Olaylar

Uygur kökenli, Çin Halk Cumhuriyeti (Çin) vatandaşı olan başvurucu, Çin’de dokuz yıl hapiste kalıp işkence gördüğünü, 1996 yılında Çin’den kaçtığını ve 2001 yılında Türkiye’ye geldiğini ifade etmiştir.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından 2007 yılında mülteci kabul belgesi verilen başvurucuya, uluslararası düzeyde koruma sağlanmıştır. Başvurucu, Çin’in Uygur Türklerine uyguladığı baskı politikalarını ifşa etmeye çalıştığı için Çin’de terörist ilan edildiğini, iadesi için baskı oluşturulduğunu kaydetmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesiyle başvurucunun Çin’e iadesi istemiyle kamu davası açılmış, Ağır Ceza Mahkemesi, iade talebinin reddine karar vermiştir. Cumhuriyet savcısının temyiz ettiği hüküm Yargıtay kararıyla bozulmuştur. Bozma kararından sonra görevsizlik kararı verilerek Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen dava derdesttir.

Başvurucu, tahliye edildikten sonra Geri Gönderme Merkezine (GGM) götürülmüştür. GGM’nin bulunduğu il valiliği başvurucu hakkında 19/10/2016 tarihinde sınır dışı ve idari gözetim kararı almıştır. Başvurucunun idari gözetim kararına itirazı Sulh Ceza Hâkimliği tarafından, sınır dışı etme kararına karşı iptal davası ise İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiştir.

Başvurucu, Çin’e iade edilmesi tehlikesine karşı Anayasa Mahkemesinden tedbir talebinde bulunmuş, Anayasa Mahkemesi 2016 yılında başvurucunun Çin ve Kazakistan’a iade edilmemesine karar vermiştir.

Türkiye’nin kendisini Çin ve Kazakistan dışında üçüncü bir ülkeye göndermeye hazırlandığını iddia eden başvurucu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) müracaat etmiş; AİHM, başvurucunun Türkiye dışına gönderilmemesi yönünde tedbir kararı vermiştir.

İddialar

GGM’de tutulmasının hukuki olmadığını savunan başvurucu, bir yabancının on iki aydan fazla idari gözetim altında tutulmasının kanuna aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

İdari gözetim altına alma, Anayasa’nın 19. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi sürecinde kişinin yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür. Ancak sınır dışı etme veya iade işlemleri gerekli özen içinde yürütülmezse kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakmanın meşruiyetinden söz edilemez.

6458 sayılı Kanun, sınır dışı işlemlerinin yürütülmesi usulünü açık bir şekilde ortaya koymuştur. Somut olayda Kanun'da öngörülen bu usulün gerekli özen içinde yürütülüp yürütülmediği incelenmiştir.

İdari gözetim altına alma kararında kamu düzeni ve kamu güvenliği gibi yasal nedenler gerekçelendirilmeksizin soyut şekilde tekrarlanarak başvurucu, özgürlüğünden mahrum edilmiştir. Başvurucu hakkında başlatılan suçluların iadesi sürecinin idari gözetim altına alma kararına doğrudan ya da dolaylı bir etkisi bulunmadığı gibi idari gözetim kararında da böyle bir tespite yer verilmemiştir.

2001 yılından bu yana Türkiye’de yaşayan başvurucunun tahliye edildiği 2016 yılına kadar kamu düzeni ve güvenliğinin bozulmasına yol açacak herhangi bir olaya karıştığını gösteren, adli ve idari makamlarca yapılmış bir işlem ya da tespit dosyada yer almamaktadır. Başvurucunun hangi öznel durumu yüzünden kamu güvenliği ve düzeni yönünden tehdit oluşturduğu hususunda idari gözetim kararında bir açıklama bulunmaması, Anayasa Mahkemesince tutmanın hukukiliğini ele alacak bir verinin elde edilememesine yol açmıştır.

İdari gözetim kararının aylık zaruret değerlendirmesine tabi tutulması zorunluluğu mevcutken, değerlendirmenin sürenin dolmasından dokuz gün sonra yapılmış olması da kanunilik şartına aykırılık teşkil eden başka bir nedendir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, başvurucunun idari gözetim kararının kaldırıldığı on ikinci aydan sonra kendi iradesiyle GGM'de kaldığını gösteren bazı belgeler sunmuştur. GGM tarafından tanzim edilen tutanağı başvurucunun imzalamaktan kaçınması, tutanağın içeriğinin gerçeklik değeri taşıdığı konusunda kuşku ve belirsizliklere yol açmıştır. Başvurucunun AİHM ve Anayasa Mahkemesine müracaat ederek serbest kalmak istemesi, rızayla tutulma iradesinin ortadan kalktığı anlamına gelmektedir.

Öte yandan, bireyin özgürlüğünden kendi iradesiyle vazgeçmesinin engellenmesi devletin pozitif yükümlülüklerindendir. Devletin ve onun parçası olan kamu makamlarının hukuk normunun gereğinin yerine getirilmesi için harekete geçme zamanının geldiği böyle bir anda herhangi bir edimde bulunmayarak pasif bir tavır takınması, anılan bu pozitif yükümlülükle bağdaşmayacaktır.

Anayasa Mahkemesine ve AİHM’e yaptığı müracaatları, başvurucunun kendi isteğiyle tutulduğunun kabul edilmesini mümkün kılmamakla birlikte böyle bir varsayım, özgürlüğün kullanım sahasını çizen hukuk normlarıyla bağdaşmayacaktır. Belirtilen anayasal normlar karşısında kişinin özgürlüğünden yoksun kalma doğrultusundaki rızasına hukuken bir kıymet atfedilmesi mümkün bulunmamıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ