YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas Numarası: 2017/1976

Karar Numarası: 2019/81

Karar Tarihi: 07.02.2019

HAVA TAŞIMA SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ – Davacının Havayolu İle Seyahat Sonunda İçerisinde İş Giysileri, Sunum Notları Ve Kumaş Numunelerinin Bulunduğu Bavulun Kaybolduğu - Bavulun Kendisine Ertesi Gün Teslim Edileceğinin Söylendiği - Randevusunu Bir Gün Sonraya Erteletmesine Rağmen, Bavulunun Bu Sürede Teslim Edilmediği - Toplantıyı Yapamadan Türkiye’ye Dönmek Zorunda Kalındığı – Bavulunun Türkiye’ye Döndükten Sonra Gecikmeli Olarak Teslim Edildiği - Davacının Kendi Meslekî Kariyeri Ve Pazarlama Müdürü Olduğu Şirket İçin Önem Arz Eden Seyahati Amacına Ulaşmadığı -  Aynı Şirketten Yeniden Randevu Alıp İş Anlaşması Yapması İhtimalinin Belirsizleştiği - Davacının Meslekî İtibarını Ve Kariyerini De Olumsuz Bir Şekilde Etkileyebileceği Gibi, Moral Ve Motivasyonunu Da Düşürdüğü - Davacının Elem Ve Izdırap Duyduğu -  Davacının Üzüntüsünü Hafifletmeye Yeter Miktarda Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği

818k/49, 98

4721k/24

6098k/58

ÖZETİ: Davacı önemli bir iş görüşmesi gerçekleştirmek amacıyla gittiği İspanya’dan, randevusunu bir gün sonraya erteletmesine rağmen, içinde iş görüşmesinde giyeceği giysilerin de yer aldığı şahsî eşyaları, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun bu sürede teslim edilmemesi nedeniyle, toplantıyı yapamadan Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış, bavulu ancak Türkiye’ye döndükten sonra gecikmeli olarak teslim edilmiştir. Davacının kendi meslekî kariyeri ve pazarlama müdürü olduğu şirket için önem arz eden seyahati amacına ulaşmadığı gibi İspanya’daki aynı şirketten yeniden randevu alıp iş anlaşması yapması ihtimali belirsizleşmiştir. Bu durum davacının meslekî itibarını ve kariyerini de olumsuz bir şekilde etkileyebileceği gibi, moral ve motivasyonunu da düşürmüş, davacının elem ve ızdırap duymasına neden olmuştur. Manevi tazminat şartlarının oluştuğu kabul edilip, davacının üzüntüsünü hafifletmeye yeter miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.

Taraflar arasındaki “hava taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince manevi tazminat istemi yönünden davanın reddine, maddi tazminat talebi yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.03.2015 tarih ve 2014/435 E., 2015/199 K. sayılı karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 16.03.2016 tarih ve 2015/14971 E., 2016/2971 K. sayılı kararı ile:

“…Davacı vekili, müvekkilinin B. Tekstil San ve Tic. Ltd. Şti'nde pazarlama müdürü olarak çalışmakta iken şirket merkezi İspanya/La Corona'da bulunan ve Z. markasının sahibi İ. şirketine fason üretim yapabilmek amacıyla sözleşme yapmak üzere davalı T. ile S.air arasındaki işbirliği sözleşmesi gereği aktarmalı olarak S.air'ın JK6474 sayılı uçuşu ile La Corona'ya gittiğini, ancak bavulunun kendisine teslim edilmediğini, iş giysileri, sunum notları ve numuneleri olmaksızın iş görüşmesine gidemeyeceğinden ve çantanın ertesi gün kendisine teslim edileceği söylendiğinden İ. adlı şirketle olan randevusunu ertesi güne ertelettiğini, ancak ertesi gün de bavulu teslim edilmeyince şirketten bir daha randevunun ertelenmesini isteyemediğinden müvekkilinin Türkiye'ye dönmek zorunda kaldığını, valizin kendisine teslim edilmemesi nedeniyle giysileri ve günlük kişisel bakım malzemelerini satın almak zorunda kaldığını, boşuna otel ücreti ödediğini, Türkiye'ye döndükten sonra 21 Kg olan bavulun 19 Kg olarak ve içinde müvekkiline ait spor ayakkabıları olmadan müvekkiline iade edildiğini, davalının olayda ağır kusurlu olduğunu, bavulun kendisine zamanında teslim edilememiş olması nedeniyle İ. adlı şirketle sözleşme yapmak şansını kaybederek amirlerinin gözünde beceriksiz bir yönetici olarak algılanmasına neden olunduğunu beyanla 20.000 TL manevi tazminat ile 5.000 Poingcare Frank karşılığı Türk Lirası maddi tazminatın 23.10.2011 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili tarafından yapılan değerlendirme sonucunda 294,92 Euro tutarındaki ulaşım ve konaklama harcamaları düşülerek geriye kalan 483,25 Euro karşılığı 1.122 TL tutarında ödemenin davacıya teklif edildiğini, ancak davacının bunu kabul etmeyip iş bu davayı açtığını, bagajın geç teslimi nedeniyle müvekkilinin sorumluluğunun sınırlı olup olayda Montreal Konvansiyonu hükümlerinin uygulanacağını, ayrıca geç teslim nedeniyle davacının kişilik haklarına yöneltilmiş bir saldırının varlığından söz edilmeyeceğinden manevi tazminat koşullarının da oluşmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, Davalı taşıyıcının dava konusu valizin geç tesliminden ve ayrıca içinde spor ayakkabıları olmaksızın 2 kg eksik olarak teslim edilmesinden dolayı Montreal Konvansiyonunun 19. maddesi uyarınca meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, davacının yapmış olduğu harcamalara ilişkin satış fişleri, faturalar vs. belgeler incelendiğinde davacının bavulun geç teslim edilmesi nedeniyle zorunlu olarak aldığı giysiler ve konaklama için yapmış olduğu harcamalar ve kaybolan spor ayakkabısı yönünden davanın kısmen kabulü gerektiği, davacı yapmış olduğu taksi harcamalarını ve ayrıca valizin geç teslimi nedeniyle valizde yer alan tekstil malzemelerini artık hiçbir geçerliliği kalmadığından kayıp eşya gibi değerlendirilerek bundan kaynaklanan zararın tazminini de talep etmiş ise de, söz konusu tekstil malzemelerinin kaybolmadığı, bavuldan kaybolan spor ayakkabıları ile tekstil malzemesinin herhangi bir bağlantısının mevcut olmadığı bu nedenle Montreal Sözleşmesinin 22/4 maddesinin uygulanma imkanının mevcut olmadığı, ayrıca valizin geç teslim edilmesiyle taksi harcamalarının birbirleriyle bağlantılı olmadığı kanaatine varılmakla buna ilişkin maddi tazminat taleplerinin reddi gerektiği, davacıya ait bavulun içinde spor malzemeleri olmaksızın eksik ve geç teslimi nedeniyle Montreal Sözleşmesi hükümlerine göre davacı manevi tazminat talep edemeyeceğinden ve ayrıca davacının bavulun eksik ve geç teslimi karşısında kişilik haklarının haksız olarak saldırıya uğradığından bahsedilemeyeceğinden TMK ve TBK 'da yazılı manevi tazminat koşullarının oluşmaması nedeniyle manevi tazminat isteminin de reddi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Dava, davalı tarafından taşınan bagajın geç teslim edilmesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece maddi tazminat talebi kısmen kabul edilirken manevi tazminat talebi şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

Davacının pazarlama müdürü olarak çalıştığı şirket için, yurtdışında bulunan başka bir şirket ile fason üretim yapabilmek amacıyla sözleşme yapmak üzere gerçekleştirdiği seyehat sonunda davacının İspanya'ya ulaşmasından sonra içerisinde iş giysileri, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun kaybolduğu anlaşılmış, bavulun kendisine ertesi gün teslim edileceğinin söylenmesi üzerine davacı randevusunu ertelemiş, ertesi gün de bavul teslim edilmediği için, iş görüşmesi için gereken eşyaları bulunmadığından Türkiye'ye geri dönmek zorunda kaldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, manevi tazminat koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmış ise de, yapılan seyahatin özelliği dikkat alındığında, davacının beraberinde götürmekte olduğu eşyalar olmaksızın iş görüşmesine gidememesi ve yurtdışında bulunan şirket ile sözleşme yapma şansını kaybetmesi nedeniyle iş yerinde beceriksiz bir yönetici olarak algılanması ve seyehatin amacına ulaşamaması durumları, davalı taşıyıcının akde aykırılık oluşturan davranışı nedeniyle meydana gelmiş olup, bu durumda dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 49. maddesine göre manevi tazminat koşullarının oluştuğunun kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece, davacı yararına uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.…”

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin B. Tekstil San ve Tic. Ltd. Şti.’de pazarlama müdürü olarak çalışmakta iken şirket merkezi İspanya/La Corona'da bulunan ve Z. markasının sahibi dava dışı tekstil şirketine fason üretim yapabilmek amacıyla sözleşme akdetmek üzere davalı şirketin uçağı ile 23.10.2011 tarihinde İstanbul’dan Barselona’ya gittiğini, buradan da davalı ile Spanair arasındaki işbirliği sözleşmesi gereği aktarmalı olarak S.air'ın JK 6474 sayılı uçuşu ile La Corona'ya gittiğini, ancak bavulunun kendisine teslim edilmediğini, bavulun içerisinde şahsî eşyalarının yanı sıra birlikte çalışmak istediği şirkete yapacağı sunumda kullanacağı kumaş numuneleri ile çalışma notlarının olduğunu; iş giysileri, sunum notları ve numuneleri olmaksızın iş görüşmesine gidemeyeceğinden ve bavulun ertesi gün kendisine teslim edileceği söylendiğinden İ. adlı şirketle olan randevusunu bir sonraki güne ertelettiğini, ancak ertesi gün de bavulu teslim edilmeyince şirketten bir daha randevunun ertelenmesini isteyemediğinden müvekkilinin Türkiye'ye dönmek zorunda kaldığını, bavulun kendisine teslim edilmemesi nedeniyle yeni giysiler ve günlük kişisel bakım malzemeleri satın almak zorunda kaldığını, boşuna otel ücreti ödediğini, Türkiye'ye döndükten sonra 21 kg olan bavulun 19 kg olarak ve içinde müvekkiline ait spor ayakkabıları olmadan iade edildiğini, davalının olayda ağır kusurunun bulunduğunu, bavulun kendisine zamanında teslim edilmemiş olması nedeniyle İspanya’ya gidiş amacının gerçekleşmediğini, dava dışı tekstil şirketiyle sözleşme yapma şansını kaybettiğini, olayın amirlerinin gözünde beceriksiz bir yönetici olarak algılanmasına yol açtığını, hiyerarşik olarak kendi altında çalışanlarca dahi hakkında kötü bir algıya neden olduğunu ileri sürerek, 20.000TL manevi tazminat ile 5.000 Poincare Frank karşılığı Türk Lirası maddi tazminatın 23.10.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili tarafından yapılan değerlendirme sonucunda 483,25 Euro karşılığı 1.122TL tutarında ödemenin davacıya teklif edildiğini, ancak davacının bunu kabul etmeyip eldeki davayı açtığını, bagajın geç teslim edilmesi nedeniyle müvekkilinin sorumluluğunun sınırlı olduğunu, olayda Montreal Konvansiyonu hükümlerinin uygulanacağını, bu Konvansiyonda yolcunun manevi zararının tazmin edilmesine ilişkin hüküm bulunmadığını, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 24 ve 818 sayılı Mülga Borçlar Kanunu (BK)’nun 49. maddesine göre manevi tazminat koşullarının da oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel Mahkemece, maddi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 1.540,89TL'nin 23.10.2011 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; davacıya ait bavulun içinde spor malzemeleri olmaksızın eksik ve geç teslim edilmesi nedeniyle Montreal Sözleşmesi hükümlerine göre davacının manevi tazminat talep edemeyeceği ve bavulun eksik ve geç teslimi karşısında kişilik haklarının haksız olarak saldırıya uğradığından bahsedilemeyeceği, dolayısıyla manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle manevi tazminat istemi yönünden bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı yararına yürürlükte bulunan dava tarihinde 818 sayılı BK’nın 49’uncu maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

Yanlar arasındaki hukuki ilişkinin hava taşıma sözleşmesinden kaynaklandığı kuşkusuzdur. Davacı, davalı ... yolu taşıma şirketinin edimini tam olarak yerine getirmediğini, içerisinde iş görüşmesinde giyeceği giysilerin de yer aldığı şahsî eşyaları, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun zamanında teslim edilmemesi nedeniyle, toplantıyı yapamadan Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış olmasından dolayı mesleki itibarının sarsıldığını ileri sürerek manevi tazminat talep etmiştir.

Bilindiği gibi, borçlunun ifa etmekle yükümlü olduğu borcunu yerine getirememesi durumunda borca aykırılık meydana gelmektedir. Borca aykırı davranan kişi, bu davranışı ile neden olduğu Zararı tazmin etmekle yükümlü olup işbu yükümlülük neticesinde doğan sorumluluğa, borca aykırı davranıştan sorumluluk denilmektedir. Sorumluluk bu anlamıyla tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman, M.K./ Öz, T.: Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 14).

Borçlar Kanunu’nda borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Akde aykırılık tek başına manevi tazminat gerektirmez ise de, özel hâl ve şartlarda davacının kişilik haklarının zedelenmesi hâlinde haksız fiilin neticelerini doğurmakta ve manevi tazminat gerektirmektedir. 818 sayılı BK’nın 98/2’nci maddesi uyarınca haksız fiillere müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de uygulanır. Borca aykırı herhangi bir davranışın, alacaklının kişilik haklarının zedelenmesine neden olması mümkündür. Uygulamada borcun zamanında veya hiç yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen olaylarda duyulan acı, üzüntü ile borca aykırı davranışta bulunan borçlunun eylemi arasındaki nedensellik bağının nasıl kurulacağını tespit etmek tartışmalıdır. Zira kural olarak bir para borcunun ödenmemesi alacaklının kişilik hakkını ihlal etmemektedir. Ancak bunun neticesinde gelişen olaylar bu hakkı ihlal edebileceğinden nedensellik bağı burada kurulabilmektedir.

Bu genel açıklamalardan sonra taşıyıcının, hava yolu ile yolcu taşıma sözleşmelerinde hukuki sorumluluğunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.

Öncelikle, uluslararası nitelikteki 1929 tarihli Varşova Konvansiyonu ile taşıma işleri ve sorumlulukları düzenlenmiş olup; daha sonra 1955 Lahey, 1971 Guatemala, 1975 Montreal gibi bazı protokollerle değişikliğe uğramış ve ülkemizin 01.03.1977 tarihli, 2073 Sayılı Kanunla Varşova Konvansiyonuna katılması uygun bulunmuştur. Bu Konvansiyon ile kurulan yolcu ve bagaj sorumluluk sisteminin günümüz şartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla hazırlanan “Hava Yoluyla Uluslararası Taşımacılığa İlişkin Belirli Kuralların Birleştirilmesine Dair Sözleşme-Montreal Konvansiyonu” ülkemiz tarafından 28.05.1999 tarihinde imzalanmış olup, 2.4.2009 tarihli ve 5866 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunarak 26.03.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla eldeki davada olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1999 tarihli Montreal Konvansiyonu hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

Montreal Konvansiyonu’nun düzenlediği en önemli konulardan biri taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin hükümlerdir. Buna göre sözleşmeden doğan sorumluluğun neden olduğu zararlar; bedeni zararlar, maddi zararlar ve gecikmeden doğan zararlar başlığı altında düzenlenmiştir. Bedeni zararlar yolculara gelen zararları; maddi zararlar, bagaj ve yüklere gelen zararları; gecikme zararları ise eşya ve yolcunun taşınmasındaki gecikmeden doğan zararları kapsamaktadır.

Bu noktada Montreal Konvansiyonu’nun “Taşıyıcının Sorumluluğu ve Hasar İçin Tazminatın Kapsamı” üst başlığı altında “Gecikme” alt başlığı altında bulunan 19’uncu maddesi “Taşıyıcı; yolcuların, bagaj ve kargonun hava yoluyla taşınmasındaki gecikmelerde meydana gelen hasardan sorumludur. Bununla birlikte taşıyıcı, eğer kendisinin ya da çalışanlarının ve acentesinin hasardan kaçınmak için gerekli kılınabilecek bütün önlemleri aldıklarını veya kendisi ya da çalışanları ve acenteleri için bu tedbirleri almanın olanaksız olduğunu ispatlarsa, gecikmeden kaynaklanan hasar için sorumlu olmayacaktır.” düzenlemesini haizdir. Bu hükme göre, gecikme en yalın hâliyle, borçlunun edimini ifa etmesi gereken zaman diliminden daha uzun sürede ifa etmesi olarak tanımlanabilir. Bir başka anlatımla gecikme, alacaklının, borçlusunun borcunu ifa etmesini bekleme hakkını haiz olduğu zaman ile, borcun borçlu tarafından fiilen ifa edildiği zaman arasında kalan süreyi ifade eder (Sözer, B.: Türk Hukuku’nda ve Uluslararası Hukuk’ta Havayolu ile Yük Taşıma Sözleşmesi, Genişletilmiş 2. Baskı, İstanbul 2009, s. 211). Gecikmeden doğan zarar da, alacaklının, borçlunun edimini geç ifa etmesinden dolayı uğradığı zarardır. Gecikme nedeniyle ortaya çıkan zararın, maddi nitelikte bir zarar olabileceği gibi manevi nitelikte bir zarar olması mümkündür (Ülgen, H.: Hava Taşıma Sözleşmesi, İstanbul 1987, s.185, Canbolat, A.G.: Hava Taşıma Sözleşmesinde Taşıyıcının Sorumluluğu, Ankara 2009, s.74).

Diğer taraftan, 19.10.1983 tarih ve 18196 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (TSHK)’nda da, Montreal Konvansiyonu’ndakilere benzer düzenlemeler getirilmiş olup, taşıyıcıya taşıma nedeniyle iki türlü sorumluluk öngörülmüştür. Bunlardan biri taşıyanın yolcu ve bagaj ile ilgili zarar sorumluluğu, diğeri de üçüncü kişilere karşı sorumluluğudur.

Kanun’da, kaza nedeniyle, yolcunun hava aracında veya iniş veya biniş sırasında ölmesi veya herhangi bir bedeni zarara uğraması hâlinde taşıyıcı sorumlu tutulmuştur. Yolcunun uğradığı bu zarardan doğan sorumluluk yanında bagaj veya yükün uğradığı zarar ile gecikmeden doğan zarardan da taşıyıcı sorumludur.

Taşıyıcı, ayrıca hava yolu ile yaptığı yolcu, bagaj veya yükün taşınmasında gecikmeye neden olmuş ve bundan bir zarar doğmuşsa bu zarardan da sorumlu bulunmaktadır ( TSHK, m. 122 ).

Taşıyıcının yukarıda belirtilen sorumluluklarından kurtulabilmesi için kendisinin ve adamlarının zararı önlemeye yönelik bütün tedbirleri aldıklarını veya bu tedbirleri alma olanağının bulunmadığını ispat etmesi gerekir ( TSHK, m. 123 ).

Esasen, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun, "Seferin gecikmesi" başlığını taşıyan 801’inci maddesinde de, hareketin gecikmesi hâlinde yolcunun zarar ve ziyan talep edebileceği hükme bağlanmıştır.

Bununla beraber, bahsi geçen Montreal Konvansiyonu ülkemiz açısından 26.03.2011 tarihinde yürürlüğe girdiğinden; TTK’daki taşımaya ilişkin genel hükümlerden önce uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Nitekim, 2920 sayılı TSHK’nın 106’ncı maddesinde bu kanunda hüküm bulunmadıkça Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşma hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir.

Gerek Montreal Konvansiyonu’nda gerekse TSHK’da gecikme durumunda uğranılan zararlardan taşıyıcının kural olarak sorumlu olduğu belirtilmiş olsa da, uğranıldığı iddia olunan zararın (hasarın) manevi zararları da kapsadığı noktasında açık bir hüküm bulunmamaktadır. BK’da da borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine dair bir hüküm yoktur. Bu nedenle, genel hükümlere başvurmak suretiyle 818 sayılı BK’nın 98’nci maddesi hükmü delaletiyle aynı Kanun’un 49’uncu maddesinin olaya uygulanması gerekir.

818 sayılı BK’nın 49’uncu maddesi ile ilgili açıklamalarda bulunmadan önce 4721 sayılı TMK’nın 24’üncü maddesine değinmekte yarar vardır. Bu maddede;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”

hükmü yer almaktadır.

Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın “Şahsî Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49’uncu maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”

düzenlemesine yer verilmiştir.

İlk karar tarihinden önce 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58’inci maddesinde de BK 49’uncu maddedeki düzenlemeye paralel olarak:

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”

şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

TMK’nın 24’üncü ve 818 sayılı BK’nın 49’uncu (6098 sayılı TBK, m. 58) maddeleri ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

Görüldüğü üzere, BK’nın 49’uncu (6098 sayılı TBK, m. 58) maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.

Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. BK'nın 49’uncu maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.

Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır.

Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır.

Yapılan tüm açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa gelindiğinde, davalı ... yolu şirketi ile davacı arasında hava yolu ile taşıma sözleşmesi yapılmış olup, davacının pazarlama müdürü olarak çalıştığı şirket için, yurtdışında bulunan başka bir şirket ile fason üretim yapabilmek amacıyla sözleşme yapmak üzere gerçekleştirdiği seyahat sonunda İspanya’ya ulaşmasından sonra içerisinde iş giysileri, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun kaybolduğu, bavulun kendisine ertesi gün teslim edileceğinin söylenmesi üzerine randevusunu ertelediği, ertesi gün de bavul teslim edilmediği için, iş görüşmesi için gereken eşyaları bulunmadığından Türkiye’ye dönmek zorunda kaldığı, dönüşü sonrasında bavulunun davacının belirttiği eşyaların gecikme ile davacıya teslim edildiği anlaşılmaktadır. Davacı beraberinde götürmekte olduğu eşyalar olmaksızın iş görüşmesine gidemediğini, yurtdışında bulunan şirket ile sözleşme yapma şansını kaybettiğini, seyahatin amacına ulaşamadığını ve bu durumun iş yerinde beceriksiz bir yönetici olarak algılanmasına yol açtığını ileri sürerek manevi tazminat talep etmiştir.

Gerçekten de davacı önemli bir iş görüşmesi gerçekleştirmek amacıyla gittiği İspanya’dan, randevusunu bir gün sonraya erteletmesine rağmen, içinde iş görüşmesinde giyeceği giysilerin de yer aldığı şahsî eşyaları, sunum notları ve kumaş numunelerinin bulunduğu bavulunun bu sürede teslim edilmemesi nedeniyle, toplantıyı yapamadan Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış, bavulu ancak Türkiye’ye döndükten sonra gecikmeli olarak teslim edilmiştir. Davacının kendi meslekî kariyeri ve pazarlama müdürü olduğu şirket için önem arz eden seyahati amacına ulaşmadığı gibi İspanya’daki aynı şirketten yeniden randevu alıp iş anlaşması yapması ihtimali belirsizleşmiştir. Bu durum davacının meslekî itibarını ve kariyerini de olumsuz bir şekilde etkileyebileceği gibi, moral ve motivasyonunu da düşürmüş, davacının elem ve ızdırap duymasına neden olmuştur. Yukarıda açıklanan Montreal Konvansiyonu’nun 19’uncu maddesi ve BK’nın 98’inci maddesi hükmü delaletiyle aynı BK’nın 49’uncu maddesi hükmüne göre manevi tazminat şartlarının oluştuğu kabul edilip, davacının üzüntüsünü hafifletmeye yeter miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.

Nitekim Özel Daire de bozma kararında aynı hususa işaret etmiştir.

Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen bu ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Geçici 3’üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440’ıncı maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

legalbank.net