T.C.
ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21. HUKUK DAİRESİ
E. 2020/1042
K. 2021/754
T. 7.6.2021

İSKONTO KREDİSİNDEN KAYNAKLANAN BORÇLU OLUNMADIĞININ TESPİTİ İSTEMİ ( Açılan Davanın Ticari Davalara İlişkin Arabuluculuk Yoluna Başvurulmadığı Gerekçesiyle Usulden Reddedildiği - 6102 SK Madde 5/A Kapsamında Menfi Tespit Talepleri Bulunmadığı Gerekçesiyle Kararın Kaldırılması Gerektiği )

MENFİ TESPİT DAVALARINDA ARABULUCULUK ( Arabuluculuk Sonucu Verilen Kararların İlam Hükmünde ve Cebri İcraya Konu Edilebilecek Nitelikte Olduğu - Menfi Tespit Davalarında Verilen Hükümlerin İse Cebri İcraya Konu Edilemeyip İnfaz Edilemeyeceğinden Arabuluculuğa Tabi Olmadığı)

TİCARİ DAVALARDA ARABULUCULUK DAVA ŞARTI ( Ticari Davaların Arabuluculuğa Tabi Olabilmesi Davanın Konusunun Bir Miktar Paranın Ödenmesi ve Ödeme İçin Yapılan Talebin Alacak ya da Tazminat Talebi Olarak İleri Sürülmesi Gerektiği - Kanun Maddesi İle Gerekçesinin Açık ve Net Olup Genişletici Yorum Yapılmasına Elverişli Olmadığı/Ticari Davalarda Arabuluculuğa Başvuruyu Dava Şartı Olarak Öngören Madde Hükmünün Amaçsal Yorumundan Yasa Koyucunun Bilinçli Olarak Menfi Tespit Davalarını Arabuluculuk Dava Şartına Tabi Tutmadığının Anlaşıldığı )

6102/m.5/A

6325/m.18/A

2004/m.32,72

6100/m.106

ÖZET: Dava; iskonto kredisi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Menfi tespit davasında verilen kararlarda yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Arabuluculuk sonucunda verilecek kararlar ilam hükmünde olup cebri icraya konu edilebilecek iken menfi tespit davalarında verilen hüküm herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından 2004 Sayılı Kanun madde 32 uyarınca takibe konulamayacaktır. 6102 Sayılı Kanunun 5/A maddesi uyarınca arabuluculuğa tabi ticari davalar, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri olup menfi tespit hükümlerinin cebri icraya konu edilemeyeceği ve arabuluculuk kararlarının cebri icraya konu edilebileceği gözetildiğinde madde hükmünün amaçsal yorumundan kanun koyucunun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi kılmadığı anlaşılmaktadır.

Bölge Adliye Mahkemesi her ne kadar menfi tespit davalarının da arabuluculuğa tabi olduğu görüşünde ise de Yüksek Yargı kararlarına uyum sağlanması hakkaniyete ve usul ekonomisine uygun görüldüğünden kararın kaldırılması gerekmiştir. p>DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı davacı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR : DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı bankadan iskonto kredisi kullandığını, bu krediler nedeniyle bankaya 4 adet çek verdiğini, müvekkili hakkında açılan konkordato davasında konkordato projesinin tasdik edildiğini, geçici mühlet kararından sonra davalı tarafından hiçbir risk olmadığı halde iskonto hesabı, kredi kartı borcu, çek yaprak bedelinin ödenmesi için kredi hesabı kat edilerek kat ihtarnamesi gönderildiğini, müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, icra hukuk mahkemesince takibin iptaline karar verildiğini, konkordato davasına bakan mahkemece kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle kredi türü yönünden 54.384,76 TL, kredi kartı yönünden 595,20 TL, çek yaprağı yönünden 2.030,00 TL olmak üzere toplam 57.216,00 TL nakdi alacağın hesaba katılmasına karar verdiğini, iskonto kredisi nedeniyle bankaya verilen çeklerin tamamının ödendiğini belirterek müvekkilinin davalıya 54.384,76 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP

Davalıya dava dilekçesi tebliğ edilmemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Mahkemece, menfi tespit talebine ilişkin davanın 01/01/2019 tarihinden sonra açıldığı, ticari bir dava olarak zorunlu arabuluculuğa tabi olduğu, arabulucuya başvurmak ve süreç tamamlandıktan sonra dava açılması ve buna uyulmamasının diğer dava şartlarına aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle davanın arabuluculuk dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

İSTİNAF SEBEPLERİ

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusunun alacak davası olmayıp, alacağın tespiti niteliğinde olduğunu, menfi tespit davasında ticari uyuşmazlıklarda Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin son tarihli kararında arabuluculuk kurumuna başvurmadan menfi tespit davası açılabileceğinin belirtildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.

HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dava; iskonto kredisi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

6100 Sayılı HMK'nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;

Davacı yan, iskonto kredisi nedeniyle bankaya verilen çeklerin ödendiğini, iskonto kredi borcunun bulunmadığını iddia etmiş, mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda menfi tespit davasında arabuluculuk dava şartının gerçekleşmemesi nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Dairemizin menfi tespit davalarında arabuluculuk dava şartına ilişkin emsal uygulamalarında; " 01/01/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 Sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanunla 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununa eklenen 5/A maddesi, ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkındaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını dava şartı haline getirmiştir.

Değişikliğe ilişkin genel gerekçede “ 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunuyla işçi ve işveren uyuşmazlıkları bakımından kabul edilen ve 1 Ocak 2018 tarihinden bugüne kadar uygulanan “dava şartı olarak arabuluculuk” kurumunun uygulamada sağladığı başarı ve fayda göz önünde bulundurularak bu kurumun ticari uyuşmazlıklara da teşmil edilmesi yönünde düzenlemeler yapılmaktadır."

Madde gerekçesinde ise " Maddeyle, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesinde belirtilen davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinden, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır."

Açıklamaları yapılmıştır.

Kanunun genel gerekçesine göre taraflar arasındaki uyuşmazlıkların açılabilecek dava türlerinden bağlantısız olarak arabuluculuk kapsamında kalmasının amaçlandığı belirtilmektedir. Madde gerekçesinde ise konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluğu getirilerek bu uyuşmazlıkların temelinden, çok daha kısa süre içinde, daha az masrafla ve tarafların iradelerine uygun bir şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır ifadesi kullanılmıştır.

Anayasa Mahkemesi ...... karar sayılı kararında İş Mahkemelerine ilişkin dava şartı arabuluculuk hakkındaki iptal davasında; "Uyuşmazlıkların yargı yetkisi kullanılarak devlet tarafından mahkemeler aracılığıyla çözülmesi esas olmakla birlikte her uyuşmazlığın çözümünün mahkemelerden beklenmesi mahkemelerin iş yükünün artmasına ve davaların makul sürelerde bitirilememesine yol açabildiği gibi bu durum tarafların menfaatlerine de ters düşebilmektedir. Yargı görevinin ağır iş yükü altında yerine getirilmesi zorlaştıkça, yargının iş yükünün azaltılması, adalete erişimin kolaylaştırılması ve usul ekonomisi gibi çeşitli nedenlerle yargıya ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması da gözetilerek uyuşmazlıkların çözümü için arabuluculuk gibi yöntemlere başvurulabilmektedir. Esasen anayasal kurallara uygun olmak şartıyla bu tür yöntemlere başvurulup başvurulamayacağı hususu kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Ancak kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle kanun koyucunun, hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak kullanması gerekir. " gerekçesine yer vererek iptal isteminin reddine karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde de belirtildiği üzere hangi uyuşmazlığın arabuluculuk kapsamında kalacağının takdiri anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini gözönünde tutarak belirlenmesi gerekir. Uyuşmazlık kriterinden ayrılınarak dava türüne göre arabuluculuk çözümüne yönelme elbette kanun koyucunun takdirinde olmakla birlikte bu durum aynı ihtilaftaki taraflar arasındaki silahların eşitliği prensibi ile birlikte değerlendirilmelidir. (Arabulucukta silahların eşitliği; Medeni Yargılama Hukukunda Silahların Eşitliği, Emel Hanağası, sayfa 201-213) Aynı uyuşmazlığın taraflardan birinin dava açmasını dava şartı arabuluculuk dava şartına bağlamak, uyuşmazlığın karşı tarafını ise bu dava şartına tabi tutmamak uyuşmazlığın tarafları arasında silahların eşitliği prensibi karşısında zorlama bir yöntem olacaktır.

Madde gerekçesi taraflar arasındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesinin amaçlandığına dikkat çekmekte, uyuşmazlık bazında bir değerlendirme yapmaktadır. Uyuşmazlığın taraflarının davacı ve davalı olmasına ilişkin bir ayrım gözetmemektedir. Madde metninde de "alacak ve tazminat davaları" tabirinden kaçınılarak "...konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava" anlatımı kullanılmıştır.

Bir akti yorumlamak istersek akidlerin ortak rızalarını araştırırız. Kanunda durum bu değildir. Kanunu yorumlamak demek, kanunun ruhunu ortaya koymak demektir. .... Bu durum karşısında hukuk kuralının içinde yatan anlamın, dil tekniğine dayanılarak yüze çıkarılamayacağı açıktır. Hâkimin kanuna bağlı olduğu yolundaki ilke, lafza bağlılık olarak yorumlanmamalıdır. Bize kalırsa yanlış bir ifade tarzı, hatalı bir çeviri, hâkimi bağlayamaz; çünkü bir hükmün yorumlanmasında, sözkonusu olan kelimenin sözlük anlamından çok, o kelime ile kastedilen anlam önemlidir. Bu fikrin doğruluğunu Medeni Kanun'un 1. Maddesi hükmü de teyit eder. ... Demek oluyor ki yorumda, yalnız bu bakımdan kanun koyucunun iradesi; daha doğrusu, onun kanun müzakere edilirken etkisi altında kaldığı etmenler göz önüne alınacaktır. ...Kanun görüşmelerine esas olan tasarılar ve gerekçeleri, ... Komisyon tutanakları, tasarının kabulü hakkındaki karar özetleri özel kaynak grubuna girer. (Pratik Hukukta Metot, Ernst E. Hirş sayfa103-110) ...

Kanun hükmünün yorumunda kullanılan sözcükler esas tutulur. Kullanılan sözcüklerin kanun koyucunun amacına, hükmün ruhuna uygun olması asıldır. Ancak sözün, öze aykırı olduğu yani kanun koyucunun asıl amacına, hakiki maksadına aykırı olduğu sonucuna varılırsa kanun hükmünü ruhuna, kanun koyucunun amacına uygun olarak yorumlamak gerekir. Bu kanunun üstünlüğünün, hâkimin yasama organının kanun şeklinde oluşan iradesine uygun karar verme görevinin sonucudur. Kullanılan deyimler veya üslup yasama organının gerçek iradesinin kolayca anlaşılmasına imkan vermeyebilir. Sözleşmenin yorumunda olduğu gibi kanun hükümlerinin yorumunda da hakiki maksadı (ratio legis) kanun koyucunun gerçek maksadını (amacını) aramak gerekir. (Hukukda Öğretim-Kaynaklar-Metod, Problem Çözme, Y. Karayalçın, A. Yongalık 7. Baskı sayfa 136)

TMK 1. Maddesinin "Kanun sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır" hükmü de kanunun ruhunun uygulamada dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.

Kanun metninin kaleme alınış şekli itibarı ile anlatım ve ifade yerleşiminin tam olmadığı görülse de “konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” dava açılmadan önce denilmek sureti ile kriter olarak alacak ve tazminat talebi öngörülmüştür. Kanun alacak ve tazminat davası ibaresini bilinçli olarak tercih etmemiş bu tür taleplere ait dava türü ayırt etmeksizin arabuluculuğa başvurmayı dava şartı olarak düzenlemiştir. Gerekçeden ve metinden sadece alacak ve tazminat istemli davaların dava şartı arabuluculuk dava şartına bağlandığı sonuç çıkmamakta, alacak ve tazminat istemleri hakkındaki açılacak tüm davaların arabuluculuk dava şartına bağlı olduğunun hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.

Eda davası veya tespit davası ayrımı arabuluculuğa ilişkin anılan düzenlemede yer almamaktadır. İİK.'na tabi menfi tespit davasının anılan düzenlemeden ayrı tutulduğuna dair gerek TTK'da gerekse İİK'da bir hüküm de bulunmamaktadır.

İİK kapsamında kalmayan menfi tespit davaları da olabileceği için menfi tespit davasının ayrıntılı olarak İİK'da düzenlenmesi de dava şartı arabuluculuk dava şartından muaf olması için yeterli bir done değildir.

İİK 72. maddesindeki menfi tespit davasının aynı zamanda kendiğilinden istirdata dönüşme ihtimali de gözetilmelidir.

Diğer taraftan ödeme üzerine açılan menfi tespit davasında hukuki yarar bulunup bulunmadığı da Yargıtay'da tartışmalı bir konudur. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi ödemeden sonra istirdat davası yerine soyut olarak tespitle yetinilmesini istenilmesi özel düzenlemelerden olmadığı gibi genel biçim koşullarına aykırılık oluşturduğundan davanın reddi gerektiği görüşünde (Baki Kuru Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası sayfa 233 ve devamı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 02/02/1999 gün..... e-k sayıl kararı) iken Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise davanın hukuki tavsifin bizzat hakime ait olduğu gerekçesiyle davacı tarafça menfi tespit olarak açılan davanın istirdat davası olarak görülmesi gerektiği kanısındadır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi .....

İİK 72. maddesinde düzenlenen istirdat davası niteliği itibarı ile eda davası olmakla birlikte özünde davacı öncelikle ödeme emrindeki alacağın var olmadığı ya da hukuken borçluyu ilzam eder nitelikte bulunmadığı yönlerinin ispatı ile ilgilidir. (Baki Kuru Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası sayfa 233 ve devamı HGK .......

Arabuluculuk dava şartı bakımından menfi tespit ve istirdat ayrımı yapılır ise eldeki dava gibi ikisinin bir arada istenilmesi durumunda- ki uygulamada sıklıkça yaşanan dava türü bu tiptedir- arabuluculuk dava şartının yorumlanması daha da karmaşık bir hal alacaktır.

Diğer taraftan alacak ve tazminata ilişkin davalarda, davalı menfi tespite ilişkin savunmalarını bu dava üzerinden dile getirmek hakkına sahiptir. Hatta bu durumda ayrı bir menfi tespit davası açmasında hukuki yararı da bulunmamaktadır. Alacak ve tazminat davasından önce başlatılan dava şartı arabuluculuk sürecinde, kendisinden alacak ve tazminat talep edilen tarafın borcun doğmadığına ve sona erdiğine veya tutarına ilişkin savunmaları ileri sürmesi engellenemeyeceği gibi bu beyanlar çerçevesinde üzerinde uzlaşılmasına da engel bir hal bulunmamaktadır Yani alacaklı arabuluculuk sürecinde karşı tarafın beyanlarına göre uzlaşma ile alacağının olmadığını veya istediği kadar olmadığını kabul ederse arabuluculuk süreci uzlaşma ile sona erebilecektir. Bu ihtimalde arabuluculuk sürecine tabi olan olumsuz tespit dayanaklarının ayrı bir talep olarak tek başına ileri sürülmesi halinde davanın arabuluculuk sürecinin dışında olduğunun kabulü de tarafların sıfatına göre uyuşmazlığın tabi olduğu rejimi değiştirmek olacaktır. Menfi tespit istemine ilişkin başlatılan arabuluculuk sürecinde de taraflar aynı uyuşmazlık konusu hakkında uzlaşarak arabuluculuk sürecini olumlu sona erdirebilirler.

Yukarıda açıklandığı üzere; kanun metni yoruma muhtaç ifadeler içermesi nedeniyle sırf kanun dili ile sonuca varılamamaktadır. İşin içine yorum katılması gerektiğine göre yorumun kanunun amacına uygun yapılması gerekir. Kanunun amacı ise gerekçesinden ve ruhundan faydalanarak tespit edilmelidir. Somut kanun hükmünün madde metninden olumsuz tespit davalarının dava şartı arabuluculuğa tabi olmadığına dair açık bir düzenleme bulunmadığına göre genel gerekçe ve madde gerekçesinde kullanılan ifadelerden anlaşılan gayeden hareketle yorum yapılmadır. Genel gerekçe ve madde gerekçesi uyuşmazlık kriterine işaret ettiğinden dava türüne göre değil uyuşmazlık türü esas alınarak yapılan değerlendirme sonucunda; eldeki davanın (genel tarımsal kredi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve ödenen tutarların -miktar belirtilmemiş- istirdadı davası) TTK 5/a maddesi gereğince dava şartı arabuluculuğa tabi olduğu sonucuna varılmaktadır." gerekçesiyle menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olduğuna karar verilmiştir.

Emsal nitelikteki Bölge Adliye Mahkemeleri Hukuk Daireleri'nin Kesin Nitelikteki Kararları Arasındaki Uyuşmazlığın Giderilmesine İlişkin Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 13/02/2020 tarih ve ..... Karar sayılı ilamı, 04/06/2020 tarih ve...... Karar sayılı ilamı,

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 01/04/2021 tarih.....Karar sayılı ilamında ise; "Bir ticari davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olabilmesi bazı koşulların gerçekleşmesine bağlıdır. Buna göre; (a) Öncelikle konusu, bir miktar paranın ödenmesi olmalı, (b) Sonra dava konusu olan bir miktar paranın ödenmesi için yapılan talep, bir alacak veya tazminat talebi olarak ileri sürülmelidir. Bu koşulların bulunması halinde dava açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olacaktır. Bu koşulların gerçekleşmediği ticari davalarda davanın açılmasından önce arabulucuya başvurulmuş olması, dava şartı olarak kabul edilmeyecektir.

Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. Menfi tespit davalarının ticari bir dava olduğu için TTK'nun 5/A maddesi kapsamına alınması ve böyle bir davayı açmak isteyen kişinin önce arabulucuya başvurmaya zorlanması, kanuna aykırı olduğu gibi sayısız hukuki sakıncalara da neden olacaktır. Bu itibarla kanun hükmünde öngörülen açık ifadelere rağmen dava şartı arabuluculuğun uygulama alanının genişletilmesi doğru değildir.

HMK'nın 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK'nın 32. maddesi uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, ticari davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu'nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır." gerekçesi ile menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı kararlaştırılmıştır.

Bu durumda Dairemiz menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olduğu görüşünde ise de, Yüksek Yargı kararlarında anılan görüşün aksi olacak şekilde menfi tespit davasının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı görüşü benimsendiğinden Dairemizce verilen karar ile kesinleşen dosyalar yönünden Yüksek Yargı kararları ile çelişecek şekilde sonuç doğmaması amacıyla Yüksek Yargı kararları doğrultusunda uygulama yapılması hakkaniyete ve usul ekonomisine uygun görülmüştür.

Hal böyle olunca, mahkemece arabulucuya başvurulmadığından davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi, emsal nitelikteki Yüksek Yargı kararlarına aykırı bulunduğundan doğru görülmemiştir.

Tüm bu nedenlerle mahkemece arabuluculuk dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, işin esasına girilerek yapılacak yargılama sonunda yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;

1-)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nun 353/(1)-a.4 maddesi gereğince KABULÜNE,

2-)Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 04/08/2020 tarih ve ..... Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA ,

3-)Dosyanın işin esasına girilerek bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

4-)İstinafa başvuran davacı tarafından 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,

5-)İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,

6-)Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK'nın 353/(1)-a.4 maddesi uyarınca kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.07.06.2021

kazanci.com.tr