Olaylar  

Başvurucunun bağımsız bölüm maliki olduğu siteye komşu parsel üzerinde balık ve su ürünleri toptancı hali yapılmasına ilişkin yatırımın onaylanmasına karar verilmiştir. Başvurucu, anılan kararın iptaline karar verilmesi talebiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde; temel kazma ve hafriyat çalışmalarının devam ettiğini, M. Sitesi’nin bahçe duvarlarına kadar girildiğini ve güvenlik önlemleri alınmadan kazı çalışmalarının sürdürüldüğünü, inşaatın bitmesinden sonra da koku ve gürültü nedeniyle bulunduğu meskenin yaşanamaz hâle geleceğini belirtmiştir. İdare mahkemesinin davanın reddine karar vermesi üzerine başvurucu, istinaf başvurusunda bulunmuş; bölge idare mahkemesi ise istinaf talebinin reddine karar vermiştir.

İddialar

Başvurucu, komşu taşınmaza balık ve su ürünleri toptancı hali yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı çerçevesinde kamusal makamların çevreyi koruma ve geliştirme, bu bağlamda gerekli önlemleri alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Bunun nasıl yapılacağı ve bu kapsamda hangi tedbirlerin alınacağı hususu kamu otoritelerinin takdirinde olmakla birlikte hakkın ihlaline yol açılmaması için söz konusu tedbirlerin süratle, makul ve uygun bir yöntemle uygulanması da zorunludur.

Somut başvurunun koşullarında alınması gereken önemli tedbirlerden biri başvurucunun haklı kaygılarının ne denli gerçek olduğunun ve çevresel rahatsızlığın ne türden etkilerinin olabileceğinin objektif ve bilimsel verilerle ortaya konulmasıdır. Bu husustaki işlevsel yöntemlerden biri de kapsama alınan projelerle ilgili çevresel etki değerlendirmesi çalışmalarının yapılmasıdır. Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 4. maddesinde çevresel etki değerlendirmesi (ÇED); gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Su Ürünleri Toptan ve Perakende Satış Yerleri Yönetmeliği'nin 7. maddesinde kuruluş izni için gerekli belgelerden birinin de "Mahalli Çevre Kurulunun, çevresel etkileri önemsizdir kararı veya çevresel etki değerlendirmesi olumlu raporu" olduğu düzenlenmektedir. Bu bakımdan ÇED raporu alınması ve başvurucunun yakındığı rahatsızlıkların etki derecelerinin ortaya konulması veya çevresel etkilerin önemsiz olduğunun saptanması açısından Mahalli Çevre Kurulundan bu yönde bir rapor alınmasının mevzuatta koşul olarak düzenlenmiş olması önemlidir.

Bu durumda başvurucunun yargılama sürecinde ileri sürdüğü ÇED raporu alınmasına ilişkin iddiası hakkında derece mahkemesi kararlarında herhangi bir değerlendirmenin yer almaması ve mevzuat hükümlerine rağmen bu konuda bir gerekliliğin olup olmadığı konusunda inceleme yapılmaması, başvurucunun çevresel rahatsızlığa ilişkin iddiaları hakkında özenli bir yargılama yapılmadığı anlamına gelecektir. Öte yandan 5216 sayılı Kanun'da her çeşit toptancı halini yapmak, yaptırmak büyükşehir belediyelerinin görev ve sorumlulukları arasında sayılmıştır. Bununla birlikte ilgili Yönetmelik'te su ürünleri hallerinin mesken, işyeri, zararlı madde üreten tesisler ve benzeri yerlere yakın alanlarda kurulamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca somut olayla ilgili olarak açılan tespit davası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda, belediye tarafından hafriyat çalışması yapılırken herhangi bir emniyet ve kazı önleminin alınmadığı, komşu parsele ait duvarın bir kısmının yıkıldığı ve yağışlı havalarda komşu parseldeki bağımsız bölümlerin zarar görebileceği belirtilmiştir.

Derece mahkemelerince başvurucunun esaslı iddialarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmamış, özenli bir yargılama yürütülerek anayasal standartları karşılayan nitelikte ilgili ve yeterli gerekçelere yer verilmemiştir. Bu durumda başvurucunun menfaati ile belediyenin görev ve sorumlulukları kapsamında yürütmesi gereken kamu hizmetiyle ortaya çıkacak kamusal yarar bağlamında, somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatler arasında, derece mahkemeleri tarafından bir değerlendirme ortaya konulmamıştır.

Bu tespitler ışığında başvurucunun özel hayata saygı hakkı bağlamında kamusal makamların üzerine düşen pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

---

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Ş. İ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/32994)

 

Karar Tarihi: 25/5/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 18/8/2022 - 31927

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Kemal ÖZEREN

Başvurucu

:

Ş. İ.

Vekili

:

Av. Mert ELEKÇİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, komşu taşınmaza balık ve su ürünleri toptancı hali yapılması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/10/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, Tekirdağ'ın Yavuz Mahallesi'nde bulunan M. Sitesi'nde bağımsız bölüm malikidir. Tekirdağ Büyükşehir Belediyesine (Belediye) ait olan, M. Sitesi'ne komşu parsel üzerinde Belediye Meclisi tarafından 11/11/2015 tarihinde balık ve su ürünleri toptancı hali yapılmasına ilişkin yatırımın onaylanmasına karar verilmiştir.

7. Başvurucu, anılan kararın iptaline karar verilmesi istemiyle 19/6/2017 tarihinde Tekirdağ İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, temel kazma ve hafriyat çalışmalarının devam ettiğini, M. Sitesi'nin bahçe duvarlarına kadar girildiğini ve güvenlik önlemleri alınmadan kazı çalışmalarının sürdürüldüğünü, inşaatın bitmesinden sonra da koku ve gürültü nedeniyle bulunduğu meskenin yaşanamaz hâle geleceğini belirtmiştir. Site sakinlerine herhangi bir uyarı yapılmadan, tebligat gönderilmeden inşaata başlandığını vurgulayan başvurucu, maddi ve manevi olarak zor durumda bırakıldığını, yaşam hakkının, özel hayata saygı hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

8. İdare Mahkemesi 24/1/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda, bahse konu taşınmazın 3/5/2006 tarihinde yapılan plan değişikliğiyle belediye hizmet alanı (balık ve su ürünleri hali) olarak düzenlendiği, taşınmaz Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri A.Ş. (TTA) adına kayıtlı iken balık hali olarak kullanılmak üzere taşınmazın 8/8/2006 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile Belediyeye bedelsiz devredilmesine karar verildiği ve taşınmaz üzerinde su ürünleri toptancı hali yapılması işinin Belediyenin 2016-2019 yılları yatırım programına alındığı vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde; Belediyenin mülkiyetinde olan, imar planında belediye hizmet alanı (balık ve su ürünleri hali) fonksiyonunda bulunan taşınmaz üzerinde 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda yer alan görevleri yerine getirmek üzere su ürünleri toptancı hali yapılması işinin yatırım programına alınmasına ilişkin 11/11/2015 tarihli kararda hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

9. Başvurucu, İdare Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. İstinaf dilekçesinde başvurucu; Belediyenin takdir yetkisini kötüye kullandığını, bir toptancı hali kurulması için ilgili müdürlüklerle yazışmalar yaparak "Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir." şeklinde rapor alması gerektiği hâlde bu yükümlülükleri yerine getirmediğini belirtmiştir. Bununla birlikte başvurucu diğer komşu parselde adliye sarayı inşaatının devam ettiğini, iki yan parselde de hastane bulunduğunu, inşaata başlanırken çevresel etkilerin gözardı edildiğini vurgulamıştır.

10. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi 14/9/2018 tarihli kararıyla istinaf dilekçesinde ileri sürülen iddiaların İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte olmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin reddine karar vermiştir.

11. Nihai karar, başvurucuya 4/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

12. Öte yandan aynı sitede mukim diğer kişiler tarafından Tekirdağ 1. Sulh Hukuk Mahkemesi Hâkimliğinde (Hâkimlik) konuyla ilgili olarak tespit davası açılmıştır. Yargılama safahatında hazırlanan 17/4/2017 tarihli bilirkişi raporunda, 51 bağımsız bölümü bulunan M. Sitesi'nin bitişiğinde bahse konu inşaat kapsamında kazı yapılırken tespit isteyenlere ait arsa ile sınır teşkil eden taş duvarın bir kısmının yıkıldığı, Belediye tarafından hafriyat çalışması yapılırken herhangi bir emniyet ve kazı önleminin alınmadığı, yağışlı havalarda tespit konusu bağımsız bölümlerin zarar görebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucu tarafından bahse konu bilirkişi raporu kapsamında ortaya konulan tespitler İdare Mahkemesi nezdinde dile getirilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 5216 sayılı Kanun'un "Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:

...

t) Her çeşit toptancı hallerini ve mezbahaları yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek, imar plânında gösterilen yerlerde yapılacak olan özel hal ve mezbahaları ruhsatlandırmak ve denetlemek.

..."

14. 19/6/2002 tarihli ve 24790 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Su Ürünleri Toptan ve Perakende Satış Yerleri Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Kuruluş yerlerinin özellikleri" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Su ürünleri halinin kurulmasında aranılan belli başlı şartlar şunlardır:

a) Su ürünleri hali öncelikle, imar planlarında belirlenmiş ve bu amaçla tahsis edilmiş alanlarda kurulur. İmar planı yoksa veya mevcut planda su ürünleri hali için ayrılmış bir alan bulunmuyorsa, Bakanlığın olumlu görüşü alınarak belediyelerce alıcı ve satıcı için uygun altyapıların oluşturulduğu yerlerde kurulur.

b) Su ürünleri hali, mesken, işyeri, zararlı madde üreten tesisler ve benzeri yerlere yakın alanlarda kurulamaz. Bu amaç için oluşturulan sağlık koruma bandı ilgili İmar Müdürlüğünce korunur.

..."

15. Yönetmelik'in "Kuruluş izni" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Su ürünleri hali belediyeler ve gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulur. Su ürünleri hali kurmak isteyenler aşağıdaki bilgi ve belgeleri ibraz etmek şartıyla halin kurulacağı yerdeki Valiliğe müracaat etmek zorundadırlar.

...

e) 2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu kanuna ilişkin çıkartılan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği çerçevesinde, Mahalli Çevre Kurulunun, çevresel etkileri önemsizdir kararı veya çevresel etki değerlendirmesi olumlu raporu.

..."

16. Ayrıca ilgili uluslararası hukuk için bkz. Binali Özkaradeniz ve diğerleri, B. No: 2014/4686, 1/2/2018, §§ 31-33; Gülcan Tutkun Berk, B. No: 2015/2334, 29/11/2018, §§ 19-25.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Anayasa Mahkemesinin 25/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; balık ve su ürünleri toptancı hali inşaatı başlamadan önce deniz manzaralı, bahçeli müstakil bir ev sahibi iken inşaat sürecinde yetiştirdiği bitkilere zarar verildiğini, bahçesinin kot farkı ve güvenlik sebebiyle yıkıldığını, bu durumda kendisinden katlanmasının beklenemeyeceği bir yükümlülük altına girdiğini belirtmiştir. Bununla birlikte ÇED süreci işletilmeden projeye başlandığını belirten başvurucu, Belediyenin usule ilişkin gerekli yükümlülüklere uymayarak, site sakinlerinin görüşünü almadan böyle bir yapım işine girişmesi nedeniyle takdir hakkını kötüye kullandığını ileri sürmüştür. Mevzuat hükümlerine göre böyle bir inşaatın mesken, işyeri, zararlı madde üreten tesisler vb. yerlerin yakınına inşa edilmemesi gerektiğini vurgulayan başvurucu, derece mahkemeleri önünde ileri sürdüğü iddiaların dikkate alınmadığını belirterek sağlıklı bir çevrede yaşama ve konuta saygı hakkı bağlamında özel hayata saygı hakları ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

19. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili bazı kararlarına değinilerek belirli bir bölgede yapılması planlanan su ürünleri hali ile ilgili faaliyetlerin başvurucuyu güncel ve kişisel olarak etkileyip etkilemediğinin gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

20. Anayasa'nın "Özel hayatın gizliliği" kenar başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir."

21. Anayasa'nın "Konut dokunulmazlığı" kenar başlıklı 21. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kimsenin konutuna dokunulamaz..."

22. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurunun ihlal iddialarının mahiyeti gereği özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (benzer değerlendirmeler için bkz. Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 46).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Öncelikle şikâyet edilen çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığı değerlendirilmelidir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt [GK], B. No: 2013/2552, 25/2/2016, § 67; Ahmet İsmail Onat, B. No: 2013/6714, 21/4/2016, § 82; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 66, Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 47).

25. Çevresel meselelerin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için belirli koşullar gerçekleşmiş olmalıdır. Bu bağlamda söz konusu çevresel rahatsızlığın başvurucunun özel ve aile hayatına ya da konuta saygı hakları üzerinde doğrudan bir etkisi olması ve bu kapsamda çevresel rahatsızlığın ciddi bir boyuta ulaşmış olması şartı aranmaktadır. Ancak belirtilen bağlamda aranan asgari ağırlık eşiğinin değerlendirilmesi somut bir zararın gerçekleşip gerçekleşmediğine göre değil söz konusu alana ilişkin incelenebilir bir sorun doğurup doğurmadığı tespit edilerek yapılmaktadır. Bu değerlendirme ise her somut olayda çevresel etkinin yoğunluğu, süresi, kişinin beden ve ruh bütünlüğü ile çevrenin genel bağlamı gibi kriterler çerçevesinde ayrıca inceleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Yapılan değerlendirmelerde, başvurucunun iddiaya konu çevresel etki kaynağına yakınlığı şüphesiz en önemli unsurdur (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 58; Fevzi Kayacan (2), B. No: 2013/2513, 21/4/2016, § 53, Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 48).

26. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile bireyin özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakları arasında sıkı bir bağın varlığı yeterlidir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Kurt, § 69; Ahmet İsmail Onat, § 84; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 68, Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 49).

27. Başvurucunun bahse konu inşaatın bitişiğinde bağımsız bölüm maliki olduğu görülmektedir. İnşaat sürecine ilişkin 17/4/2017 tarihli bilirkişi raporunda yer alan tespitler ile balık ve su ürünleri toptancı halinin faaliyete geçmesiyle ortaya çıkabilecek koku, gürültü ve trafik yoğunluğu gibi etkiler gözönüne alındığında söz konusu çevresel rahatsızlığın Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan hakka yönelik müdahale teşkil ettiği yönündeki iddianın dayanaksız olmadığı değerlendirilmektedir. Bu sebeple başvuruya konu çevresel rahatsızlığın Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek ağırlıkta olduğu anlaşılmıştır.

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

29. Devletin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını etkili olarak koruma ve saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu başvurularda devletin negatif veya pozitif yükümlülüklerinin birbirinden ayrılabilmesi ise oldukça güçtür. Kaldı ki söz konusu başvurularda devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri yönünden uygulanacak ilkeler çoğunlukla aynıdır (benzer yöndeki karar için bkz. Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, § 59; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 54).

30. Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır (Mehmet Kurt, §§ 61-66; Ahmet İsmail Onat, §§ 79-81; Fevzi Kayacan (2), §§ 56-61; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 64, 65, Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 55).

31. Esasa ilişkin yükümlülükler yönünden ise kamu makamlarının özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının etkili şekilde korunmasını güvence altına almak için gerekli adımları atıp atmadığı önem taşımaktadır. Bu bağlamda söz konusu çevresel etki kapsamında karşı karşıya gelen menfaatler arasında adil bir dengenin tesis edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Bu alanda kamusal makamların sahip olduğu geniş takdir yetkisi dikkate alındığında çevresel meseleler bağlamında Anayasa Mahkemesinin görevi, söz konusu çevresel rahatsızlığın nasıl sonlandırılacağını veya etkilerinin nasıl azaltılacağını belirlemek değildir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, yargısal makamlar başta olmak üzere kamusal makamların konuya gereken özenle yaklaşıp yaklaşmadıklarını ve ilgili tüm menfaatleri gözetip gözetmediklerini değerlendirmek durumundadır (Mehmet Kurt, § 78; Ahmet İsmail Onat, § 87; Fevzi Kayacan (2), §§ 66, 67; Hüseyin Tunç Karlık ve Zahide Şadan Karluk, §§ 70, 71; Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 56).

32. Devletin Anayasa'nın 20. maddesi kapsamında koruyucu bir mevzuat oluşturma ödevi yanında denetleme yapma, koruyucu fiilî tedbir ve faaliyetlerde bulunma yükümlülüğü de bulunmakta olup bu kapsamda devletin gereken tedbirleri alması gerekmektedir. Bununla birlikte hangi tedbirlerin alınması gerektiği ve bu tedbirlerin nasıl uygulanacağı hususlarında kamu otoritelerinin geniş bir takdir yetkisi mevcuttur (Binali Özkaradeniz ve diğerleri, § 57).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Başvurucunun konutunun bulunduğu parsele bitişik olan, TTA adına kayıtlı taşınmaz; plan değişikliği sonucunda belediye hizmet alanı (balık ve su ürünleri hali) olarak düzenlenmiş ve balık hali olarak kullanılmak üzere 8/8/2006 tarihli Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile Belediye Başkanlığına bedelsiz devredilmiştir. Akabinde bahse konu taşınmaz üzerinde su ürünleri toptancı hali yapılması işi Belediye Meclisinin 11/11/2015 tarihli kararıyla 2016-2019 yılları yatırım programına alınmış ve inşaata başlanmıştır.

34. Somut olayda Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı çerçevesinde kamusal makamların çevreyi koruma ve geliştirme, bu bağlamda gerekli önlemleri alma yükümlülüğünün bulunduğu açıktır. Bunun nasıl yapılacağı ve bu kapsamda hangi tedbirlerin alınacağı hususu kamu otoritelerinin takdirinde olmakla birlikte hakkın ihlaline yol açılmaması için söz konusu tedbirlerin süratle, makul ve uygun bir yöntemle uygulanması da zorunludur.

35. Somut başvurunun koşullarında öncelikle başvurucunun kaygılarının ne denli gerçek olduğunun ve çevresel rahatsızlığın ne tür etkilerinin olabileceğinin objektif ve bilimsel verilerle ortaya konulması gerekir. Bu husustaki işlevsel yöntemlerden biri de kapsama alınan projelerle ilgili ÇED çalışmalarının yapılmasıdır. 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği'nin 4. maddesinde ÇED; gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Su Ürünleri Toptan ve Perakende Satış Yerleri Yönetmeliği'nin 7. maddesinde kuruluş izni için gerekli belgelerden birinin de "Mahalli Çevre Kurulunun, çevresel etkileri önemsizdir kararı veya çevresel etki değerlendirmesi olumlu raporu" olduğu düzenlenmiştir. Bu bakımdan ÇED raporu alınması ve başvurucunun yakındığı rahatsızlıkların etki derecelerinin ortaya konulması veya çevresel etkilerin önemsiz olduğunun saptanması açısından Mahalli Çevre Kurulundan bu yönde bir rapor alınmasının mevzuatta koşul olarak düzenlenmiş olması önemlidir.

36. Bu durumda başvurucunun yargılama sürecinde ileri sürdüğü ÇED raporu alınmasına ilişkin iddiası hakkında derece mahkemesi kararlarında herhangi bir değerlendirmenin yer almaması ve mevzuat hükümlerine rağmen bu konuda bir gerekliliğin olup olmadığı konusunda inceleme yapılmaması başvurucunun çevresel rahatsızlığa ilişkin iddiaları hakkında özenli bir yargılama yapılmadığı anlamına gelecektir.

37. Öte yandan 5216 sayılı Kanun'da her çeşit toptancı halini yapmak, yaptırmak büyükşehir belediyelerinin görev ve sorumlulukları arasında sayılmıştır. Bununla birlikte ilgili Yönetmelik'te su ürünleri hallerinin mesken, işyeri, zararlı madde üreten tesisler ve benzeri yerlere yakın alanlarda kurulamayacağı düzenlenmiştir. Ayrıca somut olayla ilgili olarak açılan tespit davası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunda; Belediye tarafından hafriyat çalışması yapılırken herhangi bir emniyet ve kazı önleminin alınmadığı, komşu parsele ait duvarın bir kısmının yıkıldığı ve yağışlı havalarda komşu parseldeki bağımsız bölümlerin zarar görebileceği belirtilmiştir.

38. Başvurucu, bahse konu inşaata başlandıktan sonra temel kazma ve hafriyat çalışmaları devam ederken M. Sitesi'nin bahçe duvarlarına kadar girildiğini ve güvenlik önlemleri alınmadan kazı çalışmalarının sürdürüldüğünü, "Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir." şeklinde rapor alınmadan, site sakinlerine herhangi bir uyarı yapılmadan, tebligat gönderilmeden inşaata başlandığını, ayrıca inşaatın bitmesinden sonra da koku ve gürültü nedeniyle meskeninin yaşanamaz hâle geleceğini derece mahkemeleri önünde dile getirmiştir (bkz. §§ 6, 8).

39. İdare Mahkemesince, taşınmazın Belediyenin mülkiyetinde olduğu, imar planında belediye hizmet alanı (balık ve su ürünleri hali) olarak düzenlendiği belirtilerek 5216 sayılı Kanun uyarınca Belediyenin görevini yerine getirmek amacıyla hal yapım işini yatırım programına almasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise istinaf dilekçesinde ileri sürülen iddiaların İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte olmadığı sonucuna varmıştır (bkz. §§ 7, 9). Sonuç olarak derece mahkemelerince başvurucunun esaslı iddialarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmamış, özenli bir yargılama yürütülerek anayasal standartları karşılayan nitelikte ilgili ve yeterli gerekçelere yer verilmemiştir. Bu durumda başvurucunun menfaati ile -Belediyenin görev ve sorumlulukları kapsamında yürütmesi gereken kamu hizmetiyle ortaya çıkacak kamusal yarar bağlamında- somut başvuru özelinde karşı karşıya gelen menfaatler hususunda derece mahkemeleri tarafından bir değerlendirme ortaya konulmamıştır.

40. Bu tespitler ışığında başvurucunun özel hayata saygı hakkı bağlamında kamusal makamların üzerine düşen pozitif yükümlülükleri yerine getirmediği sonucuna varılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

42. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılmasına ve 1.000.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

43. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

45. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkına yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tekirdağ İdare Mahkemesine (E.2017/1046; K.2018/82) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.