Olaylar

Ana muhalefet lideri partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) oturumunda yapılan yoklama sırasında usulsüzlükler yapıldığı iddiasını gündeme getirmiş, başvurucunun da aralarında olduğu milletvekillerinin isimlerini sayarak bu milletvekillerinin Meclise gelmeden oy kullandıklarını ve sahtekârlık yaptıklarını iddia etmiştir. Bunun üzerine başvurucunun da içlerinde olduğu milletvekilleri tarafından ortak bir basın açıklaması yapılmıştır. Başvurucu ayrıca kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek ana muhalefet lideri aleyhine tazminat davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın reddine hükmetmiştir. Temyiz üzerine karar onanarak kesinleşmiştir.

İddialar

Başvurucu, bir siyasi parti liderinin parti grup toplantısında yaptığı konuşmada sarf ettiği sözler nedeniyle şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır.

Somut olayda başvurucu; siyasi parti liderinin gündeme getirdiği Meclis oturumuna katıldığını ancak oturumdan ayrıldığını, ismi okunduğunda salonda bulunmadığı için oy pusulasının yok hükmünde olduğunu kabul etmektedir.

Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre başvurucunun diğer siyasetçilerin, özellikle muhalefet konumunda bulunanların takibi altında olduğunu bilerek hareket etmesi beklenir. Bu nedenle diğer insanlara nazaran kabul edilebilir eleştiri düzeyinin bir siyasetçi olan başvurucu açısından çok daha yüksek olduğu şüphesizdir.

Olayda, davalının kullandığı dilin ona nasıl cevap verileceğini bilen bir siyasetçiye yöneltildiğine dikkat edilmelidir. Başvurucunun kendisine yöneltilen sözlere karşı cevap verme konusunda oldukça geniş imkânları vardır. Nitekim davalının konuşmasından sonra başvurucunun da aralarında bulunduğu adı geçen milletvekilleri ortak bir basın açıklaması yaparak oy kullanma yönteminin nasıl yapıldığını anlatmış ve haklarındaki iddiaların asılsız olduğunu açıklayarak kamuoyunu bilgilendirmiştir.

İlk derece mahkemesi hâkimini söz konusu hükmü vermeye sevk eden gerekçeler bu gözlemler ışığında incelenmelidir. İlk derece mahkemesi; başvurucunun TBMM Genel Kurul toplantısında bulunduğuna dair başkanlık kürsüsüne oy pusulası gönderdiği hâlde yapılan yoklamada bulunmadığını tespit etmiş ve bu durumda başvurucunun var olduğunu gösteren pusulanın sahte olduğunun söylenebileceğine karar vermiştir. İlk derece mahkemesi ayrıca başvurucunun mazereti nedeniyle pusula verdiği kabul edilse bile toplantıdan ayrılırken oy pusulasını iptal ettirmediğine dikkat çekmiştir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi dava konusu söylemin başvurucunun davranışından kaynaklandığını kabul etmiştir.

Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte ilk derece mahkemesi kararı değerlendirildiğinde mahkemenin davalının ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurduğu sonucuna varılmıştır. İlk derece mahkemesinin başvurucunun davasını reddetmesini haklı göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmiş, davanın keyfî bir biçimde reddedildiği değerlendirilmemiş ve derece mahkemesinin takdir yetkisine müdahale etmeyi gerekli kılacak bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle şeref ve itibar hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ