Olaylar

Avukat olan başvurucu Bergama Altın Madeninin de içinde bulunduğu alana ilişkin imar planının iptali istemiyle açıdan davada davacı sıfatıyla yer almıştır.

Bölgede altın çıkarma faaliyetinde bulunan ve anılan davaya müdahil olan Koza Altın İşletmeleri Anonim Şirketinin (Şirket) avukatı İçişleri Bakanlığından (Bakanlık) 2006 yılında yargısal süreçte kullanılmak üzere bilgi talebinde bulunmuş, Bakanlık da cevap yazısıyla başvurucu ile ilgili kimi özel verileri paylaşmıştır. Koza İpek Grubuna ait ulusal gazetede bir köşe yazısında başvurucu ile ilgili ithamlarda bulunulmuş, yazının dava konusu olması üzerine köşe yazarı Bakanlık tarafından şirket vekiline verilen ve başvurucunun kişisel bilgilerini içeren cevap yazısını soruşturma dosyasına ibraz etmiştir.

Başvurucu, Bakanlık tarafından şirket vekiline verilen cevapta kendisi hakkında gerçeği yansıtmayan bilgi ve tespitlerin bulunduğunu, yazının üçüncü kişilere verilmesi nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini belirterek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Bakanlığın talebi kabul etmemesi üzerine açılan tam yargı davası İdare Mahkemesince reddedilmiş ve karar Danıştay tarafından da onanmıştır.

Bilindiği üzere 26/10/2015 tarihinde Koza İpek Grubu şirketlerine FETÖ/PDY faaliyetlerine destek olarak kullanıldığı gerekçesiyle kayyum atanmıştır.

İddialar

Başvurucu; kendisine ilişkin sadece yargı makamları tarafından istenebilecek bilgilerin mevzuat tarafından öngörülen koşullar gözetilmeden şirket vekiline verildiğini belirterek özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiş, 20. maddesinde de kişisel verilerin “ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla” işlenebileceği belirtilmiştir.

Somut olayda başvurucunun kişisel verileri, açık rızası olmadan imar planın iptali davasında taraf olan şirket vekilinin talebi üzerine üçüncü bir kişiyle paylaşılmıştır. İdare ve yargı makamları başvurucuya ait bu bilgilerin açıklanmasında kamu yararı olduğunu da ortaya koyamamıştır. Bununla birlikte başvurucu hakkında bir ceza soruşturması yürütüldüğüne dair bir bilgi de yoktur. Bu durumda, ancak istihbari olarak toplandığı kabul edilebilecek verilerin üçüncü kişilerle paylaşılması yönündeki işlemin İdarenin ve mahkemelerin gerekçelerinde dayandıkları 4982 ve 1136 sayılı Kanun kapsamında olmadığı ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı anlaşılmıştır.

Başvurucunun kişisel verilerinin paylaşılması özel hukuka ilişkin bir ihtilafta taraf olan üçüncü kişinin özel yararına hizmet etmiştir. İlgili yargılamanın esasına ilişkin olduğu ortaya konulamayan kişisel bilgilerin üçüncü kişiye verilmesinde meşru bir amacın varlığından söz edilemez.

Bakanlık nezdinde başvurucu hakkında yürütülen bir inceleme olmadığı hususu gözetildiğinde kişisel verilerin hangi gerekçeyle ne gibi bir kapsamda toplandığı İdare tarafından ortaya konulmamıştır. Derece mahkemeleri de söz konusu kişisel verilerin toplanması ve paylaşılmasının hangi zorunlu toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir.

Başvurucuya ait bu verilerin toplanmasının ve açık rızası olmamasına rağmen üçüncü bir kişiyle paylaşılmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 17/9/2020 Tarihli ve 2016/4060 Başvuru Numaralı Kararı