Olaylar

Başvurucu sokakta yürürken polisin ateşlediği biber gazı kapsüllerinden (gaz fişeği) birinin alnına isabet etmesi sonucu yaralandığını belirterek özel bir hastaneden aldığı adli raporu Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) sunmuştur. Daha sonra alınan tanık ifadelerinde polisin bir meydandaki protesto gösterilerine müdahale edip kalabalığı çevre sokaklara sürdüğü, başvurucuya da bu sırada gaz fişeğinin isabet ettiği belirtilmiştir.

Başsavcılık olay hakkında derhal soruşturma başlatmıştır. Başvurucunun sunduğu raporu inceleyen Adli Tıp, yaralanmanın başvurucunun yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğunu belirtmiştir. Valilik şüpheli iki polis hakkında ön inceleme raporu hazırlatmış buna istinaden soruşturma izni vermemiştir. Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz, Bölge İdare Mahkemesi (İdare Kurulu) tarafından şüpheliler hakkında yapılan ön inceleme sonucunda hazırlık soruşturması yapılması için yeterli bilgi ve belgenin dosya içeriğinde olmaması gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu bunun üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur.

Başvurucu, olay nedeniyle İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü aleyhine tam yargı davası açarak tazminat talep etmiştir. İdare Mahkemesi, polis memurları tarafından atılan biber gazı kapsülü nedeniyle başvurucunun beyin kanaması geçirdiği gerekçesiyle başvurucuya manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Davalı idarelerin olay günü yasaların idarelere yüklediği görevlerin yerine getirilmesi nedeniyle olayda hizmet kusuru bulunmadığına ilişkin itirazlarını reddeden Bölge İdare Mahkemesi, davalı idarelerin karar düzeltme istemlerini de reddetmiştir.

İddialar

Başvurucu; kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanımı sonucu hayati tehlike doğacak şekilde yaralanma ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 

Mahkemenin Değerlendirmesi

Somut olayda başvurucu, kolluk görevlileri tarafından (gaz fişeği ile) hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmış, bu durum soruşturma dosyasında mevcut adli raporlarla doğrulanmıştır. Ayrıca İdare Mahkemesi, bu gerekçeyle başvurucu lehine manevi tazminata hükmetmiştir. Bu nedenle başvuruda incelenmesi gereken ilk husus, başka bir çarenin kalmadığı mutlak zorunlu bir durumda ölçülü bir biçimde güç kullanılıp kullanılmadığıdır.

Kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklarda olaydaki gaz fişeklerini atan silahların kim tarafından, nerede, nasıl, neden kullanıldığına ve başvurucunun nasıl yaralandığına dair bir açıklama yer almamıştır. Ayrıca olay hakkında yürütülen soruşturma da bahse konu silahların mutlak zorunlu bir durumda kullanıldığını ortaya koyamamıştır. Bu nedenle başvurucunun ciddi biçimde yaralanmasına neden olan güç kullanımı mutlak zorunlu bir durumda gerçekleşmemiştir.

Başvuruda incelenmesi gereken ikinci husus, gaz silahı kullanan kolluk görevlilerinin bu konuda bir eğitim almış olup olmadığı ile operasyonun planlama ve kontrolü kapsamında yürütülen işlemlerin ve alınan tedbirlerin neler olduğu, kolluk görevlilerinin zor kullanma yetkisini düzenleyen mevzuatın bu silahların keyfî ve aşırı kullanımına engel olacak ve kişiyi istenmeyen kazalara karşı koruyacak güvenceleri içerip içermediğidir. Ancak Başsavcılığın yürüttüğü soruşturmadaki eksiklikler bu hususta bir değerlendirme yapılmasına imkân vermemiştir.  

Sonuç olarak, müdahaleyi gerektiren bir duruma sebep olan kişilerden olduğu ortaya konulamayan başvurucunun bu müdahaleden etkilenmemesi için kolluk görevlilerinin gerekli tedbirleri almadıkları ve olaya müdahaleleri sırasında kontrolsüz bir şekilde gaz fişeği kullanarak başvurucunun yaralanmasına sebep oldukları kanaatine varılmıştır. Bu nedenle olayda yaşam hakkının maddi boyutu ihlal edilmiştir.

Diğer yandan olayı aydınlatabilecek ve başvurucunun yaralanmasının sorumlusunun belirlenmesini sağlayabilecek delillerin toplanmasında; kamera kayıtlarının elde edilmesinde özen gösterilmemesi, olay anında hangi kolluk görevlilerinin nerede ve nasıl gaz silahı kullandığı, görevlendirilenler ve gaz silahı kullanma konusunda eğitim almış kişiler dışında gaz silahı kullanan kolluk görevlisi olup olmadığının tespit edilmesi konusunda gerekli çabanın gösterilmemesi gibi önemli eksiklikler vardır. Ayrıca daimi arama kararı soruşturmanın başlamasından ancak 3 yıl 1 ay sonra verilmiştir. Bu bakımdan yürütülen soruşturma Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve süratten yoksundur.

Vali tarafından istenilen ön inceleme işlemlerini yürüten sorumlunun soruşturulan olayın potansiyel failleri ile aynı hiyerarşik çatıyı paylaşan kolluk görevlileri arasından seçilmesi, soruşturmanın bağımsız ve tarafsız ellerle yürütülmesi ilkeleri ile bağdaşmamıştır.

Ön inceleme sonucunda hazırlık soruşturması yapılması için yeterli bilgi ve belgenin bulunmadığını değerlendirmek Bölge Kurulunun görevi olmakla birlikte Kurul söz konusu değerlendirmeyi yaparken yalnızca dosya içeriğini esas almış ve soruşturmaya konu eylemin 4483 sayılı Kanun'un 2. maddesinde belirtilen ve genel soruşturmaya tabi olan suçlardan olup olmadığını değerlendirmemiştir. Sonuç olarak olayda yaşam hakkının usul boyutu ihlal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> Anayasa Mahkemesinin 13/2/2020 Tarihli ve 2016/16050 Başvuru Numaralı Kararı için TIKLAYINIZ