Olaylar

Olayların yaşandığı tarihte Başbakan ve üniversite rektörleri, Başbakanlık çalışma ofisinde Yüksek Öğretim Kurumunun (YÖK) sorunlarını görüşmek üzere toplantı yapmıştır.

Başvurucunun da içinde bulunduğu grup, yaptıkları toplantının ardından Başbakanlık çalışma ofisi istikametine doğru yürüyüşe geçmiş, bu esnada kolluk kuvveti ile göstericiler arasında birtakım olaylar yaşanmıştır. Başvurucu, amaçlarının, üniversitelerin sorunlarına ilişkin olarak hazırladıkları dosyayı söz konusu toplantıda ilgililere sunmak olduğunu öne sürmüştür.

Başvurucu, yürüyüşün kolluk görevlileri tarafından orantısız güç kullanılarak dağıtıldığını, sıkılan biber gazından etkilenerek kaçtığı sırada hamile olduğunu söylemesine rağmen copla darbedildiğini ve tekmelediğini ileri sürmüştür. Yaşamış olduğu olaylar sonucunda gebeliğinin erken sonlandığını iddia eden başvurucu, olayın sorumluları olarak gösterdiği kolluk görevlilerinden şikâyetçi olmuştur.

Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda kovuşturmasızlık kararı verilmiş, başvurucunun karara itirazı Sulh Ceza Hâkimliği tarafından reddedilmiştir.

İddialar

Başvurucu, barışçıl bir toplantı akabinde yürüyüş gerçekleştirdiklerini ancak kolluk görevlilerinin orantısız şekilde müdahalesi sonucu yaralandığını belirterek, kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

1. Kötü Muamele Yasağının İhlali İddiası Yönünden

İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetler devletin pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak etkili soruşturma yükümlülüğü bakımından incelenmiştir.

Somut olayda, Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında kolluk görevlilerinin anılan yürüyüşe müdahalesi ile başvurucunun çocuk düşürmesi arasında bir illiyet bağının olup olmadığı noktasında Adli Tıp Kurulundan (ATK) tıbbi rapor istenmiş, ayrıca başvurucunun sunduğu iki sağlık raporu da soruşturma dosyasına alınmıştır.

Üniversite Hastanesince düzenlenen, başvurucunun sunduğu sağlık raporu sonucundaki tıbbi kanaat ile ATK’dan alınan rapor sonucundaki tıbbi kanaat arasında tamamen bir zıtlık olduğu için Cumhuriyet Başsavcılığı ATK Genel Kurulundan çelişkiyi giderecek bir sağlık raporu düzenlemesini istemiştir. Ancak ATK Genel Kurulu raporunun anılan çelişkiyi gidermekten uzak olduğu görülmüştür.

Benzer şekilde, Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmasızlık kararında, tıbbi kanaat açısından raporlar arasındaki çelişkinin nasıl giderildiğine ya da bir raporun diğer rapora neden daha üstün tutulduğuna ilişkin bir açıklığın da olmadığı tespit edilmiştir.

Öte yandan, Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın gerçekleşme koşullarının ortaya çıkarılması için tanık ifadelerine başvurulmadığı ve karar gerekçesinde bilirkişi incelemesi yaptırılan kamera kayıtlarına ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmediği anlaşılmıştır. 

Sonuç olarak soruşturmanın tam ve etkin şekilde yürütülmesi noktasında gereken özenin gösterilmediği değerlendirilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar vermiştir.

2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlali İddiası Yönünden

Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada ve verilen kovuşturmasızlık kararında başvurucunun iddia ettiği toplantıya katıldığına ve toplantıya kolluk görevlilerince müdahale edildiğine dair bir kabulün var olduğu anlaşılmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılığı kararında, toplantı ve yürüyüşe orantısız kamu müdahalesi iddiası hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. Oysa söz konusu toplantı ve yürüyüşün gerçekleşme şartları, kolluk kuvvetince müdahalenin gerekli olup olmadığı, gerekli ise orantılı bir şekilde müdahale edilip edilmediği konularında yapılacak yargısal bir değerlendirmenin başvurucunun yaralanması olayı ile de doğrudan ilgili olduğu açıktır.

Başvurucunun iddiasını şikâyetleri arasında saymasına ve bu iddianın yaralanma şikâyeti ile bağlantılı olmasına rağmen Cumhuriyet Başsavcılığınca varılan nihai yargısal karar gerekçesinde bu hususa yer verilmemesi anılan temel hakkın korunması yönünde gerekli özenin gösterilmediğini ortaya koymuştur.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ