Olaylar

Başvurucular, olayların geçtiği tarihte ulusal gazetelerin yayımcısıdır. Başvurucular, gazetelerinde yayımlanan bazı haber ve köşe yazıları nedeniyle Basın İlan Kurumunca (BİK) çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamlarının kesilmesi kararı verilmesine itiraz etmiştir. İtirazları ilgili derece mahkemelerince reddedilen başvurucular Anayasa Mahkemesine ayrı ayrı bireysel başvuruda bulunmuştur.

İddialar

Başvurucular, gazetelerinde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine karar verilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 14 bireysel başvuru dosyasını bu bireysel başvuru dosyasında birleştirmiştir. Tüm başvurularda, ulusal gazetelerde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle BİK tarafından gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine karar verilmesinden şikâyet edilmektedir.

Başvurucu gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının çeşitli sürelerle kesilmesi şeklindeki cezaların başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahale olduğu kabul edilmiştir.

Müdahalenin yasal dayanağı 195 sayılı Kanun'un 49. maddesidir. Anayasa Mahkemesi daha önce Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3) ve Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi kararlarında kanunilik yönünden daha ileri bir değerlendirme yapmadan bu kanun maddesinin uygulanması bakımından bazı anayasal sorunların bulunduğunu tespit etmiştir. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin önüne gelmeye devam eden benzer başvurularda sorunlu uygulamanın süreklilik arz ettiğini dikkate alan Anayasa Mahkemesi, 195 sayılı Kanun'un 49. maddesini müdahalenin kanuniliği kriteri yönünden daha detaylı incelemiştir.

Bu kapsamda yapılan incelemede öncelikle 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde hangi fiillerin ne şekilde cezalandırılmaya konu olacağı hususunun tamamen BİK'in yetkisine bırakıldığı, BİK tarafından alınan Genel Kurul kararları ve bununla birlikte Yönetim Kurulu kararları için çerçeve hükümler düzenlenmediği ve sınırları belirsiz bir düzenlemeye kanun yoluyla imkân tanındığı açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesine göre başvurucuların hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmesini imkânsız kılan 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde yer alan kuralın öngörülebilirlik koşulunu sağladığı söylenemez.

Bunun yanında Kanun’un evrak üzerinde şeklî bir inceleme önermekte olduğu; mahkemelerin uygulamada önlerine getirilen işin esasını çözmedikleri ve yalnızca cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetlediklerine vurgu yapılmıştır. İnceleme konusu Kanun maddesinde önerilen usule ilişkin uygulamanın henüz yerleşmemiş olmasının; temyiz aşamasında bu konuda verilen kararlar ile derece mahkemelerinin önündeki dosyalarda muhakemeyi nasıl yürüteceklerine ilişkin olarak Kanun'da mevcut olan belirsizlik daha da derinleştirdiğine dikkat çekilmiştir.

Anayasa Mahkemesi başvuruya konu müdahalelerin kanunilik ölçütü yönünden başvurucuların Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri ile korunan haklarını ihlal ettiği ve ihlalin ifade ve basın özgürlüklerinin korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip olmaması nedeniyle doğrudan kanundan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

İncelemeyi somut olayın koşulları çerçevesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri yönünden devam ettiren Anayasa Mahkemesi, olaya konu başvurularda BİK tarafından çatışan haklar arasında bir dengeleme yapılarak adil bir dengenin gözetilmediği sonucuna varmıştır. BİK kararlarına itirazı inceleyen asliye hukuk hâkimliklerinin gerekçeli kararlarına bakıldığında kimi zaman BİK'in değerlendirmelerinin doğrudan esas alındığı ancak bu değerlendirilmelerin dengeleme kriterlerini karşılayıp karşılamadığının denetlenmediği, çoğunlukla BİK kararlarının usul ve yasaya uygun olduğunun belirtilmesiyle yetinildiği ve daha ileri bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür.

Dolayısıyla itiraz konusu haberler kapsamında verilen resmî ilan ve reklam kesme cezası kararları çatışan haklar arasında dengeleme kriterleri kapsamında değerlendirilmemiştir. Ayrıca haberlerin yazılma nedeni ve zamanı, kime karşı ne şekilde yazıldığı, arka plan bilgisi, olgusal temel gibi unsurların bulunup bulunmadığı konusunda başvurucuların iddia ve delillerinin incelenip incelenmediği, incelendiyse hangi sebeplerle değerlendirmeye esas alınmadığı anlaşılamamıştır.

Bu dosyada birleştirilen başvuruların tamamında cezalandırma konusu içerikler ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin basılı nüshasında veya internet sitesinde yer alan haberlere ilişkindir. Bu haberlerle ilgili olarak BİK'in ve devamında asliye hukuk mahkemelerinin dengeleme kriterlerini çok sıkı şekilde uygulaması ve anılan müdahale biçimini başvurulabilecek son çare olarak görmesi gerekmektedir. Buna karşın başvuru konusu olaylarda asliye hukuk hâkimliklerinin belirtilen şekilde değerlendirme yapmaksızın karar verdiği anlaşılmıştır.

Bu bağlamda mevcut başvurulara bakıldığında birbirini tekrarlayan bu tür kararların sistematik bir soruna işaret ettiği değerlendirilmiştir. Başvurucuların basın özgürlüğüne yönelik müdahalede kullanılan aracın kanuni güvenceden yoksun olduğu, kullanılmasının nedenlerinin de ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamadığı görülmüştür. Bunun yanı sıra ilgili ve yeterli gerekçe olmadan cezalandırma konusu olan bu tür kararların caydırıcı etki göstermesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin orantılı olarak da nitelendirilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ve pilot karar usulünün uygulanmasına karar vermiştir.

Sistematik Sorunun Varlığı

Tüm değerlendirmeler çerçevesinde benzeri yeni ihlallerin önlenmesi için mevcut sistemin yeniden ele alınması ihtiyacı ortadadır.

BİK tarafından verilen cezalara bakıldığında Kuruma tanınan yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir.

Hiç şüphesiz basın özgürlüğü alanında benimsenecek devlet politikasının önemli bir parçası olan kanuni düzenlemeleri yapmak yasama organının takdirindedir. BİK'in 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi kapsamında basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerinin Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlaline yol açmaması için yapılacak yeni kanuni düzenlemelerde aşağıda belirtilen asgari standartların/önerilerin dikkate alınmasında yarar vardır:

Kanun'un 49. maddesindeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına ilişkin koşulların çerçevesi çizilmeli, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan ifadelerle kanun maddesi şeklî ve maddi yönden yeniden düzenlenmelidir,

Anılan maddenin basının etik niteliklerini artırmaya yönelik sunduğu korumanın sınırları netleştirilmeli ve hangi eylemlerin bu nitelikleri ihlal edeceği konusunda bir ölçüt/eşik değer belirlenmesi gibi kriterler oluşturulmalıdır.

Anılan maddedeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına itiraz yolu düzenlenirken derece mahkemelerinin bu davalara hangi sıfatla bakacakları ve bu kapsamda da uygulayacakları yargılama usulünün kapsamı net bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

----

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

GENEL KURUL

PİLOT KARAR

YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/5903)

Karar Tarihi: 10/3/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 10/8/2022-31919

GENEL KURUL

PİLOT KARAR

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Hicabi DURSUN

Muammer TOPAL

M. Emin KUZ

Rıdvan GÜLEÇ

Recai AKYEL

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Yıldız SEFERİNOĞLU

Selahaddin MENTEŞ

Basri BAĞCI

İrfan FİDAN

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucular

:

1. Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.

Başvurucu Vekili

:

Av. Tora PEKİN

Av. Buket YAZICI

Av. Ülkü ÇETOK

:

2. Bülten Basın Yayın Reklamcılık Ticaret Limitet Şirketi

Başvurucu Vekili

:

Av. Devrim AVCI ÖZKURT

3. Estetik Yayıncılık A.Ş.

Başvurucu Vekili

:

Av. Ceren YAKIŞIR

Av. İsmail YILMAZ

4. Birgün Yayıncılık ve İletişim Ticaret A.Ş.

Başvurucu Vekili

:

Av. Ali Deniz CEYLAN

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bazı ulusal gazetelerde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine karar verilmesinin başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 2016 yılından itibaren çeşitli tarihlerde yapılmıştır. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. 2016/5903 No.lu bireysel başvuru Birinci Bölüm tarafından 27/2/2020 tarihinde yapılan toplantıda görüşülmüş ve başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir. Diğer başvurular ise İkinci Bölüm tarafından 8/9/2021 tarihinde yapılan toplantıda görüşülmüş ve aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/7000 No.lu dosya üzerinde birleştirilmiş ve başvurunun niteliği itibarıyla Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görülerek Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.

4. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 2016/5903 No.lu başvuru ile 2018/7000 No.lu dosya üzerinde birleşen başvuruların aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/5903 No.lu dosya üzerinde birleştirilmesine karar vermiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. 2016/5903 No.lu bireysel başvuru haricinde diğer başvurulara ilişkin olarak başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formlarında ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Gazetelerin Resmî İlan ve Reklamlarının Basın İlan Kurumunca Kesilmesi

7. Başvurucular, olayların geçtiği tarihte ulusal gazetelerin yayımcısıdır. Başvurucuların kararlarını şikâyet ettikleri Basın İlan Kurumu (BİK) ise 2/1/1961 tarihli ve 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun ile kurulmuş kamu tüzel kişiliğini haiz bir idari organdır. BİK'in internet sitesinde Kurumun resmî ilanların dağıtımında adaletsiz davranıldığı gerekçesiyle Hükûmet ile gazeteleri karşı karşıya getiren uygulamalara son vermek amacıyla kurulduğu ifade edilmiştir.

8. BİK'in görevleri 195 sayılı Kanun'da sayılmıştır. BİK'in görevlerinden biri de Kanun'un 49. maddesinde ifade edilmiştir. Buna göre BİK, basın ahlak esaslarına aykırı hareket eden gazetelere şikâyete bağlı olarak veya resen inceleme yaparak resmî ilan ve reklamların kesilmesi yoluyla yaptırım uygulayabilmektedir. BİK Genel Kurulu söz konusu görevini yerine getirmek amacıyla basın ahlak esaslarını belirleyerek ilan etmiştir (bkz. § 55).

B. Başvuruya Konu Süreçler

1. 2016/5903 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

9. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2006 yılında başbakan olduğu dönemde, çiftçilik yapan K.Ö. isimli bir vatandaşla yaşadığı diyaloglar uzun süre kamuoyu gündeminde yer almıştır. Vatandaşın "Çiftçinin hâli ne olacak? Hangi yüzle geliyor buraya?" diye bağırması üzerine Başbakan ile vatandaş arasında kısa süren bir polemik yaşanmış ve Başbakan sözlerinin bir yerinde K.Ö.ye "Artistlik yapma." ve "Lan." diye hitap etmiştir.

10. Cumhuriyet gazetesinin 28/2/2013 tarihli nüshasında "Artist!" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Yazar, hicivli bir şekilde Hükûmetin PKK ile mücadele politikalarını eleştirmiş; PKK'nın silahsızlandırılması çabalarının hayalden ibaret olduğunu, barış sürecinin Kürt kimliğinin tanınması, Abdullah Öcalan'ın lider olarak kabul edilmesi ve Türklerin azınlığa düşürülmeye çalışılması çabalarından ibaret olduğunu savunmuştur. Kışkırtıcı sayılabilecek bir üslup kullanan yazar, Başbakan'ın etnik kimliğini gizlediğini ve kökeninin Türk olmaması nedeniyle de Türklerin ve Türk devletinin aleyhine olan söz konusu politikaları ısrarlı bir şekilde sürdürmeye devam ettiğini ileri sürmüştür. Yazar, Başbakan'ın konuşmalarının inandırıcılıktan uzak olduğunu ifade ettikten sonra sözlerini şu şekilde noktalamıştır:

" ...

Bu (hangi?) milletin barış ve huzuru için baldıran zehri de içermiş!..

'Artistlik yapma lan!' ".

11. BİK ilgili gazete yazısı üzerine resen inceleme başlatmıştır. BİK'in 25/6/2013 tarihli Yönetim Kurulu kararıyla başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamlarının üç gün süre ile kesilmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"...Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik olduğu anlaşılan 'artistlik yapma lan' cümlesinde yer alan 'lan' kelimesinin, küçüklere ve gençlere de yayın yoluyla ulaşan gazetelerde yer almaması basın etiği açısından önemli ve gereklidir. Bu açıdan, bir gazete yayınında yer alan 'lan' kelimesi basın etiğine ve ahlaka aykırı bir ifadedir.

'lan' kelimesinin söylendiği ya da yazıldığı şekli itibariyle yöneldiği kişinin toplum nezdindeki saygınlığını azaltabileceği, o kişinin onurunu ve itibarını zedeleyebileceği gibi, küçültücü değer yargıları içerdiği, aşağılayıcı ve incitici bir ifade olduğu da ayrıca göz önüne alınmalıdır. Hatta bir kişiye 'lan' kelimesi ile hitap edilmesinin Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesine göre o kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide ettiği durumlarda 'hakaret' suçunu dahi oluşturması söz konusu olabilir.

...Bu çerçevede basın etiğine ve ahlaka aykırı sayılan ve aşağılayıcı, incitici sözcük niteliğindeki 'lan' kelimesinin gazetelerde yer almasının Basın Ahlak Esaslarını ihlal edeceği açıktır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik olduğu anlaşılan 'artistlik yapma lan!' ifadesinin de; özellikle bu köşe yazısının sonunda veriliş şekli itibariyle basın etiğine ve ahlaka aykırı olduğu; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında eleştiri sınırlarını aşan aşağılayıcı ve incitici sözlerden oluştuğu görülmüştür. Bu açıdan ... 'Artistlik yapma lan!' ifadesinin basının haber verme ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşarak Basın Ahlak Esas Hakkında 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesini ve bu maddenin h ve ı bentlerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır.

...'Artistlik yapma lan' ifadesinin daha önce başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından söylendiği gerekçesiyle bir başkası tarafından da kullanılması, o kişiyi hukuken sorumlu olmaktan kurtarmamalıdır. Bu ifade, dosyadaki mevcut bilgilere göre başbakan tarafından bir başka kişiye söylenmiş ve herhangi bir hukuk denetimine tabi olmamıştır. Bu ifade nedeniyle başbakan hakkında herhangi bir hukuki işlem yapılmaması farklı bir süreci kapsamaktadır. Dolayısıyla bu ifade nedeniyle başbakanın hukuken sorumlu tutulmaması, bu ifadeyi kendisine karşı kullanan diğer kişilerin de hukuken sorumlu tutulmamasına yol açmamalıdır. Aksinin ileri sürülmesi hukuk mantığı ile bağdaşmaz, hukukta kaos yaratır...

12. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (hakem sıfatıyla) 22/12/2015 tarihli kararıyla itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...karar içeriği ve kullanılan ifade değerlendirildiğinde verilen kararın yerinde ve mevzuata uygun bulunduğu anlaşılmıştır..."

2. 2018/5217 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

13. Sözcü gazetesinin 18/4/2017 tarihli nüshasında "Manipülasyon İddialarından Sonra Yeni Skandal Anadolu Ajansı Sonucu Bir Gün Önceden Bildi" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda; devletin resmî yayın organı olan Anadolu Ajansının (AA) 15/4/2017 tarihinde seçmenin referandumda yüzde 51,3 oranında "evet" diyeceğini öne sürdüğü, 16 Nisan 2017 tarihli referandumda da bu sonucun aynen çıktığı belirtilmiştir.

14. BİK, ilgili yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 2/11/2017 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların bir gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Şikayete konu yazı ile ilgili olarak AA'nın sunduğu belgeler kapsamında AA'nın referandum günü ve öncesinde seçim tahmini yayımlamadığı, referanduma ait sonuç[l]arı anında abonelerine aktarabilmek için gerekli tedbirleri aldığı ve üretilen verilerin simülasyon amaçlı olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla gazetenin bu konuda gerekli araştırmayı yapmayarak 129 sayılı Genel Kurul kararının '..doğruluğu kuşku uyandırabilen ve araştırılması gazetecilik imkânları içinde bulunan haberler, araştırılıp doğruluğuna emin olunmadan yayınlanamaz' şeklindeki 1. maddesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

15. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 26/12/2017 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlayarak itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

3. 2018/7000 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

16. Cumhuriyet gazetesinin 22/3/2016 tarihli nüshasında "Yetim Çocuklara Cihat Çağrısı Yaptırdılar" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda, İnsani Yardım Vakfının 19/3/2016 tarihinde düzenlediği yetim çocuklarla dayanışma gecesinde sahneye çıkardığı yetim çocukların eline oyuncak silah vererek cihat çağrısı yaptıran sözler söylettiği belirtilmiştir.

17. BİK, ilgili yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 10/10/2016 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların bir gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Söz konusu organizasyon Çanakkale şehitlerini anma ve yetim çocukların farkındalık kazandırılması maksadıyla şikayetçi vakıf tarafından organize edilmiş ve bu maksatla 93 harbinde verdiğimiz mücadelenin önde gelen şahsiyetlerinden Nene Hatun canlandırması yapılmıştır. Dolayısıyla şikayet konusu haber çarpıtılarak Vakfın zımnen cihat propagandası yaptırdığı ileri sürülmüştür. Şikayetçi vakıf bir basın açıklaması yaparak haberde yer alan bilgilerin gerçeğe aykırı olduğunu basın açıklaması ile duyurmuş, gazete bu açıklamaya hiç yer vermeden haberi yayımlamıştır. Gazete basının haber verme ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aşarak 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ı) bendini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

18. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/6/2017 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlayarak itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

4. 2018/13151 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

19. Sözcü gazetesinin 19/6/2017 tarihli nüshasında "CHP Askerlerin Zehirlenmesi Araştırılsın Dedi, Reddettiler" üst başlıklı, "Biraz da Muhalefetin Sesine Kulak Verin" başlığı ve devamında "Askerleri Zehirleyen Yemek Şirketine AKP-MHP Kalkanı" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda, Manisa'da bir askerî birlikte çok sayıda askerin yemekten zehirlenmesine ilişkin olayın araştırılmasına Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ile Milliyetçi Hareket Partisinin (MHP) izin vermediği belirtilmiştir.

20. BİK, ilgili yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 5/1/2018 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların bir gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Hemen belirtelim ki, ilgili Gazete savunmasında, şikayet konusu haberin CHP Manisa Milletvekili M.N.'un 18 Haziran 2017 tarihindeki yazılı açıklamasından alıntı olduğundan ve tırnak içerisinde verildiğinden Basın Ahlak Esasları uyarınca gazetelerinin sorumlu olmamaları gerektiğini ileri sürmüştür. Oysa, ilgili haberde, MHP hakkındaki bu ithamların, üçüncü bir kişinin ağzından tırnak içinde verilmesi ilgili Gazeteyi sorumluluktan kurtarmaz. Zira, Gazeteler, herhangi bir haberi yayımlarken, sorumlu duruma düşmemek için, titiz bir şekilde o haberin Basın Kanununu, Türk Ceza Kanununu, Basın Ahlak Esaslarını ve diğer ilgili mevzuatı ihlal edip etmediğini incelemeli, sonucuna göre yayımlama ya da yayımlamama yoluna gitmelidirler.

Öte yandan, belirtilmesi gerekir ki, şikayet konusu haberin yayımlanması üzerine, şikayetçi, haberi yazan gazeteciye bir açıklama göndermiş ve bu açıklama şikayet konusu haberin yayımlandığı günün ertesi günü Sözcü gazetesinin 20 Haziran 2017 tarihli nüshasının 'Maliyeyi de zehirlemiş' başlıklı haberi içerisinde yer almıştır.

Yapılan değerlendirmede, bu açıklamanın 'Maliyeyi de zehirlemiş' başlıklı haberi içerisinde dikkat çekmeyecek şekilde yayımlandığı belirlenmiş, dolayısıyla, bu açıklamanın ilgili Gazetenin özellikle 1 inci ve devamı 10 uncu sayfasının başlığında yer alan şikayet konusu gerçeğe aykırı haberin kamuoyunda, insanların zihninde yarattığı olumsuz izleri ortadan kaldırmaya yetmediği, bir başka deyişle, bu konuda yasal bir mekanizma olan 'Cevap ve Düzeltme' gibi bir sonuç doğurmadığı görülmüştür.

Bu nedenle de, bu açıklamanın Sözcü gazetesinin 20 Haziran 2017 tarihli nüshasında yayımlanması da ilgili Gazeteyi sorumluluktan kurtarmamalıdır. Ancak, adı geçen Gazeteye şikayet konusu bu haberi nedeniyle ceza verilmesi söz konusu olursa, cezadan bir indirim nedeni olabilir..."

21. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/3/2018 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlayarak itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

5. 2018/25044 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

22. Sözcü gazetesinin 15/12/2017 tarihli nüshasında "Müftü: Ergenliğe Giren Kız Çocuğu Evlendirilebilir" üst başlıklı, "Müftüden Skandal Açıklama, Çocuklarınızı Büluğ Çağına Gelince Evlendirin" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda, bir ilin müftüsünün yaptığı açıklamada babaların çocukları üzerindeki haklarından birinin de çocukları büluğ çağına erişince onları evlendirmesi olduğunu söylediği belirtilmiştir. Aynı haberde, müftülüğün yaptığı açıklamaya da yer verilmiş; müftünün böyle bir konuşma yaptığı ancak herhangi bir yaş telaffuz etmediği, dolayısıyla sözlerinin çarpıtıldığının belirtildiği aktarılmıştır.

23. BİK, ilgili yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 8/6/2018 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların bir gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... konu ile ilgili olarak müftünün konuşmasında 'evlilik yaşı' demesine rağmen 'büluğ çağı' ifadesinin kullanılması, ayrıca haber başlığında 'evlendirilebilir' fiili yerine 'evlendirin' fiilinin kullanılması nedeniyle Gazetenin 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ı) ve (l) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

24. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/7/2018 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlamış; ayrıca başvurucunun haberin bir başka gazete haberine dayandığı savunmasına yönelik olarak "gerçek olmayan bir olayın haberinin yapılamayacağı, başka bir kaynaktan yapılan haberin doğruluğunun en azından şekli doğruluğunun araştırılmasının gereği karşısında yerinde olmadığı, şikayete konu haberde gerçeklik ve doğruluk vasfının olmadığı" gerekçesiyle itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

6. 2019/16 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

25. Sözcü gazetesinin 2/7/2018 tarihli nüshasında "Yüzlerce Fetöcünün Tutuklu Olduğu Silivri'den En çok Oy HDP ve AKP'ye Çıktı" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda, seçim sürecinde İyi Parti ve Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) iktidar tarafından Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) destekçiliğiyle itham edildiği ancak seçim sonuçlarına göre FETÖ tutuklularının yoğun olduğu Silivri Ceza İnfaz Kurumundan en fazla oyu AK Parti'nin ve Halkların Demokratik Partisinin (HDP) aldığı belirtilmiştir. Yazıda yayımlanan sonuçlara İyi Parti yöneticilerinin isyan ettiği ve bu sonuçların Partilerine atılan iftiraları çürüttüğünü söyledikleri aktarılmıştır.

26. BİK, ilgili yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 5/10/2018 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların üç gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Seçim sonuçlarına göre Silivri Cezaevinde %44,63 HDP, % 5,52 Ak Parti almıştır. Böylece gerçek olmayan bir haber ve haber başlığı ile basının haber verme özgürlüğü ve sınırları aşılmıştır. Gazete ertesi günkü nüshasında konuya ilişkin düzeltme metni yayımlasa da bu gazeteyi sorumlu olmaktan kurtarmayacaktır. Dolayısıyla gazetenin bu konuda gerekli araştırmayı yapmayarak 129 sayılı Genel Kurul kararının '..doğruluğu kuşku uyandırabilen ve araştırılması gazetecilik imkânları içinde bulunan haberler, araştırılıp doğruluğuna emin olunmadan yayınlanamaz' şeklindeki 1. maddesini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

27. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/11/2018 tarihinde BİK kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

7. 2020/36962 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

28. Birgün gazetesinin 17/9/2019 tarihli nüshasında "Ekmek Eylemine Gazlı Saldırı" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Bu haberde; pazar yerindeki tezgâh yerlerini küçük bulan esnafın AK Partili belediye önünde eylem yaptığı, polisin pazarcılara biber gazı sıkarak saldırdığı yazılmıştır.

29. BİK, ilgili yazı hakkında resen inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 22/10/2019 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların on beş gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Habere konu olayda polis tarafından yapılan müdahalenin, 'müdahale' yerine 'saldırı' olarak ifade edilmesinin, emniyet güçleri hakkında toplumda olumsuz bir yargı yaratmaya yönelik olduğu, bu şekilde itibarını zedelemek suretiyle suç ile mücadeleyi etkisiz kılma maksadını taşıdığı görülmüştür. Gazetenin 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ç), (d) ve (ı) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

30. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/10/2020 tarihinde BİK kararındaki gerekçeleri tekrarlayarak itirazı kesin olarak reddetmiştir.

8. 2020/37171 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

31. Sözcü gazetesinin internet haber sitesinde 2/3/2020 tarihli "İdlib'de Ne İşimiz Var?" başlıklı köşe yazısı yayımlanmıştır. Bu yazıda Hükûmetin Suriye'deki dış politikaları eleştirilmiştir. BİK, yazı hakkında resen inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulunun 21/4/2020 tarihli kararında, bu yazının Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ı) bendini ihlal ettiği gerekçesiyle beş gün süreyle resmî ilan ve cezaların kesilmesine karar verilmiştir.

32. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/10/2020 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Derece mahkemesi gerekçesinde; haberin verilmesinde gerekli ve yararlı, ilgili bulunmayan tavsif ve değerlendirmelerin yapıldığını, haberin veriliş biçiminin kamuoyunu yanlış şekilde etkileyebileceğini, bundan kamu yararının zarar göreceğini belirtmiştir. Mahkeme devamında haberin veriliş biçiminin toplumun menfaatine uygun düşmeyeceğini, habere konu olgular ile bu olguların açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılık ve ilginin olmadığını, dolayısıyla haberin hukuka uygun sayılamayacağını ifade etmiştir. Mahkemeye göre Türkiye Cumhuriyeti'nin silahlı güçlerinin terörle mücadele amacıyla komşu ülke Suriye'de operasyon yapmasına rağmen operasyonun Suriye ordusuna karşı savaşan teröristlerin yanında yer alma şeklinde gerçekleştiği belirtilmek suretiyle haberin verilmesi ile haber arasındaki düşünsel bağlılık ortadan kalkmıştır, bu nedenle BİK kararı usul ve yasaya uygundur.

9. 2020/37386 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

33. Cumhuriyet gazetesinin 17/4/2020 tarihli nüshasında ve aynı tarihte internet haber sitesinde yayımlanan dört haber hakkında BİK'e şikâyette bulunulmuştur. BİK Yönetim Kurulu 14/7/2020 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların beş gün süreyle kesilmesine karar vermiştir.

34. Şikâyet konusu ilk haberde "A. Yılda 3.100 TL Ödeyecek- Bahçenin Kirası Ayda 258 Lira!" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda; hakkında yazı yazılan kişinin üst düzey bir kamu görevlisi olduğu, görevinin sağladığı ayrıcalıkla Vakıflar Genel Müdürlüğünden kiraladığı arazinin kira bedelinin rayiç değerinin çok altında olduğu, bu arazi üzerine kaçak yapılar inşa edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca bu haber nedeniyle gazete hakkında terör soruşturması başlatıldığı belirtilmiştir. BİK yazı ile ilgili yaptığı inceleme neticesinde söz konusu arazinin metruk ve mezbele niteliğinde olduğu, ıslah amaçlı kiralandığı, dolayısıyla haberin gerçeği yansıtmadığı, gazetenin Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ı) bendini ihlal ettiği kanaatine varmıştır. BİK ayrıca aynı haberde yer alan kaçak yapı yapıldığına ilişkin ifadelerin kesinleşmiş bir yargı kararı söz konusu olmamasına karşın şikâyetçiyi peşinen suçlu ilan ettiğini belirtmiştir. Dolayısıyla Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) bendinin de ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.

35. Cezalandırma konusu yapılan ikinci haberde "İdari Soruşturma Açtınız mı?" üst başlıklı ve "CHP Meclis'e Taşıdı, Ö.den Soru Yağmuru" başlıklı haber yayımlanmıştır. Bu haberde, bir CHP milletvekilinin Meclis gündemine taşıdığı sorular alıntı yapılmıştır. Alıntı yapılan haberde, yukarıdaki paragrafta sözü edilen arazi konusuna ilişkin olarak hakkında yazı yazılan kişi ile ilgili idari bir soruşturma açılıp açılmadığının ve neden gazete hakkında terör soruşturması başlatıldığının sorulduğu belirtilerek olayın ayrıntılarına değinilmiştir. BİK ilk haber kapsamındaki değerlendirmelerini tekrarlayarak Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

36. Aynı tarihli üçüncü haberde "A.: Balık Baştan Kokar" üst başlıklı ve "Basın Özgürlüğüne Yeni Darbe" başlıklı haber yayımlanmıştır. Sözü edilen haberde, İyi Partili bir yönetici ile yapılan bir mülakata yer verilmiştir. Bu haberde, mülakat yapılan kişi yukarıdaki paragraflarda sözü edilen arazi meselesine değinmiş; bu arazinin yasalara aykırı olduğunu, bu nedenle belediye ekiplerince müdahale edildiğini ifade etmiş ve bu konu nedeniyle gazete hakkında soruşturma açılmasını eleştirmiştir. BİK, ilk haber kapsamındaki değerlendirmelerini tekrarlayarak Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

37. Değerlendirme konusu yapılan dördüncü haberde "Olayların Ardındaki Gerçek- Hukuk Önünde Herkes Eşittir" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Bu haberde, söz konusu arazi meselesine yine ayrıntılı olarak değinilmiş; basın özgürlüğü kapsamında bu haberlerin verildiği ve hukuk önünde herkesin eşit olduğu, herkes hakkında haber yapılabileceği ifade edilmiştir. BİK, ilk haber kapsamındaki değerlendirmelerini tekrarlayarak Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

38. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 9/10/2020 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlamış ve itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

10. 2020/36656 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

39. Evrensel gazetesinin 16/4/2020 tarihli nüshasında "Ö.den A.ya İzinsiz İnşaat Tepkisi" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Bu haberde 2020/37386 No.lu bireysel başvuru sürecinde anlatılan olaylar kapsamında (bkz. § 33) CHP'li bir milletvekilinin konuya ilişkin sözleri aktarılmıştır.

40. BİK, bu yazı hakkında şikâyet üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 1/7/2020 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların beş gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. BİK, söz konusu kararla ilgili 2020/37386 No.lu bireysel başvurudaki gerekçelerini tekrarlayarak (bkz. § 33) gazetenin Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varmıştır.

41. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/10/2020 itirazı kesin olarak reddetmiştir. Mahkeme, yazıda ileri sürülen iddiaların doğru olmadığının İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla anlaşıldığını belirtmiştir. Mahkemeye göre hukuka aykırı bir eylemin bulunmadığı yargı kararı ile sabit olmasına rağmen hukuka aykırı bir eylem yapıldığı algısının oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmıştır.

11. 2020/37547 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

42. Evrensel gazetesinin 24/2/2020 tarihli nüshasında ve aynı tarihte gazetenin internet haber sitesinde "Hükümet Vatandaşına Şehit Olmayı Vadeder mi?" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda, Hükûmetin Orta Doğu ve Suriye politikaları eleştirilmiştir.

43. BİK, söz konusu yazı hakkında resen inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 22/4/2020 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların beş gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Haberde ileri sürülen ifadeler Türkiye Cumhuriyetinin terörle ilişkili olduğu, terör örgütlerini desteklediği, uluslararası medya kuruluşlarına da konu olabilecek ve onlar tarafından da kullanılabilecek şekilde gerçeklere aykırı olarak kamuoyuna duyurulmuş gazetenin 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (ı) bendini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır."

44. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/10/2020 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Mahkeme, yazıda Türkiye Cumhuriyeti devletinin ismi geçen terör örgütleri ile yan yana getirilmek suretiyle cihat, fetih, şehitlik gibi kavramlar üzerinden siyaset yapan dinî örgütlerle aynı çizgiye geldiği yönünde bir anlam ortaya çıktığını belirtmiştir. Mahkemeye göre orta düzeydeki bir okuyucu haberi bu şekilde algılayacaktır. Mahkeme devamında dava konusu yazıda eleştiri konusu yapılan açıklamaların teröre ve dış düşmanlara karşı mücadelenin devam edeceği hususuna ilişkin olduğunu belirtmiş, haber ile olayın açıklama ve yorumlama biçimi arasında düşünsel bir bağlılık olmadığı kanaatine ulaşmıştır.

12. 2020/37801 No.lu Bireysel Başvuruya İlişkin Süreç

45. BİK bu başvuruda birden fazla haberi değerlendirme konusu yapmıştır. Başvuru konusu ilk olayda, Cumhuriyet gazetesinin 15/4/2020 tarihli nüshasında "CHP: Dolandırıcılık" üst başlıklı ve "Pergolayı Koydurduk" başlıklı bir yazı yayımlanmıştır. Bu yazıda 2020/37386 No.lu bireysel başvuru sürecinde anlatılan olaylar ele alınmıştır (bkz. § 33).

46. BİK, yazı hakkında şikâyette bulunulması üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 2/6/2020 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların on yedi gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yerinde yapılan tespitler neticesinde şikayetçinin kira sözleşmesine aykırı bir yapılaşmaya sebebiyet vermediği, dolayısıyla haberde yer verilen ifadelerin gerçeği yansıtmadığı görülmüştür. Böylece gazetenin bu haberi gereğince araştırmadan yayınlayarak, şikayetçinin dolandırıcılık yaptığı, üst düzey bir kamu görevlisi olarak devletin nüfuzunu kullandığı, kaçak işler peşinde koştuğu, üstüne bir de kamuyu aldatmaya kalktığı şeklinde haksız isnatlarda bulunarak ve peşinen suçlu ilan ederek 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varılmıştır. Öte yandan söz konusu haberde şikayetçinin haberi olmadan evinin fotoğraflarının çekilerek yayınlanması ile özel hayatın gizliliği de ihlal edilmiştir. Bu nedenle 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (i) bendi de ihlal edilmiştir."

47. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/10/2020 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Mahkeme, yazıda ileri sürülen iddiaların doğru olmadığının İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla anlaşıldığını belirtmiştir. Mahkemeye göre hukuka aykırı bir eylemin bulunmadığı yargı kararı ile sabit olmasına rağmen hukuka aykırı bir eylem yapıldığı algısının oluşturulmaya çalışıldığı anlaşılmıştır.

48. Başvuruya konu ikinci olayda Cumhuriyet gazetesinin 16/4/2020 tarihli nüshasında ve aynı tarihte gazetenin internet sitesinde "Haberden Terör Çıkaranlara Sert Tepki: Cumhuriyet Susmaz" üst başlıklı ve "İşine Gelmeyince Terör", "İtiraf Gibi Açıklama", "Suçüstü Yakalandılar", "Yarım Günde Sözleşme Yapmak Vahim", "Pergolacığı Neden Söktün" başlıklı benzer içerikli haberler yayımlanmıştır. Bu haberlerde, CHP mensuplarının 2020/37386 No.lu bireysel başvuru sürecinde anlatılan olaylara (bkz. § 33) ilişkin eleştirileri ve haber nedeniyle gazete hakkında soruşturma açılmasına gösterilen tepkiler yer almıştır.

49. BİK, şikâyet üzerine inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 14/7/2020 tarihinde 2/6/2020 tarihli Yönetim Kurulu kararındaki gerekçeleri tekrarlayarak yazıların Genel Kurul kararının 1. maddesinin (c) ve (ı) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varmıştır (bkz. § 46).

50. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/10/2020 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Mahkeme 2/6/2020 tarihli BİK kararına itirazla ile ilgili yaptığı değerlendirmeleri bu davada da tekrarlamıştır (bkz. § 47).

13. 2020/37846 No.lu Bireysel Başvuruya ilişkin Süreç

51. Evrensel gazetesinin 5/5/2020 tarihli nüshasında ve aynı tarihte gazetenin internet haber sitesinde "Makus Kaderden Kaçış Yok" başlıklı bir haber yayımlanmıştır. Bu haberde, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki darbe dönemlerinden bahsedilerek günümüz politikalarının bu dönemlere benzetildiği bir yazı kaleme alınmıştır.

52. BİK, yazı hakkında resen inceleme başlatmıştır. BİK Yönetim Kurulu 17/6/2020 tarihinde başvurucu gazete hakkında resmî ilan ve reklamların kırk beş gün süreyle kesilmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde söz konusu yazının 27 Mayıs darbesiyle bugün arasında benzerlikler kurduğu, "Cumhuriyetimizin insan haklarına dayalı, demokratik ve hukuk devleti niteliğinin günümüzde de ortadan kalkabileceğini kastettiği yani darbe imasında bulunduğu, bu şekilde 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. Maddesi ile bu maddenin (a) ve (ı) bentlerini ihlal ettiği kanaatine varılmış" olduğu belirtilmiştir.

53. Başvurucu, BİK kararına itiraz etmiştir. İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesi hakem sıfatıyla 8/10/2020 tarihinde, BİK kararında yazan gerekçeleri tekrarlamış ve itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat

54. 195 sayılı Kanun’un “Müeyyide” kenar başlıklı 49. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Bu kanuna veya bu kanuna dayanılarak yapılacak yönetmeliğe veyahut Kurum Genel Kurulunun bu kanunda yazılı hususlarda ittihaz edeceği kararları ile yükletilen ödevlere yahut da basın ahlak esaslarına riayet etmiyen gazete ve dergilerle prodüktörler ve kamu idare ve teşekkülleri ve 42 nci maddede anılan sair ortakların sorumluları hakkında, diğer mevzuat hükümlerine halel gelmemek üzere, aşağıda yazılı olduğu şekilde muamele yapılır:

a) Kurum tarafından o gazete veya dergiye verilecek ilan ve reklamlar, kesinleşen Yönetim Kurulu Kararına dayanılarak, Kurum Genel Müdürlüğünce, iki ayı geçmiyecek bir süre ile kesilir. Ayrıca, bu kanunla temin edilen menfaatlerden de aynı şekilde faydalandırılmaz.

b) Prodüktörlük müessesesinin iki ayı geçmemek üzere kapatılması için, Kurul Genel Müdürlüğünce iş, Yönetim Kuruluna intikal ettirilir. Kesinleşen Kurul Kararını, o yerdeki valilik infaz eder.

(a) ve (b) bentlerinde yazılı hallerde, Yönetim Kurulu Kararına, tebliğinden itibaren on gün içinde o yerdeki en yüksek dereceli Asliye Hukuk Hakimliğine itiraz edilebilir. Hakim, en geç on beş gün içinde evrak üzerinden kararını verir, bu karar, kesindir.

...”

55. BİK'in Basın Ahlak Esasları Hakkında 129 sayılı Genel Kurul kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Madde 1 – Bir kamu hizmeti olan gazetecilik, kişisel veya ahlâka aykırı amaç ve çıkarlara âlet edilemez ve kamu yararına aykırı bir şekilde kullanılamaz. Haberlerde ve olayların yorumunda gerçeklerden saptırma, çarpıtma veya kısaltma yoluyla amaçlı olarak ayrılınamaz. Doğruluğu kuşku uyandırabilen ve araştırılması gazetecilik imkânları içinde bulunan haberler, araştırılıp doğruluğuna emin olunmadan yayınlanamaz. Bu hizmetin görülmesinde aşağıdaki Basın Ahlâk Esasları’na uyulur:

a) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ve Cumhuriyetin insan haklarına dayalı, demokratik, lâik, hukuk devleti niteliği, Atatürk ilke ve inkılâpları ve Anayasa’nın 174’üncü maddesinde yazılı 'İnkılâp Kanunlar' aleyhine yayın yapılamaz.

...

c) Hiç kimse, suçlu olduğu kesin yargı kararıyla belirtilmedikçe suçlu olarak ilân edilemez; cezai soruşturma aşamasında veya devam eden davaların konusu olan olaylarla ilgili haber veya yorumlarda “Suçsuzluk” ilkesi ihlâl edilemez; soruşturma ve yargılamanın doğal ve yasal akışını, özellikle hâkimlerin kararını etkileyecek beyan ve yorumlarda bulunulamaz.

ç) Suça tahrik veya teşvik edecek ve suç ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.

d) Şiddet ve terörü özendirecek; uyuşturucu maddeler ve her türlü örgüt suçları ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.

...

e) Küçüklerin ve gençlerin toplum içinde, kişiliklerinin gelişmesini ve korunmasını olumsuz etkileyecek veya onlara yönelik cinsel tacize teşvik eden ve şiddeti özendiren yayın yapılamaz.

h) Ahlâka aykırı yayın yapılamaz.

...

ı) Kişi, kurum ve toplum katmanlarına yönelik yayınlarda, eleştiri sınırlarını aşan aşağılayıcı sözcükler kullanılamaz; hakaret edilemez, sövülemez iftira ve haksız isnat yapılamaz.

i) Kamu yararını ilgilendirmeyen durumlarda bireylerin özel hayatlarının gizliliği ihlâl edilemez.

...

l) Haber başlıklarında, haberin içeriği saptırılamaz ve çelişki yaratılamaz.

Madde 2 – Gazete ve dergilerin Basın Ahlâk Esasları’na aykırı davrandığına ilişkin ihbar ve şikâyetler, kendilerini ilgilendiren hallerde gerçek ve tüzel kişilerce, genel olarak da 195 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde temsili öngörülen kurum veya kuruluşlarca Basın İlân Kurumu Yönetim Kurulu’na yapılır.

...

Aynı konuda yargı organlarına başvurulmuş olması, Yönetim Kurulu’nun incelemesini ve karar vermesini etkilemez.

Madde 4 –Gazete ve dergilerin, Basın Ahlâk Esasları’na uymadıkları Yönetim Kurulu’nca, kendiliğinden veya başvuru üzerine tespit edildiğinde, 195 sayılı Kanun’un 49’uncu maddesinin (a) bendi uygulanır..."

56. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) “Pilot karar usulü” kenar başlıklı 75. maddesi şöyledir:

“(1) Bölümler, bir başvurunun yapısal bir sorundan kaynaklandığını ve bu sorunun başka başvurulara da yol açtığını tespit etmeleri ya da bu durumun yeni başvurulara yol açacağını öngörmeleri hâlinde, pilot karar usulünü uygulayabilirler. Bu usulde, konuya ilişkin Bölüm tarafından pilot bir karar verilir. Benzer nitelikteki başvurular idari mercilerce bu ilkeler çerçevesinde çözümlenir; çözümlenmediği takdirde Mahkeme tarafından topluca görülerek karara bağlanır.

(2) Bölüm, pilot karar usulünü resen, Adalet Bakanlığının ya da başvurucunun istemi üzerine başlatabilir.

(3) Pilot karar uygulaması için seçilen başvuru, gündemin öncelikli işleri arasında sayılır.

(4) Bölüm pilot kararında, tespit ettiği yapısal sorunu ve bunun çözümü için alınması gereken tedbirleri belirtir.

(5) Bölüm pilot kararla birlikte, bu karara konu yapısal soruna ilişkin benzer başvuruların incelenmesini erteleyebilir. İlgililer erteleme kararı hakkında bilgilendirilirler. Bölüm, gerekli gördüğü takdirde ertelediği başvuruları gündeme alarak karara bağlayabilir.”

2. Yargıtay İçtihadı

57. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12/4/2018 tarihli ve E.2018/14, K.2018/2945 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Davacı gazete hakkında yayınladığı haber nedeniyle cevap ve düzeltme metni yayımlanmasına karar verilmiş ve davacı bu kararı yerine getirmemiştir. Şikayet üzerine Basın İlan Kurumu tarafından davacı hakkında bir gün süreyle resmi ilan ve reklamların kesilmesine karar verilmiştir. İtiraz üzerine asliye hukuk hakimliği; davaya konu haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, eleştiri niteliği taşıdığı, hakaret kastı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve verilen kararın kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

Adalet Bakanlığının talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın kanun yararına bozulmasını istemiştir.

Basın İlan Kurumu Kanunu ve Basın İlan Kurumu 129 sayılı Genel Kurul Kararında cevap ve düzeltme metinlerinin yayınlanmaması halinde gazeteler hakkında resmi ilan ve reklam kesme cezası uygulanacağına dair hüküm mevcuttur. Bu halde Kurum tarafından uygulanan yaptırım kararı doğrudur. Mahkemece anılan kanun ve genel kurul kararına göre şekli bir inceleme yapılarak Kurum kararına itirazın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yanılgılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kanun yararına bozulmasına..."

58. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 3/7/2018 tarihli ve E.2018/3022, K.2018/5254 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Davacı gazete hakkında yayınladığı haber nedeniyle Basın İlan Kurumu tarafından beş gün süreyle resmi ilan ve reklamların kesilmesine karar verilmiştir. İtiraz üzerine asliye hukuk hakimliği; davaya konu haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, eleştiri niteliği taşıdığı, hakaret kastı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve verilen kararın kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir.

Adalet Bakanlığının talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, kararın kanun yararına bozulmasını istemiştir.

Dava, davalı Basın İlan Kurumu tarafından verilen 5 gün süre ile resmi ilan ve reklamların kesilmesine ilişkin yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir ...Dava konusu haber bir bütün olarak değerlendirildiğinde; olay tarihinde Cumhurbaşkanı olan şikayetçinin düzenlemiş olduğu iftar yemeğine ilişkin sert eleştiriler getirilerek, kamuoyu ile paylaşıldığı anlaşılmaktadır. Şikayetçinin siyasi kişiliğinin olduğu, açıklamaların toplumu ilgilendiren konulara ilişkin bulunması nedeni ile kamusal ilginin de bulunduğu, 'ifade özgürlüğü' nün güvence altına alındığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ve bunun uygulamasına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları gözetilerek, şikayetçinin sert ve rahatsız edici eleştirilere hoşgörü göstermesi gerektiği, bu anlamda Basın İlan Kurumu tarafından davacıya verilen yaptırım kararının, hukuka uygun olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yerinde olmayan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekir..."

B. Uluslararası Hukuk

59. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) The Sunday Times/Birleşik Krallık (No.1) (B. No: 13166/87, 26/4/1979, § 49) başvurusunda, ifade özgürlüğünün kullanılmasına yönelik herhangi bir müdahalenin ulusal hukukta bir dayanağı olması gerektiğini belirtmiş; bu kanuni gerekliliğin yanı sıra -parlamento tarafından kabul edilmiş olsa dahi- niteliğine de atıfta bulunmuştur. AİHM'e göre öncelikle yasanın yeterince erişilebilir olması gerekir. Bundan kasıt vatandaşların yasal düzenlemelerin belirli bir davaya uygulanmasının uygun olduğu konusunda yeterli bir göstergeye sahip olmalarıdır. Diğer bir husus ise bir kanun maddesinin vatandaşın davranışını düzenlemesine olanak sağlayacak biçimde yeterli açıklıkta formüle edilmesidir. Aksi takdirde bu düzenleme kanun olarak değerlendirilemeyecektir.

60. AİHM Leander/İsveç (B. No: 9248/81, 26/3/1987) başvurusuna konu olayda kanun metninin bireylere hukuka uygun davranışa ve hukuka aykırı bir hareketin sonuçlarına ilişkin yeterince açık göstergeler sunması gerektiğini vurgulamıştır. Buna ek olarak AİHM bu davada, öngörülebilirlik ölçütünün karşılanıp karşılanmadığının değerlendirilmesinde maddi hukuk statüsüne sahip olmayan talimatlar veya idari uygulamaların da -ilgililer bunların içeriğinden yeterince haberdar olduğu takdirde- dikkate alınabileceğini belirtmiştir. AİHM ayrıca kanunun uygulanması ilgililerin veya genel olarak kamunun incelemesine açık olmayan gizli önlemlerden oluştuğunda kanunun yetkili makama verdiği takdir yetkisinin kapsamını belirtmesi gerektiğine değinmiştir. AİHM'e göre kanunun söz konusu önlemin meşru amacına uygun olarak bireye keyfî nitelikteki müdahaleye karşı uygun koruma sağlamak için yeterli açıklıkta olması gerekir. Bu nedenle AİHM'e göre ulusal mahkemeler ifade özgürlüğünün kullanılmasına ilişkin bir kısıtlama zemini oluşturan yasaların, diğer normların, uygulamaların veya içtihatların kalitesini incelemelidir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

61. Anayasa Mahkemesinin 10/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

62. Başvurucular genel olarak;

i. Haberlerde geçen ve BİK kararlarında cezalandırılma gerekçesi yapılan ifadelerin bağlamlarından koparıldığını, eleştiri sınırları ve haber yapma özgürlükleri gibi hususlar gözetilmeden, çatışan haklar arası dengeleme kriterleri uygulanmadan ceza verildiğini,

ii. Gazetelerinin cezalandırılmasına ilişkin kararların dayanağının BİK'in 129 sayılı Genel Kurul kararı olduğunu, bu kararların bir kanuna dayanmadığını, Kurumun nesnel olmayan ve hiçbir ölçüt içermeyen söz konusu Genel Kurul kararına dayanarak cezalandırma yoluna gittiğini, farklı miktarlardaki cezaların hangi kriterlere göre belirlendiğinin açıklanmadığını ve ölçülü de olmadığını, bu yönüyle kanunilik unsurunu taşımadığını,

iii. BİK'in Hükûmetin denetiminde olması nedeniyle objektif karar veremeyeceğini,

iv. Aynı haber veya yazı nedeniyle tekzip metni yayımlanması kararı verildiğinde BİK'e verilen cezalandırma yetkisinin ikinci bir cezalandırma niteliğinde olduğunu belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

63. Bakanlık görüşünde; BİK ve mahkemeler tarafından verilen kararlarda hakların değerlendirilmesi noktasında bariz ve açık bir dengesizlik olmadığı, kararların ilgili ve yeterli gerekçeyi içerdiği ifade edilmiştir.

64. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru formlarındaki iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

65. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... kamu düzeni,... amaçlarıyla sınırlanabilir…

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."

66. Anayasa’nın "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Basın hürdür, sansür edilemez…

Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…"

67. Anayasa’nın "Süreli ve süresiz yayın hakkı" kenar başlıklı 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, malî kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esaslar kanunla düzenlenir. Kanun, haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, malî ve teknik şartlar koyamaz.

..."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

68. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

69. Anayasa'nın 29. maddesinde süreli yayınların çıkarılması, yayım şartları, mali kaynakları ve gazetecilik mesleği ile ilgili esasların kanunla düzenleneceği, kanunun haber, düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayımlanmasını engelleyici veya zorlaştırıcı siyasal, ekonomik, mali ve teknik şartlar koyamayacağı, süreli yayınların devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin veya bunlara bağlı kurumların araç ve imkânlarından eşitlik esasına göre yararlanacağı belirtilmiştir. Öte yandan Anayasa'nın 29. maddesindeki düzenlemede, gazetelerin yayım yapmasını zorlaştıran ekonomik koşulların konulması da yasaklanmıştır. Anayasa'nın koyduğu amaçlardan bazılarının gerçekleştirilmesi için kurulduğu anlaşılan BİK, gazetelerin önemli bir gelir kaynağı olan resmî ilan ve reklamların gazeteler arasında adil bir şekilde dağıtımını yaparak gazetelerin niteliğinin artırılmasına katkı sunmakta, sırf resmî ilan alabilmek için çıkarılan gazetelere reklamların verilmesini önleyerek gerçekten gazetecilik faaliyeti yapanları desteklemek amacını taşımaktadır. Bu sebeple mevcut başvuruya benzer başvurularda, Anayasa'nın 29. maddesindeki düzenleme de gözönünde bulundurularak BİK'e verilen resmî ilan ve reklamların kesilmesine ilişkin müdahale yetkisinin kullanımında dikkatli bir değerlendirme yapılmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2010/78, K.2011/177, 29/12/2011; Ahmet Oğuz Çinko ve Erkan Çelik [GK], B. No: 2013/6237, 2/7/2015, § 54; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3) B. No: 2016/5653, 9/1/2020, §§ 45-47; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4) B. No: 2017/73997, 16/1/2020, §§ 36-38; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, B. No: 2017/30591, 13/1/2021, §§ 43-45).

70. Başvurucu gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının çeşitli sürelerle kesilmesine karar verilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında eldeki başvurular incelendiğinde söz konusu ilan kesme cezaları ile başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

71. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

72. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedene dayanma ve demokratik toplum düzeni ile ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

73. Eldeki başvuruda başvurucu gazetelerin resmî ilan ve reklamlarının kesilmesi yoluyla ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulmuştur. Müdahalenin yasal dayanağı 195 sayılı Kanun'un 49. maddesidir. Bu madde; kanun kapsamında çıkarılan yönetmelikler veya BİK'in alacağı kararlar doğrultusunda, yükletilen ödevlere veya basın ahlak esaslarına riayet etmeyen gazete ve dergilere ilan ve reklam kesme cezası verilmesine yönelik itirazların incelenmesi usulünü düzenlemektedir. Anayasa Mahkemesi BİK'in resmî ilan ve reklam kesme cezası ile ilgili olarak önüne gelen önceki başvurularda, müdahalelerin kanuni dayanağını tespit ettikten sonra kanuniliğe ilişkin olarak daha ayrıntılı değerlendirmeler yapmadan başvuruların esasını incelemiştir. Söz konusu başvurularda, dayanak alınan kanun maddesinin uygulamasına ilişkin değerlendirmeler yapılmış ve anayasal bazı sorunların bulunduğu tespit edilmiştir (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), §§ 51-55; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, §§ 49-53).

74. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin önüne gelmeye devam eden benzer başvurularda sorunlu uygulamanın süreklilik arz ettiği görülmüştür. Bu nedenle somut olayda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik müdahale doğrudan BİK tarafından verilen resmî ilan ve reklam kesme cezaları ile yapıldığından 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin müdahalenin kanuniliği kriteri yönünden daha detaylı incelenmesinin gerektiği değerlendirilmiştir

i. Müdahalenin Kanuniliği

75. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimini düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinde hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında korunan bir hakka yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca söz konusu müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61).

76. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında kanunilik ölçütünün ilk olarak şeklî bir kanunun varlığını gerekli kıldığını belirtmiştir (Tuğba Arslan, § 96; Fikriye Aytin ve diğerleri, B. No: 2013/6154, 11/12/2014, § 34). Bir yasama işlemi olarak kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) iradesinin ürünüdür ve TBMM tarafından Anayasa’da öngörülen kanun yapma usullerine uyularak yapılan işlemlerdir. Bu anlayış temel hak ve özgürlükler alanında önemli bir güvence sağlar (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 54; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 36).

77. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliğini ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına alır (Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi [GK], B. No: 2014/15220, 4/6/2015, § 56; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 55; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 37).

78. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu birtakım güvenceler içermesi gereklidir. Bir kanuni düzenlemede hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 38;Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 57; Kardelen Hasret Kaygusuz, B. No: 2018/38607, 18/5/2021, §§ 41, 42; norm denetimine ilişkin kararlarda belirliliğe ilişkin açıklamalar için çok sayıda karar arasından bkz. AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012; AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154; AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/07/2021, § 95, 96).

(1) Kuralın Belirliliği Yönünden

79. Öncelikle belirtmek gerekir ki, 195 sayılı Kanun 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından hazırlanan ve kabul edilen bir metindir. Milli Birlik Komitesi Genel Kurulu'nun 2/1/1961 tarihinde gerçekleşen oturumunda kanun teklifinin gerekçesi ve maddeleri görüşülerek kabul edilmiştir. Kanun'un gerekçesi "Hükümeti tutan tutmıyan gazeteler" ayrımına son vermek ve "tamamıyla ilânları hakkaniyet esası üzerinden tevzi etmek" amacıyla bir kurum (BİK) oluşturmak şeklinde ifade edilmiştir (T.C. Milli Birlik Komitesi Genel Kurul Toplantısı, 68. Birleşim, 2/1/1961, Cilt 5, s. 9). 195 sayılı Kanun'un "müeyyide" kenar başlıklı 49. maddesi de Milli Birlik Komitesi Genel Kurulu'nun yukarıda bahsi geçen 2/1/1961 tarihli oturumunda aynen kabul edilmiş ve bugüne kadar hiçbir değişikliğe uğramamıştır.

80. 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin erişilebilir olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bir kanun hükmü erişilebilir ve öngörülebilir olduğunda belirlilikten söz edilebilir. Dolayısıyla belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri birbirleriyle bağlantılı olup ifade ve basın özgürlüklerinin sınırlandırılmasına neden olan resmî ilan ve reklam kesme cezalarına ilişkin kararların dayanağını oluşturan bir kural öncelikle yeterli açıklıkta ifade edilmelidir. Bununla birlikte bireylerin gerçekleştirdikleri eylem ve işlemlere hangi hukuki yaptırım ya da sonucun bağlanacağını önceden bilebilmeleri gerekir. Belirtilen hususlar kamu gücünü kullanan organların keyfî müdahalelerine ve bir kısıtlamanın herhangi bir tarafın zararına olacak şekilde kapsamlı bir şekilde uygulanmasına karşı hayati önem taşır (benzer değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2014/100, K.2015/6, 14/1/2015). Somut olayda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin dayanağı olan 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin öngörülebilirlik ve belirlilik ölçütlerini taşıyıp taşımadığının değerlendirilmesi gerekir.

81. 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (a) bendinde, reklam ve ilanların iki ayı geçmeyecek bir süre için BİK Yönetim Kurulu kararına dayanılarak kesilebileceği düzenlenmiştir. BİK'in reklam ve ilan kesme cezalarına dayanak olan Yönetim Kurulu kararları ise BİK basın ahlak esasları hakkındaki 129 sayılı Genel Kurul kararları çerçevesinde alınmaktadır. İnceleme konusu mevcut başvurularda cezalandırma gerekçesi yapılan Genel Kurul kararları yukarıda sayılmıştır (bkz. § 55).

82. BİK Yönetim Kurulu, sayılan Genel Kurul kararları çerçevesinde resen ya da şikâyet üzerine ele aldığı gazete ve dergilerdeki haber ve/veya yazılarla ilgili evrak üzerinden bir değerlendirme yaparak karar vermektedir. Kanun'un 49. maddesinde bu karara karşı asliye hukuk hâkimliğine itiraz yolu düzenlenmiştir. Kanuna göre en yüksek dereceli asliye hukuk hâkimliği dosya üzerinden yapacağı inceleme sonucunda kararını kesin olarak vermektedir.

83. BİK'e BİK Yönetim Kurulunun aldığı karar sonucunda iki aya kadar reklam ve ilan kesme cezası şeklinde verilen kanuni yetkinin kullanılma ölçütleri BİK 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesi ve bentlerinde yer almaktadır (bkz. § 55). 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin, başvurucular hakkında resmî ilan ve reklam kesme cezası gerektiren fiillerin ve bu fiillere karşı öngörülen ceza miktarlarının en azından çerçevesini çizmediği, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan bir kural niteliğini taşımadığı görülmektedir. Her ne kadar kuralda "basın ahlak esasları"na uymayanlar hakkında müeyyide uygulanacağı belirtilmekteyse de söz konusu esasların neler olduğuna dair her hangi bir açıklamaya kanunda yer verilmemiştir. Başka bir ifadeyle, basın ahlak esaslarını belirleme yetkisi tamamen idareye bırakılmıştır. Bunun temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğini öngören Anayasa'nın 13. maddesinin sağladığı güvence ile bağdaşmadığı ortadadır.

84. Diğer yandan BİK Genel Kurulu tarafından belirlenen ve her zaman yeni bir kararla değiştirilebilecek olan basın ahlak esaslarına bakıldığında da yaptırımın objektif ve hakkaniyete uygun bir şekilde uygulanmasını sağlayacak açık ve sınırları belirli kriterlerin ortaya konulamadığı görülmektedir. Nitekim 129 sayılı BİK Genel Kurul kararının ilgili bentlerinde suçlu olarak ilan etme, suça tahrik veya teşvik, şiddet ve terörü özendirme ile terör örgütleri ile mücadeleyi etkisiz kılma, küçükleri ve gençleri olumsuz etkileme, ahlaka aykırılık, eleştiri sınırlarını aşan ifadeler, özel hayatın gizliliğini ihlal, haber içeriğini saptırma ve çelişki yaratma kurallarının ne şekilde belirlendiğine, bu kuralların sınırının ne olduğuna dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra bu kavramlarla bağlantılı olarak değerlendirme konusu haber içeriğine ilişkin bir ölçüt/eşik değer de belirlenmemiştir. Bilakis bu düzenlemelerin hem lafzi olarak hem de uygulamada BİK'in resmî ilan ve reklam kesme cezası şeklindeki müdahale biçimine sınırları belirlenmemiş bir yol sunan kurallar zinciri olarak görüldüğü anlaşılmıştır.

85. Kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olan ve eleştiri sınırlarını aşan ve/veya kanunlarında yaptırıma bağlanan suç kapsamında yer alan haberlerin yaptırıma tabi tutulması hukuk devletinin bir gereğidir. Bu bağlamda basının niteliklerini artırma ve basının özellikle ekonomik özgürlüğünün tesisini sağlama gayesiyle kurulan bir kuruma müeyyide uygulama yetkisi verilebilir. Ancak basın özgürlüğüne müdahale niteliği taşıyan kanuni düzenlemelerin olabildiğince dar bir uygulama alanına izin verecek şekilde tasarlanması ve her bir kuralın tartışmaya izin vermeyecek şekilde açık ve net ifadelerle ele alınarak düzenlenmesi gerekir.

86. 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi ve bu maddenin yollamasıyla Genel Kurul kararlarına bakıldığında resmî ilan ve reklam kesme cezasına dayanak düzenlemelerin muğlak, soyut olan, kesinlik içermeyen ifadeler içerdiği, öngörülen ceza miktarları arasında kimi zaman makasın çok geniş tutulduğu ve bu sürelerin neye göre belirlendiğine dair hiçbir açıklamada bulunulmadığı, bu şekilde kamusal makamlara kapsamlı bir takdir yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10-52). Bu tür bir takdir yetkisi, somut başvurularda olduğu gibi ifade ve basın özgürlüklerine yönelik geniş bir müdahale alanı yaratmakta; kuralları, potansiyel ihlallere ifade ve basın özgürlüklerinin aleyhine olacak şekilde geniş yorumlanmaya ve keyfî müdahalelere açık hâle getirmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi daha önce bu nedenle bir kısım başvuruda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), § 55; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, § 53).

87. Yukarıda belirtildiği üzere, 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde hangi fiillerin ne şekilde cezalandırılmaya konu olacağı hususunun tamamen BİK'in yetkisine bırakıldığı, BİK tarafından alınan Genel Kurul kararları ve bununla birlikte Yönetim Kurulu kararları için çerçeve hükümler düzenlenmediği, sınırları belirsiz bir düzenlemeye kanun yoluyla imkân tanındığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucuların hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmesini imkânsız kılan 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde yer alan kuralın öngörülebilirlik koşulunu sağladığı söylenemez (benzer değerlendirmeler için bkz. Hayriye Özdemir, §§ 56, 57; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 56; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş., § 38; Metin Bayyar ve Halkın Kurtuluş Partisi, § 57; norm denetimine ilişkin kararlarda belirliliğe ilişkin açıklamalar için çok sayıda karar arasından bkz. AYM, E.2009/51, K.2010/73, 20/5/2010; AYM, E.2011/18, K.2012/53, 11/4/2012; AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154; AYM, E.2020/53, K.2021/55, 14/07/2021, § 95, 96).

(2) Kuralın Uygulanmasının Yargısal Denetimi Yönünden

88. 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde BİK kararlarına karşı en yüksek dereceli asliye hukuk hâkimliğine itiraz edilebileceği düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre hâkimliğin evrak üzerinden yapacağı inceleme sonucunda vereceği karar kesindir. Bu yönüyle Kanun'un 49. maddesinde yer alan itiraz usulü çelişmeli yargılama kapsamında olmayıp itirazın reddedilmesi ile karar kesinleşmekte ve başvurucular maddi bir külfet ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu şekilde maddi yaptırım sonucunu doğuran kesin nitelikte kararların ifade ve basın özgürlükleri için büyük tehlikeler arz ettiği açıktır. Demokratik bir hukuk devletinde -güdülen amaç ne olursa olsun- sınırlamalar özgürlüğün kullanılmasını ölçüsüz biçimde ortadan kaldıracak düzeyde olamaz. Dolayısıyla şeklî yönden kesin hükmün bütün sonuçlarını doğuran bir kuralın keyfî ve orantısız müdahalelere karşı mutlaka koruyucu birtakım güvenceler içermesi gerekir (Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri [GK], B. No: 2018/14884, 27/10/2021, § 121; Aykut Küçükkaya, B. No: 2014/15916, 9/1/2020 § 67; Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017, § 88 ).

89. Somut başvurudaki gibi başvurucuların aleyhlerine verilen bir kurum kararına karşı açtıkları davada delillerini sunma, iddia ve savunmaları gerekçelendirme imkânlarının kendilerine verilmemesi ifade ve basın özgürlüklerinin ihlaline yol açacaktır. Bu nedenle ifade ve basın özgürlüklerini sınırlandıran bir kuralın keyfî ve orantısız müdahalelere karşı ilk olarak yargılanma hukukunun usule ilişkin güvencelerini barındırması gerekir.

90. Kanun'un 49. maddesinde öngörülen itiraz usulünde başvuruculara iddialarını hâkimin önünde savunma, delillerini sunma ve BİK'in cezalandırma gerekçelerini tartışma imkânı tanınmamıştır. Uygulamada hâkimliklerin bu davalara hakem sıfatıyla baktıkları ve sadece şeklî bir inceleme yaparak karar verdikleri görülmektedir.

91. Buna ilave olarak Yargıtayın az sayıdaki kararlarında da uygulama birliği olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesine sunulan Yargıtayın ilgili dairesinin bir kararında esasa girerek değerlendirme yaptığı, diğer kararında ise derece mahkemesinin sadece şeklî bir inceleme yapma yetkisi bulunduğuna karar verdiği anlaşılmaktadır(bkz. §§ 57, 58).

92. Sonuç olarak Kanun, evrak üzerinde şeklî bir inceleme önermekte; mahkemeler uygulamada önlerine getirilen işin esasını çözmemekte ve yalnızca cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetlemektedir. İnceleme konusu Kanun maddesinde önerilen usule ilişkin uygulama henüz yerleşmemiş; temyiz aşamasında bu konuda verilen kararlar ile derece mahkemelerinin önündeki dosyalarda muhakemeyi nasıl yürüteceklerine ilişkin olarak Kanun'da mevcut olan belirsizlik daha da derinleşmiştir.

(3) Kanuniliğe İlişkin Nihai Değerlendirmeler

93. Basının etik değerlere uygun yayın yapması amacıyla kabul edilen 49. maddedeki kural meşru bir sınırlandırma sebebi sunsa da Kuruma verdiği iki aya kadar ilan ve reklam kesme cezası yetkisini nasıl kullanacağını tarif etmemekte, gazetelerin basın özgürlüklerine Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçütlere uygun olarak müdahale edebilmesine yardımcı olacak araçları da sunmamaktadır. Kanun'un 49. maddesindeki kuralın kapsamı ve sınırlarının belirli olmaması nedeniyle BİK'in sahip olduğu yetkinin sınırlarının öngörülemez biçimde geniş tutulmasına zikredilen itiraz usulündeki belirsizlikler ve basın organlarının itirazlarını ve iddialarını ileri sürebilecekleri çelişmeli bir yargılama usulünün dışlanmış olması gerçeği eklendiğinde BİK kararlarına karşı aynı kuralda öngörülen itiraz usulü ile sonuç alınma ihtimali bulunmadığı değerlendirilmiştir.

94. Yukarıdaki hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvuruya konu müdahalelerin başvurucuların Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri ile korunan haklarını ihlal ettiği ve ihlalin ifade ve basın özgürlüklerinin korunmasına ilişkin temel güvencelere sahip olmaması nedeniyle doğrudan kanundan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

95. Bunun yanı sıra somut olayda ele alınan BİK değerlendirmesine konu başvuruların sadece kanunilik ölçütünün değerlendirilmesi ile yetinilmesinin uygulamada yaşanan aksaklıkların çözümü için tek başına yeterli olmayacağı değerlendirilmiştir. Bu sebeple Anayasa Mahkemesinin yukarıda anlatılan kanuni güvenceye ilişkin değerlendirmeleri ile birlikte BİK Genel Kurul kararları ve derece mahkemelerinin bu kararlara itirazları inceleme usulünün meşru amaç ve demokratik toplum düzeninin gerekliliklerine uygunluk ölçütlerini karşılayıp karşılamadığının da belirlenmesi gerekir.

ii. Meşru Amaç

96. Başvuruya konu resmî ilan ve reklam kesme cezasına ilişkin kararların genel olarak başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşılmıştır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

(1) Genel İlkeler

97. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

98. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun, § 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 59, 68; Levon Berç Kuzukoğlu ve Ohannes Garbis Balmumciyan [GK], B. No: 2014/17354, 22/5/2019, § 92).

99. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63). Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi eldeki başvuruyu ifade özgürlüğünün herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu düşüncesinin (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36) ışığında yapacaktır.

100. Anayasa Mahkemesi Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3) Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4); Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi kararlarında eldeki başvurulara benzer iki başvuruyu incelemiş ve 195 sayılı Kanun kapsamında resmî ilan ve reklam kesme cezalarına yönelik usule ilişkin bazı gözlemlerde bulunmuştur.

101. Sözü edilen kararlarda Anayasa'nın 29. maddesindeki düzenleme de gözönünde bulundurularak BİK'e verilen resmî ilan ve reklamların kesilmesine ilişkin müdahale yetkisinin kullanımında dikkatli bir değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda karardan etkilenecek olan yayın organına yargılanma hukukuna ilişkin güvencelerin kullandırılması ve çatışan haklar arasında dengeleme yapılması lüzumunun altı çizilmiş, dengeleme kriterlerinin ne şekilde uygulanması gerektiği ayrıntılı bir biçimde açıklanmıştır (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), §§ 48-50; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4), §§ 39-41; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, §§ 46-48).

102. Bahsi geçen kararlarında Anayasa Mahkemesi, 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi kapsamında resmî ilan ve reklamların kesilmesi biçimindeki müdahalelerde yargısal makamlar tarafından gözetilmesi gereken hususları tekrarlamıştır. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerine uygulamalarında yol göstermek amacıyla her defasında dengeleme kriterlerinin kapsamını yineleyerek bu kriterlerin somut olay kapsamında ne şekilde uygulanması gerektiğini göstermeye çalışmıştır. Anayasa Mahkemesi çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için;

- Haber veya makalede yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiği,

- Hedef alınan kişinin kim olduğu, kamuoyunda tanınırlık derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, basının sıkı denetiminde olup olmadığı, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı,

- Haber veya makalenin konusu, bunlarda kullanılan ifadelerin türü, yayının içeriği, şekli ve sonuçları,

- Haber veya makalenin yayımlanma şartları,

- Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı,

- Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı,

- Haber veya makalede yer alan ifadelerin olgusal temele dayalı olup olmadığı, ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmediği,

- Başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu durumlarda başta meslek ahlakına saygı gösterme, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etme ödevi olmak üzere basın mensuplarının kendiliğinden uymaları gereken zorunlu sınırlara, ödev ve sorumluluklara uygun davranıp davranmadığı,

- Haber veya makalede dile getirilen düşüncelere cevap verme imkânının bulunup bulunmadığı,

- Haber veya makalenin hedef aldığı kişilerin hayatı üzerindeki etkilerinin somut olaya uyduğu ölçüde öncelikle BİK tarafından gözetilerek bu kriterlere uygun bir değerlendirme yapılması gerekliliğine dikkat çekmiştir. Bu itibarla BİK kararlarına karşı itiraz mercii konumunda olan asliye hukuk hâkimliklerinin de öncelikle BİK'in belirtilen kriterlere uygun bir değerlendirme yapıp yapmadığını incelemesi, varsa eksik hususları gidermesi beklenmektedir. Bunun yanı sıra asliye hukuk hâkimliklerince olaya konu haberin ağırlığı ile verilen ceza arasında orantılılık ilişkisinin kurulması gerektiğini de belirtmiştir (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), §§ 48-50; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4), §§ 39-41; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, §§ 46-48).

(2) İlkelerin Olaya Uygulanması

103. Anayasa Mahkemesince daha önce belirlenen ve yukarıda zikredilen ilkelerin varlığına karşın somut olaya konu başvurularda BİK tarafından çatışan haklar arasında bir dengeleme yapılarak adil bir dengenin gözetildiği tespit edilememiştir. BİK kararlarına itirazı inceleyen asliye hukuk hâkimliklerinin gerekçeli kararlarına bakıldığında kimi zaman BİK'in değerlendirmelerinin doğrudan esas alındığı ancak bu değerlendirilmelerin yukarıdaki paragrafta belirtilen dengeleme kriterlerini karşılayıp karşılamadığının denetlenmediği, çoğunlukla BİK kararlarının usul ve yasaya uygun olduğunun belirtilmesiyle yetinildiği ve daha ileri bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür.

104. Dolayısıyla itiraz konusu haberler kapsamında verilen resmî ilan ve reklam kesme cezası kararlarının çatışan haklar arasında dengeleme kriterleri kapsamında değerlendirilmediği, haberlerin yazılma nedeni ve zamanı, kime karşı ne şekilde yazıldığı, arka plan bilgisi, olgusal temel gibi unsurların bulunup bulunmadığı konusunda başvurucuların iddia ve delillerinin incelenip incelenmediği, incelendiyse hangi sebeplerle değerlendirmeye esas alınmadığı anlaşılamamıştır.

105. Anayasa Mahkemesi önüne gelen ve işbu dosyada birleştirilen başvuruların tamamında cezalandırma konusu içerikler ulusal ölçekte yayın yapan gazetelerin basılı nüshasında veya internet sitesinde yer alan haberlere ilişkindir. Bu haberlerle ilgili olarak BİK'in ve devamında asliye hukuk mahkemelerinin dengeleme kriterlerini çok sıkı şekilde uygulaması ve anılan müdahale biçimini başvurulabilecek son çare olarak görmesi gerekliliği defaatle vurgulanmıştır (Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4), § 42; Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi, § 49).

106. Buna karşın başvuru konusu olaylarda asliye hukuk hâkimliklerince Anayasa Mahkemesinin işaret ettiği şekilde bir değerlendirme yapılmaksızın karar verildiği anlaşılmıştır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin önündeki mevcut başvurulara bakıldığında birbirini tekrarlayan bu tür kararların sistematik bir soruna işaret ettiği değerlendirilmiştir. Sistematik sorun derece mahkemelerinin Anayasa'ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamalarının yanı sıra bu uygulama doğrultusunda gerçekleştirilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklandığının da gösterilememesi ile ilgilidir. Diğer bir anlatımla başvurucuların basın özgürlüğüne yönelik müdahalede kullanılan araç kanuni güvenceden yoksun olduğu gibi bu aracın kullanılmasının nedenleri de ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya konulamamıştır. Bunun yanı sıra ilgili ve yeterli gerekçe olmadan cezalandırma konusu olan bu tür kararların caydırıcı etki göstermesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale orantılı olarak da nitelendirilemez.

107. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

iv. Sistematik Sorunun Varlığı

108. Yukarıdaki değerlendirmeler çerçevesinde BİK ve asliye hukuk mahkemelerinin 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi kapsamında verdikleri -sistematik bir sorunun varlığına işaret eden- aynı yöndeki kararlarının doğrudan kanun hükmünden kaynaklandığı dikkate alındığında benzeri yeni ihlallerin önlenmesi için ülkemizde hâlihazırda işleyen mevcut sistemin yeniden ele alınması ihtiyacı ortadadır.

109. Nitekim Anayasa Mahkemesine BİK tarafından sunulan bilgi ve belgelere göre BİK'in 2018 yılı istatistiklerinde gazetelerin basın ahlak esaslarını ihlal ettiği gerekçesiyle 39 gün, 2019 yılı istatistiklerinde 143 gün, 2020 yılı istatistiklerinde 572gün resmî ilan ve reklam kesme cezası verdiği görülmüştür. Bu doğrultuda verilen cezalara bakıldığında Kuruma verilen yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir.

110. Hiç şüphesiz basın özgürlüğü alanında benimsenecek devlet politikasının önemli bir parçası olan kanuni düzenlemeleri yapmak yasama organının takdirindedir. BİK'in 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi kapsamında basın özgürlüğüne yönelik müdahalelerinin Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlaline yol açmaması için -yukarıda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde- yapılacak yeni kanuni düzenlemelerde aşağıda zikredilen asgari standartların/önerilerin dikkate alınmasında yarar olduğu kanaatine varılmıştır:

i. Kanun'un 49. maddesindeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına ilişkin koşulların çerçevesi çizilmeli, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan ifadelerle kanun maddesi şeklî ve maddi yönden yeniden düzenlenmelidir,

ii. Kanun'un 49. maddesindeki resmî ilan ve reklam kesme usulünün kapsamı belirlenirken yukarıdaki paragraflarda belirlenen dengeleme kriterleri de gözönüne alınarak (bkz. § 102) ilgili kuralların olabildiğince dar bir uygulama alanına izin verecek şekilde tasarlanması ve kullanımının acil bir toplumsal ihtiyacın gerekli kıldığı durumlara özgülenmiş olması gerektiği dikkate alınmalıdır. Bu bağlamda hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisi doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu çerçevede 49. maddenin basının etik niteliklerini artırmaya yönelik sunduğu korumanın sınırları netleştirilmeli ve hangi eylemlerin bu nitelikleri ihlal edeceği konusunda bir ölçüt/eşik değer belirlenmesi gibi kriterler oluşturulmalıdır.

iii. Kanun'un 49. maddesindeki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına itiraz yolu düzenlenirken derece mahkemelerinin bu davalara hangi sıfatla bakacakları -uygulamada çoğunlukla hakem sıfatıyla baktıkları görüldüğünden- ve bu kapsamda da uygulayacakları yargılama usulünün kapsamı net bir şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR ihlal sonucuna farklı gerekçe ile katılmışlardır.

Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve İrfan FİDAN Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün ihlal edildiği görüşüne katılmamışlardır.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

a. Genel İlkeler

111. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

112. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

113. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

114. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemlerden, yargısal işlemlerden veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

115. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa'ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları nedeniyle ortaya çıkmışsa ihlal kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi ancak ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ile mümkün olur. Bunun yanında bazı hâllerde sadece ilgili kanun hükmünün kaldırılması ihlalin tüm sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeterli olmayabilir. Bu durumda ise bireysel başvuru kapsamında mağdurların ihlalden kaynaklanan maddi ve manevi zararlarını telafi edici birtakım tedbirlerin alınması da gerekebilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 68).

116. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını temin eden yollardan biri de İçtüzük'ün 75. maddesinde öngörülen pilot karar usulünün işletilmesidir. İhlalin yapısal bir sorundan kaynaklandığının tespiti ile bu sorunun başka başvurulara, bir diğer ifadeyle yeni ihlallere sebebiyet verdiğinin anlaşılması veya bu durumun yeni başvurulara sebebiyet verebileceğinin öngörülmesi hâlinde sadece somut olay bakımından alınan bir ihlal kararı temel hak ve özgürlüklere yönelik gerçek bir koruma sağlamaktan uzak kalacaktır (Y.T., § 69).

117. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi, resen veya Bakanlığın ya da başvurucunun istemi üzerine pilot karar usulünü başlatabilecektir. Pilot karar usulünün başlatılması hâlinde yapısal sorunun tespiti ve bunun çözüm önerilerinin ortaya konulması gerekir (Y.T., § 70).

118. Pilot karar usulünün benimsenmesindeki en önemli amaç, benzer başvuruların tamamının ihlalle sonuçlanması yerine ilgili mercilerce çözüme kavuşturulmasıyla ihlalin kaynağının ortadan kaldırılarak yapısal sorunun düzeltilmesinin sağlanmasıdır (Y.T., § 71).

119. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi, pilot kararında belirttiği yapısal sorunun ortadan kaldırılması ve benzer başvuruların çözüme kavuşturulması için belirli bir süre öngörüp bu süre zarfında diğer başvuruların incelenmesini erteleyebilir. Ancak bu durumda ilgililerin erteleme kararı hakkında bilgilendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi tarafından öngörülen süre içinde yapısal sorunun ve bu kapsamda kalan başvuruların ilgili mercilerce çözülmemesi hâlinde benzer nitelikteki başvuruların artık topluca karara bağlanması mümkün olacaktır (Y.T., § 72).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

120. Başvurucuların tamamı ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur. Başvurucular ayrıca 2016/5903, 2018/7000 ve 2020/37171 No.lu başvurularda Anayasa Mahkemesinin uygun göreceği miktar kadar tazminat, 2018/13151, 2018/25044, 2018/5217 ve 2019/16 No.lu başvurularda 100.000 TL tazminat, 2020/36656 ve 2020/37547 No.lu başvurularda 10.000 TL manevi tazminat, 2020/37386 No.lu başvuruda 25.000 TL maddi tazminat ve uygun görülecek bir manevi tazminat, 2020/37801 No.lu başvuruda 110.000 TL maddi tazminat ile manevi tazminat, 2020/37846 No.lu bireysel başvuruda 10.000 TL manevi tazminat ve kesilen ceza nedeniyle mahrum kaldığı zararın ödenmesi talebinde bulunmuştur. 2020/36962 No.lu başvuruda tazminat talebi bulunmamaktadır.

121. İncelenen başvuruda 195 sayılı Kanun'un 49. maddesine dayanılarak başvurucu gazetelere, hakkında resmî ilan ve reklam kesme cezası verilmesi şeklindeki müdahalenin başvurucuların Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünü ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Yukarıda gerekçeleri belirtildiği üzere ihlal, bizzat kanun hükmünün lafzına dayalı yapısal bir sorundan ve derece mahkemelerinin bu doğrultudaki uygulamalarından kaynaklanmaktadır.

122. Bu kapsamda 195 sayılı Kanun'un 49. maddesine dayanılarak resmî ilan ve reklam kesme cezası verilmesi nedeniyle somut başvurularda olduğu gibi ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği iddialarını içeren çok daha fazla sayıda şikâyet Anayasa Mahkemesi önüne bireysel başvuru yolu ile getirilmektedir.

123. Anayasa Mahkemesi tarafından mevcut başvurular ve diğer derdest başvurular bakımından Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (3), Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Mat. Rek. Ltd. Şti. (4), Estetik Yayıncılık Anonim Şirketi kararlarında ortaya konulan ilkeler çerçevesinde yeni ihlal kararları verilmesi, benzer başvuruların yapılmasını önlemeyeceği gibi derece mahkemelerinin benzer nitelikteki resmî ilan ve reklam kesme cezalarına yapılan itirazları inceleme yöntemlerinde de değişikliğe yol açmayacaktır. Dolayısıyla ihlalin ve sonuçlarının giderilebilmesi ve benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için ihlale yol açan kanun hükmünün gözden geçirilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

124. Derece mahkemelerinin 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi kapsamında verdikleri, sistematik bir sorunun varlığına işaret eden aynı yöndeki kararlarının doğrudan kanun hükmünden kaynaklandığı dikkate alındığında Kanun'un 49. maddesine dayanılarak yapılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine uygun olması ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlaline yol açmaması için madde metninin yeniden düzenlenmesinde yukarıda belirtilen (§ 110) hususların gözetilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

125. Bununla birlikte yasama organı tarafından yapılacak düzenleme yeni başvuruları engelleyecek olsa da Anayasa Mahkemesi önünde bekleyen ve sayısı giderek artan başvuruların çözümü için yeterli olmayacaktır. Bu konuda mevcut başvurulara çözüm sağlayan geçici bir hüküm getirilmesi veya başkaca bir çözüm bulunması gerekmektedir.

126. Bu çerçevede işbu karar tarihine kadar aynı mahiyette yapılmış olan başvurular ile bu tarihten sonra gelmeye devam edecek yeni başvuruların İçtüzük'ün 75. maddesinin (5) numaralı fıkrası uyarınca bir yıl süreyle incelenmesinin ertelenmesine ve ilgililerin bu hususta bilgilendirilmesine karar verilmesi gerekir.

127. Öte yandan kararın bir örneğinin yasama organına gönderilmesi somut başvuru bağlamında başvurucuların ihlalden kaynaklanan mağduriyetini bütünüyle gidermemektedir. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.

128. Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67). Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın birer örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili asliye hukuk hâkimliklerine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

129. Başvuruculara harç ve vekalet ücretlerinden oluşan yargılama giderlerinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 2016/5903 No.lu başvuru ile 2018/7000 No.lu dosya üzerinde birleşen başvuruların aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2016/5903 No.lu dosya üzerinde BİRLEŞTİRİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE,

B. İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve İrfan FİDAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. İhlallerin yapısal sorundan kaynaklandığı anlaşıldığından PİLOT KARAR USULÜNÜN UYGULANMASINA Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve İrfan FİDAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

E. Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE Kadir ÖZKAYA, Recai AKYEL, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve İrfan FİDAN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,

F. Aynı konuda yapılan ve karardan sonra yapılacak başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren 1 YIL SÜREYLE ERTELENMESİNE,

G. Anayasa Mahkemesi internet sitesi üzerinden başvuru numaraları ilan edilmek suretiyle başvuruları pilot karar kapsamına alınan ilgililerin BİLGİLENDİRİLMESİNE,

H. Kararın birer örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/9, K.2015/24 sayılı hakem dosyası), İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/38, K.2017/20), Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/694, K.2017/336; E.2018/89, K.2018/99; E.2018/200, K.2018/365), Küçükçekmece 3.Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2018/416, K.2018/454) İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2020/2, K.2020/29; E.2020/26, K.2020/37; E.2020/28, K.2020/28; E.2020/48, K.2020/48; E.2020/58, K.2020/52; E.2020/43, K.2020/43; E.2020/37, K.2020/20; E.2020/54, K.2020/39) GÖNDERİLMESİNE,

I. 2016/5903, 2018/7000, 2020/37171,2018/13151, 2018/25044, 2018/5217, 2019/16, 2020/37386, 2020/37801 No. lu başvurularda her bir başvuru için ayrı ayrı 13.500 TL, 2020/36656, 2020/37547 ve 2020/37846 No.lu başvurular için taleple sınırlı olarak her bir başvuru için ayrı ayrı 10.000 TL tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

İ. 1.625,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 6.125,70 TL yargılama giderinin başvurucu Estetik Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.ne, 446,90 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.946,90 TL yargılama giderinin başvurucu Birgün Yayıncılık ve İletişim Ticaret A.Ş.ne, 1.428,00 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 5.928,00 TL yargılama giderinin başvurucu Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.ne, 1.340,70 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 5.840,70 TL yargılama giderinin başvurucu Bülten Basın Yayın Reklamcılık Ticaret Limitet Şirketine ÖDENMESİNE,

J. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

K. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/3/2022 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY

1. Başvuru, bazı ulusal gazetelerde yayımlanan haberler ve köşe yazıları nedeniyle çeşitli sürelerde resmî ilan ve reklamların kesilmesine karar verilmesinin başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Mahkememiz çoğunluğunca başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahale teşkil eden resmî ilan ve reklamlarının kesilmesine ilişkin kararların dayanağını teşkil eden 2/1/1961 tarihli ve 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun'un 49. maddesi ile Basın İlan Kurumunun (BİK) Basın Ahlak Esasları Hakkında 129 sayılı Genel Kurul kararının (Genel Kurul kararı) belirli ve öngörülebilir olmaması nedeniyle Anayasa'nın 13. maddesindeki kanunilik ölçütünü sağlamadığı, ayrıca resmî ilan ve reklam kesme yaptırımına karşı öngörülen itiraz yolunun uyuşmazlığın esasını incelemeyi ve çelişmeli yargılama ilkesinin güvencelerini sağlamayı dışladığı değerlendirilerek -somut yaptırımlar kendi özel koşulları altında incelenmeden kategorik olarak- başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Ayrıca çoğunluk tarafından ihlalin, bizzat kanun hükmünün lafzına dayalı yapısal bir sorundan kaynaklandığı tespit edilerek pilot karar usulünün uygulanmasına ve yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesine karar verilmiştir.

3. Aşağıda belirtilen nedenlerle, her bir somut başvuru özelinde inceleme yapılmadan, kanunilik ölçütünün karşılanmadığı ve itiraz yolunun uyuşmazlığın esasını incelemeyi ve çelişmeli yargılama ilkesinin güvencelerini sağlamayı dışladığı nedenlerine dayalı olarak varılan ihlal sonucuna ve kanundan kaynaklanan yapısal sorun nedeniyle pilot karar usulü uygulanmasına ve sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesine ilişkin çoğunluk görüşüne dayalı karara iştirak edilmemiştir.

Kanunilik Yönünden

4. Mahkememiz çoğunluğu kanunilik incelemesinde kuralın belirliliği yönünden ihlal sonucuna varırken iki hususa odaklanmıştır (§ 79 vd.) İlki resmî ilan ve reklamların kesilmesi şeklindeki müdahaleye konu eylemlerin belirli ve öngörülebilir olmadığı, ikincisi de kanunda öngörülen yaptırım süresinin aralığının çok geniş tutulduğu ve yaptırım süresinin neye göre belirleneceğinin belirli olmadığıdır.

5. Çoğunluğa göre ne 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi, ne de Genel Kurul Kararı anılan hususlarda belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini sağlayamamakta, resmî ilan ve reklamların kesilmesi şeklindeki müdahalelere konu eylemi ve bunun yaptırım süresini belirleme konusunda idareye sınırları belirsiz bir takdir hakkı tanınmaktadır. Çoğunluktan farklı olarak her iki yönden de belirlilik ve öngörülebilirlik sorunu bulunmadığı kanaatindeyiz.

6. Belirlilik ve öngörülebilirlik konusunda değerlendirmeye geçilmeden önce 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasının hangi bölümünün somut olaylarda başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahale teşkil eden resmî ilan ve reklamların kesilmesine ilişkin kararların dayanağını teşkil ettiğinin tespiti gerekir.

7. Zira anılan fıkrada birden fazla hâl için müdahale imkânı tanınmaktadır. Gerçekten de fıkranın giriş cümlesi "Bu kanuna veya bu kanuna dayanılarak yapılacak yönetmeliğe veyahut Kurum Genel Kurulunun bu kanunda yazılı hususlarda ittihaz edeceği kararları ile yükletilen ödevlere yahut da basın ahlak esaslarına, riayet etmiyen ... hakkında, diğer mevzuat hükümlerine halel gelmemek üzere, aşağıda yazılı olduğu şekilde muamele yapılır ..." şeklindedir.

8. Buna göre maddede resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı uygulanmasına dayanak teşkil eden dört farklı durumun düzenlendiği görülmektedir. Bunlar;

(a) 195 sayılı Kanun'a,

(b) 195 sayılı Kanun'a dayanılarak yapılacak yönetmeliğe,

(c) BİK Genel Kurulunun 195 sayılı Kanun'da yazılı hususlarda alacağı kararlar ile yükletilen ödevlere,

(d) Basın ahlak esaslarına,

riayet etmeme hâlleridir.

9. Eldeki tüm başvurulara konu olaylarda BİK'in resmî ilan ve reklam kesme kararlarının basın ahlak esaslarına riayet etmeme haline dayandırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla eldeki başvurulara konu müdahalelerin kanuni dayanağı 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasının tamamı değil, "... basın ahlak esaslarına, riayet etmiyen ... hakkında, diğer mevzuat hükümlerine halel gelmemek üzere, aşağıda yazılı olduğu şekilde muamele yapılır:/ a) Kurum tarafından o gazete veya dergiye verilecek ilan ve reklamlar, kesinleşen Yönetim Kurulu Kararına dayanılarak, Kurum Genel Müdürlüğünce, iki ayı geçmiyecek bir süre ile kesilir. ..." bölümüdür. Karşıoydaki değerlendirme de bu bölümle sınırlı olarak yapılacaktır.

10. Eldeki başvurulara konu resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı şeklindeki müdahalelerin kanuni dayanağı bu şekilde belirlendikten sonra Kanun'un anılan bölümünün müdahaleye konu eylem ve ceza yönünden belirli ve öngörülebilir olup olmadığı ayrı ayrı değerlendirilecektir.

11. Kanun'da müdahaleye konu eylem "basın ahlak esaslarına riayet etme[me]" olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla somut olaylardaki müdahalelerin eylem yönünden belirli ve öngörülebilir kanun hükmüne dayanıp dayanmadığı sonucuna varılabilmesi için Kanun'da yer alan "basın ahlak esasları" kavramının kişilerin davranışlarının sonuçlarını bilebilmelerine imkân verecek şekilde belirli ve öngörülebilir olup olmadığının incelenmesi gerekir.

12. Birincisi "Basın ahlak esasları" kavramının belli ölçüde soyut nitelikte olduğu açıktır. Bununla birlikte kanunlarda öngörülen kavramların soyut nitelik taşıması onların otomatik olarak belirsiz ve öngörülemez olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim Mahkememiz kanunlarda yer alan kavramların niteliği gereği soyut olmasını kanunun belirliliği ve öngörülebilirliği bağlamında başlı başına bir Anayasa'ya aykırılık nedeni olarak görmemektedir. Mahkememize göre "Bir kuralın belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve bu nedenle hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi veya kullanılan kavramların anlamlarının hukuksal değerlendirme sonucunda ortaya çıkması tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez (Sara Akgül, § 109; Hayriye Özdemir, § 58)." (Birçok karar karar arasında bkz. Hanifi Yaliçli [GK], B. No: 2014/5224, 10/6/2021, § 104). Bu kapsamda Mahkememiz, örneğin basınla ilgili bir kuralda yer verilen "müstehcenlik" kavramında belirsizlik tespit etmemiş ve "Sürekli değişen toplumsal yapı karşısında müstehcen yayınların neler olduğunun önceden kanun koyucu tarafından belirlenmesindeki güçlük göz ardı edilemez. Bununla birlikte 'müstehcenlik' kavramına zaman içinde doktrin, uygulama ve yargı kararlarıyla içerik ve anlam kazandırıldığı da bir gerçektir. Bu nedenle, dava konusu kuralın belirsizliğinden söz edilemez." değerlendirmesinde bulunmuştur (AYM, E.2011/44, K.2012/99, 21/06/2012). Mahkememiz aynı kararında "genel ahlak" kavramı ile ilgili olarak da "Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında belirtildiği üzere genel ahlak, belli bir zamanda, toplumun büyük bir çoğunluğunca benimsenmiş bulunan ahlak kurallarıyla ilgili hareketleri gösteren ve kolayca anlaşılan bir anlam taşımaktadır." yorumunu yapmıştır. Mahkememiz yine basınla ilgili olan, hatta inceleme konusu kanun hükmüne kıyasla ifade ve basın özgürlüklerine daha ağır müdahaleye izin veren bir kanun hükmünde yer alan, soyut nitelikteki terör örgütlerine "iltisak" ve bunlarla "irtibat" kavramlarını da belirsiz ve öngörülemez görmemiştir (AYM, E.2018/91, K.2020/10, 19/02/2020). Mahkeme anılan kararında "80. ... ifade ve basın özgürlüğüne sınırlama getiren düzenlemenin öncelikle kanunilik ölçütünü karşılaması, dolayısıyla belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir. Kuralda geçen iltisaklı kavramı kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramı ise bağlantılı anlamına gelmektedir. Anılan ibareler genel kavram niteliğinde olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararında belirtilen nedenlerle bunların kategorik olarak belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez." ifadelerine yer vermiştir. Çoğunluk görüşünde somut olaylardaki resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı şeklindeki müdahalelerin dayanağı olan kanun hükmündeki "basın ahlak esasları" kavramı -yukarıda yer verilen yerleşik içtihadından farklı olarak- salt soyut olması nedeniyle kategorik olarak belirsiz ve öngörülemez bulunmuştur.

13. İkincisi Mahkememiz kanunların belirlilik ve öngörülebilirlik kriterleri yönünden sağlaması gereken koruma seviyesini büyük ölçüde ilgili kanun metninin düzenlediği alan, muhataplarının niteliği ve sayısıyla bağlantılı olarak değerlendirmektedir. Bu bağlamda Mahkememiz “Halime Sare Aysal” ([GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 65) kararında "Bununla birlikte her ihtimale çözüm getiremeyecek olan yasal mevzuatın sağladığı koruma seviyesi büyük ölçüde ilgili metnin düzenlediği alan ve içeriğiyle birlikte muhataplarının niteliği ve sayısıyla yakından bağlantılıdır. Bu nedenle kuralın karmaşık olması ya da belirli ölçülerde soyutluk içermesi ve buna bağlı olarak hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hâle gelmesi tek başına hukuken öngörülebilirlik ilkesine aykırı görülemez. Bu kapsamda hak ya da özgürlüğe müdahale eden kural belirli ölçülerdeki takdir alanını elbette uygulayıcıya bırakabilir. Fakat bu takdir alanının sınırlarının da yeterli açıklıkta belirlenmesi ve kuralın asgari bir kesinlik içermesi zaruridir." yorumunu yapmıştır. Çoğunluk görüşünde somut olaydaki müdahalelerin dayanağı olan kanun hükmünün belirlilik ve öngörülebilirlik kriterleri yönünden sağlaması gereken koruma seviyesi -anılan içtihattan farklı olarak- kanun metninin düzenlediği alan, muhataplarının niteliği ve sayısıyla bağlantılı olarak da değerlendirilmemiştir.

14. Somut başvurularda müdahalenin kanuni dayanağı olan kanun hükmünün ilgili bölümünde yer alan "basın ahlak esasları" kavramının -göreceli olarak- soyut olduğu söylenebilir. Ancak yukarıda yer verilen Mahkememizin yerleşik içtihadı dikkate alındığında bu kavramın belli bir dereceye kadar soyutluk içermesi tek başına belirsizliğe ve öngörülmezliğe neden olmamaktadır. "Basın ahlak esasları" kavramının tam bir netlikte ve tüm aykırı davranış şekillerini tüketen bir tanımının yapılması kavramın niteliği gereği mümkün olmayabilir. Dahası söz konusu kavramın içinde yer aldığı kuralın muhatabı geniş halk kitleleri değil nispeten dar bir grup olan basın profesyonelleridir. Bu grubun -meslek profesyonellerinden oluşması nedeniyle- basın ahlak esaslarının mahiyeti konusunda genel bir mutabakata sahip olduğu söylenebilir. Örneğin BİK'in 129 sayılı Genel Kurul kararında da yer verilen "Haberler hukuka aykırı yollardan elde edilemez ve yayınlanamaz.", "Hiç kimse, suçlu olduğu kesin yargı kararıyle belirtilmedikçe suçlu olarak ilân edilemez ...", "Suça tahrik veya teşvik edecek ve suç ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.", "Şiddet ve terörü özendirecek; uyuşturucu maddeler ve her türlü örgüt suçları ile mücadeleyi etkisiz kılacak yayın yapılamaz.", "Küçüklerin ve gençlerin toplum içinde, kişiliklerinin gelişmesini ve korunmasını olumsuz etkileyecek veya onlara yönelik cinsel tacize teşvik eden ve şiddeti özendiren yayın yapılamaz.", "Kadınların, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanlardaki bütün hak ve yetkilerden eşit olarak yararlanmasını engellemeye özendiren, kadın-erkek ayrımcılığını öngören, kadını sadece bir “cinsel nesne” olarak gösteren yayınlar yapılamaz." ve "Kişi, kurum ve toplum katmanlarına yönelik yayınlarda, eleştiri sınırlarını aşan aşağılayıcı sözcükler kullanılamaz; hakaret edilemez, sövülemez iftira ve haksız isnat yapılamaz." gibi ilkelerin basın tarafından riayet edilmesi gereken kurallar olduğu konusunda genel bir mutabakat olduğu kabul edilebilir.

15. Üçüncüsü çoğunluk görüşünde, basın ahlak esaslarının neler olduğunun belirlenmesinde kamusal makamlara kapsamlı bir takdir yetkisi tanındığı ve bunun da kanunun belirliliği ilkesi ile bağdaşmadığı da belirtilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki BİK Genel Kurulu üzerinde büyük ölçüde mutabakat sağlandığı söylenebilecek olan basın ahlak esaslarını -açıklayıcı bir şekilde- ilgili kararında belirtmiştir. Kanunda yer alan ve niteliği gereği belli bir soyutluk içeren kavramın kendisi yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde belirsizlik ve öngörülemezlik doğurmuyorsa bu kavramın kapsamının ikincil düzenlemelerde somutlaştırılması başlı başına bir kanunilik sorunu doğurmaz. Kaldı ki Mahkememiz idari yaptırımlar yönünden kanunilik ölçütünü adli cezalara kıyasla daha esnek yorumlamaktadır. Dahası, Mahkememiz, Anayasa'nın 38. maddesi kapsamında "ceza" olarak gördüğü ve somut olaydaki gibi niteliği gereği "ceza" olarak nitelendirilmeyen idari yaptırımlara kıyasla daha sıkı denetime tabi olması gereken idari para cezalarını düzenleyen ve başvuruya konu kanun hükmünün aksine idari yaptırımı gerektiren eylemi soyut bir kavram olarak dahi öngörmeyen, eylem yönünden idari düzenleyici işlemlere atıf yapan kanun hükümlerini bile Anayasa'ya aykırı bulmamıştır.

16. Bu kapsamda Mahkememiz:

a. 26/12/2003 tarihli ve E.2000/8, K.2003/104 sayılı kararında “Bu Kanuna dayanılarak yapılan düzenlemelere, belirlenen standart ve formlara ve Kurulca alınan genel ve özel nitelikteki kararlara aykırı hareket ettiği tespit edilen gerçek kişiler ve tüzel kişiler hakkında gerekçesi belirtilmek suretiyle Kurul tarafından 2 milyar liradan 10 milyar liraya kadar para cezası verilir.” şeklindeki kuralı “Dava konusu kurallarda, idari para cezalarının konusu, sebebi, sınırları, maksadı ve uyulmaması halinde Kurul'ca uygulanacak yaptırımın aşağı ve yukarı sınırları, idari para cezası uygulanmasındaki süre ve usul, paranın ödeneceği yer ve öngörülen süre içinde ödenmemesi halinde takip ve tahsilinde izlenecek yol açık olarak gösterilmiş, bu idari kararlara karşı yargı yoluna başvurulmasını engelleyen bir düzenlemeye yer verilmemiştir. / Ayrıca birinci fıkrada belirtilen Kurul'ca alınan genel ve özel nitelikteki kararların alınması, Sermaye Piyasası Kanunu ve diğer kanunlara dayanarak alınmış olacağından, yasallık ilkesine aykırılıktan söz edilemez.” gerekçesiyle Anayasa'nın 38. ve 125. maddelerine aykırı bulmamıştır.

b. 2/6/2011 tarihli ve E.2008/115, K.2011/86 sayılı kararında “Kurum, kamu hizmetinin gerekleri ve kamu düzeninin korunması amacıyla yönetmelikle önceden belirleyeceği hallerde, işletmecinin faaliyetinin geçici olarak durdurulmasına ya da ihlalin önlenmesi için işletmeciye somut tedbirler uygulama zorunluluğu getirmeye de yetkilidir.” şeklindeki kuralı “Elektronik haberleşme sektöründe yaşanan hızlı değişim, kamu hizmetinin gerekleri ve kamu düzeni kavramları ile bunların ihlal edilmesine sebep olan eylemlerin de aynı şekilde değişmesine ve çeşitlenerek artmasına yol açtığından, bu unsurların tamamının yasayla belirlenmesi oldukça güçtür. Bu nedenle iptali istenen kural ile idari yaptırımın kamu hizmetinin gerekleri ve kamu düzeninin korunması amacıyla uygulanabileceği belirtildikten sonra, belirtilen sınırlar içinde idari yaptırım uygulanmasını gerektiren eylemlerin ve uygulanacak somut tedbirlerin belirlenmesinin yönetmeliğe bırakılması, belirsizlik ya da yetki devri olarak nitelendirilemez.” gerekçesiyle Anayasa'nın 13. ve 48. maddelerine aykırı bulmamıştır.

c. 31/5/2017 tarihli ve E.2017/103, K.2017/108, 31/05/2017 sayılı kararında “Bu Kanun, ikincil mevzuat veya lisans hükümlerine aykırılık yapılmış olduktan sonra niteliği itibarıyla düzeltme imkânı olmayacak şekilde aykırı davranılması durumunda ihtara gerek kalmaksızın beş yüz bin Türk Lirası idari para cezası verilir.” şeklindeki kuralı “İtiraz konusu kuralda idari yaptırım öngörülen eylemler, 6446 sayılı Kanun’a, ikincil mevzuata veya lisans hükümlerine aykırı davranılması olarak belirtilmiştir. Bu eylemlerden lisans hükümlerinin neler olduğu Kanun’un 5. maddesinde gösterilmiştir. Dolayısıyla, kuralda belirtilen 6446 sayılı Kanun’a ve lisans hükümlerine aykırı davranılması şeklindeki eylemler kanunda belirtilmiştir. İdari yaptırım gerektiren fiillerin bir kısmı için ise ikincil mevzuata yollama yapılmıştır. 6446 sayılı Kanun’un ilgili maddelerinde hangi konularda ikincil mevzuatla düzenleme yapılacağı da belirlenmiştir. Yasama organının uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin konularda alınacak önlemlerin duyulan gereksinmelere uygunluğunu sağlamak amacıyla idareye kimi kararlar almak üzere yetki vermesi idari kararlarla suç ihdası ve dolayısıyla kanunilik ve belirlilik ilkesinin ihlali anlamına gelmemektedir. Kaldı ki regülatif idari yaptırımlarda, yaptırımın uygulanacağı belirli, özel bir alan olduğundan kanunla çizilen çerçevenin genel olması belirlilik ilkesine aykırılık oluşturmaz.” gerekçesiyle Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırı bulmamıştır.

d. 11/11/2021 tarihli ve E.2019/110, K.2021/85 sayılı kararında 9/5/2013 tarihli ve 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu’nun 19. maddesinin (1) numaralı fıkrasının "Kurum; mevzuata [bu ibare ikincil mevzuatı da kapsamaktadır.] ve yetkilendirme şartlarına aykırılık hâlinde hizmet sağlayıcılarına bir önceki takvim yılındaki net satışlarının yüzde 3’üne kadar idari para cezası uygulamaya ... yetkilidir." şeklindeki düzenlemesini de "Anayasa Mahkemesinin 31/5/2017 tarihli ve E.2017/103, K.2017/108 sayılı kararında da ifade edildiği gibi düzenleyici idari yaptırımlarda, yaptırımın uygulanacağı belirli, özel bir alan olduğundan kanunla çizilen çerçevenin genel olması belirlilik ilkesine aykırılık oluşturmaz." gerekçesiyle Anayasa'nın 38. maddesine aykırı bulmamıştır.

17. Çoğunluk görüşünde Mahkememizin idari yaptırımlar yönünden benimsenen ve yukarıda ortaya konulduğu üzere daha ağır yaptırımlar söz konusu olduğunda bile uyguladığı kanunilik ölçütünün esnek yorumunun somut olaylardaki müdahalelerin dayanağı olan kanun hükmü yönünden neden uygulanmadığı da açıklanmamıştır.

18. Dördüncüsü, çoğunluk görüşünden 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin birinci fıkrasında müdahaleye konu eylemin "basın ahlak esaslarına riayet etme[me]" olarak değil de -BİK Genel Kurulunun 129 sayılı kararında olduğu şekliyle- basın ahlak esaslarına aykırı hâllerin tek tek sayılarak belirlemiş olması durumunda bile belirlilik ve öngörülebilirlik yönünden sorun görüleceği anlaşılmaktadır. Zira çoğunluk görüşünde BİK Genel Kurulu kararında yer alan ve basın ahlak esasları arasında sayılan hâllerin bile belirli ve öngörülebilir olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda çoğunluk görüşünde "85. Genel Kurul kararının ilgili bentlerine bakıldığında ise suçlu olarak ilan etme, suça tahrik veya teşvik, şiddet ve terörü özendirme ile terör örgütleri ile mücadeleyi etkisiz kılma, küçükleri ve gençleri olumsuz etkileme, ahlaka aykırılık, eleştiri sınırlarını aşan ifadeler, özel hayatın gizliliğini ihlal, haber içeriğini saptırma ve çelişki yaratma kurallarının ne şekilde belirlendiğine, bu kuralların sınırının ne olduğuna dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra bu kavramlarla bağlantılı olarak değerlendirme konusu haber içeriğine ilişkin bir ölçüt/eşik değer de belirlenmemiştir. Bilakis bu düzenlemelerin hem lafzi olarak hem de uygulamada BİK'in resmî ilan ve reklam kesme cezası şeklindeki müdahale biçimine sınırları belirlenmemiş bir yol sunan kurallar zinciri olarak görüldüğü anlaşılmıştır." ifadelerine yer verilmiştir. BİK Genel Kurulu kararında yer alan suçlu olarak ilan etme, suça tahrik veya teşvik, şiddet ve terörü özendirme ile terör örgütleri ile mücadeleyi etkisiz kılma, küçükleri ve gençleri olumsuz etkileme, ahlaka aykırılık, eleştiri sınırlarını aşan ifadeler, özel hayatın gizliliğini ihlal, haber içeriğini saptırma ve çelişki yaratma gibi hukuka aykırılık hâllerinin tartışmaya izin vermeyecek şekilde açık ve net ifadelerle kaleme alınabilmesinin ne ölçüde mümkün olduğu oldukça şüphelidir. Kaldı ki çoğunluk görüşünde vurgulanan bu hallerin birçoğu ceza hukuku kapsamında suç olarak da düzenlenmiş ve anılan hâller bu düzenlemelerde dahi aynı soyutlukta kaleme alınmıştır. Örneğin 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 134. maddesinin (1) numaralı fıkrasında "Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.", 39. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:/ a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. ..." hükümlerine yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü kabul edildiğinde anılan kanun hükümlerinin de -bunların daha sıkı kanunilik denetimine tabi tutulması gereken adli suç ve cezalara ilişkin oldukları da gözetildiğinde-belirlilik ve öngörülebilirlik kriterlerini karşılamadığı ve Anayasa'ya aykırı oldukları sonucuna varmak gerekecektir. Bu noktada şu sorun da ortaya çıkmaktadır: Çoğunluğun belirlilik ve öngörülebilirliğin sağlanması için BİK Genel Kurul kararında sayılan ve kimisi ceza kanunlarında bile aynı ifadelerle yer bulan hâllerin bile yeterli olmadığı sonucuna vardığı bir durumda, kararda yapısal sorunun giderilmesi için çağrı yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne şekilde bir düzenleme yapması hâlinde çoğunluk tarafından istenilen seviyede belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacağı muallakta kalmaktadır.

19. Açıklanan nedenlerle Kanun'da müdahaleye konu eylemin "basın ahlak esaslarına riayet etme[me]" olarak öngörülmüş olmasının belirsiz ve öngörülemez olmadığı kanaatindeyiz.

20. Çoğunluk görüşünde, basın ahlak esaslarına riayet etmeyen gazetelere uygulanacak resmî ilan ve reklam kesme yaptırımının süresi bakımından da belirlilik ve öngörülebilirlik sorunu görülmüştür. Bu kapsamda "84. ... 195 sayılı Kanun'un 49. maddesi incelendiğinde başvurucular hakkında resmî ilan ve reklam kesme cezası gerektiren ... fiillere karşı öngörülen ceza miktarlarıyla ilgili en azından çerçevesi çizilen, belirli bir açıklık ve kesinlikte olan herhangi bir kanuni kuralın bulunmadığı görülmektedir.", "87. ... öngörülen ceza miktarları arasında kimi zaman makasın çok geniş tutulduğu ve bu sürelerin neye göre belirlendiğine dair hiçbir açıklamada bulunulmadığı, bu şekilde kamusal makamlara kapsamlı bir takdir yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10-52). Bu tür bir takdir yetkisi, somut başvurularda olduğu gibi ifade ve basın özgürlüklerinin aleyhine olacak şekilde geniş yorumlanmaya ve keyfî müdahalelere elverişlidir." ve "88. Anlatıldığı şekliyle 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde hangi fiillerin ne şekilde cezalandırılmaya konu olacağı hususunun tamamen BİK'in yetkisine bırakıldığı, BİK tarafından alınan Genel Kurul kararları ve bununla birlikte Yönetim Kurulu kararları için çerçeve hükümler düzenlenmediği, sınırları belirsiz bir düzenlemeye kanun yoluyla imkân tanındığı görülmüştür." şeklinde tespit ve yorumlarda bulunulmuştur. Mahkememiz, idareye takdir hakkı tanıyan benzeri birçok norma ilişkin davalarda Anayasa'ya aykırılık sonucuna varmamış, idareye takdir hakkı tanınan yaptırım konusunda alt ve üst sınırın belirlenmiş olmasını yeterli bulmuştur (bkz. birçok karar arasında yukarıda değinilen kararlar). Başvuruya konu müdahalenin dayanağı olan 195 sayılı Kanun'da ise basın ahlak esaslarına riayet edilmediği durumda uygulanacak yaptırımın alt ve üst sınırının (bir günden iki aya kadar) belirli olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Alt ve üst sınırlar arasındaki aralığın çok geniş olmadığı da izahtan varestedir. BİK Yönetim Kurulu’nca alt ve üst sınırlar arasındaki yaptırımın her olayın somut koşullarına ve aykırılığın ağırlığına göre belirleneceğinin işin tabiatı gereği olduğu ise açıktır. Ayrıca belirlenen yaptırım süresinin eylemle orantısız olduğu iddiası -diğer hukuka aykırılık iddiaları gibi- yapılacak itiraz ile mahkeme önüne taşınabilmekte ve bu konuda yargısal bir denetim yapılabilmektedir. Açıklanan nedenlerle yaptırımın süresi konusunda da kanunda bir belirsizlik ve öngörülemezlik bulunmadığı kanaatindeyiz.

21. Çoğunluk görüşünde kanunilik ölçütü yönünden ayrıca 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin uygulanmasının yargısal denetimi yönünden de değerlendirmelerde bulunulmuştur § 88 vd.). İtiraz yolunun şeklî bir inceleme içerdiği tespitinin dayanağı mahiyetinde ilk olarak "90. ... Uygulamada hâkimliklerin bu davalara hakem sıfatıyla baktıkları ve bu sebeple de sadece şeklî bir inceleme yaparak karar verdikleri görülmektedir." denilmiştir. Hâkimliklerin itiraz incelemelerini hakem sıfatıyla yapmaları ile onların işin esasını incelemeyip sadece şekli inceleme yapmaları arasında nasıl bir bağlantı bulunduğu anlaşılamamaktadır. Pek tabi ki bir uyuşmazlığa hakem sıfatıyla bakılması onun esasını incelemeye engel değildir. Aksinin savunulması halinde bunun dayanaklarının gösterilmesi gerekir. Öte yandan çoğunluk görüşünde "... hâkimliklerin...sadece şeklî bir inceleme yaparak karar verdikleri görülmektedir." tespiti bulunmaktadır. Burada "görülmektedir" denildiğine göre çoğunluğun maddi olgu olarak bu duruma vakıf olduğu sonucu çıkmaktadır. Ancak çoğunluk görüşünden bu maddi olgu tespitinin dayanakları da anlaşılamamaktadır. Hâlbuki somut olaylarda itiraza bakan hâkimliklerin bile -esas incelemeye ilişkin gerekçeleri yeterli görülebilir ya da görülmeyebilir- çoğunluğun anladığı anlamda "cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetleme"yle sınırlı bir şekli inceleme yaptıklarına dair bir veri bulunmamaktadır. İkincisi çoğunluk görüşünde "92. ... Kanun, evrak üzerinde şeklî bir inceleme önermekte; mahkemeler uygulamada önlerine getirilen işin esasını çözmemekte ve yalnızca cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetlemektedir." tespiti yapılmıştır. Öncelikle 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin itiraz yoluna ilişkin ikinci fıkrası "(a) ve (b) bentlerinde yazılı hallerde, Yönetim Kurulu Kararına, tebliğinden itibaren on gün içinde o yerdeki en yüksek dereceli Asliye Hukuk Hâkimliğine itiraz edilebilir. Hâkim, en geç on beş gün içinde evrak üzerinden kararını verir, bu karar, kesindir." şeklindedir. Anılan fıkrada ya da Kanun'un herhangi bir yerinde itiraz yolunda şeklî bir inceleme yapılması öngörülmemektedir. Evrak üzerinde inceleme ile işin esasına girilmeyip çoğunluk görüşünde "cezanın öngörülen usul izlenerek yapılıp yapılmadığını denetleme" olarak ifade edilen şekli inceleme yapmanın aynı şey olmadığı açıktır. Tabi ki evrak üzerinden yapılan incelemede de işin esasına girilebilir. Üçüncüsü çoğunluk görüşünde bir yerde 195 sayılı Kanun'un şeklî incelemeyi öngördüğü söylenirken başka yerde uyuşmazlığa hakem sıfatıyla bakılmasının şeklî inceleme yapılmasına neden olduğu söylenmektedir. Bu durum çoğunluk görüşüne göre şeklî incelemenin sebebinin ne olduğu konusunda tereddütlere neden olmaktadır. Dördüncüsü yukarıda alıntılanan kısımlarda hâkimliklerin şekli inceleme yapma konusunda net bir uygulamalarının olduğu anlamı çıkarılacak ifadeler kullanılırken aslında ortada böyle bir netliğin olmadığı yine çoğunluk görüşünden anlaşılmaktadır. Zira çoğunluk görüşünde "91. Buna ilave olarak Yargıtayın az sayıdaki kararlarında da uygulama birliği olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesine sunulan Yargıtay’ın ilgili dairesinin bir kararında esasa girerek değerlendirme yaptığı, diğer kararında ise derece mahkemesinin sadece şeklî bir inceleme yapma yetkisi bulunduğuna karar verdiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 57, 58). / 92. ... İnceleme konusu Kanun maddesinde önerilen usule ilişkin uygulama henüz yerleşmemiş; temyiz aşamasında, bu konuda verilen kararlar ile derece mahkemelerinin önündeki dosyalarda muhakemeyi nasıl yürüteceklerine ilişkin olarak Kanun'da mevcut olan belirsizlik daha da derinleşmiştir." denilmektedir. Kanaatimizce şeklî denetim konusunda ne Kanun'da ne uygulamada belirsizlik bulunmamaktadır. Öncelikle burada alıntılanan kısımda "Kanun'da mevcut olan belirsizli[k]"ten söz edilmişken daha önce alıntılanan kısımda net bir şekilde "Kanun, evrak üzerinde şeklî bir inceleme önermekte" denilmiştir. Halbuki yukarıda açıklandığı üzere Kanun'da itiraz yolunda şekli inceleme yapılması gerektiği konusunda bir düzenlemeye yer verilmediği gibi -açıkça dışlanmadığından- bu yolda işin doğası gereği esas inceleme yapılması gerektiği de açıktır. Mesele, çoğunluğun, kararda alıntılanan bir Yargıtay kararını -kanaatimizce- yanlış anlamasından ibarettir. Kararda yer verilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 12/4/2018 tarihli ve E.2018/14, K.2018/2945 sayılı kararında itiraz konusu edilen haber hakkında tekzip metni yayımlanmasına farklı bir yargısal süreç içinde başka hâkimlik tarafından karar verilmiştir. Nitekim kararın alıntılanmayan kısmında "... Davacı vekili, Sözcü Gazetesinin 18/06/2015 günlü nüshasında yayınlanan "Gül'ün tüm kabulleri kayıt altında" başlıklı yazı nedeni ile ... vekilince ... Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürüne tekzip ihtarnamesinin gönderildiğini; fakat tekzip metninin yayınlanmadığını, bunun üzerine mahkeme kanalıyla tekzip talebinde bulunulduğunu, ... 8. Sulh Ceza Hakimliği'nin 2015/2937 değişik iş sayılı kararı ile tekzip metninin yayınlanmasına karar verildiğini, yapılan itirazın ... 1. Sulh Ceza Hakimliği'nin 2015/3304 değişik iş sayılı kararı ile kesin olarak reddedildiğini, şikayet üzerine ... tarafından resmi ilan ve reklamlarının 1 gün süre ile kesilmesine dair karar verildiğini, kararda belirtildiği şekilde Basın Ahlak Esasları Hakkında 129 sayılı Genel Kurul kararının 1. maddesinin (g) bendinin ihlalinin söz konusu olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir." şeklinde somut olayın koşulları açıklanmıştır. Başka bir hâkimlik tarafından verilen ve kesinleşen tekzip metni yayımlanması kararının gereğinin ilgili gazete tarafından yerine getirilmemesi nedeni ile de BİK tarafından yaptırım kararı verilmiştir. Yaptırım kararına yapılan itirazda ise hâkimlik, o somut olayın koşullarında önündeki uyuşmazlığın sadece yargı kararının yerine getirilip getirilmediğini tespitten ibaret olduğu hususunu göz ardı ederek itirazı kabul yoluna gitmiştir. Yargıtay’ın kararında ise bu hususa dikkat çekilerek itiraz konusu uyuşmazlıkta değerlendirilmesi gerekenin, ilgili gazetenin yargı kararını yerine getirip getirmediği olduğu vurgulanmıştır. Çoğunluk görüşünde anılan Yargıtay kararında yapıldığı söylenen şekli inceleme o somut olayın özelliklerinden, diğer bir ifadeyle o olaydaki uyuşmazlığın sebebinden (Mahkemece daha önce yayımlanmasına karar verilen tekzip metni yayımlandı mı, yayımlanmadı mı?) kaynaklanmıştır. Tamamen somut olayın kendine özgü niteliğinden hareketle verilmiş bir karardan hareketle uygulamada belirsizlik olduğu yönünde tespit yapılması uygun değildir.

22. Çoğunluk görüşüne göre resmî ilan ve reklam kesme yaptırımına itiraz yolu çelişmeli yargılama yapılmasına da izin vermemektedir. Çoğunluk görüşünde bu değerlendirmeye dayanak olarak "88. 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde BİK kararlarına karşı en yüksek dereceli asliye hukuk hâkimliğine itiraz edilebileceği düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre hâkimliğin evrak üzerinden yapacağı inceleme sonucunda vereceği karar kesindir. Bu yönüyle Kanun'un 49. maddesinde yer alan itiraz usulü çelişmeli yargılama kapsamında olmayıp itirazın reddedilmesi ile karar kesinleşmekte ve başvurucular maddi bir külfet ile karşı karşıya kalmaktadır. ..." ve "90. Kanun'un 49. maddesinde öngörülen itiraz usulünde başvuruculara iddialarını hâkimin önünde savunma, delillerini sunma ve BİK'in cezalandırma gerekçelerini tartışma imkânı tanınmamıştır. ..." denilmiştir. İlk olarak çoğunluk görüşünde savunulduğunun aksine itiraz üzerine verilen kararların kesin olması ile çelişmeli yargılama ilkesi arasında doğrudan bir bağlantı bulunmamaktadır. Zira çelişmeli yargılama ilkesi "taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir." (Birçok karar arasında bkz. Adnan Şen [GK], B. No: 2018/8903, 15/4/2021, § 156). Adil yargılanma hakkının iki dereceli yargılanma hakkını güvence altına almadığı (birçok karar arasında bkz. Levent Tütüncü (2), B. No: 2015/7108, 8/9/2020, §§ 55-58), çelişmeli yargılama ilkesinin ise iki dereceli olması zorunlu olmayan bir yargılamada sağlanması gereken güvencelerden biri olduğu gerçeği dikkate alındığında pek tabi ki tek dereceli olan itiraz yolunda çelişmeli yargılama ilkesinin gereklerinin sağlanması mümkün ve hatta zorunludur. İtiraz üzerine verilen kararın kesin olması olsa olsa iki dereceli yargılanma hakkı ile ilgili olabilir. Bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek (7) nolu Protokol'ün 2. maddesi dikkate alındığında "cezai" konular dışında iki dereceli yargılanma hakkı bireysel başvuruda ortak koruma alanında değildir(birçok karar arasında bkz. Levent Tütüncü (2), §§ 55-58). Somut olaydaki idari yaptırım da özerk anlamda "ceza" niteliğinde kabul edilemez. İkincisi çoğunluk görüşünün aksine Kanun'da başvurucuların iddialarını hâkimin önünde savunması, delillerini sunması ve BİK'in gerekçelerini tartışmasını dışlayan bir kural bulunmamaktadır. Aksine Kanun'un 49. maddesinde BİK kararlarına karşı itiraz yolunun açılmasının anlamı zaten kişilere BİK kararlarını hâkim önünde tartışma ve delillerini sunma imkânı tanınmasıdır. Çoğunluk görüşünde kastedilen sözlü bir yargılamada hâkim önünde tartışma imkânı tanınması ise sözlü yargılama güvencesi ile çelişmeli yargılama ilkesi arasında da doğrudan bir bağlantı bulunmamaktadır. Sözlü yargılama aleni yargılama hakkı kapsamında sağlanması gereken bir güvence olabilir veya duruma göre onun diğer adil yargılanma güvenceleriyle dolaylı ilgisi kurulabilir. Ancak itiraz yolunda evrak üzerinden inceleme yapılması çelişmeli yargılama yapılmasını, diğer bir ifadeyle "taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını" tek başına engelleyen bir durum olarak değerlendirilemez. Öte yandan basın ahlak esasları hakkındaki 129 sayılı BİK Genel Kurul Kararı'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında "... Basın Ahlak Esasları'na aykırı olduğu yolundaki başvurular, yayın tarihinden itibaren (30) gün içinde yapılmamış ise dikkate alınmaz. Süresi içinde yapılan başvurular, Genel Müdürlükçe ilgili gazeteye tebliğ edilerek, (10) gün içinde savunmalarını vermesi istenir. Süresi içinde savunma verilmezse, savunma hakkından vazgeçilmiş sayılır. Bu husus, Savunma istemini içeren yazıda açıkça belirtilir." düzenlemesi, üçüncü fıkrasında ise "Yönetim Kurulu’nun doğrudan doğruya ele aldığı aykırılıklar hususunda birinci fıkradaki (30) günlük süre (60) gündür. Savunma istenmesi ve karar verme konularında bu madde hükümleri aynen uygulanır. ..." düzenlemesi yer almaktadır. Buna göre ister başvuru üzerine olsun ister BİK tarafından resen ele alınsın resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı ile karşılaşma ihtimali bulunan gazetenin, hakkındaki basın ahlak esaslarına riayet etmediği iddiası hakkında öncelikle BİK'e savunma ve delillerini sunma imkânının bulunduğu görülmektedir. Hakkında yaptırım kararı verilmesi durumunda ise ilgili gazetenin 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca tebliğden itibaren on gün içinde o yerdeki en yüksek dereceli Asliye Hukuk Hâkimliğine itiraz edebilmesi mümkündür. İtiraz yoluna başvurulması durumunda gazete, yaptırım kararının hukuka aykırılığına ilişkin iddialarını ve hakkındaki ithamlara karşı savunmalarını dava dilekçesinde dile getirmesinin önünde engel bulunmamaktadır. Ayrıca mahkemenin gerekli görürse ya da talep edilirse BİK'in yaptırım kararına konu evrakı ya da herhangi bir bilgiyi BİK'ten ya da itiraz edenden talep etmesi de mümkündür. Şu hâlde itiraz usulünün çelişmeli yargılamayı dışladığını söylemek mümkün görünmemektedir.

23. Çoğunluk görüşünde kanunilik ölçütüne aykırılık tespiti ile yetinilmemiş başvuru konusu müdahaleler meşru amaç ve demokratik toplum düzeninin gerekliliklerine uygunluk ölçütleri yönünden de incelenmiş, kanunilik ölçütüne ilave olarak demokratik toplum düzeninin gerekliliklerine uygunluk ölçütü yönünden ihlal sonucuna varılmıştır. Aşağıda açıklanan nedenlerle çoğunluğun bu yönden vardığı ihlal sonucuna da katılmamaktayız.

Meşru Amaç Yönünden

24. Çoğunluğun meşru amacın varlığına ilişkin sonucuna katılınmakla birlikte meşru amacın sadece başkalarının şöhret veya haklarının korunması olarak belirlenmesi isabetli değildir. Örneğin 2020/37547 numaralı başvuruda "Hükümet Vatandaşına Şehit Olmayı Vadeder Mi" başlıklı bir yazı nedeniyle uygulanan resmî ilan ve reklam kesme yaptırımının meşru amacının başkalarının şöhret veya haklarının korunması değil milli güvenlik olduğu anlaşılmaktadır.

Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk Yönünden

25. Çoğunluk görüşünde demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ölçütü yönünden ihlal sonucuna varılırken somut olaylara ilişkin değerlendirme yapılmadan yapısal sorun nedeniyle -kategorik olarak- ihlal sonucuna varılmıştır. Biz, olayda kanunilik yönünden bir sorun görmediğimiz için bu şekilde kategorik ve toptan bir değerlendirme yerine her bir olay yönünden müdahale gerekçelerinin tek tek ele alınarak Anayasa Mahkemesi kriterlerine uygun bir değerlendirme yapılıp yapılmadığının incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle toptancı bir yaklaşımla gerekçelerin yetersiz olduğundan bahisle müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı şeklindeki sonuca da katılmamaktayız.

Diğer Hususlar Yönünden

26. Çoğunluk görüşünde "109. ... Anayasa Mahkemesine BİK tarafından sunulan bilgi ve belgelere göre BİK'in 2018 yılı istatistiklerinde gazetelerin basın ahlak esaslarını ihlal ettiği gerekçesiyle 39 gün, 2019 yılı istatistiklerinde 143 gün, 2020 yılı istatistiklerinde 572gün resmî ilan ve reklam kesme cezası verdiği görülmüştür. Bu doğrultuda verilen cezalara bakıldığında Kuruma verilen yetkinin basının etik değerlerini düzenleme amacından öteye giderek artık kimi basın mensupları açısından caydırıcı etki yaratabilecek bir cezalandırma aracına dönüştüğü ve bu durumun sistematik bir soruna neden olduğu gözlemlenmiştir." denilmiştir. Birincisi 195 sayılı Kanun'un BİK'in resmî ilan ve reklam kesme kararı verme yetkisini düzenleyen 49. maddesinin başlığı zaten "Müeyyide"dir. Dolayısıyla resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı zaten "cezalandırma aracı" olarak (anayasal özerk anlamda "ceza" kastedilmemektedir) düzenlenmiştir ve işin doğası gereği caydırıcı etkisi bulunmaktadır. Çoğunluk görüşünde "cezalandırma aracına dönüş[me]" ifadesiyle kastedilen yaptırımın amacı dışında örneğin siyasi amaçla kullanıldığı ise bunun açıkça belirtilmesi ve bu yargıya varılmasının yeterli dayanaklarının gösterilmesi gerekir. Salt ard arda üç yılın istatistik bilgilerinin sıralanması amaç dışı kullanım bakımından yeterli bir olgusal temel olarak kabul edilemez.

Sonuç

27. Sonuç olarak yukarıda açıklanan nedenlerle somut olaylarda resmî ilan ve reklam kesme yaptırımı şeklindeki müdahalelere dayanak teşkil eden 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinin ilgili bölümü öngörülemez ve belirsiz değildir. Resmî ilan ve reklam kesme yaptırımına karşı öngörülen itiraz yolu ise uyuşmazlığın esasını incelemeyi ve çelişmeli yargılama ilkesinin güvencelerini sağlamayı dışlamamaktadır. Dolayısıyla her iki yönden -Mahkememiz içtihatları ile uyumlu olmayan bir yaklaşımla ve yetersiz hukuki ve maddi olgusal temellerden hareketle- kanundan kaynaklanan bir yapısal sorun tespitiyle dosyalardaki olayların esasına girilmeden -kategorik olarak- BİK resmî ilan ve reklam kesme kararlarının ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği sonucuna varan çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir. Başvuru konusu somut olaylarda BİK ve hâkimlikler Mahkememizin geliştirdiği ilkelere uygun olarak ifade ve basın özgürlüklerine müdahaleyi demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük yönünden haklı kılacak ilgili ve yeterli gerekçe göstermemiş olabilirler. Ancak bu durumun -Mahkememizin yerleşik uygulamasına uygun olarak- her bir başvuru yönünden ayrı inceleme yapılarak değerlendirilmesi gerekirdi. Bu usulle başvuruya konu bazı BİK kararları yönünden ihlal sonucuna varılması da mümkün olabilirdi. Çoğunluk bu usulü benimseyip somut başvurulara konu BİK kararlarını kendi koşulları içinde değerlendirmek yerine kategorik bir yaklaşımla ihlal sonucuna varmıştır.

28. Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne dayalı ihlal kararına katılmıyoruz.

Başkanvekili

Kadir ÖZKAYA

Üye

Recai AKYEL

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Selahaddin MENTEŞ

Üye

İrfan FİDAN

AYRIK GÖRÜŞ

Ayrık Görüş (Kanunilik açasından)

195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun’un 49. maddesinde, 195 sayılı Kanunun hükümlerine, bu kanuna göre çıkartılacak Yönetmeliğe, Basın İlan Kurumu Genel Kurulunun alacağı kararlara ve basın ahlak esaslarına aykırı hareket edenlerin ilan ve reklam kesme cezası ile cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.

Kanunun yukarda bahsedilen esaslar çerçevesinde 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Basın İlan Kurulu’nun 129 sayılı Genel Kurulu Kararı ile Basın Ahlak Esasları belirlenmek suretiyle uygulanacak ilan ve reklam kesme cezalarına temel teşkil eden erişilebilir, belirli ve öngörülebilir bir düzenleme yapılmıştır.

Suç ve ceza ihtiva eden hükümlerin belirli bir düzeyde netlik içermesi özellikle ceza hukuku ile bağlantılı konularda Anayasa’nın 38. maddesinin bir gereğidir. Bununla birlikte her hukuki kavramın belli bir düzeyde muğlaklık içermesi ve bu durumun ilgili merciler tarafından yapılacak yorumlarla giderilmesi kaçınılmazdır.

Anayasa Mahkemesi kararlarında da bu durum birçok kez açık bir şekilde ifade edilmiştir. “Terör örgütüne yardım” kavramının belirsizliği noktasında yapılan değerlendirmede bir kuralın belli ölçüde soyutluk içermesi ve bu nedenle hukuki yardım ile tam olarak anlaşılabilir hale gelmesinin tek başına kuralın öngörülebilir olmadığı anlamına gelmeyeceği Sara Akgül (Prg. 109) ve Hayriye Özdemir (Prg. 58) kararlarında açıkça ifade edilmiştir.

Aynı şekilde “müstehcenlik” kavramının içerdiği muğlaklık ve değişkenlik de tek başına kuralı belirsiz hale getirmemektedir (AYM. 2011/44 E. 2012/99 K. 21/06/2012). Aynı kararında “Genel Ahlak” kavramını değerlendiren Mahkeme bu mefhumun belirlenebilir olduğuna hükmetmiştir.

Basın Ahlak Esaslarının neler olduğuna ilişkin Basın İlan Kurumu Genel Kurulunun 129 sayılı kararında belirtilen tanımlamaların mahiyeti itibariyle öngörülebilir ve üzerlerinde mutabakat sağlanabilir olduklarında tereddüt bulunmamaktadır.

Kanunun genel çerçevesini çizdiği bir konu alt düzenleyici bir işlem ile muhtevaya kavuşturulmuştur. Dahası içerik konusunda genel bir belirsizlikten bahsetmek mümkün gözükmemektedir.

Uygulanacak yaptırımın alt ve üst sınırlarının “bir günden iki aya kadar” şeklinde kanunla belirlenmiş olması da kuralın genel bir çerçeve çizdiği konusunda somut bir veridir. Anayasa Mahkemesi benzer hükümler ihtiva eden kurallara dair değerlendirmesinde Anayasa’ya aykırılık görmemiştir (26/12/2003 tarih 2000/8 Esas, 2003/104 sayılı Kararda, 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47/A maddesinde yer alan 2 milyar liradan 10 milyar liraya para cezası belirgin kabul edilmiştir. 2019/110 Esas sayılı, 11/11/2021 Karar tarihli (henüz yayımlanmayan) dosyada 6475 sayılı Posta Hizmetleri Kanunu’nun 19/1. maddesinde yer alan ve hizmet sağlayıcılarına idarenin bir önceki yıl net satışlarının %3’üne kadar ceza verebileceğine dair düzenlemede Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir.)

Diğer taraftan Kanunla genel çerçevesi çizilen yaptırımların detay düzenlemelerinin ikincil mevzuata bırakılması da tek başına Anayasaya aykırılık oluşturmamaktadır (14/11/2019 tarih 2018/89 E. 2019/84 K.)

Bu değerlendirmeler çerçevesinde Kanun’un 49. maddesinde öngörülen yaptırımın ifade hürriyetine müdahale niteliği taşımakla birlikte teknik anlamda ve Anayasa’nın 38. maddesi kapsamında yer alan standartlar düzeyinde bir ceza olmadığı, kuralın erişilebilir, öngörülebilir ve belirli olduğundan bu yönü itibariyle Anayasaya aykırılık bulunmadığını değerlendirdiğimizden bu noktada çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Diğer taraftan hükmedilen yaptırımlara yapılacak itirazların usul ve esaslarını düzenleyen 195 sayılı Kanun’un 49. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemenin tek dereceli olması, konunun sadece evrak üzerinde değerlendirilmesine yol açması, başvurucuların iddia ve beyanlarını hâkim önünde çelişmeli bir tarzda dile getirme imkânı sunmaması nedeniyle sistematik ihlallere sebebiyet verdiğini değerlendirdiğimizden pilot karar yönteminin uygulaması ve Anayasa’ya aykırılığa ilişkin çoğunluk görüşüne iştirak etmekteyiz.

Üye

Basri BAĞCI

Üye

Kenan YAŞAR