Olaylar

Başvurucunun yayımcısı olduğu ulusal gazetede, tanınmış bir siyasetçi olan Kemal Kılıçdaroğlu ve eşi hakkında farklı tarihlerde iki haber yapılmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu ve eşi bu haberlerde kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla başvurucuya karşı manevi tazminat davası açmış, Asliye Hukuk Mahkemesi davanın kısmen kabulüne karar vermiştir. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

İddialar

Başvurucu; daha önce haber yapılan bir konuyu gündeme getirdiğini ve yapılan haberlerin gazetecilik faaliyeti kapsamında olduğunu belirterek, verilen tazminat kararı nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delil sunulması gerekir.

Başvuruya konu haberde davacılara yönelik somut isnadın kaynağı olarak yalnızca "kulis bilgisi" verilmiştir. Başvurucu, haberlerdeki iddiaları yayımlamadan önce doğruluğunu araştırdığını ileri sürmüşse de objektif sınırlar içinde hareket ettiğine ve olayı bu sınırlar dâhilinde, olduğu biçimiyle aktardığına ilişkin bir somutlaştırma yapmamıştır.

Başvurucu, verdiği bilgilerin haberin yayımlandığı andaki görünür gerçekliğe uygun olduğu yönünde yeterli verilere sahip olduğunu gösterememiştir. Başvurucunun, üzerine düşen araştırma yükümlülüğünü yerine getirmeksizin davacılar hakkında son derece ciddi iddialarda bulunmasının ispat yükümlülüğü çerçevesinde yeterli kabul edilmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü basına tamamen söylentiye dayalı, suç isnadı içeren haberler yapabilme yetkisi tanındığı anlamına gelebilecek ve sorumsuz bir biçimde yapılan bu tür haberlerin yayılmasına meşru bir zemin sağlanması söz konusu olabilecektir.

Öte yandan, ilgili kişilere şeref ve itibarlarını zedeleyen ve yeterli temeli olmayan olgusal isnatlar hakkında yalnızca soru yöneltilmesi basının hukuki veya cezai sorumluluklarını tamamen ortadan kaldırmaz.

İki ayrı haberde yer verdiği başlıklar ve haberlerin veriliş tarzı birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun somut olgusal isnatların kamuoyunda gerçekmiş gibi algılanmasını sağlayacak bir dil kullandığı kanaatine ulaşılmıştır.

Suç isnadı içeren ve olgusal temeli bulunmayan söz konusu dil ve üslup karşısında siyasetçilerin ve ailelerinin lekelenmeme haklarının korunması gerektiği göz ardı edilmemelidir. Siyasetçilerin haklarında yapılan haberlere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiği kuşkusuz olmakla birlikte, somut olaydaki gibi kamuoyu nezdinde gerçekmiş gibi algılanmasını sağlayacak şekilde yapılan ancak söylentiden öteye gittiği ortaya konulamayan iddialara davacıların toleranslı olmaları beklenmemelidir.

Doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde hareket etmek için çabaladığını ortaya koyamayan başvurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ve orantılı olduğu değerlendirilmiş ve müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 26/12/2019 Tarihli ve 2016/12313 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ