını, bu ödemenin eksik ifa edildiğini, davalı şirketin 2016 yılı toplam mal varlığının 14.000,000,00 TL değerinde olup müvekkilinin 1/3 hissesine düşen mal varlığı değeri 5.000.000,00 TL olduğu halde işbu sözleşme ve ek protokol kapsamında müvekkiline sadece 485.000,00 TL değerinde bir arsa hissesinin mülkiyetinin devredildiğini, müvekkilinin 2016 yılında şirket ortaklığından ayrıldığını, sözleşmede kendisine devri kararlaştırılan taşınmazlar devredilmediği halde müvekkiline ekonomik durumunu düzeltmeye çalıştığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili ile davalı şirket ortakları arasında imzalanan 10.07.2018 tarihli ek protokolün iptaline, 10.11.2016 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesindeki edimler arası açık orantısızlığın TBK'nın 28. maddesi kapsamında giderilmesine, şimdilik 10.000 TL alacağın uygulanacak en yüksek faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, müvekkilinin bu süreçte uğradığı manevi zararın tespiti ile 50.000,00 TL manevi zararın 10.12.2016 tarihli sözleşme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP

Davalılar vekili cevap süresinden sonra verdikleri 04.02.2019 tarihli beyan dilekçesinde özetle; Taraflar TTK kapsamında tacir vasfına sahip olup iş ve işlemlerinde basiretli davranma yükümlülüğüne sahip olduklarını, tarafların özgür iradeleri ile noter huzurunda imzalanmış bir pay devri sözleşmesinin edimler arası orantısızlık olduğu iddiasıyla iptalini talep etmenin mümkün olmadığını, davacının alacaklı olmayıp şirket yetkilisi olmadığı halde imzaladığı çek ve senet borçlarının şirketçe ödenmesi sebebiyle şirkete karşı toplam 2.080.000,00 TL borçlu olduğunu, manevi tazminat talep edilmesinin hukuk genel prensiplerine aykırı olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk derece mahkemesince iddia, savunma, dinlenen tanık beyanlarına göre; davacı tarafından davalılar aleyhine 10/07/2018 tarihli Protokol'ün iptali, 10/11/2016 tarihli Ortaklıktan Ayrılma Sözleşmesi'nde edimler arası dengesizlik olduğundan dolayı alacak talebi ve manevi tazminat talepli mevcut davanın açıldığı, bu çerçevede yapılan incelemede; davacının davasının dayanağının 6095 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 28.maddesi olduğu, söz konusu maddenin uygulanması için gerekli şartların edimler arası açık bir orantısızlığın bulunmasının gerektiği, bu orantısızlığın zarar görenin, yani mevcut olayda davacının zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirilmesinin gerektiği, zarar görenin ayrıca bu hakkını düşüncesizlik ya da deneyimsizliğini öğrendiği andan itibaren, yine zor durumda kalmada ise bu durumun ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıl içerisinde istemesinin gerektiği, mevcut olayda BK 28'de yer alan deneyimsizlik, tecrübesizlik ya da zor durumda kalmanın mevcut olup olmadığının tespiti amaçlı davacı ve davalı tanıklarının dinlenildiği, dinlenen tanık beyanlarına göre; davacının 2016 ve 2018 tarihinde yapılan sözleşme ve protokollerde herhangi bir baskı altında ve zor durumda kalarak imzalandığına dair bir delilin bulunmadığı, aksine bir baskının olmadığına yönelik beyanların bulunduğu, yine davacının şirket bünyesindeki bir şubeyi işleten konumunda olduğu, şubeyi işleten bir şahsın deneyimsizliğinden ve tecrübesizliğinden bahsedilemeyeceği, kaldı ki aynı şartlarda davalı ...'ın şirketten çıkarılmasını davacıya teklif ettiği, davacının mideye yönelik geçirmiş olduğu rahatsızlığın BK 28.maddesi manasında bir zor durumda kalma olarak değerlendirilemeyeceği, yine davacı tanığı ve davacının bizzat kendi kızı konumunda olan tanık ... mevcut davanın açılmasına babalarını kendilerinin zorladığını beyan etmesi hususları göz önüne alındığında, davacı ...'ın 2016 ve 2018 tarihinde yapılan sözleşme ve protokoller aşamasında herhangi bir zorda kalma durumunun olmadığı, deneyimsizlik ve tecrübesizliğinin bulunmadığı, dolayısıyla mevcut olayda BK 28'in şartları bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Dava dilekçesini tekrarla ilk derece mahkemesince talep edilen hiçbir belgenin tam olarak getirilmediğini, eksik inceleme ile tanık beyanlarına dayalı olarak davanın reddine karar verildiğini, manevi tazminat taleplerinin araştırılmadığını, bu hususta ileri sürülen belgelerin getirtilmediğini, kusur oranı tespitinin yapılmadığını, bu hususta tanık dinlenilmediğini, gerekçeli kararda manevi tazminat talebinin reddine ilişkin gerekçe sunulmadığını, tarafların 2016 yılı ve devamında sosyal-ekonomik durumunun araştırılmadığını, müvekkilinin geçirdiği mide kanaması için talep edilen hastane kayıtlarının dosyaya getirtilmediğini, ilk derece mahkemesince edimler arası açık orantısızlığın araştırılmadığını, bu hususta talep olunan resmi kayıtların dosyaya getirtilmediğini, bu durumda önce objektif unsur olarak öncelikle hisse devrinin gerçekleştiği 2016 yılına ait şirket mal varlığının tespiti ve davacıya düşmesi gereken payın tespiti için 2016 yılında davalı şirkete ait taşınmazların takyidatlı ... kayıtlarının getirilmesinin talep edildiğini, ancak ... ... Müdürlüğü'nden gelen kayıtların incelenmesi ile birlikte kayıtların eksik ve yanlış olarak dosyaya ibraz edildiğinin anlaşıldığını, dükkan vasfındaki pek çok taşınmazın ... kaydının ibraz edilmemiş olduğunun anlaşıldığını, bu husus 06.11.2019 tarihli dilekçede bildirildiği halde mahkemece yeni ... kayıtlarının getirtilmediğini, davalı şirketin mal varlığının tespiti için 2016 yılında şirkete ait geçmiş yılları içerir ticari defterlerin, muhasebe kayıtlarının şirket üzerinde bulunan otomobil vb. Vasıta araçlarının tespiti gerektiğini, ayrıca tarafların banka kayıtlarının da incelenmesi gerektiğini, ... Belediyesi ... Müdürlüğüne yazı yazılarak dava konusu taşınmazlara ait belediye bünyesinde bulunan kat karşılığı inşaat sözleşmesi, iskan ruhsatı ve sair tüm belgelerin dosyaya ibrazı istendiği halde bu taleplerinin yerine getirilmediğini, mahkemeye sunulan 06.11.2019 tarihli dilekçede emsaller gösterilerek 2016 yılında şirkete ait gayrimenkullerin ortalama değerinin 11.655.000,00 TL olduğunu, buna rağmen müvekkiline sadece 485.000,00 TL karşılığında bir arsa hissesi verildiğini, edimler arasında açık orantısızlık bulunduğunun sabit olduğunu, gayrimenkullerin ve şirketin mal varlığının değerinin belirlenmesi hususunda bilirkişi raporu alınmadan davanın reddine karar verildiğini, bu durumda edimler arasında açık orantısızlığın bulunması halinde yapılan sözleşme hükümlerinin ahlaka ve iyi niyet kurallarına aykırı olacağından kesin bir şekilde hükümsüz olduğunu, taraflar arasında yapılan devir sözleşmesi ile müvekkilinin şirketle ilişkisinin kesildiği varsayıldığında, ilişkisi kesilen paydaşın şirketin borçlarını ödemeye devam etmesinin normal olmadığını, bu durum müvekkiline hala baskı yapıldığının ve kötü niyetli bir şekilde müvekkilinden yararlanıldığının göstergesi olduğunu, müvekkili üzerinde manevi baskı olarak ağabey kardeş baskısının yanı sıra müvekkilinin içinde bulunduğu maddi sıkıntıları da kötü kullanarak müvekkilinin borç içerisinde olduğu bir dönemde aşırı düşük bedelle müvekkilinin hisselerini satın aldıklarını, 10.11.2016 tarihli taraflar arasında imzalanan ortaklıktan ayrılma sözleşmesi akabinde müvekkilinin aracını satması, kiracı olarak bulunduğu evin giderlerini karşılayamaması nedeniyle evinden taşınmak zorunda kalması ve iş yerine oldukça uzak olmasına rağmen Kaza ilçesindeki baba evinde yaşamaya başlamasının müvekkilinin ekonomik olarak sıkıntılarının bir göstergesi olduğunu, müvekkilinin maddi ve manevi olarak yaşadığı sıkıntılı süreç içerisinde yoğun stres altında mide kanaması geçirmiş olması ve çeşitli tedavi süreçlerinden geçmiş olmasının da müvekkilinin üzerindeki baskıyı ispat ettiğini, her ne kadar mahkemenin mide kanamasının aşırı yararlanma ile alakasız olduğunu belirtmiş ise de mahkamenin tıbbi uzmanlığının bulunmadığını, mahkemenin uzmanlık alanına girmeyen bir hususta hastane kayıtlarının ibrazını istemesinin ve dosyayı uzman bilirkişiye tevdi etmesi gerekirken verdiği kararın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalı tarafından yasal sürede davaya cevap verilmediğini, davalı tarafından bildirilen tanıkların dinlenilmesine muvafakat edilmemesine ve davalı tarafça 30.04.2019 tarihli duruşmanın 5 numaralı ara kararında verilen kesin süre içerisinde tanıklık ücretleri yatırılmamasına rağmen davalının bildirdiği tanıkların dinlenerek bu tanıkların beyanları ile hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından tanık beyanlarının yanlış yorumlandığını ve hatalı hüküm kurulduğunu, müvekkilinin kızı olan tanık ...'ın ifadesinde aksine babasının ekonomik darda olduğunu ve haklarını arayamayacak kadar üzgün ve bitkin olduğunu ifade ettiğini, müvekkilinin o dönemde cebinde 10,00 TL dahi bulunmadığını söyleyerek ifade ettiğini, uzun süre borç ödediğini iade ettiğini ve bu ifadeleri ağlayarak verdiğini, ancak bu ifadelerin mahkemece dikkate alınmadığını, tanık ...'in beyanlarının hiç dikkate alınmadığını, adı geçen tanığın müvekkilinin 2017 yılından yani ortaklığın sona erdiği ve müvekkilinin hisselerinin davalılarca satın alındığı dönemde dahi müvekkilinin defalarca şirket borçlarını ödemek için kendisinden borç aldığını söylediğini, davalı çalışanı şirket muhasebecisi ...'ın beyanlarının gerekçeye alındığını, oysa adı geçen şirket çalışanının beyanlarının objektif olamayacağını, adı geçenin sözleşmede şahit olarak yer almadığını, ayrıca 2016 yılında taşınmazların değerlerinin belirlenip belirlenmediğini bilmediğini, davalı şirket muhasebecisinin müvekkilinin işlettiği şubenin gelir ve giderlerini ve ne kadar zarar ettiğini bilemediğini, bu hususun tanığın tüm şirket kayıtlarına hakim olmadığını gösterdiğini, dinlenen ...'nun beyanlarının da görgüye ve bilgiye dayalı olmayıp davalı ... ve ...'tan aldığı duyumlar olduğunu, bu tanığın beyanına göre ...'ın aynı koşullarda şirketten ayrılmayı istemesinin de doğru olmadığını, zira ...'ın ifadesine göre ...'nın ayrıca 1.000.000,00 TL nakip para daha talep ettiğini, tanıkların şirketin sermayesi, mal varlığı ve gelir-giderini bilmediğini, davacı tanıklarının beyanlarından da görüleceği üzere müvekkilinin borç baskısı altında olduğunun anlaşıldığını, dava konusu uyuşmazlıkla doğrudan bilgisi olmayan tanık beyanları ile hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, ileri sürerek açıklanan bu ve re'sen gözetilecek nedenlerle ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını istemiştir.

HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dava, davacının borçlu olduğu dönemde maddi ve kardeşleri olan davalıların manevi baskısı altında ortak olduğu davalı şirketteki hisselerini değerinin altında bir bedelle ortaklıktan ayrılma sözleşmesi ile devrettiği, edimler arası açık orantısızlık bulunduğu iddiasıyla davacı ile davalı şirket ortakları arasında imzalanan 10.07.2018 tarihli ek protokolün iptali, 10.11.2016 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesindeki edimler arası açık orantısızlığın TBK'nın 28. maddesi kapsamında giderilmesi, bu bağlamda, şimdilik 10.000 TL alacağın ve bu dönemde uğradığı manevi zararın tazmini istemleriyle açılan davada ilk derece mahkemesince yukarıda yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamından davacı ... ...'ın ve davalılar ... ve ...'ın 1/3'er hissedarı bulundukları 19.04.2002 yılında kurulan aile şirketi niteliğindeki üç ortaklı davalı limited şirketin ortaklarından oldukları, 28.01.2015 tarihinde yapılan genel kurulda alınan karar ile şirketi 01.05.2020 tarihine kadar davacı ve davalı ortakların münferiden temsile yetkili bulundukları ayrıca bu toplantıda alınan karar ile ... Mahallesi ... Ankara adresinde 3. Şubenin açılmasına, şubeyi temsil konusunda ...'ın 10 yıl süre ile müdür olarak atanmasına, şubeyi idare ve her konuda temsil hususunda yetkili kılınmasına, şubenin sermayesinin merkezce karşılanmasına dair karar alındığı, bu kararların davacı ve davalı ... tarafından imzalandığı, davacı ... ile davalı ... arasında Altındağ 5. Noterliği'nin 10.11.2016 tarihinde imzalanan limited şirket pay devri sözleşmeleri ile davacının davalı... 1380 adet hissesinden 690 hissesini şirketin aktifine ve pasifine ilişkin tüm hak ve borçlarıyla birlikte ...'a 345.000,00 TL, yine 690 adet hissesini de davalı ...'a 345.000,00 TL karşılığında devrettiği, devir bedelini nakden ve peşin aldığının belirtildiği, davacı ile davalı ortaklar arasında 10.11.2016 tarihli düzenleme şeklinde ortaklıktan ayrılma sözleşmesi ile sözleşmede sayılan borçlarının bir kısmının davacı bir kısmının davalı şirketçe ödenmesi ayrıca karşılığında davacının şirketteki hisselerini devrederek bu sözleşmede belirtilen taşınmazların davacıya devrinin kararlaştırıldığı, Vestel bayiine olan 230.000,00 Tl ve vade farkının davacı tarafından ödenmesinin kararlaştırıldığı, ayrıca, davacı ile davalı ortakların ayrıca şahit olarak ...'nun bulunduğu 10.07.2018 tarihinde protokol imzalandığı, bu protokolde taraflar arasındaki 10.11.2016 tarihli mal paylaşımı ve şirketin feshi sözleşmesinde davacıya verilmesi kararlaştırılan... parselde bulunan 3 numaralı meskenin, sözleşmenin 1. Maddesinde yazan ...'ın ödemesi gereken 230.000,00 TL borç + vade farkına istinaden bu daireden borcuna karşılık feragat ettiğinin düzenlendiği, anlaşılmıştır.

TBK'nın 28. maddesi “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. “ hükmünü haizdir.

Gabin, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, taraflardan birisinin diğer tarafın müzayaka halinden (zor durumda, sıkıntı ve darlık içinde kalmasından), tecrübesizliğinden veya hiffetinden (düşüncesizlik ve uçarılık) yararlanmak suretiyle aşırı bir menfaat elde etmesi, edimler arası bir dengesizlik yaratması demektir. (Burcu Kalkan, Türk Hukukun Gabin, İst. Ocak 2004, Sahife 51), "Gabin, dar ve zor durumda kalmalarından ötürü sözleşme yapmaya sürüklenmiş kişileri korumak ve zayıfı güçlüye ezdirmemek için daha çok sosyal amaçlarla kabul edilmiş bir müessesedir. (Prof. Dr. F. Eren, Borçlar Hukuk Genel Hükümler, 6.bas.Sh.388, M.Reşit Karahasan, Türk Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 2003, Cilt 1.Sahife 297)

Gabinin biri objektif diğeri de subjektif olmak üzere iki koşulu bulunmaktadır. Bir sözleşmenin edimleri arasındaki aşırı oransızlık objektif unsuru oluşturmaktadır. Aşırı oransızlığın karşı tarafın özel durumundan yani müzayaka veya hiffeti ya da tecrübesizliğinden bilerek yararlanması sonucu doğması gerekir ki buna da subjektif şart denmektedir. Somut olayda davacı 10.11.2016 tarihli ortaklıktan ayrılma sözleşmesinde şirket hisselerinin gerçek değerinin oldukça altında satın alındığını, taraf edimleri arasında aşırı nispetsizlik bulunduğunu ileri sürmüş olup, edimler arasında aşırı nispetsizlik bulunan sözleşmelerin ahlaka aykırı olduğu, kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi bu durumun ise TBK'nın 28/2. Maddesinde öngörülen 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği de gözetilmek suretiyle (B.K.. Yargıtay 11. HD'nin 04.07.2017 tarih ve 2016/2200-4078 Sayılı ilamı ve 23.06.2021 tarihli ve 2021/565 Esas- 2021/5340 Karar sayılı emsal nitelikteki ilamları da bu yöndedir) mahkemece dava konusu olayda gabinin subjektif ve objektif unsurlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek, neticesine göre bir karar verilmesi gerekir. Ne var ki ilk derece mahkemesince, gabinin, salt subjektif unsuru olan zor durumda bulunma unsuru tanıklar dinlenerek araştırılmış ise de objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık hali araştırılmamış olup eksik inceleme ile karar verilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesince yapılacak iş, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık halinin tespitini sağlamak amacıyla taraflar arasında imzalanan 10.11.2016 tarihli mal paylaşımı sözleşmesiyle davacı tarafa verilen taşınmazların değeri ile davacının davalı şirketteki hisselerinin devir tarihi itibarıyla değeri usul ve yöntemine uygun olarak konusunda uzman bilirkişi veya gerektiğini bilirkişi heyeti raporuyla belirlenerek sonucuna uygun bir karar vermekten ibarettir.

Diğer taraftan, dava dilekçesinde manevi zararın tazmini istemiyle açılan manevi tazminat davasının reddine dair hüküm kurulmuş ise de ilk derece mahkemesince HMK'nın 298/2. maddesi hükmüne aykırı olarak işbu davanın neden reddedildiği hükmün gerekçesinde tartışılarak değerlendirilmemiştir.

Yukarıda açıklanan gerekçe ile davacı vekilinin istinaf sebeplerinin kabulüne, dosyanın HMK'nın 353/1-a-6. maddesine göre yeniden esası hakkında bir karar verilmek üzere mahkemesine iadesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;

1-)Davacı vekilinin 6100 Sayılı HMK'nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince KABULÜNE,

2-)Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 17/12/2019 tarihli ve 2018/748 Esas-2019/1075 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3-)Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

4-)Davacı taraftan peşin alınan 54,40 TL istinaf maktu karar harcının talep halinde kendisine iadesine,

5-)İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,

6-)İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından başvuran davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 353/(1)-a.6 maddesi uyarınca tarafların yokluğunda kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.03.03.2022

Kazancı Elektronik ve Basılı Yay. A.Ş.ne ait Kazancı Hukuk Otomasyon veritabanından alınmıştır. © Tüm Hakları Saklıdır