T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/4-1300
K. 2014/1017
T. 10.12.2014

• YARGISAL FAALİYETLERİN ELEŞTİRİLMESİ ( Yargıcın Kişilik Haklarına Yönelik Saldırı Niteliğinde Olmaması Gerektiği - Hakimin Yaptığı Yargısal Faaliyetin Hukuki Dayanaklarıyla Birlikte Sert de Olsa Eleştirilebilmesi Ancak Kişiliğine Yönelmemesi Gerektiği/Manevi Tazminat Davası )

• MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Davacı Hakimin Troyka Olarak Nitelendirilmesi ve Yargısal Faaliyetin Hakim Tarafından Üçüncü Bir Kişiye İletilmiş Olduğu Şeklindeki Soyut İddianın İfade Özgürlüğü İçinde Kabul Edilmemesinin Yargı Erkinin Yetki ve Tarafsızlığının Güvence Altına Alınması Çerçevesinde Zorunlu Bir Müdahale Olduğu )

• KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI ( Hakimin Yaptığı Yargısal Faaliyetin Hukuki Dayanaklarıyla Birlikte Sert de Olsa Eleştirilebilmesi Ancak Kişiliğine Yönelmemesi Gerektiği - Ciddi Temeli Olmayan Hakimin Toplum Nazarında Bağımsızlığını ve Tarafsızlığını Yıkıcı Saldırılara Karşı Korunmasının Zorunlu Olduğu/Manevi Tazminat )

• İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ( Manevi Tazminat - Davacı Hakimin Troyka Olarak Nitelendirilmesi ve Yargısal Faaliyetin Hakim Tarafından Üçüncü Bir Kişiye İletilmiş Olduğu Şeklindeki Soyut İddianın İfade Özgürlüğü İçinde Kabul Edilemeyeceği )

4721/m.24

ÖZET : Dava, kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı hakimin, "troyka" olarak nitelendirilmesi ve yargısal faaliyetin hakim tarafından 3. bir kişiye iletilmiş olduğu şeklindeki soyut iddianın ifade özgürlüğü içinde kabul edilmemesi "yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması" çerçevesinde zorunlu bir müdahaledir. Mahkemelerin bir boşluk içinde çalışmadığı genel olarak kabul gören bir olgudur. Mahkemeler, uyuşmazlıkların çözülmesi için birer forum işlevi görmekle birlikte bu söz konusu uyuşmazlıkların önceden ister uzmanlık dergileri, ister genel olarak basın, ister genel olarak kamuoyu, başka yerlerde tartışılamayacağı anlamına gelmez. Ayrıca kitle yayın organları yargının düzgün işleyişinin gereklerinin belirlediği sınırları aşmamakla yükümlü olmakla birlikte kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi mahkemelerin gördüğü davalar konusunda da bilgi vermek ve fikirleri yaymak görevleridir. Sadece medyanın bu tür bilgi ve fikir yayma görevi yoktur; halkında bunlara ulaşmak hakkı vardır. Ancak bu özgürlük yargıcın kişilik haklarına yönelik saldırı niteliğinde olmamalıdır. Hakimin yaptığı yargısal faaliyet hukuki dayanaklarıyla birlikte sert de olsa eleştirilebilmeli ancak kişiliğine yönelmemelidir. Ciddi temeli olmayan hakimin toplum nazarında bağımsızlığını ve tarafsızlığını yıkıcı saldırılara karşı korunması zorunludur. Açıklanan nedenlerle, yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

DAVA : Taraflar arasındaki "kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 27.1.2011 gün ve 2009/456 E. 2011/2 K. sayılı kararın incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 3.5.2012 gün ve 2011/2590 E. 2012/7741 K. sayılı ilamı ile;

( ... Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.

Dava konusu haber, Star Gazetesinin 24.11.2009 tarihli sayısında "Dinleme dosyaları servis mi edildi" başlığıyla yayınlanmış olup, "...CHP Genel Başkanı D. B., Hürriyet Gazetesi yazarı F. Ç.'ye mahkeme kararıyla 56 hakim ve savcıya dair alınan dinleme belgelerinin kendisinde olduğunu açıklaması Ankara'ya bomba gibi düştü. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı O. K.'ın Yargıtay Savcısı Ö. F. E.'nun dinlenip dinlenmediğinin tespiti için Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'na yaptırdığı baskından sonra, Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi H. K., kendi soruşturuldukları dosyayı, şikayetçi, karar verici ve uygulayıcı pozisyonunda TİB'de aramışlardı. TiB'e yapılan baskında el konulan dinleme kararlarının B.'a yine Troyka tarafından iletilip iletilmediği tartışılıyor..." biçiminde verildiği görülmüştür.

Dosya arasında bulunan belgelerden. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu'nca davacı hakkında Ergenekon soruşturması kapsamında mahkemelerden verilen kararlara istinaden 3 ay süreyle telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edildiği, soruşturma sonunda cezai ve disiplin yönünden herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığından kayıtların imha edildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır. Aynı davacı tarafından benzer nitelikte bulunan haberler sebebiyle farklı yayın kuruluşları aleyhinde açılmış bulunan Dairemizin, temyiz incelemesi aynı gün yapılan 2011/5638 Sayılı dosyası arasında bulunan Ceza işleri Genel Müdürlüğü'nün cevaplarından, davacı hakkında tib'de yapılan keşif nedeni ile de soruşturma açıldığı, bu soruşturmanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.

Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olmasıyla olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümüyle 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğüyle kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda: hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da. daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Somut olaya gelince: davacı Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hakimi olarak Sincan Ağır Ceza Mahkemesinden gelen soruşturmanın genişletilmesine yönelik evrak gereğince tib'de keşif yaparak incelemelerde bulunmuştur. Her ne kadar davacı, evrakın kendi mahkemesine tevzii sebebiyle tib'e gittiğini, haberin gerçeğe aykırı olarak verildiğini iddia etmiş ise de. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulundan gelen evrak kapsamından davacı hakkında da dinleme kararı bulunduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda haber görünür gerçeğe uygundur. Gazetecilik tekniği gereği kullanılan dikkat çekici başlık ve üslup özle biçim arasındaki dengeyi bozar nitelikte bulunmamaktadır.

Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçe ile bir bölümünün kabul edilmiş bulunması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda: mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Dava, kişilik hakkına saldırı nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Davacı H. K. vekili, müvekkilinin Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi hakimi olduğunu, Yargıtay savcısı müştekinin yasadışı dinleme iddiasıyla yaptığı şikayet üzerine başlatılan soruşturmada Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin TİB kayıtlarının "devam etmekte olan soruşturmalar hariç olmak üzere" incelenerek şikayetçi hakkında dinleme olup olmadığının belirlenmesi talimatının mahkemesine tevzii edilmesi üzerine oluşturulan bilirkişi heyetiyle birlikte TİB'da keşif icra edildiğini, dinleme kaydının veya içeriklerinin kopyalanması veya el konulması şeklinde hiçbir bir işlem yapılmadığını, haberde geçtiği şekilde 56 hakim ve savcının dinlenmesine dair herhangi bir tespit yapılmadığını, bunlarla ilgili bilgi ve belge aranmadığını ve alınmadığını, bu bilgi ve belgeleri servis eden "troyka" olmakla itham edildiğini, müvekkilini yürütmekte olduğu yargısal işlem sebebiyle müvekkili üzerinde baskı oluşturularak bağımsız görev yapmasının engellenmeye çalışıldığını, yargı bağımsızlığını zedeleyecek şekilde yayın yapıldığını, asılsız iftiralarla müvekkilin mesleki kariyerine, tarafsızlığına, kamuoyu üzerindeki saygınlığına gölge düşürülmek istendiğini davaya konu haberin baştan sona gerçek dışı olduğunu iddia ederek 20.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline" karar verilmesini istemiştir.

Davalılar S... A.Ş. ve İ. S. vekili cevap dilekçesinde özetle, haberde kişilik haklarına saldırı teşkil edecek herhangi bir içeriğe sahip olmadığı gibi, görünen ve herkes tarafından bilinen gerçekleri yansıttığını, haberde olması gereken gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve özle biçim arasında düşünsel bağlılık kurallarına uygun olarak hazırlandığını, yorum yapılmadığı gibi ülke gündemini meşgul eden tartışmalara dair olduğunu, davalılardan İ. S.'a husumet düşmeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, "... davacının O. K. ve Ö. F. E. ile birlikte müşteki, karar verici, uygulayıcı olarak birlikte hareket ettikleri ima edilmek suretiyle, hakim olan davacı hakkında, tib'e baskın yaparak elde edilen belgeleri bir siyasi parti genel başkanına vermek suretiyle siyaseten veya yanlı davrandığı iması uyandırıldığı, yapılan şikayet üzerine Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü'nce işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, haberde ima edildiği şekilde hareket ettiğini gösteren herhangi bir delil bulunmadığı, davaya konu yazıda bir parti başkanın açıklamasına dayanılmış olsa da, hakim olan davacı hakkında, yargılama süreci içerisinde görev yaparken, müştekinin de bir yargı mensubu olması nedeniyle; müşteki, karar veren, uygulayan üçlü ( troyka ) olduklarından bahisle yayın yapılmasının kişilik hakkına ve mesleki onurunu zedeleyici nitelikte saldırı oluşturduğunu gerekçesiyle davalı İ. S. hakkındaki davanın husumet yönünden reddine, diğer davalı aleyhine açılan davanın ise kısmen kabulüne..." karar verilmiştir.

Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarda açıklanan sebeplerle bozulmuştur.

Mahkeme, önceki gerekçeleri tekrar ederek direnmiş; hükmü taraflar vekili temyize getirmiştir.

1982 Anayasası'nın 90. maddesinin son fıkrasına göre usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmünde olduğu için, mahkemelerin önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne uygun yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar ile iç hukuktaki mevzuatın birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.

Hal böyle olunca, Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ( AİHS ) somut uyuşmazlığın nasıl düzenlendiği ve sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa insan Hakları Mahkemesi ( AİHM ) kararları incelenmelidir.

"İfade özgürlüğü" başlıklı AİHS'nin 10/1. maddesi; "Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde. Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir." hükmünü içermekte olup, hangi hallerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmektedir.

İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen "bilgiler" ya da "düşünceler" için değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran "bilgiler" ya da "düşünceler' için de geçerlidir: çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın "demokratik bir toplum" olamaz. ( Handyside-Birleşik Krallık, §49 ). 10. maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir ( Pakdemirli v.-Türkiye kararı ).

İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediği aşağıdaki kriterler uygulanarak tespit edilmelidir.

1- ) Müdahalelerin hukuken öngörülmüş olup olmadığı:

AİHS'nin 10/2. maddesinde yer alan "Yasayla öngörülme" ifadesi ilk olarak, ifade özgürlüğüne müdahalenin iç hukukta bir dayanağı olmasını gerektirir. Ancak, söz konusu ifade, hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır ( Association Ekin/Fransa, no. 39288/98; Ürper vd.-Türkiye, 55036/07 ). Bu kapsamda yapılan değerlendirmede T.C. Anayasası 26, T.M.K.24 ve T.B.K.58 maddesi dikkate alındığında bu müdahalenin "hukuken öngörülmüş" olduğu konusunda tartışma bulunmamaktadır.

2- ) Müdahalenin meşru bir amaç izleyip izlemediği konusu:

Sözleşmenin 10/2. maddesine göre, bu özgürlüklerin kullanılması demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya "yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması" için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.

AİHM, Sözleşmenin 10/2 fıkrasında geçen "yargı erkinin otorite ve tarafsızlığının güvence altına alınması" ifadesinin Sözleşme'deki anlamıyla anlaşılması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, hukuk devletinin temel ilkesini yansıtan Sözleşme'nin 6. maddesi dikkate alınmalıdır. "Yargı erki" terimi adalet mekanizmasını veya devletin yargı kolunu kapsadığı gibi görevleri sebebiyle yargıçları da kapsar ( Prof. O. Doğru, Dr. A. Nalbant, insan Hakları Avrupa Sözleşmesi, Açıklama ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, 2013, sayfa 242 )

"Yargı erkinin otoritesi" deyimi ise mahkemelerin hak ve yükümlülüklerin tespiti ve uyuşmazlıkların çözümünde halkın kabul ettiği anlamıyla uygun birer organ oldukları düşüncesini içerir. Dahası halkın büyük bir kısmı bu işleri yerine getirmelerinden dolayı yargı organlarına saygı duyar ve güvenir ( Sunday Times-Birleşik Krallık, 6538/74, §55 ). işte bu saygı ve güvenin kırılmaması için yargıyı ciddi temeli olmayan yıkıcı saldırılara karşı korumak gereklidir.

Basının bir hukuk devletinde çok önemli bir rolü ve görevi olduğu açıktır. Halkı ilgilendiren konulardan birisi de kuşkusuz bütün demokratik toplumlar için temel bir kurum olan yargının işleyişidir. Basın yargıçların yüksek sorumluluklarını kendilerine verilen göreve uygun olarak yerine getirip getirmedikleri konusunda bilgi almak için temel bir araçtır. Bu bağlamda görülmekte olan ya da sonuçlanmış bir dava hakkında basının bilgi vermesinin engellenmesi ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturur.

Diğer yandan, yargı erkine demokratik toplumlarda verilen özel görev de dikkate alınmalıdır. Adaletin güvencesi ve hukuk devletinin asli değeri olarak yargı, halkın güvenine ihtiyaç duyar. Yargıcın görevini ve mesleki sorumluluklarını yerine getirirken kendini ifade edemediğinden yargıyı ciddi temeli olmayan yıkıcı saldırılara karşı korumak gerekebilir ( Prager ve Oberschlick, 15974/90, §34-Kararın Türkçe çevirisi için B.K.. http://AİHM.anadolu.edu.tr/ )

Yargıçların eleştirilmemesinin savunulması elbette mümkün değildir. Böyle bir savunma ayrıcalıklı bir kesimi oluşturur ki, bu hukuk sistemi tarafından kabul edilemez. Elbette dayanaksız iddialar ortaya atmadan ve yargıca şahsen saldırmadan da eleştiri getirilebilir ( Barfod-Danimarka, 11508/85, §33 ). Ayrıca seçilen yargılama usulü ve verilen karar sert bir şekilde eleştirilebilir ki, yargıçlar bunu hoşgörüyle karşılamalıdır ( Nikula-Finlandiya. 31611/96 ). Şu unutulmamalıdır ki, resmi memurlara karşı kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade kişilere göre daha geniş olduğu tartışmasızdır. Ancak bu memurların davranışlarının tıpkı politikacılar gibi sürekli denetim altında olacağı ve bu sebeple her türlü eleştiriye göğüs germeleri gerektiği anlamına gelmemektedir. Aksine görev başındaki memurların özellikle yargıçların sözlü hakaret mahiyetindeki saldırılara, toplum nazarında tarafsızlığını zedeleyecek soyut iddialara karşı korunması gereklidir.

Somut olaya gelince: davacı, elektronik tevzi sistemiyle kendisine düşen dosyada talimat mahkemesi hakimi olarak tib'de keşif yapmış ve talimatı yerine getirerek mahkemesine iade etmiştir. Davalı ise davacı hakimin yapmış olduğu bu yargısal işlemin muhalefet partisi liderine "troyka" tarafından iletildiğini iddia etmiştir.

Sözlük anlamına bakıldığında "troyka" Rusça'da üç, üçlü anlamına gelmekle birlikte, genel olarak beraber takılan "üçlü" anlamında kullanılmaktadır ki, müşteki Ö. F. E., Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı O.K. ve davacı dikkate alındığında ana muhalefet liderine iletimin "troyka" olarak nitelendirilen bu kişiler tarafından yapıldığı iddia edilmektedir. Bu tip bir iddianın somut delillere dayandırılması halinde yayınlanması gerekir ve bu basının bir görevidir. Ancak davalı, bu iletimin davacı tarafından yapıldığını somut bir delil ispat edememiş, ciddi temeli olmayan soyut bir iddiadan öteye gitmemiştir. Soyut zanlar üzerine kurulu bir şekilde olmamak üzere yapılan yargısal faaliyetin sert olmak da dahil eleştirilmesi mümkündür. Ancak hakimin toplum nazarında bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyecek şekilde soyut iddialarla eleştirilmesi mümkün değildir. Davacı hakimin, "troyka" olarak nitelendirilmesi ve yargısal faaliyetin hakim tarafından 3. bir kişiye iletilmiş olduğu şeklindeki soyut iddianın ifade özgürlüğü içinde kabul edilmemesi "yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması" çerçevesinde zorunlu bir müdahaledir.

Mahkemelerin bir boşluk içinde çalışmadığı genel olarak kabul gören bir olgudur. Mahkemeler, uyuşmazlıkların çözülmesi için birer forum işlevi görmekle birlikte bu sözkonusu uyuşmazlıkların önceden ister uzmanlık dergileri, ister genel olarak basın, ister genel olarak kamuoyu, başka yerlerde tartışılamayacağı anlamına gelmez. Ayrıca kitle yayın organları yargının düzgün işleyişinin gereklerinin belirlediği sınırları aşmamakla yükümlü olmakla birlikte kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi mahkemelerin gördüğü davalar konusunda da bilgi vermek ve fikirleri yaymak görevleridir. Sadece medyanın bu tür bilgi ve fikir yayma görevi yoktur; halkında bunlara ulaşmak hakkı vardır. Ancak bu özgürlük yargıcın kişilik haklarına yönelik saldırı niteliğinde olmamalıdır. Hakimin yaptığı yargısal faaliyet hukuki dayanaklarıyla birlikte sert de olsa eleştirilebilmeli ancak kişiliğine yönelmemelidir. Ciddi temeli olmayan hakimin toplum nazarında bağımsızlığını ve tarafsızlığını yıkıcı saldırılara karşı korunması zorunludur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, yerel mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Ne var ki tarafların diğer temyiz itirazları incelenmediğinden dosyanın 4. Hukuk dairesine gönderilmesi gereklidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme uygun olup; tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. hukuk dairesine gönderilmesine, 10.12.2014 tarihinde yapılan görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.


kazanci.com.tr