DİYARBAKIR - Diyarbakır'ın Kayapınar ilçesinde eşinden ayrıldıktan sonra tek başına yaşamaya başlayan ablası H.S'yi para karşılığı erkeklerle birlikte olduğu iddiasıyla öldürdüğü için yargılanan sanık A.S, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, ''kardeşini kasten öldürmek'' suçundan TCK'nın 81. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Mahkeme, sanığa verilen cezayı, suçu ''Tahrik şartları altında işlediği'' gerekçesiyle 24 yıla indirdi. Sanığın yargılama aşamasındaki tutum ve davranışlarını da dikkate alan mahkeme, cezaya 1/6 oranında indirim yaparak 20 yıla indirdi.

''AİLEM DIŞLADI BEN SAHİP ÇIKTIM''
Sanık A.S, mahkemedeki savunmasında, fuhuş yaptığı için dışlanan ablası H.S'ye en yakın davranan kişinin kendisi olduğunu ileri sürdü.

Olay günü ablasının tek başına yaşadığı eve gittiğinde tanımadığı bir erkeğin evden çıktığını anlatan A.S, şöyle dedi:

''Ablam bana evden çıkan şahsın 'mobilyacı' olduğunu ve tamir için geldiğini söyledi. Ancak ben inanmadım. Ona sürdürdüğü hayatın kötü olduğunu, vazgeçmesini söyledim. Aramızda tartışma çıktı. Beraber konuşurken birazda alkol aldık, ben sürekli uyuşturucu madde kullanırım. O gün de evde uyuşturucu madde kullandım. Ablamın sırtı bana dönükken silahla kafasına tek el ateş ettim. Zaten yüzüne bakarak ateş edemezdim. Yatak odasına götürdüm, yanına oturup ağladım.''

ANNE ŞİKAYEÇİ OLMADI
Öldürülen H.S'nin annesi F.S'nin dava dosyasında bulunan ifadesinde, kızının kim veya kimler tarafından öldürüldüğünü bilmediğini belirterek, ''Ancak öldüren kişi veya kişilerden de artık şikayetçi değilim'' dediği yer aldı. Baba M.S'in ise öldürülen kızının kötü yolda olduğunu anlattığı kaydedildi.

Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararında, maktül H.S'nin uzun zamandır fuhuş yaptığı ve bu şekilde hayatını devam ettirdiği, ailenin de bundan haberdar olduğunu belirtti.

Buna rağmen sanığın ablası ile görüşmeyi sürdürdüğü, fuhuş yaparak hayatını kazanan kardeşini öldürmek konusunda önceden gelen bir düşünceye sahip olmadığı ifade edilen kararda, sanığın ısrarlı taleplerine rağmen maktulün sürdürdüğü hayatı devam ettireceğine yönelik beyanlarının sanık A.S. üzerine hiddet oluşturduğu kaydedildi.

Gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:

''Sanığın yetiştiği çevre ve toplumsal yapı dikkate alındığında maktulün fahişelik yapmaya devam edeceğini ısrarla söylemesinin sanık üzerinde hiddet oluşturmadığını kabul etmek mümkün değildir. Sanık o güne kadar maktul ablasını öldürme konusunda bir iradeye ve düşünceye sahip değil iken maktulün fahişelik yapmaya devam edeceğini ısrarla söylemesi nedeniyle maktulü öldürmeye karar vermiştir. O halde sanık hakkında tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Haksızlık oluşturan eylemin failin sevgi ve saygı duyduğu yakınlarına, onu ilgilendiren objelere veya hayvanlara yönelik olduğu bir durumda bile haksız fiilden söz edildiği bir durumda somut olaydaki gibi maktulün fahişelik yapmaya devam edeceğini ısrarla söylemesi durumunda haksızlık oluşturan bir eylemden söz edilemeyeceğini düşünmek mümkün değildir. ''

TÖRE CİNAYETİ OLARAK KABUL EDİLMEDİ
Mahkeme, kararında, sanığın maktulü ''tahrik şartları'' altında öldürdüğü, bu nedenle eylemin ''töre namus saikiyle'' işlendiğinin mahkemece kabul edilmediği belirtilerek, şöyle denildi:

''Maktulün başka birisiyle aynı evde gayrı resmi olarak karı koca hayatı devam ettirmesi, bir erkekle duygusal anlamda arkadaşlık etmesi, onunla gezmesi ve aynı evde yaşaması gibi durumlarda tahrikten söz edilmesi mümkün değildir. Ancak somut olayda da olduğu gibi kardeşin fahişelik yapması durumunda bu hayatında kardeşine karşı sorumlu olmadığının kabulü mümkün değildir. Dolayısıyla fahişelik yapan maktulenin bu şartlar altında öldürülmesi durumunda sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanmasının hak ve nefaset kurallarına uygun olduğu değerlendirilmiş, bu nedenle vicdani olarak sanık hakkında tahrik hükümlerinin uygulanması yoluna gidilmiştir.'' (AA)