T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/13162
K. 2020/1860
T. 11.2.2020

İŞÇİLİK ALACAKLARI ( Dava Belirsiz Alacak Davası Olarak Açılmış Olup Dava Açılmakla Talep Edilen Alacağın Tamamı Bakımından Zamanaşımı Kesildiği/Dava Tarihi İle Talep Artırım Tarihi Arasında Zamanaşımına Uğrayan Alacak Bulunmadığı - Mahkemece Davalı Vekilinin Talep Artırımına Karşı İleri Sürdüğü Zamanaşımı Defini Değer Verilip Dava Tarihi İle Talep Artırım Tarihi Arasında Bir Kısım Alacakların Zamanaşımına Uğradığı Şeklindeki Kabulün Yerinde Olmadığı )

TAHSİL AMAÇLI BELİRSİZ ALACAK DAVASI ( Dava Tarihinde Alacağın Tamamı İçin Zamanaşımının Kesildiği/TBK 157. Maddesi Uyarınca Dava Süresince Tarafların Yargılamaya İlişkin Her İşleminden veya Hâkimin Her Kararından Sonra Zamanaşımının Yeniden İşlemeye Başlayacağı - Bu Nedenle Yargılama Sırasında Alacağın Zamanaşımına Uğradığından Söz Edilemeyeceğinden Davacının Talep Artırım Dilekçesi Üzerine İleri Sürülen Zamanaşımı Definin de Sonuca Bir Etkisi Olmayacağı )

İDDİANIN GENİŞLETİLMESİ ( İşçilik Alacakları - Tahsil Amaçlı Belirsiz Alacak Davasında İşverenin Vereceği Cevap Ön İnceleme Aşamasında Bu Yönde Uzlaşı veya Tahkikat Aşamasında Belirsizlik Ortadan Kalktığında HMK 107/2. Maddeye Göre Davacının Miktarı Arttırabileceği ve Alacağın Tümünün Tahsilini Talep Edebileceği/Bu Aşamada İddianın Genişletilmesi Yasağının Devreye Girmeyeceği )

1475/m.14

6100/m.107/2

6098/m.157

ÖZET : Dava, işçilik alacaklarına ilişkindir.

Tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında, işverenin vereceği cevap, ön inceleme aşamasında bu yönde uzlaşı veya tahkikat aşamasında belirsizlik ortadan kalktığında, HMK 107/2. maddeye göre davacı miktarı arttırabilir ve alacağın tümünün tahsilini talep edebilir. Bu aşamada iddianın genişletilmesi yasağı devreye girmez.

HMK'nun 107. maddesinin gerekçesine göre, alacak belirli hale geldiğinde artırım, sadece bir kez yapılabilir. İkinci kez artırım yapılmak istenirse, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır. Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 157. maddesi uyarınca, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir etkisi olmaz.

Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, dava açılmakla talep edilen alacağın tamamı bakımından zamanaşımı kesilmiştir. Dava tarihi ile talep artırım tarihi arasında zamanaşımına uğrayan alacak bulunmamaktadır. Hal böyle iken mahkemece davalı vekilinin talep arttırımına karşı ileri sürdüğü zamanaşımı defini değer verilip dava tarihi ile talep arttırım tarihi arasında bir kısım alacakların zamanaşımına uğradığı şeklindeki kabul yerinde değildir.

DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince tarafından istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : A-) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının 01.03.2005 - 01.06.2013 tarihleri arasında davalıya ait halk otobüslerinde aralıksız olarak çalıştığını, 01.06.2013 tarihinde davacıyı çağıran davacının, otobüsün anahatrlanm a, işten attığını beyan ettiğini, davacının şoför olarak son ücretinin ayhk net 2.400 TL olduğunu, yemeğinin ve ayrıca otobüsün kendisinde olmasından dolayı servis hizmetinin bulunduğu davacının son iki aylık ücretinin ödenmediğini, davacıya AGÎ alacaklarının ödenmediğini, yıllık izinlerini hiç kullanılmadığını, davacının haftada 7 gün 05:30'da otobüsünü alıp 06:00'da sefere çıktığını ve 24:00'e kadar çalıştığını, ancak haftada bir veya en çok iki gün bu mesaisinin 05:30-13:00 arasında olduğunu ve bu günlerde 13:00'ten sonra çalışmadığını, davacının dini ve milli bayramlarda çalışmış olmasına karşın ücretlerinin ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacağı, AGİ alacağı ,yıllık ücretli izin, fazla çalışma ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarını istemiştir.

B-) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki ilişkinin iş sözleşmesi değil kira sözleşmesi olduğunu, davalı tarafın 06.01.2006 tarihinden itibaren kendisine ait olan 34 JB 950, 34 TF 1000, 34 JB 981 plakalı halk otobüslerin, farklı zamanlarda davalı şirketten kiraladığını, son olarak 5500 şehir içi otobüs bileti karşılığında davalıya kiraya verildiğini, davalı tarafın son zamanlarda bu işten zarar ettiğini belirterek kira ücretlerini ödemediğini hatta müvekkil şirketten para talep etmeye başladığını, bu durum sürekli bu hal aldığından davalı şirketin 2013 yılı 5. ayında kira ilişkisine son verdiğini, davalının davacı taraf, adına bir kısım ödemeleri kendi hesabından yaptığını, taraflar arasındaki ilişki iş sözleşmesi olsaydı davacı tarafın bu ödemeleri gerçekleştiremeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

C-) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece özetle; SGK kayıtları,toplanan delillerin değerlendirilmesinde; dosyada mevcut 21.06.2013 tarihli Sigortalı Hizmet Listesi'nde, davalı şirketin 19 adet sigortalısının bulunduğunun görüldüğü,sigortalı görünen ... ile akdedilen 01.03.2009 tarihli sözleşmede; " Otomotiv adına kayttlı olan ... plakalı A-157, A-l58 kod numaralı iki halk otobüsünün 40.000 TL depozito ve 4300 bilet x 1400 = 6.000 TL, bedel karşılığında kiraya verildiği Belediye ve trafik muayeneleri ile trafik ve ...'deki raporların takibinin araç sahibine ait olduğu”belirtildiği,... Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri Genel Müdürlüğü 26.05.2014 tarihli cevabi yazısında, "... ve ... plakalı özel halk otobüslerinin UKUME tarafından 25.06.2009 tarih ve 2009/3-14 Sayılı kararıyla onanarak yürürlüğe konulan yönerge hükümlerim göre işletildiği,A037, Al 57 ve Al58 kodlu özel halk otobüsü taşımacısının 2005-2013 yıllan arasında aracında çalıştıracağı çalışanı işletmeye beyan ettiği Personel Bildirim Formlarının ekte sunulduğu' belirtildiğii,anılan belgeler, davalının taşımacı ve davacının ise istihdam edilen işçi olduğu yönünde kesin delil niteliğinde olup, bunun aksi de eşdeğer delillerle ispat edillmediği,dosya kapsamındaki deliller bir bütün olarak değerlendirilmek suretiyle, yaklaşık 7-8 yıllık kıdemi olduğu anlaşılan davacı işçinin tazminat hakkım yitirecek şekilde işten ayrılması hayatın olağan akışına uygun olmadığından, davalı ispat yükümlülüğünü yerine getiremediğinden, iş akdinin davalı işveren tarafından haksız nedenle feshedildiği kanaatine varıldığı,davacının, davalıya ait işyerinde 01.03.2008 - 31.08.2009 ve 19.01.2010 - 01.06.2013 tarihleri arasında kesintili olarak çalıştığının kabul edilldiği,davacının fesih tarihindeki son ücretinin aylık net 2.000 TL olduğu, ayrıca davacının ilk sefer yerine gitmek üzere nakliye ücreti ödemediği ve net 75 TL / brüt 104,68 menfaat sağladığı kabul edilerek, hesap bilirkişisinin bu yöndeki hesaplamalarına itibar edildiği,davalı ödeme yaptığına yönelik ispat yükümlülüğünü yerine getirmediğinden, taleple bağlı kalınarak, davacının ücret alacağı talebinin hüküm altına alındığı, yine AGİ alacağına yönelik ödeme yapıldığına dair yükümlülük davalı tarafça yerine getirilmediğinden, davacının AGİ alacağı bulunduğu kanaati ile hesap bilirkişisinin bu yöndeki hesaplamalarına itibar edildiği,işveren, işçisine çalışırken yasal veya sözleşmedeki izin sürelerine göre muntazaman izin verdiğini ve ücretini ödediğini izin deleri ve yazıtı ödeme belgeleriyle veya eşdeğer belgelerle ispatlamak zorunda olduğu,dosya içeriğine bu yönde belgeler ibraz edilmediğinden, davacıya yıllık izin kullandırılmadığı sonucunun ortaya çıktığıSonuç olarak, 01.03.2005 - 29.01.2007 ve 09.10.2008 - 30.06.2009 dönemlerindeki çalışma düzeninde; haftada 6 gün 06:30-22:30 arasındaki 16 saat çalışma süresinden 4 saat ara dinlenme düşüldükten sonra 12 saat fiili çalışma, haftada 1 gün 06:30-13:00 arasındaki 6,5 saat çalışma süresinden yarım saat ara dinlenme düşüldükten sonra 6 saat fiili çalışma, olmak üzere, haftada 78 saat çalışma söz konusu olup, (45 saatin üzerinde) 33 saat fazla çalışma yapıldığı,davacı taraf "son iki aylık ücretinin ödenmediğini' ileri sürdüğü ve aksi ispatlanamamış olduğundan, 2 ay x 2.000 TL olmak üzere toplam 4.000 TL ücret alacağının bulunduğu, 2008 yılından itibaren ve (aile durum belgesi Vb belgesi olmaması nedeniyle )asgari sınırdan yapılan hesap bilirkişisi tarafından hesaplamaya itibar edilerek, agi alacak talebinin kabulüne,yıllık izin ücreti ve genel tatil alacaklarının kabulüne karar verilmiştir.

D-) Temyiz:

Kararı davacı ve davalı temyiz etmiştir.

E-) Gerekçe:

1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin tüm,davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-)Belirsiz alacak davası 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile öngörülen ve alacaklıya bazı avantajlar sağlayan yeni bir dava türüdür. Sözü edilen hükme göre “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir”. Şu hale göre davanın açıldığı tarihte alacak miktarının belirlenmesi imkansız ise belirsiz alacak davası açılabilir. Öte yandan alacaklı tarafından alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesi beklenemez ise yine belirsiz alacak davası açılabilir.

Belirsiz alacak davasını düzenleyen HMK'nun 107. maddesinin gerekçesinde, birçok kez hak arama özgürlüğüne vurgu yapılmıştır. Yine alacaklının hukuki ilişkiyi, muhatabını ve talep edebileceği asgari tutarı bilmesine rağmen “alacağın tamamını tam olarak”tespit edemeyecek durumda olması da davanın nedenleri arasında sayılmıştır. Bu itibarla belirsiz alacak davasıyla ilgili yoruma gidildiğinde, alacaklının hak arama özgürlüğünün değerlendirilmesi gerekir. Bunun aksine ilgili hükmün, alacaklının hakkına ulaşmasını kısıtlayan şekilde ele alınması doğru olmaz.

Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir.

Konuyu iş mevzuatı açısından ele aldığımızda, 4857 Sayılı İş Kanunu'nun 3, 8, 22, 28, 32, 37, 67. maddelerinde işverene çalışan her bir işçi yönünden kayıt tutma ve işçiye belge verme yükümlülüğü getirildiği görülmektedir. Bütün yasal yükümlülüklere uyan işveren bakımından kural olarak işçi alacaklarının belirsiz olduğundan söz edilemeyecektir. Zira işçinin çalışma süresinin tam olarak kayda geçirildiği, iş sözleşmesi ile ücreti, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlendiği, işçiye her ay ücret hesap pusulası verildiği, günlük ve haftalık iş sürelerinin işçiye önceden bildirildiği, işçinin yaptığı olağanüstü çalışmalar için kendisine belge verildiği durumlarda, işçinin bir çok alacağı belirli ya da belirlenebilir durumdadır. Sadece hakimin taktirine kalan bazı alacaklar bakımından yine de başlangıçta bir belirsizlikten söz edilebilecektir.

İşçilik alacaklarının hesabı genelde iki kritere tabidir. İşçinin işyerinde geçen çalışma süresi ve ücreti ile ekleri bilindiğinde işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Bu yüzden özellikle kamu kurumlarında işçinin çalışmalarının tam olarak Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirilmesi ve işyerinde uygulanan toplu iş sözleşmesinden yararlanan işçinin ücreti ile eklerinin toplu iş sözleşmesinde yer alması sebebiyle işçilik alacakları belirlenebilir durumdadır. Yine de hakimin taktir alanına giren manevi tazminat, taktiri indirime tabi fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, cezai şart, sözleşmenin kalan süresine ait ücret gibi alacakların başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün değildir. Nitekim 107. maddenin Adalet Komisyonu gerekçesinde de, alacaklının “talep edebileceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağın tamamını tam olarak tespit”edememesi halinde belirsiz alacak davası açılabileceği ifade edilmiştir.

Gerekçede örnek olarak “keşif ve bilirkişi raporu” ile alacağın miktarının tespit olunmasından söz edilmiştir ki, iş yargısında bilirkişi hesap raporu alınması çok yaygın bir uygulamadır. Yine 107. maddenin 2. fıkrasında “karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu” alacak miktarının belirlenmesinden söz edilmiştir ki, yukarıda sözü edilen yasal yükümlülükler sebebiyle işçiye çalışırken belge vermekle yükümlü olan işveren bunu yerine getirmediğinde, işçinin alacağın miktarını tam olarak belirlemesini beklemek doğru olmaz.

Belirsiz alacak davasını öngören hükümde biri sübjektif, diğer objektif iki unsur karşımıza çıkmaktadır. Alacağın veya dava değerinin belirlenmesini objektif olarak imkansız olması halinde belirsiz alacak davası açılabilecektir. Örneğin iş kazası geçiren işçinin açacağı davada işveren ve işçinin karşılıklı kusur oranları, kusursuz sorumluluk olup olmadığı ve varsa kaçınılmazlık durumu ve maluliyet oranlarının dava açma aşamasında belirlenmesi imkansızdır.

Sübjektif unsur ise alacaklının talep konusu miktarı belirlemesinin alacaklıdan beklenememesidir. İşçinin yasal hakları ödenmeksizin işten çıkarıldığı bir durumda yukarıda belirtilen masraflara ek olarak uzman hesap raporu aldırarak olası işçilik alacaklarını belirlemesi de hak arama özgürlüğü önünde engel olarak değerlendirilebilir.

Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkansızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu bilgisizliğini davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur.

İşyerinde sendikasız çalışan ve yasal işçilik alacakları konusunda ayrıntılı bilgi sahibi olması beklenmeyen bir işçinin, alacakları doğru şekilde adlandırması dahi mümkün olmazken doğru hesap yöntemiyle birlikte ve tam olarak belirlemesi mümkün görülmemelidir. Ancak işyerinde hukuk müşaviri, personel uzmanı, muhasebe müdürü gibi konumda çalışan bir işçi bakımından aynı sonuca varmak mümkün olmayacaktır.

Belirsiz alacak davası hukuk sistemimize girmeden önce icra inkar tazminatına hak kazanma yönünden likit (belirli) olma kriteri içtihat olarak kabul edilmiştir. Bu kriterin, alacağın belirli olup olmamasında da dikkate alınabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmiştir. Yargıtaya göre; “Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez”(HGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK, Y.HGK. 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K).

Genel mahiyette bu açıklamalardan sonra işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olmayacağı noktasında Dairemizce belirlenen kriterler aşağıdaki gibidir; Kıdem tazminatı hesabı için, işçinin çalıştığı süre, fasılalı çalışma olup olmadığı, bu süre içinde ihbar önelini altı hafta aşan istirahat raporu alınıp alınmadığı, ücretsiz izin uygulaması olup olmadığı, grevde geçen sürenin varlığı, işçinin son ücreti, ücretin eki niteliğindeki ödemelerin son bir yıllık toplamı, işçiye sağlanan ayni hakların parasal değeri ve son bir yıllık ortalaması, ücretin eki mahiyetindeki ödemelerin devamlılık arz edip etmediği gibi konuların net olarak bilinebilmesi gerekir. Bu yüzden işçinin hesabın unsurlarına dair sözü edilen bir veya birkaç konuda belirsizlik halinde kıdem tazminatının başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün olamaz. HMK'nun 107. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere alacaklının “alacağının tamamını tam olarak” tespiti mümkün değildir. Bu nedenle hesabın unsurlarındaki tartışma ve belirsizlik, alacağın da belirsiz olması sonucunu doğurur. Ancak ücret ve eklerine dair tartışma kıdem tazminatı tavan sınırlaması sebebiyle sonuca etkili değilse, kıdem tazminatının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği düşünülmelidir.

İhbar tazminatı hesabı noktasında kıdem tazminat için sözü edilen tavan sınırlaması hariç, hemen hemen aynı verilere ihtiyaç vardır. İşçinin çalışma süresindeki tartışmanın ihbar süresine dair dilimi etkilemesi veya işçinin ücreti ve eklerindeki herhangi bir tartışma halinde ihbar tazminatı hesabı da belirsizdir.

İşçinin ücretini ve çalışma süresini bilmesi gerektiği varsayımı ile ihbar ve kıdem tazminatının her durumda belirli olduğunu söylemek isabetli bir yaklaşım olmaz. Çalışma süresine ve ücreti ile eklerine dair yasal yükümlülüğe rağmen işverence belge verilmemiş bir işçinin, işverende mevcut işyeri şahsi sicil dosyasına ulaşmadan ve işverence bilgi ve belge sunulmadan önce henüz dava açma aşamasında bu tür tazminatların tamamını ve tam olarak hesaplamasını beklemek ve bunu bir dava şartı olarak kabul etmek, hak arama özgürlüğünü zedeler. Bu konuda alınacak olan uzman raporu da hesap noktasında aynı belge eksiklikleri sebebiyle yeterli olmayacağı gibi, iş sözleşmesi yasal hakları ödenmeksizin feshedilen işçiden dava öncesinde alacaklarını belirleyebilmek için hesap raporu almak yönünde bir masraf yapmasını beklemek de doğru olmaz.

Yıllık izin ücreti hesabının unsurları, işçinin çalışma süresi ve ücretin miktarıdır. İşverence yasal düzenlemelere rağmen bu yönlerden belge düzenleme ve işçiye verme yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olması halinde işçinin yıllık izin ücretini dava öncesinde tam olarak belirlemesi mümkün olmayabilir. Bu açıdan çalışma süresi ve ücretin tartışmalı olması durumunda yıllık izin ücreti belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Ancak çalışma süresi ve ücretin işçiye verilmiş veya ulaşabileceği belge ve kayıtlarla kesin olarak saptanabildiği hallerde yıllık izin ücretinin belirli olduğu ve belirsiz alacak davasına konu olamayacağı söylenebilecektir.

Fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil çalışmaları karşılığı ücretler için ise çalışmaların tamamının puantaj kayıtlarına dayandırıldığı istisnai durumlar dışında hakimin taktiri indirimi söz konusu olduğundan,alacakların, davanın açıldığı aşamada tam olarak belirlenmesi mümkün değildir. Bu itibarla sözü edilen alacakların belirsiz alacak davasına konu edilebileceği ilke olarak kabul edilmektedir.

Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdir (Yargıtay 9.HD.27.02.2012 gün ve 2012/1757 E.2012/5742 K. ).

Dairemizin kısmi dava ile ilgili verdiği bu ölçütleri kabul eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K sayılı kararında “İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru olmayacağını, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesinin daha doğru olacağını” açıkça belirmiştir.

Aynı dava dilekçesinde birden fazla işçilik alacaklarının talep edildiği durumlarda davaların yığılmasından söz edilir ki, alacağın belirli olup olmadığı her bir alacak kalemi bakımından somut olayın özelliğine göre değerlendirilmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.10.2012 gün, 2012/ 9-838 E, 2012/ 715 K sayılı kararı da bu yöndedir.

Davaya konu işçilik alacaklarının bir kısmının ya da bazılarının belirsiz alacak davasına konu olamayacağı belirlendiği taktirde, hakim hemen davayı reddetmemeli, HMK.'nun 115/2 maddesi uyarınca eksikliği tamamlaması yani alacağını belirleyerek buna göre talepte bulunması için davacıya kesin süre vermeli, gereğinin yerine getirilmemesi halinde dava şartı eksikliğinden dava reddedilmelidir. Dairemiz kararları ile Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin kararları bu yöndedir(Yargıtay 9.HD. 26.01.2014 gün, 2014/1962 E, 2014/6034 K. ; Yargıtay 9.HD. 27.02.2012 gün ve 2012/1757 E, 2012/5742 K. ; Yargıtay 19. HD. 16.01.2014 gün, 2013/ 17491 E, 2014/ 1332 K. Yargıtay 19. HD, 16.01.2014 gün, 2013/ 17366 E, 2014/ 1329 K.).

Alacağın belirsiz olması halinde alacaklı, belirsiz alacak davası açabileceği gibi kısmi dava olarak da alacağın tahsilini talep edebilir.

Dava dilekçesinde alacağın belirsiz olduğundan söz edilmiş olsa da, kısmi dava açıldığının ifade edilmesi halinde davanın türünün kısmi dava olarak kabulü gerekir. Zira alacak belirsiz ise kısmi dava yoluyla alacağın istenmesine engel bir durum yoktur. Bu ihtimalde kısmi dava ancak talep edilen kısım itibarıyla zamanaşımını keser. Yargılama ile alacağın belirlenen kalan kısmı ıslah veya ek dava ile talep edildiğinde arttırılan miktarlar bakımından faiz başlangıcı -kural olarak- talep tarihidir. Bu nedenle davanın türünün belirsiz alacak davası veya kısmi dava oluşunun sonuçları farklı olup, tereddüt halinde hakim tarafından bu husus davacıya açıklatılmalı ve davanın türü ön inceleme tutanağına yazılarak tahkikat aşamasına geçilmelidir.

Belirsiz alacak davası ise mevcut yasal düzenleme çerçevesinde üç değişik şekilde açılabilir. Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davasının açılabileceği HMK'nun 107. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında öngörülmüştür. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası ise aynı maddenin 3. fıkrasına dayanmaktadır. Maddenin gerekçesine göre ise alacaklı kısmi eda külli tespit davası da açabilir. Her bir dava türünün farklı özellikleri bulunmaktadır.

Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, alacaklı belirleyebildiği miktarı davaya konu etmelidir. Bu konuda rastgele bir miktarı talep etmesi doğru olmaz. Örneğin, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında 10 yıl ve asgari ücretten hizmeti görünen bir işçi, çalışma süresini 12 yıl ve ücretini net 2.000,00 TL olarak açıklamak suretiyle kıdem tazminatıyla ilgili belirsiz alacak tahsil davası açabilir. Bu davada, kayıtlarda geçen süre ve asgari ücrete göre belirlenebilen miktar talep edilmelidir. Başka bir anlatımla tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında alacaklı belirleyebildiği kadarıyla bir hesaplama yapmalı ve bu miktarı talep etmelidir. Dava dilekçesinde şimdilik kaydıyla farazi bir miktar (100,00 TL) gösterilmesi halinde,davanın, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru olmaz.

Tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında, işverenin vereceği cevap, ön inceleme aşamasında bu yönde uzlaşı veya tahkikat aşamasında belirsizlik ortadan kalktığında, 107/2. maddeye göre davacı miktarı arttırabilir ve alacağın tümünün tahsilini talep edebilir. Bu aşamada iddianın genişletilmesi yasağı devreye girmez.

HMK'nun 107. maddesinin gerekçesine göre, alacak belirli hale geldiğinde artırım, sadece bir kez yapılabilir. İkinci kez artırım yapılmak istenirse, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır.

Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 157. maddesi uyarınca, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir etkisi olmaz.

Somut uyuşmazlıkta dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olup, dava açılmakla talep edilen alacağın tamamı bakımından zamanaşımı kesilmiştir. Dava tarihi ile talep artırım tarihi arasında zamanaşımına uğrayan alacak bulunmamaktadır. Hal böyle iken mahkemece davalı vekilinin talep arttırımına karşı ileri sürdüğü zamanaşımı defini değer verilip dava tarihi ile talep arttırım tarihi arasında bir kısım alacakların zamanaşımına uğradığı şeklindeki kabul yerinde değildir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 11.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

kazanci.com.tr