Olaylar 

Başvurucular, ceza infaz kurumunda hayata dönüş adı verilen operasyonda yaralanan (görme kaybı)  hükümlü T.Y.nin ebeveynidir. Ölen ve yaralananların olduğu operasyonun ardından güvenlik güçleri ve hükümlüler/tutuklular hakkında yürütülen soruşturmalar sonucunda açılan kamu davaları zamanaşımı nedeniyle düşmüştür. Operasyonla ilgili yürütülen soruşturma sonucu Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama ise 14/3/2019 tarihi itibariyle devam etmektedir.

Operasyonda tek gözünde görme yetisini kaybettiği iddiasıyla Adalet ve İçişleri Bakanlığına tazminat talebinde bulunan T.Y. bu isteğinin reddedilmesi üzerine tam yargı davası açmıştır. Dava sürerken başvurucu vefat etmiş, yasal mirasçıları sıfatıyla başvurucular (anne ve babası) davaya dâhil (taraf) olmuştur. Dava sonunda İdare Mahkemesi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Temyiz üzerine Danıştay söz konusu kararın tazminat talebinin kabulüne ilişkin kısmının bozulmasına, davanın reddine ilişkin kısmının ise onanmasına hükmetmiştir. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Temyiz ve karar düzeltme istemi reddedilen başvurucular bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar 

Başvurucular; hükümlü olan oğullarının ceza infaz kurumunda yapılan operasyonda görme kaybına uğraması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi 

Başvurucuların yakınının bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundaki kargaşa ve tehlike arz eden ortam nedeniyle devletin buraya operasyon yapması kaçınılmaz hâle gelmiştir. Operasyonun seyri ve başvurucunun hangi koşullarda yaralandığına dair devletin açıklama yapma ve başvurucunun hangi eylemleri nedeniyle kendisine karşı güç kullanılmasının mutlak zorunlu hâle geldiğini ispatlama külfeti bulunmaktadır.

Başvurucular; yakınlarının operasyonun gerçekleştiği sırada ölüm orucunun 46. gününde olduğunu, dolayısıyla operasyonu gerçekleştiren jandarma görevlilerine direnişte bulunmaya gücü olamayacağını iddia etmiştir. Öte yandan T.Y. hakkında açılan kamu davası zamanaşımı nedeniyle düşmüş; dolayısıyla hakkındaki iddialar ceza davasıyla kesin olarak ispatlanamamıştır. Bu noktada yürütülen soruşturma güç kullanımının haklı olup olmadığının belirlenmesine ve sorumluların tespit edilerek cezalandırılmalarına imkân sağlayacak nitelikte olmalıdır.

Operasyonda görevli güvenlik güçleri hakkında yürütülen soruşturmada fiilen operasyonu gerçekleştiren güvenlik güçlerinin tespit edilememesi ve idari makamlarca birçok defa Savcılığın talep ettiği soruşturma izni verilmemesi gibi nedenlerle açılan kamu davası dokuz yılı aşkın süredir devam etmektedir. Geçen zamanla birlikte delillerin toplanması ve olayın gerçekleşme şeklinin belirlenebilmesi giderek zorlaşmaktadır.

Soruşturmaların makul görülemeyecek denli uzun sürmesi -özellikle güç kullanımının kötüye kullanıldığı hâllerde- bu tür eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesine neden olabilir.

Somut olayda bu kadar uzun süredir devam eden ceza yargılamasında operasyon sırasındaki olayların gelişimi ve başvurucuların yakınının yaralanma koşullarının net biçimde ortaya konulmasının zorluğu gözetildiğinde, sorumluların hesap vermesini sağlayabilecek etkinlikte yürütülmeyen ceza yargılamasının sonuçlanmasını beklemek makul gözükmemektedir.

Devletin, gözetimi altında bulunduğu bir sırada yaralandığı sabit olan T.Y.nin ne şartlarda yaralandığını açıklama ve dolayısıyla yakınlarına karşı mutlak zorunlu bir hâlde güç kullanıldığını ispatlama yükümlülüğünü ikna edici biçimde yerine getiremediği tespit edilmiştir. Dolayısıyla T.Y.ye karşı kamu görevlilerinin kullandığı gücün mutlak zorunlu olmadığı değerlendirilmiştir.

Diğer yandan, aradan uzun zaman geçtikten sonra idari yargı mercilerinin tam yargı davası neticesinde, başvurucuların yakınının eyleme aktif katılımı olduğu yönündeki kabulünün ikna edici bir dayanağı olduğu söylenemeyecektir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ