A. Öğretim Elemanlarının Disiplin Sorumluluğuna İlişkin Kural Yönünden

Dava Konusu Kural

Yükseköğretim kurumları personeline uygulanabilecek disiplin cezalarına yer verilen kuralda, bu kurumlarında çalışan kamu görevlileri herhangi bir ayrım gözetilmeksizin aynı disiplin hükümlerine tabi tutulmuştur.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle söz konusu ibarelerle devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarının personeline uygulanabilecek disiplin cezalarını gerektiren fiillere 657 sayılı Kanun’daki disiplin cezasını gerektiren fiil ve hâllerin de ilave edildiği; bu şekilde 657 sayılı Kanun’da sayılan fiil ve hâllerin 2547 sayılı Kanun kapsamına alındığı, üniversite öğretim elemanlarının memur statüsünde olmadığı hâlde bu statüye ilişkin disiplin hükümlerine tabi tutulmalarının amacı aşan bir düzenleme olduğu belirtilerek, kuralın Anayasa’nın 2., 27. ve 130. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.   

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’da üniversiteler, bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiştir. Buna göre öğretim elemanları hakkında yapılacak düzenlemelerde de söz konusu farklılığın dikkate alınması gerektiği açıktır.

Dava konusu ibareler ile 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinde sayılan fiillerin tamamı 2547 sayılı Kanun kapsamına alınmıştır. Söz konusu fiillerin bir kısmının öğretim elemanlarına uygulanması anayasal bakımdan sorunlara yol açacak niteliktedir. Şöyle ki; 657 sayılı Kanun’da yetkili olmadığı halde basına demeç vermek kınama cezasını gerektiren fiiller arasında sayılmıştır. Bir öğretim elemanının bilimsel faaliyet alanına ilişkin bir konuda basın veya medya aracılığıyla kamuoyuna açıklamada bulunmasının disiplin yaptırımına bağlanması ise bilim hürriyeti ile bağdaşmamaktadır.

2547 sayılı Kanun’da siyasi parti faaliyetinde bulunmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının siyasi partilere üye olabilecekleri düzenlenmiştir. 657 sayılı Kanun’da ise siyasi partiye girmek devlet memurluğundan çıkarılmayı gerektiren fiiller arasında gösterilmiştir. Bu yönüyle Anayasa’nın öğretim elemanlarına yasaklamadığı siyasi partilere üye olma fiilinin dava konusu ibareler yoluyla 2547 sayılı Kanun kapsamında kamu görevinden çıkarma cezasının dayanağı sayılması Anayasa’yla çelişmektedir.

657 sayılı Kanun’da sayılan fiiller esas olarak devlet memurları için öngörülmüş olduğundan, anılan fiillerin bir kısmı gerek içerik gerekse kullanılan kavramlar ve ifade tarzı itibarıyla öğretim elemanlığı görevinin kapsam ve niteliğiyle örtüşmemektedir. Nitekim kullanılan kavramlar noktasında ortaya çıkan bazı uyumsuzlukları kanun koyucunun da öngördüğü anlaşılmaktadır.

Devlet memuru vakarı, devlet memurunun itibar ve güven duygusu, devlet memuruna yasaklanan diğer kazanç getirici faaliyetler gibi salt devlet memurluğu sıfatına yönelik benzer ifadeler; uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarını gerektiren fiillerin içeriğinde de bulunmaktadır. Ancak kanun koyucu bu fiiller yönünden öğretim elemanlarına özgü ayrıca bir düzenleme öngörmemiştir.

Kanun koyucunun kamu görevinden çıkarma cezasını düzenlediği bentte öğretim elemanı sıfatına açıkça yer veren ayrı bir fiil ihdas ederken, diğer disiplin cezaları bakımından bu yöntemi izlemediği de gözönüne alındığında bu cezalara dayanak fiillerin dava konusu ibareler yoluyla öğretim elemanları hakkında uygulanıp uygulanamayacağı hususu belirli ve öngörülebilir olmaktan uzaktır.

Öte yandan öğretim elemanları hakkında kılık ve kıyafet ile çalışma saatleri ve biçiminin belirlenmesi konusunda memurlar için öngörülen düzenlemelerin ayniyle uygulanmasında Anayasa’nın 130. maddesine uygunluk bulunmamaktadır. 

Anayasa tarafından öngörülen ayrım ve farklılıkların dikkate alınmayarak öğretim elemanları ile memur ve diğer personelin tümüyle aynı kurallara tabi kılınması ve dava konusu ibareler yoluyla öğretim elemanlarının disiplin sorumluluğu kapsamına 657 sayılı Kanun’da sayılan fiillerin tamamının dâhil edilmesi, Anayasa’da bu kişiler için öngörülen güvencelerle örtüşmediği gibi gerek uygulayıcılar gerekse disiplin kurallarının muhatapları yönünden birtakım belirsizliklere de yol açtığından dava konusu kuralların Anayasa’nın 2., 27. ve 130. maddeleriyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle kural Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.

B. YÖK Başkanına Ek Bazı Yetkiler Veren Kural Yönünden

Dava Konusu Kural

Kural; aylıktan veya ücretten kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması veya birden fazla ücretten kesme, üniversite öğretim mesleğinden ve kamu görevinden çıkarma cezalarını gerektiren fiillerle ilgili olarak YÖK başkanının disiplin amiri sıfatıyla öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açabileceğini hüküm altına almaktadır.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle kural ile YÖK başkanına getirilen yetkinin üniversitelerin özerk yapısına zarar verdiği, YÖK’ün akademik personel üzerinde doğrudan baskı oluşturmasına yol açtığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 130. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’da üniversitelerin kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olduğu belirtilmiştir. Yükseköğretim kurumlarının işleyişine ilişkin yapılacak düzenlemelerde YÖK’ün Anayasa’da tanımlanan görev ve işlevlerinin dikkate alınması gerekir.

YÖK’e atfedilen işlevlerden bir kısmının gerekli görüldüğü hâllerde YÖK başkanına bırakılması kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Bununla beraber devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerini düzenleyen konular bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya bırakılmıştır. Bilimsel özerkliğin koşullarının oluşturulabilmesi üniversitelerin kendi işleyişine ilişkin idari kararların alınmasında da serbest olmasını gerektirmektedir.

 Bu bağlamda YÖK ile birlikte daha somut ve kurumsal bir görünüm kazanan devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkisi ile bilimsel özerkliğe sahip üniversite olgusu arasında hassas bir dengenin kurulması gerekmektedir.

2547 sayılı Kanun’un 53. maddesinin (a) fıkrasının 6764 sayılı Kanun’la değiştirilmeden önceki metninde, YÖK başkanı yalnızca YÖK ile üniversite rektörlerinin disiplin amiri olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla soruşturma açma yetkisi Kurul ve rektörler ile sınırlandırılmıştır. Dava konusu kural ise öğretim elemanlarının görev yaptığı yükseköğretim kurumundaki disiplin amirlerinin yetkisine ek olarak YÖK başkanına da disiplin amiri sıfatıyla öğretim elemanları hakkında doğrudan soruşturma açma yetkisi vermiştir.

Kuralın salt öğretim elemanlarının disiplin fiilleriyle ilgili olarak YÖK başkanına doğrudan soruşturma açma yetkisi tanınmasının, YÖK’ün üniversiteler üzerinde sahip olduğu denetim yetkisinin neredeyse yükseköğretim kurumlarındaki tüm akademik personeli kapsayacak ve üniversiteler üzerinde hiyerarşik bir güce sahip olacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğurduğu görülmüştür.

Öğretim elemanlarının görevlerine son verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi hususunun bilimsel özerkliğin bir gereği olduğu da dikkate alındığında, YÖK başkanına öğretim elemanları hakkında soruşturma açma yetkisi tanıyan kuralın bilimsel özerkliği zayıflatan ve YÖK’ün sahip olduğu denetim yetkisini aşan yönü ile Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleri ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır. 

Açıklanan gerekçelerle kural Anayasa’ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ