1-“-…bilirkişi raporu ile birlikte, dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alındığında, anılan eylemle, kamunun zarara uğratıldığından söz edilemez. Sanığın beraatına karar verilmelidir”. (CGK 01.04.2008 t., e: 2007/4-61, k: 2008/63)

2-Sanık, ilgili eğitim ve araştırma hastanesinde, “göz doktoru” olarak çalışmaktadır. Emekli sandığı sağlık yardımından yararlanan hastaları, özel klinikte muayene etmektedir. Resmi kayıt işlemlerini, hasta ve yakınları olmaksızın yaptıracağını belirtmiştir. Özel reçeteler ve hastalara ait sağlık karnelerini alarak, görevli olduğu hastanesinde, hastalar, hastaneye “gelmediği halde”, hastane protokol defterine kaydederek, özel muayene sonuçlarına göre özel reçeteleri sağlık karnelerini yazmıştır. Özetle, doktor, hasta ve hasta yakınları, hastaneye gelmediği halde, hastane protokol defterine kaydedilmesi, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır. (11 CD 14.11.2007 t., e: 8473 k: 7935)

3-Sanıklar belediye başkanı ve belediye fen memurudur. Yaptıkları denetim sonucunda, yapımı devam etmekte olan, “bina inşaatının”, ruhsat ve projesine aykırı olduğunu belirlemişlerdir. İmar mevzuatında mevcut idari ve cezai nitelikteki yaptırım yollarına başvurmamışlardır. Anılan inşaatın faaliyetini sürdürmesi ve tamamlanmasına neden oldukları anlaşılmıştır. 5237 TCK m. 257’de öngörülen öğelerin bulunduğu tespit edilmiştir. Sanıklar, görevi savsama (=ihmal) suçundan, mahkûm edilmelidir. (4 CD 01.05.2007 t., 2045/4120)

4-Belediye başkanı, daire başkanlığı ve müdürlük kadrolarına, “işçi” statüsündeki çalışanları, “vekâleten” atamıştır. Memurlar, ya da sözleşmeli personel eli ile yürütülmesi gereken asli ve sürekli kamu görevi niteliğindeki, daire başkanlığı ve müdürlük kadrolarına işçi statüsündeki çalışanların, “vekâleten” de olsa atanması olanaksızdır. Sanığa yüklenen görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, eski ceza yasamızın 240. maddesinde tanımlanmıştır. Sanığın, hizmet süresi ve statüsü gereği atama “koşullarını” taşımadığı anlaşılan belediye çalışanlarının, vekaleten atamak sureti ile, yetkisini, yasalara aykırı biçimde kullanmıştır. Sanık hakkında görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunun tüm unsur ve koşulları oluşmuştur. (CGK 24.02.2004 t., e: 2004/4-27, k: 2004/53)

5-Sanık, idare mahkemesi kararına dayanarak göreve başlatılan, “katılanı”, yine “aynı gün” “geçici” bir görevle, bir başka ilçede, “süresiz” olarak görevlendirmiştir. Böylece, anayasanın 138/son maddesi ve 2577 sayılı idari yargılama usul yasasının 28/1. maddesine aykırı olarak, idare mahkemesi kararını “uygulamış” gibi görünüp, sonuçlarını etkisiz hale getirmiştir. Katılanı mağdur etmiştir. Eylem, 5237 sayılı yeni Türk ceza yasamızın 257/1. maddesindeki suç tipine tüm unsurları ve koşulları ile uymaktadır. Katılana, geçici görevli bulunduğu süre içerisinde, “harcırah” ödenmesi veya görevin önceki göreve “denk” olması “mağdureyi” gidermeye yetmez, suçun oluşumunu da engellemeye yetmez. Mahkeme kararları, yasal yöntem ile ortadan kalkmadıkça, hukuken geçerli ve uygulanması zorunlu, yaptırım gücüne sahip belgelerdir. Sanık hakkında, 765 tck 228/1, 59 ve 35. maddeleri uyarınca 5 ay hapis ve 5 ay süre ile kamu hizmetlerinden yasaklanmasına, hapis cezasının 647 sk. 4,5 ve 6. maddeleri uyarınca günlüğü 6 tl’den paraya çevrilerek 900 tl adli para ile cezalandırılmasına, cezanın taksitlendirilmesine ve ertelenmesine karar verilmiştir. (CGK 03.10.2006 t., e: 2006/4-196, k: 2006/204)

6-“-…ceza yasası uygulamasında, memur sayılan sanığın, idari yargı kararı ile önceki görevine iade edilen katılanı göreve başlattıktan, bir kaç gün sonra, bu kez, “geçici” olarak başka bir ilçede görevlendirme eylemi, görevde keyfi işlemde bulunma anlamına gelir”. (CGK 26.09.2006 t., e: 2006/4-164, k: 2006/201)

7-Rüşvet alma suçunun maddi unsurunu, bu yönde bir vaat veya taahhüt kabul etme eylemleri oluşturmaktadır. Basit veya nitelikli rüşvet alma suçunun oluşması için, taraflar arasında bu hususta yapılmış bir “anlaşmanın” varlığı gereklidir. Sanık doktor ile hastanın yakınları arasında, “ameliyat öncesinde” rüşvet anlaşmasının yapıldığı hususunda, tanıkların birbirleri ile ve kendi içinde çelişkili beyanları dışında delil yoktur. Sanık doktorun, hastanın ameliyatını yapıp, hasta “taburcu” edildikten sonra, hasta yakını tarafından verilen 50 milyon tl’yi kabul edip alması şeklinde gelişen eylem, memuriyet görevini kötüye kullanması olarak kabul edilmelidir. (CGK 30.09.2003 t., e: 2003/5-202, k: 2003/230)

8-İcra müdürü, borçlunun eline verilerek kendisine gönderilen, “talimat” üzerine, hiç bir “araştırma” yapmadan, iik. 106. maddesinde, gayrimenkuller için öngörülen iki yıllık sürenin henüz geçmediği göz önünde bulundurmamıştır. Tapu sicil müdürlüğüne, “yazı” yazarak, borçlunun, taşınmazları üzerindeki, “haczin” kaldırılmasını sağlamıştır. Bu surette, alacaklının, alacağının bir kısmı “tahsil edilemez” hale gelmiştir. Böylece, icra müdürü, alacaklının “zarar” etmesine neden olmuştur. İcra müdürünün, görevi ihmal suçunu işlediği kabul edilmelidir. (CGK19.06.2007 t., e: 2007/5-97, k: 2007/154)